Emeğin ve Olgunluğun Sembolü

Cuma Bilikî (Selim Ülker) Yoldaşın Anısına

Cuma Biliki - Selim ÜlkerCuma Bilika yoldaş, Botanlıdır. Botan'ın Cudi dağının göbeğinde yer alan, Bilika köyündendir. Botan, Kürdistan tarihinde düşmanlara her zaman uzak kalan bir saha olmuştur. Tersten ele alacak olur isek düşmana karşı direnişin sönmeyen kalesidir Botan.

Kürdistan topraklarının düşman tarafından en son fethedilen parçalarıdır buralar. Öyle olunca, Kürtlüğünde en derin yaşandığı sahalar olması yadırganamaz. Düşmanın tüm hışmına rağmen buralar, Kürtlüğün atan atardamarlarıdır.

Botan daha doğrusu, Mezra Botan, hep kendi kendine yeten, kimseye ihtiyaç duymadan ayakta kalan bir halkın toprağına verilen addır.

Mezra Botan, bunun için tarihinde düşmanlarının dikkatini ve öfkesini üzerine çekmiştir. Botana gelip hükmetmek isteyenler, öncelikle kendi kendine idare eden yaşam tarzını, tek başına bu halkın ayakta kalışını yok etmeye çalışmışlardır.

Mezra Botanlılar coğrafik koşulların ağırlığı, düşmanlarının onları çepeçevre kuşatmaları ve dünyayla bağlarını koparmalarından dolayı birazda setleşerek büyümüşlerdir. Onlar, birazda her şeye yetecek yetenekle donatılarak büyümüşlerdir. Doğal olarak, yaşamın en ağırına cevaplar üreterek, çözerek, yaşam yollarını çizmişlerdir.

Cudi, bu gerçeklik içerisinde bir başka yeri temsil eder. Bir rivayete göre Nuh’un gemisi, Cudi’nin navserine, yani Sefin diye tabir edilen yere büyük tufan sonrası konar. Tevrat’ta genişçe ele alınan mitolojik destana göre, gemide-yani Sefin de–80 tür yaratık vardır. İnsanıyla, hayvanıyla ve bitkisiyle tam 80 tür! 80 sayısının Kürtçe adı Heyşte’dir. Özcesi buralar birazda peygamberler yeridir. İnsanlığın tekrar yaşamaya başladığı yerlerdir.

Cuma arkadaş ise böylesine Nuh’un Gemisini konduğu, güzelim bir dağın tam ana rahminde bulunan bir köyde yer alır ve yetişir. Dağın içine yerleşmiş bu güzelim köyün adı Bilika'dır. Üç mahalledir. En yukarıda Şkefta Fellah diye bir Şkeft vardır. Birde “Der” yani kilise vardır. O kilise ki gerillalara az yataklık yapmamıştır. Köyün üstünde üç tane harika kaynak, gün boyunca bir çayın akması gibi tepelerden derin vadilere akarken, Bilika'nın yamaçlarında bulunan her türlü meyveyi sulayarak kendilerini Hezil suyuna bırakırlar.

Hani vardır ya kartal yuvaları, işte aynen öyledir Bilika. Yüksek, şahinlerin bakacağı bir tarzda derin vadilere bakar. Suriye, Irak ve Türkiye üçgeninde bulunan köy geçmişten beri kaçakçıların, silahşorların, mahkûmların ve son yıllarda da peşmergelerin mekânıdır. Bu köyün, herkese kapısı açıktır. Ve çok doğaldır ki Kürt Özgürlük Hareketi, Botan’a girdiğinde ilk yer alacağı yerlerden birisi Bilika olacaktır.

Böylesi arka perdesi olan bir köyde dünyaya gelmek, hele hele bu köy Cudi’nin eteklerinde bulunuyorsa, buna birde Cudi’nin görkemliğini ekleyin. Cudi doğalında bir kale. Silopi ovasını üzerinde Küçük Güney diye tabir ettiğimiz Suriye’nin çölüne uzanmanız ve oralarda dönüp Cudi’ye bakmanız yeter de artarda. Tüm muhteşemiyle bir korunak, bir savunma duvarı olarak durur. Hemen karşı yakada Haftanin’in sırtları görülüyorsa o zaman dünyalar sizindir.

İşte buralı olmak, buralarda büyümek, buraların havasını koklamak, esen rüzgârıyla tüm Kürdistan'a umut olarak esmek. Ve akan her suyunda, damla damla derinliklere akarak, kendini bir gümbür gümbür akan Hezil çayının akıntısında bularak kendin olmak. İşte burası Cudi deyip heybetlenmek, ancak buralıyı ifade edebilecek bir duygu olabilir.

Çok sonralardan bir gerilla yoldaşın, Cudi üzerinde yaptığı bir programda belirttiği gibi “Cudi’yi öğrenebilirsiniz, ancak yaşamadıkça anlayamazsınız.” Evet, Cudi’nin eteklerinde bulunan köylerin ruhsal durumun anlamak için birazda Cudi’li olmak gerekir.

Cuma Bilika-yani Selim Ülker-yoldaş 1961 yılında dünyaya gelir. O, Türk ordusuna askerlikte yapar. Burada görecekleri onun sonradan gerillayla tanışmasında ve hızla milislik yapmasından büyük etkide bulunur. O, evlidir. O’nun eşi, o 1994 yılında Cudi’ye geçerken onun kendi köyünden çıkarak gerilla kamplarına doğru giderken karşılaşır. Bir kardeşi de saflara gelecek ve o şehit düştükten sonra ismini Cuma yapacaktır.

O, uzun bir süre milislik yapacaktır. O, genelde olgunluğu, yardımseverliliği ile bilinecek ve hatırlanacaktır. Birde iş yaparken, kılı kırk yararak yapan biri olarak bilinecektir. Bu köy ortamındayken göze çarpacaktır. Ve o, saflara geldikten sonra henüz çok fazla zaman geçmeden Haftanin'de bölge komutanı ve ardından aynı düzeyde Cudi alanına geçmesi bu özelliğiyle bağlantılıdır. İş yaparken etraflıca düşünendir. Bir anlamda işi yaparken, örgütleme boyutunda yeteneklidir.

Kimisi vardır yırtıcılığı ile göze çarpar, kimi vardır pratik yetenekleriyle öne çıkar. Cuma yoldaşın ise yaşamdaki sade duruşu ve olgunluğu, ilk elden göze çarpar. Giderek çalışmalar içerisinde rasgele harekete, yer vermeyen ele alış biçimi onun hızla komutanlaşmasına götürecektir. Komutanlık, birazda işleri Ahenkli götürülmesi değil midir? Cesaretli olabilirsin, koparıcı olabilirsin ancak eğer siz yapılan ya da harcanan emekleri toparlamasını bilmezseniz nasıl komutan olacaksınız ki?

İşte o böylesine özelliklere 1989 yılında gönüllü bir katılımcı olarak gelecektir. Ve ilk gelişi sessizdir. Belki dediğimiz o olgunluktur, belki de o gözlemleme sürecidir. Nedeni ne olursa olsun o ilk katılırken oldukça sessizdir. Belki de birçok yoldaşından yaşça büyük olmasından kaynağını da almış olabilir. O yıllarda komutanlar hariç ağırlıklı fazladan genç ve dinamik savaşçılar vardır.

Ben onu ilk kez 1989 yılında Çırav’ın Xare’sında göreceğim. O, da yaşanan kimi eylemliklerden sonra olacaktır.

Arkadaşlar, Afkamasi karakolunu vuracaklar. O, ise bu eylemde yer alacaktır. Diğer taraftan koordineli bir şekilde Adil Aslan arkadaşlar ise Cudi eteklerinde köylülere toplantı yaptıktan sonra 9 genci katacaklardır.

Caferi Sori