Güneşe Aşıktı O

 

her zaman gözümün aydınlığında
zıplaya zıplaya
oynaşıyordu
bir an
bir zaman
bile ayrılmıyordu bende
ne zamandı
o sene
96 idi
gençti
yeni yeni
sakalı siyahı bürünürken
tıpkı tabeladaki
nakışlı resmi hatırlatıyordu
boyu posu sipsiyah
saçları
şevkle ışılan gözleri
kar beyazında olan
dizili dişi
küçük ağzı
gülümsüyordu her zaman
taze taze…
vücudu taze zeka ile
tez canlılıkla
almıştı ulusunun bilincini
tepki ve kinle
ve de akıllıca
aldı eline
tek kol qılêşi
taktı rahtını
portakal narincoklarını
zaten eskiden giymişti
Apo’nun yeni tacını
bırakmamaya yeminliydi
o taca layık kalmak için
canlı yaşamak istedi
ama bu günya
gaddar insanlarla dolu
bırakmadı umudu ona
gururu vardı onun
tek tahrikle korkuyorsun sen savaştan
onda gerçek bu yoktu
o gerçek Apo’nun, sadık yoldaşı ve dostuydu
Zagros’un sarı elbiseleriyle aldı grubunu
Şehit Cihat’a doğru koyuldu yola
akşam üstü idi, pusu yerine ulaşmıştı
bekledi yarını, öğlen sıcaklığını
savaşçılarını sağlam mevzilere yerleştirdi
herkes tetikte
o da…
çevre sessiz, sabah sessizliğini cırcır böcekleri bozuyor
ön kapkara, aşağıda ise karakol ışıkları
göklerdeyse pırıldayan yıldızlar
dalmış O…
bir bütün vatan ızdıraplarına
gözleri ve hayalleri ise
gitmiş Mardin’deki ızdıraplara
beyni, yüreği dolmuş intikam
canla, başla koyulmuş bu derya gibi yola
birden dolan gözlerini sildi
ve açtı…
çevreye-tepelere ve bir de güneşin doğduğu yere
güneş şevkle keskin ışınlarını vurdu gözlerine
bir an kapattı göz kapaklarını
gözlerine sanki karanlık girmişti
burada ani bir film şeridi gibi gördü geçmiş vatan tarihini
irkildi birden, açtı gözünü
ve bu acıyı bir daha hatırlamak istemedi
nefretle kovmak istedi bu fikri
içinde sessiz bir sesle
tek bir özgür vatan için adayacağım canını
çok ama çok uzaklardan ayırdı gözlerini
ürperdi birden şapkalı biri
kolunda G-3…
ha! bu düşman!
bir el işaretiyle herkes dursun şimdi
denileni yaptılar, gelip geçti düşmanın tümü
yine bir el işaretiyle, tamam
işaretledi…
önce bomba pimleri, sonra qılêş leblebileri
yağdırdılar!
böylece düşmanın tümü yatıyordu yerde
ve sessiz!
kan kokusu, barut dumanlığı karışmış birbirine
bu anda Zeki’nin berrak sesi duyuldu
hücum!
halkımın çektiği acılarının intikamını almak için hücum!
saldırı grubu yay gibi fırladı mevzilerinden
çift çift - tek tek
intikam! intikam!
Zeki’nin sesi ise, herkesinkinden daha yüksek ve netti
bir daha intikam! deyip kesildi o berrak sesi
silahlarla hala gürültülüydü
Zeki yok ortalıkta
ne ses ne can…
ne de o tabeladaki resmi
düşman kanının kokusu
burun deliklerine sızıyordu
ve bir başka koku
bu koku Zeki’nin kan kokusuydu
belliydi Zeki’nin taze kan kokusu
yoktu artık kara saçı
gülümseyen yüzü
ve beyaz dizili dişleri
o şevkle gülümseyen yüzü…
o sadıktı bu davaya
canı, ruhu, kanı halen var burada
dostları çok, yoldaşları çok
bir Bêrîvan bir Ferhat, yek Dilan
bir halk bir yoldaş var yollarında
Zeki güneşin ışığı ve çocuğu
elveda yüce Dost!
fiziğin gitmiş olabilir
fikrin, ruhun, vasiyetin halen yanımızda
uğurlar olsun sana....


Zeki Mardin(Manga Komutanı)
1994 Avrupa Katılım
1996'da Ertûş alanı Şehit Jêhat Tepe saldırısında şehit

Fırat Şemzinan