Emeğin Sembolü

Kobra Celal (Avdullah Aşan) Yoldaşın Anısına

Kobra CelalKürdistan tarihinde belki de direnişlerin kesintisiz olarak sürdüğü yerlerin başında Botan gelir. Mezra Botan diye tarihe geçen bu direniş kaleleri, aşiret yapılanmalarına geçişle birlikte hep dış işgalci ve İstilacılara karşı ayakta kalma direnişleriyle de anılırlar. Belki de Biz Kürtler açısından en eski olan belgelerinden biri “On Binlerin Dönüşü” yani “Anabasis” kitabıdır.

Anabasis kitabında Ortadoğu ya, Dariyus'un kardeşinin peşine paralı askerler olarak takılan yunan askerleri, esas olarak Dariyus'u devirerek onun kardeşini iktidarın başına getirmek isterler. Ancak talihleri iyi gitmez ve çok kötü bir şekilde Dariyus gelenleri yener ve teslim olmalarını ister. Yunanlar teslim olmazlar ancak askeri bir kurnazlık ustalığıyla geceden kamp ateşleri yakarak ve karşıdaki düşmanlarını da “kamptalar” süsü vererek orada gece yarısı kaçıp giderler. Hedefleri kendi memleketleridir. Yani Yunanistan’dır.

Yola çıkarlar. Yol bilen yoktur. Kürdistan ovasında sert ve yüksek Kürdistan dağlarına yaklaştıklarında onlara, yerliler “buraya-yani Medya topraklarına-gidenler geri dönmemiştir” derler. Yunanlar gitmek zorundadırlar, çünkü başka gidecekleri yer yoktur. Ya Dariyus’a teslim olacaklar ya da ileriye doğru adım atacaklar.

Anabasis’te anlatılan-kitaba göre-bir haftalık Botan yolculuğudur. Önceleri-buraların yerleşik ve yerlileri-gelen yabancılarla direk geçmeleri için görüşürler ve gereken kolaylığı sağlarlar. Ne zaman ki gelen “misafirler” köy yakmaya başlarlar burada yaşayan-kitaba göre-Kalderler-bize göre Kürtlerin ataları kendilerine has direniş tarzlarını geliştirirler.

Bu direniş ölümünü de olsa işgalcilere ve yabancılara boyun eğmeden mücadele etmektir. Pusular atarak, düşmanın kuyruğundan tutarak, yollarına taşlar yığarak, daracık geçitleri geçerlerken başlarına kayalarla saldırarak ve ayrıca geçiş hatlarını boşaltarak, aç bırakarak ve susuz bırakarak art niyetli yabancıları perişan ederler. Lafı uzatmadan yabancılar bir haftalık zaman diliminde bu coğrafyayı aşarak Ermenilerin topraklarına geçerler, yani Botan suyunu aşarak kendilerini güvene alırlar. Ama yaşadıkları korku ve ruh tedirginliği onlara fazladan yetmişe benziyor. Bugün dahi Anabasis’i okuduğunuzda bunu his edersiniz.

İşte yabancılara tarihin İsa’dan, kaçıncı önce ki yüzyılında da Kürtler hep direnmişlerdir. Özelde Botan denilen bu topraklarda direniş kesintisiz hep sürmüştür. Denile bilir ki; Kürdistan tarihinde zapt u raptı altına alınmayan ve alındığında da hep düşmanlarına zorluklar çıkarmış toprak parçası Botan’dır.

Kobra CelalBen hep bu kitabı elime aldığımda aklıma biraz da Kobra Celal arkadaş gelmiştir. Kürtlerin ilk tipi gibidir. Sade ve saflığıyla temiz Kürt gelir aklıma. Kurnazlıkları olsa da hani vardır ya “yalancının mumu yâdsıya kadar yanar” misali onun kurnazlıkları birkaç dakika sonra fark edilecek ve kendi içerisinde bu küçük çaplı kurnazlıklar dahi bir güzellik ve giderek bir mizaç ve espri anlayışı olacaktır. O kendi insanına karşı böyleyken düşmana karşı oldukça göz açık ve yaratıcı oluşuyla da dikkat çekmiştir.

Botan daha doğrusu. Mezra Botan hep kendi kendine yeten, kimseye ihtiyaç duymadan ayakta kalan bir halkın toprağına verilen addır.

Mezra Botan bunun için tarihinde düşmanlarının dikkatini ve öfkesini üzerine çekmiştir. Botan, a gelip hükmetmek isteyenler öncelikle kendi kendine idare eden yaşam tarzını tek başına ayakta kalışın yok etmeye çalışmışlardır.

Mezra Botanlılar coğrafik koşulların ağırlığı düşmanlarının onlar çepeçevre kuşatmaları ve dünyayla bağlarını koparmalarından dolayı birazda setleşerek büyümüşlerdir. Birazda her şeye yetecek yetenekle donatılarak büyümüşlerdir onlar doğal olarak yaşamın en ağırına cevaplar üreterek çözerek yaşam yollarını çizmişlerdir.

Bunlar Botan özellikleri olarak adeta Botan’lıda bulunur, hele Botanın kalbinde dünyaya gelmiş ise taşların içinde üzümleri yetiştirebiliyorsan, kayaları oyarak su depolama kaynağı yaratıyorsan ve dağların Pire Sim gibi delerek bir günlük yolu beş dakikaya indire biliyorsan orada tabiatın başka kuralları işliyordur.

Orada devrede olan tabiat anayla birleşerek, buluşarak yaşamak vardır ve orada yok yoktur.

Celal Kobra yoldaş işte böyle bir yoldaştır. Olağanüstü yeteneklerle donatılmış ve yapamayacağını da yapacağına inanan bir Kürt. O olmazı olur yaparken de olamayacak olana da kafa yorarak olmazın olmadığına inanan biridir.

Ben ilk kez Celal Kobra arkadaşı Kalender arkadaşla birlikte 1989 yılında Gabardan Cudiye geçerken gördüm.

Her iki milis arkadaşta göz dolduruyordu. Kalender kendi köylerine inerek bilgi, erzak vb. şeyler getirip dönerken Kobra Celal bizi köyün arkasında bir noktaya götürmüştü. İkinci kez Cudi’ye geliyordum. Evet, bende Botanlıydım ancak ben Gabar da hep kalmıştım. Cudi dağıyla onurlaşmayı i kez yaşıyordum. Noktaya geldiğimizde orada Şiyar-Kazım Kulu- yoldaş vardı. Adile Bilika vardı. Hem tanıdıklarımız hem de tanımadıklarımız vardı. Bizi oldukça sıcak karşılamışlardı.

Kobra CelalBundan sonra Cudi’yi tanıyacaktım, hatta ileri ki yıllarda gidip bizzat Celal Kobra yoldaşın 1965 yılında dünyaya geldiği köyü de görecektim. Ve bu köye harcanan emeği gördükçe “burada ancak böyleleri yetişir” diyerek onun bu düzeyde emekçiliğine anlam verecektim. O buralarda ilkokulu okuyacak, çocukken de hep büyüklerle alıp vererek erkenden çocuk yaşlarında sıyrılacaktır. Ve erkenden evlenerek bir oğlu olacaktır ve askere gidecektir. Zaten Celal Kobra yoldaş gövdesiyle bir devdi. Onun kaldırdıklarını üç kişi yerinde oynatamazdı. Parmakları üç insanın parmaklarında kalındı.

O her Kürt gibi ancak her kürtten daha fazla emek sarf ederek köylü yaşamını sürdürür. Bahçe ve hayvan beslemesiyle uğraşır. Yine Cudi’li olupta avcı olmamak düşünülemez. O iyi bir avcıdır. Aynen onun gibi olan Kalender Şax yoldaşın, iyi bir arkadaşıdır. Onlar hep birlikte kalkıp otururlar. Yedekleri içtikleri birdir.

Özgürlük Hareketi Botan’a açıldığında ilk açılacağı alanların başından bir tanesi de Şax'tır. Şax birçok değerli PKK militanın gelip gittiği yerdir. İlk girenlerden Şiyar-Kazım Kulu ve Şırnaklı şehit Cihat yoldaşlardır.

Kobra Celal gerilladan etkilenir. Ve arkadaşları tanıdıktan sonra o milis çalışmalarına katılır. Saflara katılana kadar yörenin en etkili milislerinden birisi de Kalender yoldaşla birlikte o dur, yani Kobra Celal’dir. Gerillayla şehirlerin ilişkisini kuran, onlara erzak temin eden, keşiflerin yanı sıra da ne kadar eylem varsa hepsine katılır. Bu duruşundan dolayı faşist Türk devleti onu dört kez tutuklar. Çok fazla işkencelerden geçer, bir keresinde ölü olarak bırakılır ancak yaşadığı fark edilince tekrar işkenceye alınır.

O düşmanın bu işkencelerini hiç unutmayacak ve yıl 1991 yılında profesyonel olarak gerillaya gelecektir. O dağda iyi bir performans göstermesine rağmen her zaman birazda asi olan bir milis olarak kalacaktır. Yani o hep biraz ayrı, farklı, yaratıcı ve emeğiyle en önde bir halkçı olarak dağlarda yıllarca mücadele edecektir.

Yukarıda dediğim gibi bende Celal yoldaş gerilla olduktan sonra, yer yer onunla birlikte ailesine giderek o muhteşem köyü göreceğim ve kendi kendime; Şax derken Botan demek, Şax derken güzellik demek, Şax derken her türden meyve yeşillik ve tabiatın en güzel parçası demek. Şax derken biraz Kürdistan tarihi demektir. Botan mirlerinden Bedirxanı'n seyran yeri, yazlık yeri, konaklama ve eğlence yeri, Şax'tır diyeceğim.

Öyle ki halen bugün surların, elle dokunmuş pınarların, kalelerinin izine rastlanır. Cudi’nin bir nevi rahmine yerleşmiş Şax; Asurîlere, Mirlere, Kurmançlara yataklık ettiği gibi, köyün önünde geçen Nerduş suyuyla, kız kalesiyle, 7 suruyla ayrı bir güzelliğin fotoğrafıdır. Hemen yanında duran Gıre Niske bu fotoğrafı daha da bir çekici kılmaktadır.

Şax bir de Cudinin kalbi ve dolayısıyla Botan'ın kalbi olarak bilinir. Yüzyıllar sonra dahi-ki biz buna gerilla olarak tanıklık edeceğiz. Cudi'ye çıktığımızda bu güzellik o kadar bombardımana rağmen kendisini koruyacak ve belki de dünyanın en güzel narları başta olmak üzere, türlü türlü meyvesiyle gerillanın besin kaynağı olmaya devam edecekti.

Kobra CelalEvet, ben bu köyü yer yer ziyaret ederek o güzelim emek insanlarının yanı sıra burada yetişen olağanüstü güzellikte ki narları da tatma fırsatı bulacağım.

Bir de Cudi'nın tepesinde bulunan Sefineyi ekleyin, yani Nuh'un gemisinin bulunduğu tarihsel efsaneyi hatırlayın, o zaman buraları daha iyi anlarsınız. Çok sonralardan bir gerilla yoldaşın, Cudi üzerinde yaptığı bir programda belirttiği gibi “Cudi yi öğrene bilirsiniz, ancak yaşamadıkça anlayamazsınız.” Evet, Cudinin eteklerin de bulunan köylerin ruhsal durumun anlamak için birazda Cudi'li olmak gerekir, birazda Şaxlı-Heblerli olmalı insan.

1992 yılında ben tekrar 2 hareketli birlikle Cudi’ye geldiğimde o karargâhta kalıyordu. O hem cepheci, hem kurye, hem mayıncı, hem istihkâmcı özcesi o nerede istenirse oradaydı. O pratik işlerde alanın aranan Jokeri konumundaydı.

O, özelde saflarımızda düşmanın yoğunlaşan hava saldırılarına karşı dönem açısından bizim açımızdan da yeni olan yeraltı sistemini en derinlikli yapan emekçi olarak, tarihimizde yerini alacaktı. Cudi de Gıre Hermo da o birçok sistemli tünelde yaparak bu yaratıcılığını ortaya koyuyordu.

O yoğun hava saldırılara karşı bize “ben size öyle yerler yapacağım ki siz toplantılarınızı rahatsız olmadan yapacaksınız” der.

O, o yıllarda yapılan tüm eylemlerde de yerini alacaktır. O özelde büyük silahlar lazım olduğunda doçkayı, havan topu ve 57’lik topu da içimizde de en iyi kullanacak olan olacaktır. Sonraları Türk tümgenerali Osman Pamukoğlu 1996 yılında yayınlayacağı bir eğitim materyalinde PKK’nin çok iyi 82’lik havan kullanacağını söyleyecektir. İşte bu isabetli atışları yapacak kişi 1995–1996 yıllarında, Çukurca da-o dur.

Yine aynı yıllarda o birçok yoldaşa silahın nasıl en etkili kullanılacağının eğitimini verir. O sadece büyük silahlarda usta değildir. O küçük silahlarda da uzmanca eğitim verir.

O Cudi de yanımızdayken aynı zamanda alanın cephanecisiydi. Cephanecilik doğası gereği özel bir iştir. Hele hele bizim gibi gerilla olan hareketlerde bu daha çok önemli bir çalışmadır. Herkes cephaneci olamaz. Sağlam olmalı, emekçi olmalı, işlerinde incelikli ve usta olmalı, duyarlı ve dakik olmalı ve tabii yaratıcı olmalıdır. İşte o bu çalışmanın da en iyilerindendi. Hatırlıyorum. Cudi de 400–500 arkadaş vardı. Ona arkadaş lazımdı. Bize “bana 2 arkadaş lazım” dediğinde, “istediğin arkadaşları al” diyecektik. O ise arkadaşların içerisine girecek ancak hiç kimseyi bu çalışma için uygun bulmayacaktı.

Bu havanın yanı sıra esprileri de meşhurdu. O bir keresinde “dünya da Kürdistan, Kürdistan da Şırnak, Şırnak’ta Şax, Şax’ta bizim aile ve bizim aileden de ben” diyerek ne kadar ayrı olduğunu söylemeye çalışacaktı.

Ona öyle yer yer eleştirdiğimiz bir husus vardı. O bir iş yaptığında bir onun istediği kişiler yanında olacak, iki bu arkadaşlar ona verilmiş ise aynen onun gibi çalışacaklar ve üçüncüsü tümden onun gibi yaratıcı olacaklardır. Ama biz öylesini, tarihin derinliklerinde neolitikte süzülerek gelmiş bir Kobra Celal’ı nereden bulacaktık ki! İşte biz bunu ona anlatmaktan zorlanıyorduk.

Bir keresinde şkeft yaparken ona “arkadaşlar çalışıyor mu, ilerleme var mı” dediğimizde o “çalışma ve çalışan var ancak ilerleme yok” diyecekti. Burada söylemek istediği benim istediğim arkadaşlar benim istediğim tarzda çalışamıyorlar diyerek hafiften bir eleştirisini yapıyordu.

Yine bir keresinde o göreve giderken-ki o görevlerde ismi değişmeyen tek arkadaştı-katırı bağlı görür, dönerken de katırı bağlı görünce “bunu kim bağlamışsa o da katırdır” der. Bunun üzerine şekerden daha şeker olan, sarışın bölge komutanı Numan-Celal Özalp yoldaş ona, “ama bu söylediğin iyi olmadı, hani yoldaşlık” der demez o, “vallah ben katırdır derken kaçanları kast etmiştim” diyerek yamalamaya çalışır. Hâlbuki burada olan emeğe, değerlere ve bize gerekli olan bir şeye olan ucuz yaklaşımdır. Senin için katır 24 saat çalışacak ve sen onun yerini düzelterek ot bile yedirmeyeceksin. Bu insafsızlıktır. İşte Kobra Celal böyle şeyleri kabul etmeyecektir. Aynı benzer yaklaşımını bir kez göreve gidişte, bir katırın sırtına binmiş iki arkadaş görünce de müdahale edecek ve peşinde de bölge karargâhına özel o meşhur Kürtçe Türkçe notlarını yazacaktır.

Ben bu arada yine gitmiş, başka sahalarda kalmışım. Geri geldiğimde 1994 yılının başlarıydı. Çok değerli komutan Cuma ye Bılıka yoldaş kobra vuruşlardan şehit düşmüştü. Örgüt beni oraya bölgenin sorumlusu olarak görevlendirmişti. O zaman tekrar Celal Kobra yoldaşı orada görecektim. O Silopi ovasında cepheciydi, yerleştirilecek olan birçok mayını o döşeyecekti. Alana sorumlu olarak Cuma arkadaşın yerine geldiğimde, yapacağımız ilk iş intikamını almaktı. Nitekim Bespin karakol tepesini vuracağız düşman cenazelerin 17 tanesinin üzerine gideceğiz ve üzerilerinde 1 adet A–6, 2 adet MG–3, 1 adet 57’lik top, 10 adet G–3 ve bir sürü malzeme şehit yoldaşın intikamı olacaktı. Bu eylemin keşfi ve uygulanmasında o da önemli görevler üstlenecekti.

Kobra CelalBir ara Derya Gurya da düşmana arkadaşlar pusu atarlar. Bu pusu da yaklaşık 25 asker öldürülecek ancak uzaktan atılan tank atışlarıyla Kobra Celal bacağından derin bir yara alarak bacağın etini söküp atılacaktır. Burada ayrıca Gundik Remo’lu genç Zafer de şehit düşecekti.

19 Temmuz 1994 yılında faşist Türk ordusu Cudi’ye yeni ve çok kapsamlı bir operasyon başlattı. 18 Temmuzun gecesi uçaklar yoğun Cudi Navseri vurdular-ki gece vuruşlarını ilk kez yapıyorlardı. Sabahta söylediğim operasyonu indirmelerle başladılar. Tabii bundan önce de Cudi’nin adeta dört bir yanını askerler kuşatarak, sözde çıkış yolu bırakmayarak adım adım ilerleyeceklerdi.

Buna onlar “Bayrak Operasyonu” diyecekti. Yani Cudiye Türk bayrağı asacaklardı. Ve Cudi'yi bayrak diktik diye övüneceklerdi. Hâlbuki biz gerilla hareketiyiz. Hiçbir zaman burası bizimdir, burayı terk etmeyeceğiz de demedik. Demeyiz de. Ancak şunu deriz; girebilirsiniz, lakin faturası ağır olur. Girebilirsiniz, lakin kolay kolay çıkamazsınız. Girebilirsiniz, lakin burasını sizler için bataklık yaparız, deriz.

Biz Gıre Hermo’dan Bılıka’ya kadar 400 arkadaşı mevzilendirmişiz. Bizde hazırlıklıyız, ancak operasyonun kapsamı hiç tahmin etmediğimiz kadar geniştir. Bunun için eyalet komutanı arkadaş hızla “bize yakın olanları, milis ailelerini ve gelmek isteyenleri hemen sınırın diğer tarafına geçirin, devlet katliam yapacaktır” diyecek ve bizde aynen öyle yapacağız. Köylülere hızla burada uzaklaşın, düşman katliam yapacaktır diyeceğiz-ki uçaklarla zaten vuruyorlar. Ardından da Cudi’nin etrafına konumlanmış ne kadar karakol varsa bunlardan atılan binlerce top, obüs ve tank atışları her yeri cehenneme çeviriyordu. Halk için güvenlikli değildi. Zaten bizimle gelecek olanları da Zaxo tarafına yeni kurulan mülteci kampına gönderecektik.

Düşman kendince Cudi Navserine indirme yaparak karargâhımızı imha edecek ve oradan başlayarak her yeri darbe vuracaktı. Düşmanın bu saldırısına karşı eyalet komutanı “grup grup alanı terk edin” diyecekti. Dediğim gibi biz gerillayız, kendimiz açısından tehlike göreceksek alandan hemen çıkar, düşman rehavete kapılır kapılmaz tekrar döneriz. Biz her yerde ve hiç bir yerde olmayan bir gücüz.

Biz dört ana grubu ayrılarak; Besta'ya, Gabara, Haftanine ve Silopi’den-deşten-güneye geçeceğiz. İlk bir grup arkadaşımız Haftanine geçmek isterken pusuya takılıyor ve dört yoldaşımız şehit düşüyor. Tüm küçük birimleri de yanımıza almışız. Bu arada cephecilerin içerisinde Kobra Celal yoldaşta yanımıza gelmiştir.

Benim içerisinde yer alacağım grup Besta ya geçecek ağır hastayım da. Kobra Celal arkadaşı çağırarak “nasıl bu pusulardan ve bu operasyondan Besta’ya çıkacağız” diye soruyorum. O buralı, birde usta bir öncü ve arazi bilendir. O çok rahat “benim dediğim gibi yaparsak ben öne geçerim” diyor ve öncülüğe hazır olduğunu söyledikten sonra nereden geçeceğimizin yol tarifini de yapıyor.

Biz Gundik Remo tarafına gittiğimizde artık gece olmuş.  Çok güzel bir ay ışığı var. Her taraf tam cennet sessizliği diyeceğim ama uzaklardan top sesleri geliyor. Biz suyu geçerken gözüm önde yürüyen Kobra Celal arkadaşa takılacak. O manzara yıllar sonra da hep gözlerimin önündedir. Ve Kobra Celal derken de hep bu görüntü gözlerimin önünde canlanıyor. Hem öncüdür-ki bu surat ve atiklik isteyen bir iştir, hem de üzerinde; omzunda bir kleş, bir lav silahı, bir bomba atar, bir tabanca ve neredeyse benim de içine sığacağım kocaman ve oldukça ağır görünen bir sırt çantası. Bir de onun hepimizin üzerinde duran boyu posunu ekleyin ve tabii tam da Kürtlere has olan o kocaman pos bıyığı da ekleyin ve bu manzarayı gözlerinizin önü getirin. Birde bu manzaranın insanda yaratacağı morali bir düşünün!

Sonraları Arnavut devrimini işleyen Komiser Memo romanında işlenen Rapo tiplemesi aklıma gelecektir. O tam da bir Rapo, ancak Kürt Rapo’su. Cüssesiyle, heybetiyle, duruşuyla, fiziksel gücüyle ve tabii düşmana karşı olan kin ve nefretiyle sonuna kadar ülkesine bağlı bir yurtsever!

Bunları düşünürken bir gün arkadaşlarla Maden ocağını vurmaya giden bir gücümüz aklıma geliyor. Orada mühendisleri alıp gelirlerken, düşman arkadaşların savunma hatlarını panzerlerle yarıyor. Uzakta savunma amaçlı bırakılan Doçka 12,5’lık tehlikeye giriyor. Kurtarılması gerekiyor ya da imha edilmesi gerekiyor. 90 kiloya yakın bir silahtır. Eni sonunda verilen karar “silahı imha edin” dir. Arkadaşlar silahı bir yandan imha etmeyi düşünürlerken, diğer tehlikeye düşen yoldaşlar geri çekiliyor. Herkes geri çekilirken bir de bakıyorlar doçka silahı tüm malzemesiyle Kobra Celal arkadaşın sırtında o tepeden geri çekilecek istikamete doğru hareket halindedir. Doçka silahı kullanıldığı için namlusu ateş gibidir, ancak o bu sıcaklığı takmaz. Sonradan eli bir hafta sarılı kalacak, çünkü namlu avucunun içini kötü yakacaktır. Yaklaşık 1,5 km taşıdıktan sonra arkadaşlar zor bela omzunda alarak parçalayıp götürecekler silahı.

Kobra CelalBenzer bir eylem Maden Taburuna fırlatılan havan gülleleri olacaktır. 82’lik havan toplarıyla bir tank imha olurken, karakol binalarına da üç top deyecektir. Ancak kimi topları isabet etmeyecektir. O “bana sağlam bir gözcü verin, ben sizi istediğiniz yere indireyim” diyecektir. Eylemden sonra da 82’lik havanı gülleleriyle birlikte sırtlayıp gelecektir.

İşte şimdi de bu boy, bu posa bakınca doçka olayı ve havan olayını daha iyi anlıyorum.

Biz hedefe zaten ulaşamayacaktık. Sayımız çoktu–100’ün üzerinde arkadaştık-, hasta arkadaşlarda vardı. Ancak Nivava’ya yetiştik. Arkadaşları onar onar saklayarak araziye yerleştirdik. Benim de yanımda sonra da şehit düşecek; Tatvanlı Perwer, Pervarili Mirxwas, Kobra Celal arkadaşlarla sonra da sanırım kaçacak olan Konyalı Hamza vardı. Perişan olmuşuz, yorgunuz. Zaten onda önce ki günün saldırısında barut kokusunun yarattığı sersemleşme de cabası.

Biz böyleyken o yani Kobra Celal her zaman hazırlık ve tedbirli olan biri olarak bize-nereden getirdiğini anlamadığımız-bir pet şişesi su, iki üç parça kuru ekmek ve bir konserve önümüze indirdi. Halden düşmüşüz, kimsenin aklında yemek yok. Ama o her şeyi düşünendir. Biz bir iki lokma yemeden, Hamza’nın boğazına o kup kuru ekmek parçası kalıyor. Hareket edemez durumda, gözleri fal taşı gibi açılıyor nefes alıp veremiyor. İlk müdahale eden Kobra Celal’dir. Zor bela Hamza’yı kurtarabiliyoruz. Sonradan bu noktaya “nokta ber Hamza da nan mayi” diye kullanacağız, yani “Hamza’nın boğazında ekmeğin kaldı nokta.”. Bizde yaşam her zaman biraz pratik üzerinde yürüdüğü için böyle isimlendirmeler çokça oluyor. Çünkü böylesine tuhaf bir olayı kimse unutmayacak ve siz bu noktanın adını böyle söylediğinizde herkes nereyi kast ettiğinizi bilecektir.

Biz akşam yolumuza devam etmek isterken bir arkadaşın-sonra da şehit düşecek olan Şakır yoldaşın-yürüyemediğini öğreniyoruz. Herkes birazda perişan demiştik. Gelip bakıyor, yanına en güçlü 11 arkadaşı vererek yavaş yavaş getirmelerini istiyoruz. Ancak ortaya çıkıyor ki arkadaşlar getiremiyor. Çünkü en güçlülerde perişan haldedir. Ona son ekmek ve sularımızda vererek bir dikenli ağacın-everst-altına bırakarak “burada hareket etme sana ya milis göndeririz ya biz gelip seni alırız” diyoruz ve yolumuza devam ediyoruz.

Şırnak yoluna yaklaştığımızda yollar tutuludur. Yine geçeceğimiz hattan çete köyü de var. Bu çete köyü genelde dost olan bir köydür ancak devlet işbirlikçileri de var, bunun için duyarlı olmamız gerekiyor. Ayrıca herhangi bir kaza da olmaması gerekiyor.

Yola vardığımızda birde ne görelim. Milisler gelip bizi bekliyorlar, biraz da kızarak “heval iki gündür neredesiniz, sizi bekliyorduk, hızla geçmemiz gerekiyor” diyerek ne kadar duyarlı olduklarını bize gösteriyorlar. Hâlbuki biz onlara haber iletmemiştik. Ancak onlar az çok gerilla hareket tarzını bildikleri için böyle öngörülü yaklaşıyorlar. Çete reisi gelip bizimle görüşüyor, güvenmediklerini nöbet yerlerinde alarak kendi adamlarını yerleştikten sonra biz yolu ve köyü geçiyoruz. Ayrıca köyün üstlerinde bize lazım olan su ve yiyecek getirerek kendimize gelmemizi sağlıyorlar. Biz hedefimize ulaşıyoruz. Milislere bizim Şakır ismindeki yoldaşımızı bize getirmelerini söylüyoruz. Onlarda ertesi gün bize arkadaşımızı tekrar bize ulaştırıyorlar.

Bayrak Operasyon da yaşanan başka bir olay vardır. Öyle bir olay ki insan duyduğunda tüyleri diken diken olan bir olay!

Yukarıda dört koldan Cudi de çıkacağımızın kararını verdiğimizi belirtmiştik. Silopi ovasında çıkacak grup harekete geçiyor. Ancak zindan çıkışlı ve Cudi bölge komutan yardımcılarımızdan Yılmaz Uzun arkadaş yolda hastalanıyor ve yürüyemez duruma geliyor. Gidilecek yol çok fazla uzaktır. Arkadaşlar Yılmaz arkadaşla birlikte dört arkadaşı ve birde milis bırakıyorlar. Mümkün mertebe hareket etmemelerini yakında gelip tüm arkadaşları alacaklarını söylerler.

Ertesi gün etrafta bir hareketlik yoktur. Her yer sakindir. Grupta kalan cepheci arkadaşlarda var, çevreyi iyi tanıyorlar. Tanıdıkları milis ve yurtseverler vardır. Konsere köyüne iniyorlar. Bir araç ayarlayarak Habur sınır kapısında güneye geçeceklerdir. Ne var ki götüren araç sahibi devlete haber vermiştir. Arazide operasyon yapma yerine bir komplo hazırlıyorlar.

Arkadaşları sivil giyimli aracına bindirdikten sonra silahları bağaca koyarak kitler. Silopi’nin Hacilar parkına geldiklerinde askeri kontrol vardır. Aslında kontrol edenler arabadaki hepsinin gerilla olduğunu biliyor. Ancak kimlik sorma, sonra çay ikram etme adına arkadaşları arabadan çıkararak karakolda teslim alırlar. Arabada inerken Yılmaz arkadaş meseleyi fark edecek ancak bağacın kitli olduğunu görecek ve iş işten geçmiştir.

Düşman arkadaşlara karşı çok yoğun ve inanılmaz işkencelere başvurur. Behdinan ismindeki küçük güneyli arkadaş düşmana bir hastane yeriyle cephane deposunu bildiğini söyler. Behdinan arkadaşı alıp götürürler. Operasyon tüm hızıyla yürüyor. Behdinan arkadaş önceden Celal Kobra arkadaşla döşediği bir anti-tank tuzağına askerleri götürür. Tuzağa ulaştığında tuzağı patlatır. Burada bir binbaşı, bir üsteğmen ve birde asker ölecektir. Bu olayı yıllar sonra bu operasyonu idare eden korgeneral Hasan Kundakçıoğlu da anılarında yazacaktır.

Şu iyi bilinmelidir ki; bu hareketin elemanları ve üyeleri fedai insanlardır. Katılımları ideolojiktir, ruhsaldır. Bunun için devrim davası uğruna canını her an vermeye hazırdırlar. İşte Behdinan yoldaşın gösterdiği tavır esirken dahi düşmanı kendisiyle havaya uçurmasını bilerek bir militanın düşmanın elindeyken nasıl eylemler çıkaracağını gösteren örnek bir militan davranıştır.

Bu olayın ardından düşman, diğer esir düşen yoldaşlara işkenceleri arttırır. Arkadaşların bedenlerinde parçalar keser. Yılmaz arkadaşın boğazını bıçakla keserler. Diğer birçok yoldaşın gözlerini, burunlarını ve kulaklarını keserler. Buna şahit olarak sonra da kurtulacak olan –ve şimdi Zaxo da yaşayan o dönem milis olan arkadaşı gösterebiliriz. Onun da kulağı kesilecektir. Düşman bu insanlık dışı vahşetin ardından arkadaşları dağın yamacına götürerek panzerlerle tarar. Zaxolu milis ağır yaralıdır. Bedeni arkadaşların altında kaldığı için dikkat çekmemektedir. Düşman bir çukur kazarak arkadaşları bu çukura atar. Zaxolu milis sonra da kurtulacak ve olup biteni ondan öğreneceğiz. Bu olaydan hunharca katledilen arkadaşlar; Yılmaz Uzun, küçük güneyli Selim, Gabar, Behdinan ve Botan arkadaşlardır. Milis söylediğimiz gibi kurtulacaktır. Bu olaydan sonra öğreneceğimiz gibi düşmana bilgi veren ajan; Konsere köyündeki İsmettir.

Biz o zaman düşmanda patlayan anti-tank mayını duyduğumuzda Celal Kobra arkadaş bizi mayının nerede patladığını söyleyecek ve basında orası olduğunu öğreneğiz.

Biz alanı terk ettikten ve düşmanı boşa aldıktan sonra tekrar alanımıza dört koldan takım takım girerek bu kez daha etkili olarak gerilla tarzından devam ediyoruz. Ben geri döndüğümde Celal arkadaş daralmıştı. Kızıyordu. Bu daralmalarını da kimi komutan arkadaşa bağlıyordu. Bir keresinde “ “İrfan, Welat ve Doğan arkadaşlar 92 de benim yanımdaydılar, çatışmalarda ben onları mevzilendirmiştim. Şimdi ise onlar bölük ve tabur komutanıdırlar, ben ise halen manga komutanıyım” diyecekti. Kendince haklıydı, o onlara göre eskiydi, birde onlara mevzilenmeyi öğretmiştir. Ancak o bilmez ki bu bilimsel temelde gelişen, akıl ve yüreğinin yanı sıra örgütleme, yönetme, idare etme sanatını da gerektirir. Birde bizde eski yeni yoktur. Bizde yeteneklere yol açma vardır. Tabii birde devrim insanlarla uğraştığı için gerillaları yürütebilme sanatıdır da. Dediğimiz bu sorun ya da bu çelişki çok zamanlar bizde yaşanmaya devam etmiştir. Belki kimi yoldaşta halen yaşanıyor.

Bu yıl birkaç kez güneye gidip geliyoruz. Böylesine bir gidişimizde tekrar Kobra Celal arkadaş daralmıştır. Böyle çalışamayacağını söyler. O her zaman dağdayken ailesine gidip gelendi. Bu anlamda biraz da halen milis gibiydi. Bu daralmalarını tartışmalarla aştıramadığımız için ona “isterse eve gidebilirsin” diyoruz. O zaman onun ailesi de güneye geçerek yeni kampta kalmaktaydı. Ona bir miktar parada vererek gönderdik. Ancak bu Kobra Celaldir o mücadelen daralmamış ki, o şu bu arkadaşın yaklaşımlarından alınmış, birde tipik tarihte süzülüp gelen dar Kürt insan tipini çizen biri olarak dar yaklaşımlarıyla kendisini daraltmıştır. Böyle olunca onun partiyle, önderlikle, örgütle sorunları yoktur. Biz Haftanin'den Cudiye yöneleceğimiz saatlerde birde ne görelim. Kobra Celal arkadaş daha ağır bir dolu çantayı sırtlayarak gelmiştir. Arada on gün geçmemiştir. “nereye geliyorsun, hani gitmiştin” sözlerine “size ne işinize bakın ben Cudiye geliyorum” diyerek özgün yaklaşımlarını yine sergileyecektir.

1994 sonlarında parti onu 5.Kongrenin yer yapımı için bizde özel isteyecek ve ben ondan sonra onu görmeyeceğim. Lakin nereye gittiğini hep takip edeceğim ve selamlarımı ona göndermekten kusur etmeyeceğim.

O 5. Kongrenin yerini mükemmel bir şekilde yapacak ve peşinde Zap alanına giderek orada yeraltı çalışmalarını daha profesyonelce devam edecektir. Partimizin yeraltı şehir projesine dönük çalışmalarında en aktif olanlardan bir tanesi o olacaktır.

Sonra ki yıllarda o sınır hattında kalacaktır. Dönem büyük güçlerin eylem yapacağı dönemdir. O yine aranan adamdır. Çünkü o içimizde havan ve 57”lik topları, kartuşa'ları, bomba atarları, doçkaları ve diğer ne kadar ağır silah varsa hepsini iyi kullanmaktadır. O aynı zamanda ağır silah takımının sorumlusudur. Çukurca’nın askeri taburlarına salladığı havan topları o dönemler orada komutanlık yapan faşist ordu görevlilerinin eğitim malzemesinde yer alacaktır ve rüyalarını epey karartacaktır. Aynı rüyaları o faşist ordu elemanlarına Gerdiyan da ve Etruş’ta da yaşatacaktır.

Ayrıca o yıllarda yüzlerce yoldaşa akademik askeri atışı öğreterek iyi birer nişancı haline getirecektir. O kafasına bir şeyi taktımı yapmasını da bilirdi. Yine hep yeni görüşler öne sürerek yaratıcılığının köreltilmesine izin vermeyecekti. O Karnas silahının nasıl otomatik hale getirilebileceğini yine B–7 roket atarı daha seri halde nasıl kullanılacağına dair de kafa yorar. Onda yok yoktur. Hatta o olmaz olanında yapılabileceğine inanan biridir. Bir keresinde bir arkadaş “bunun da bilmediği bir şey yoktur” diyecektir. Çünkü Kobra Celal’e ne sorsanız o yapabileceğini tutuklamadan söyleyen biridir. Ve söylediğinde de yapan biridir.

Esasta bu bir kültürdür. Hem de olmazlardan oluru yaratan devrimci kültürdür. Bugüne baktığımızda kapitalist-emperyalist toplumun yarattığı naylon ve kendine yetemeyen plastik gençlik tipi değerlendirildiğinde, bu kadar olmazı olur yapanın önünde selama geçmek kaçınılmazdır. Onlar tarihin altın sayfalarında yerlerini altın suyuna batırılmış harflerle yazılırlar. Çünkü insanlığı biraz da insan yapan, onu emekçi kılan, onu insanlar için mücadeleci kılan ve her türlü baskı ve zulme karşı dimdik ayakta tutan bu olmazı olur yapan ruhtur.

İşte bu ruh Celal Kobra da fazlasıyla vardır. O gittiği her yerde özel istenecek ve hep el üstünde tutulan biri olacaktır. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Onu herkes yanında tutmak isteyecektir. Nitekim bunun için Behdinan sahasını adım adım dolaşacak ve yukarıda saydığımız; yeraltı sistemi, ağır silahların kullanımı, nişan, cephanecilik ve istikamın her türlüsü için aranan arkadaş olacaktır.

O bu çalışmalarını 1999 yılın sonlarına doğru da Gare de yürütmektedir. Sonbahar da Türklerle KDP’nin düzenlediği bir operasyonda tankların pususuna düşecek ve ağır yaralanacaktır. Birçok yoldaş yaralıdır toplam 24 arkadaş bu tank vuruşlarında yaşamını yitirerek şehit kervanına katılacaktır. Çektar, Pazarcıklı Zeynep, Şırnaklı Newroz, Berivan, Xebat ve birçok değerli yoldaş. O ağır yaralı da olsa kendi çaresinin başına bakmaya çalışacak ve kendisini pusuya düşülen yerde uzaklaştıracaktır. Ancak sonraları çok fazla kan kaybından dolayı yaşama gözlerini yumacaktır. Naşını ancak aylar sonra arkadaşlar bulabilecek.

Güzel ve emekçi yoldaş, seni yaratıcılığın, bize kattığın emeğinle, yaptığın yeraltı güvenlik sistemlerinle anacağız. Geçtiğimiz her köprüde, içine girdiğimiz her şkeftte, düşmana sallayacağımız her havan ve 57’lik topta, sıkacağımız her doçka da seni anacağız. Bize öğrettiğin ustaca nişancılığı savaşın her alının da modern gerilla ordusunun harcı yaparak seni anacağız. Seni en küçük değerlere gösterdiğin duyarlı yaklaşımınla anacağız.

Güzel yoldaş seni o ulvi boyunla gür bıyıklarınla ve dev cüssenle anacağız. Seni Kürtlerin ta neolitikte bugüne ulaşan sadeliğin, saflığın ve yurda olan temiz duygularınla anacağız.

Söz sana emeğin sembolü, söz sana yoksul kır proleteri, söz sana Kürdistan’ın güzel köylüsünden gerilla olan yoldaş.

Söz sana ki biz seni tüm bu özelliklerinle çetin devrim mücadelesinde hep yaşatacağız.

Ruhun şad olsun, emeğin sembolü yoldaş, ruhun şad olsun!

Caferi Sori