Dağların nazlı çocuğuna (Tufan - İhsan Yavuz Yoldaşın Anısına)

Zaman senin baktığın sular gibi akarken, seninle yaşadığımız anılar derin dalmaların gibi birikir yüreğimde. Ve yaşadığımız o güzel anlar, birer birer özlem ve gözyaşı olup akıyor içime.

Günahsızdık, çünkü biz daha çocuktuk. Topraklarından kopartılarak, günahkar olarak suçlanıp, özgürlükleri ellerinden alınan ve yok sayılan Kürt çocuklarıydık. Bu kader değil ve kader olamazdı. Bu sadece Kürt olmanın suç sayılmasıydı. Dünyaya bir kere daha gelsek, baskılara, inkar edilmeye ve zulümlere karşı yine baş kaldırarak, dağlara çıkardık.
Sürgünlere gönderseler de biz hep Kürdistan’da olduk. Geceleri yıldızlarla örtmüşsek de üstümüzü, aç ve susuz kalmışsak da kendi topraklarımızda mutluyduk. içimizdeki çocuğu öldürmek istemelerine inat, hep diri tuttuk o hayallerimizi. Bu hayaller içindir ki, kimi zaman en sevgili insanları toprağa yar ettik, zamansız yolculadık onları sonsuzluğa...
Derinliklerde gizli olan özümüzle buluşmak için el ele verip, özgürlük dağlarına doğru yollara düştük.

İşte sen de özüyle buluşmak için Kürdistan dağlarında gerilla olmaya giden gençlerden biriydin, Ağrı'nın güzel çocuğu. Almanya’da doğup büyümen seni Kürdistan’dan uzaklaştıramamıştı. 2001 yılında ülke topraklarına yöneldin.

ismini Tufan koymuştun, ama dudaklarından eksik olmayan sade gülüşünle ne kadar da yumuşaktın oysa. Tufan denince esip gürleyen, önündekini yıkan değil; aklıma ilk gelen şey, çocukların bakışlarında gizli olan masumiyetti.

Yıllarca Kürdistan’dan uzak yaşamanın intikamı, hayatı çocukça sevmen de gizliydi. Çocukluğunu yaşayamamanın intikamını, hayatı doğalığında yaşayarak alıyordun sanki. Sadeliğin doğayla birleşince, bir başka oluyordun nazlı çocuk. Yaşamın bütün zorluklarına inat olsun diye, çocuk saflığıyla yaşamayı tercih ederdin.

Su gibi akışkanlığın, ateş gibi sıcaklığın karşısında, insanın çocuk olası gelirdi. Senin için hayat hep bir çocuk bahçesiyken, hayatın gerekliliklerini ise olgun tavırlarınla karşılardın.

Senin gibi nice güzel yoldaşımızın şahadetini duymak, yüreğimizde hiçbir zaman iyileşmeyecek yaralar açıyor. Bir zamanlar minicik olan yüreğimiz, yoldaşlarımızın şahadeti karşısında yaralar deryasına dönüşüyor ve ağırlaşıyor. Seninle yaşadığımız anlar, birer birer gözlerimin önünden geçiyor. Sanki seninle hala iki tarafı ağaçlarla kaplı derenin kenarında oturmuş, sohpet ediyoruz.

Geceleri odun toplayıp, ateş yakardık. Demleyerek, közün içine koyduğumuz çayı içerdik. Köz ile yaktığımız sigaramızı içerek, gecenin sessizliğini şarkılarımızla bozardık. fiarkı söylerken, sesini yükseltmeni isterdik.

Sesin hala kulaklarımda... Sen yine çok sevdiğin, “Gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik” şarkısını söylüyorsun.

Yazın sıcaklığında ilk sığınağın dere kenarları olurdu. Oturur saatlerce suyun berraklığında düşüncelere dalardın. Belki de su sesiyle huzur bulurdun ya da güzel hayaller kurardın. Senin suya masum bakışlarını kıskanarak yanına gelir ve içinde kaybolduğun sessizliği bozardık. Sonra gülen gözlerle sürprizini yapardın, akan derenin içinden buz gibi karpuzu çıkarıp bize ikram ederdin.

Tufan EleşkirtHele kış hazırlığına başladığımızda, sıva için yapılan çamurun içinde çocukça oynardın. Sanki o çamur duvarları sıvamak için değil de, oynamak için yapılmıştı senin için. Elin, yüzün, saçların çamura boyanırdı. Belki hayatında yapamadığın işleri yapmak istiyordun, nazlı çocuk. Ama iş yaparken, aslında hayatında hiç çalışmadığın ne kadar çok belli oluyordu.
Zaman senin baktığın sular gibi akarken, seninle yaşadığımız anılar derin dalmaların gibi birikir yüreğimde. Ve yaşadığımız o güzel anlar, birer birer özlem ve gözyaşı olup akıyor içime. O güzel dağların omzuna yüklediği tüm çalışmaları gönüllüce üstlendin, hepsini de başarıyla tamamladın. Sanki çok eski bir gerillaydın, dağların ustasıydın. Seni ele veren tek şey, Almanca aksanıyla Türkçe konuşmandı.

Şahadetini duymak ve yokluğunun acısıyla yaşamak çok zor, Ağrılı çocuk. Oysa ne hayaller kurardım. Tekrardan özgürlük dağlarında görüşecektik. Ateşler yakarak, “Gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik” şarkısını söyleyecek ve gecenin sessizliğini bozacaktık seninle...

İhsan Yavuz (Tufan Agirî), 10 Haziran 2007’de Türk ordu güçleri tarafından Amed’in Kulp ilçesi kırsalına yönelik yapılan operasyonda girdiği çatışmada şahadete ulaştı.

Zilan LAÇ