O'nun sözleri...

Halil Dağ'ın Botan Dağı Günlükleri - 1

Halil Dağ - Önder APO'Sen yüzde yirmi beş gerilla olmuşsun...' dediğinde, Metina ormanlarının en gizli kuytusundaydık ve ben uydu telefonumuzun ahizesi elimde olduğu halde neredeyse sevinçten uçacaktım. O'nun dudaklarından dökülen bu oran benim için çok büyük bir orandı ve beklemediğim bu konuşmanın O'nunla yaptığım son konuşma olduğundan habersizdim.

Metina Dağı'nda kayaların ve ormanların bir araya geldiği bir alanda toplanmıştık. Zağros'tan yeni gelmiştim ve arkadaşlar Başkan Apo ile yapılacak telefon konuşması için heyecanla hazırlanıyorlardı. O zamanlar telefon teknolojisi böylesine ilerlememiş olduğu için, gözümüz gibi baktığımız ve dağ dağ sırtımızda taşıdığımız uydu telefonumuzu özenle kurmuş ve yaklaşık kırk beş arkadaş etrafında toplanmıştık.

'98' yılının o amansız son baharında adım adım uluslararası komplonun başlangıcı olan dokuz ekime yaklaşılırken, Başkan Apo dağlarda bulunan gerilla yapısını bir an olsun ihmal etmiyor ve telefon görüşmelerini düzenli olarak sürdürüyordu. Ve bu son görüşmeler Başkan'ın en zorlu anlarında bile devam edecekti.

Türk Ordusunun ve Kürt işbirlikçilerinin yoğun saldırılarının yaşandığı o günlerde Merkez Karargah durumunda olan Behdinan'ın ve ülkenin tüm eyaletlerinin savaş tekmillerini Başkan Apo'ya aktaran ise Abbas arkadaşın kendisiydi. Başkan genel tekmilleri aldıktan sonra gerekli gördüğü perspektifleri vermeye ve yoğun eleştirilerini yapmaya başlayınca, telefondan gelen sesi daha iyi duymak için en arkadan kalkıp telefonun hemen yanında oturdum. Açık havada yapılan bu görüşmenin eşsiz cümlelerini rüzgarın alıp götürmesini engellemek istiyordum.

Başkan Apo, Abbas arkadaş başta olmak üzere o zaman ki yönetimin hepsiyle tek tek konuştuktan sonra 'Orada başka kim var?' diye sorduğunda O'nunla konuşmak için can atmıyor değildim. Buna rağmen Abbas arkadaş 'Halil var' dediğinde o büyük şaşkınlığa yuvarlanmaktan kurtulamadım. Beni bundan daha çok şaşırtan ise, ahizeyi kulağıma götürüp Başkan Apo'nun beni hatırladığını hissettirdiği, en içten gelen sesiyle söylediği 'Nasılsın Halil?' sözleri oldu. Oysa şaşkınlığı yaşadığım o kısa anda beni hatırlayıp hatırlamayacağını merak ediyordum.

O'nun tarafından hatırlanmanın eşsiz sevincini o gün yaşadım ve o günden sonra bu duygunun benim hayatımın ve çalışmalarımın odağına oturduğunu kaçınılmaz bir şekilde fark ettim.

'İyiyim Başkanım, siz nasılsınız?' diye cevap verdiğimde resmiyetin dışına çıktığımı ve yanlış bir şeyler yaptığımı, dimdik bıyıklarının altından gülümseyen Abbas Arkadaş olmak üzere bütün diğer arkadaşların gülüşlerini duyunca fark ettim. Kendimi toparlamaya çalıştıysam da, Başkan Apo konuşmaya başlayınca heyecanım yeniden bütün bedenimi ve ruhumu teslim aldı.

'Başkan her zaman tanrı gibi olmak zorundadır, Halil' dediğinde ise sinsice yaklaşmakta olan komplo gerçeğini anlamaktan çok uzaktım. 9 Ekim Koplosu’nun dünya çapındaki yönelimini ve yeri geldiğinde komplo içinde komplo yapacak kadar alçaklaşan bu güçlerin sinsice uyguladıkları zehirleme girişimleri dahil, bütün saldırılarını göğüslemenin ancak Tanrıların işi olabileceğini de yıllar sonra anlayacaktım.

'Neler yaptın, Halil?' diye davam edince, O'na ne anlatabilirdim ki... Bu kıyasıya savaşın içinde gencecik hayatlarını gözlerini kırpmadan veren ve vermeye hazır olan yoldaşlarımın yanında ne söyleyebilirdim ki...

'Ülkeye gelirken gerilla olmak için söz vemiştim, ama...' diye konuşmaya başladığımda O çoktan sözümü kesmiş ve 'Ne kadar oldun? Yüzde kaç oldun? söyle...' diye sormuştu bile.

Hemen karşımda yılların gerillalarının oturduğu şu ortamda kendim için ne söyleyebilirdim ki... Kendimi arkadaşlarımla kıyaslamaya kalksam altından kalkamazdım. Ne söyleyeceğimi bilemez bir halde kelimeler boğazımda düğümlenirken, yine kendisi yardımıma yetişti.

'Ben söyliyeyim... Seni televizyonda gördüm... Biraz zayıflamışsın... ama yüzde yirmi beş gerilla olmuşsun...' dediğinde sevinçten kanatlanacaktım. Bu an hayatımın en güzel anıydı. Sevinç içinde karşımda oturan Abbas Arkadaş'a baktım. Bıyık altından gülüyordu.

‘97' yılında Şikefta Birindara'da arkadaşların vurduğu operasyon koordinesini taşıyan helikopterin düşüşünü görüntüledikten sonra, bir de enkazın üzerine gidip bir kaç söz söylemekten kendimi alıkoyamamıştım. Çok hazırlıksız da olsa helikopterin vurulduğu tarihi ve yeri dile getirmenin boynumun borcu olduğunu hissetmiştim. Tek başıma indiğim enkazın araziye savrulmuş parçalarını biraraya topladıktan sonra helikopterin kanadına kameramı yerleştirmiş ve kayda girip kendi kendime kısa bir sunuş yapmıştım.

Sanırım Başkan Apo bu çekimlerimi seyretmişti ve sanırım bu görüntülerim ve görünümlerimden yola çıkarak yüzde yirmi beşlik oranı bana uygun görmüştü.

Şimdi yağışların olanca gücüyle bastırdığı Ocağın son günlerinde, Botan dağlarını kaplayan bembeyaz örtülerin altında kurduğumuz yer altı okulumuzda, Başkan Apo'nun 26 Kasım 1994 tarihli çözümlemesini seyrediyoruz. On sekiz arkadaştan oluşan kampımızın bazı yerlerinden damlayan suların çıkardığı seslerin dışında hiçbir ses duyulmuyor.

Bütün arkadaşlar pür dikkat kesilmiş Başkan Apo'nun, Abbas arkadaş ile yaptığı diyaloğu dinlerken, bense yıllar boyunca peşinden koştuğum çalışmaları bir bir gözlerimin önünden geçiriyor ve girdiğim her çalışmadan sonuç alarak çıkmamın sırrını kendi kendime itiraf ediyorum.

Dağlara geldiğim ilk günden bu güne kadar yaptığım ve sonuçlandırdığım her çalışmada ister istemez 'acaba Başkan Apo bunu seyretti mi? Acaba beğendi mi?' diye düşünüyorum. Yaptığım her çalışmayı O'na ulaştırmak, O'nun görmesini istemek belki çocukça bir duygu ama bu duygu bana büyük bir heyecan ve yaratıcılık veriyor. 15 Şubat sonrası süreçte ise bu duygu benim için daha büyük bir anlama büründü. Yaptıklarımla denizler ötesindeki O güzel insana ulaşacağıma her zamandan daha çok inanıyorum.

Eğer bu dağlarda başarılı çalışmalar yaparsam, O'nun beni bir kez daha hatırlayacağına eminim. Bu nedenle kameramla birlikte Ağrı Dağı'na yürüyorum. Beritan filmiyle yarım kalanı bu çalışmayla tamamlayacağım ve bir şekilde mutlaka O güzel insana ulaşacağım.

Beritan filmiyle O'na çok yaklaşmıştım. Başkan Apo seyredemese de, Beritan'ın filminin yapıldığını duysaydı bile mutlu olacaktı. Büyük ihtimalle bu filmi yapanın kim olduğunu da tahmin edecek ve on yıl önce uygun gördüğü yüzde yirmibeşlik orana belki bir puan daha ekleyecekti.

Ama olmadı... Belki oldu da, ben duymadım, bilmedim...

Halil DAĞ / BOTAN