Pale Mardin (Ahmet Acar) Yoldaşın Anısına
Ahmet Acar yoldaş 1970 yılında Midyat’ın Site köyünde dünyaya gelir.
1990 yılı Kürdistan da birçok şeyin alt üst olduğu yıllardır. Parti sonra bu süreci Serhildan süreci diye adlandıracaktır. Mardin Savur’da şehit düşen 13 gerilla ardından başta Cizre olmak üzere Mardin ve kazalarının ayağa kalktığı yıllardır.
Kürdistan ulusal demokratik mücadelesinin giderek uluslararası sahada tanınmaya başladığı, Türkiye’de de çeşitli dergilerin aracılığıyla da tanınmaya başlandığı dönemlerdir.
Halen hatırlıyoruz. Mehmet Ali Birand’ın Önder Apo ile yaptığı röportajdan sonra Kürdistan da birçok gencin Galatasaray futbol takımını desteklemesi yaşanacaktı. Çünkü Önder Apo bu röportajında Galatasaraylı olduğunu söylemişti.
Yine halen hatıralardadır iki bine doğru dergisinde boy boy gerilla resimleri her Kürdistanlı genci etkilemekteydi. Özelde ise serhildanların gelişim göstermesiyle yukarıda söylenenler birleşince gerillaya katılım açısından bir patlama yaşanacaktı.
Belki de gerillaya katılımın en yoğun olduğu yıllar bu yıllardır. 20–30 gerilla gücüne sahip eyaletler hızla 300–400 hatta yer yer 1000’lere varmıştı.
Pale yoldaş da bu yıllarda yaşanan alt üst oluşları metropollerde yaşayan bir genç olarak yaşayacaktı. Şoförlük yapan bu genç henüz 20 yaşlarında biri olarak gerillaya gelir.
1970 doğumludur. Metropolleri görmüştür. Bunun verdiği avantajlar vardır. Ancak metropollerde büyümenin dezavantajları da vardır.
Gerillaya geleceği yer Botan'dır. Biraz da feodal ilişkilerin yoğun yaşandığı ve gerilla hareketini de etkilediği bir alandır. O ise metropollerden gelerek farklı sınıf ilişkilerini ve yaşam biçimini de görmüştür. Bir de şoförlük yapmıştır, bu da doğalında çok fazla konuşma, müdahale etme, küfür etme, kalabalık etme gibi birçok şeyi beraberinde getirecektir.
Devrim sahası salt bir savaş alanı değil. Aynı zamanda bir yaşam alanıdır. Yeniye yelken açılacak bir sıçrama tahtası rolünü oynamaktadır. Bilimsel kavramlaştırmayla devrim bir katalizatördür. Hem geneli devindiren ancak bu devindirmeyi sağlarken de kendisini tüketmeden bunu sağlayan bir gerçekliktir.
İşte böyle olunca her yeni katılım geldiğinde bu dağda olana katılacak, katılarak kendisini yenileyecek, yeniledikçe de aktifleşecektir. Ancak bir yerlerde sınıf özellikleri ağır basmışsa gelen bireyler ilk elden zorlanacaklardır. Bu yanlış da olsa böyledir.
İşte Pale yoldaş da metropollerden gelen bir genç olarak ilk başta zorlanacaktır.
O dört Kürdistanlı gençle saflara gelecektir. Sonraları ona “niçin bu kadar az arkadaşla katıldın” sorusu yöneltildiğinde o “bu kadarına param yetti” diyecekti. Söylemek istediği 4 gencin İstanbul’dan Botan’a gelmesinin yol masraflarıdır.
O gelir gelmez aktif katılacaktır. Hatta yeni olmasına rağmen birçok şeye müdahale edecektir. Kendisi yeni olmasına rağmen askeri kuralları dayatacaktır. Yanlış yapıldığında karışacaktır. Yanlışa yanlış diyecektir. Bu aslında alışılmamış bir tarzdır. Kürdistan da insanların yetişme tarzlarından kaynaklı genelde pasiflik söz konusudur. Fiziki anlamında bir pasiflik olmasa da zihinsel olarak bu çoğu zaman böyledir. Hele hele feodal bir ortama doğmuşsa o birey daha çok yukarıdan ya da büyüklerden bekleyecek ve ağırlıklı olarak söyleneni yapacaktır.
Yıllar sonra bu durumlara gülüp geçecektir.
1990’da onun geldiği yer Gabar’dır. Burada ilk eğitimini alacaktır. Sonraları cengâverleşeceği yer de Gabar olacaktır. O’nun başka dikkat çeken bir özelliği pratik duruşudur. Özelde keşif ve düşman operasyonlarında o çok canlı, pür dikkat ve atiktir.
İşte bu alışılmamış müdahale tarzı ilk başlarda ona karşı kaygılı ve hatta kuşkulu yaklaşıma yol açacaktır ve ona hissettirmeden bir gözleme tabii tutulacaktır. Kimi arkadaş ajan olabilme ihtimalini dahi verdiğinde o bunu hissedecektir.
1991 yılında Gabar navserinde düşmanla arkadaşlar iç içe girerler. O böylesine bir iç içe girişte bir çeteyi vuracak ve silahını kaldırıp gelecektir. Bu eylem onun ilk cesaret sınaması olacaktır. Bu eylemde onun parmaklarına isabet eden bir mermi onu hafif yaralayacaktır.
1991 yılının sonbaharında Besta da peş peşe kaldırılan karakol eylemlikleri var. Tal, Eşet ve Avyan karakollarının kaldırışları her alanı eylem yapmaya itmektedir. İşte Gabar da arkadaşlar Bere Mere karakol tepesini hedeflemektedirler. Pale yoldaş manga komutanıdır. O bu eylemde kol komutanıdır. Daha doğrusu saldırı kolu komutanıdır. 1 adet MG–3 ile 3 G-3’ü kaldıracak ve tepeyi düşürecektir. Bu eylem aslında onun üzerindeki tüm şaibelerin kalkacağı eylemdir de.
1991 yılının sonu ‘92 yılının başında Şkeftiyan (Taşkonak) karakol tepesini geceleyin sızmayla vuracaktır. Burada 60’lık havan, 57’lik top, MG–3 ve birçok başka silah ve askeri malzeme kaldıracaklardır. O, 60’lık havan silahını tanımadığı için kayalıklardan atacaktır. Bu eylemde o yine saldırı komutanıdır.
Artık o Gabar’ın hangi sahasında olursa olsun tanınandır. Kabul görendir ve o bu alanın önde savaşanıdır.
Hangi çatışma olursa olsun, hangi operasyon olursa olsun ve hangi eylem olursa olsun o içerisindedir. Eylemlerde ise onu savunmada gören yoktur. O eylemlerde hep saldırı kol komutanı olması için tüm eylem öncesi yapılan toplantılarda eli havadadır.
Belki bazıları bizde eylemlere gidişi bilmez. Bizde kuraldır. Her eylem öncesi toplantı yapılır. Keşif sonuçları aktarılır. Getirecekleri götürecekleri tartışılır. Ve bireylerin eyleme hazır olup olmadığı sorulur. Eğer bir birey eyleme hazır değilse o eyleme götürülmez. Ve çoğu zaman arkadaşlar eylemde yer almak istedikleri yer için kendilerini önerirler. Doğaldır ki öneri yapılan yer genelde saldırıda yer alma istemidir. İşte, Pale yoldaşın istisnasız kendisini hep önerdiği yer saldırıdır.
Kış ‘92’de o Gabar’dadır. Bahar düzenlemesiyle o Mavan ve Mişare’ye geçer. Burada Xırbekure karakol tepesine gündüz saldıracak düşman tepeyi bırakıp kaçacaktır. Burada 1 adet MG–3 ile 3 adet G–3 silahı kaldırılacaktır. O zaman Mardin eyaletinde yapılan neredeyse tek eylem budur. Hâlbuki o Gabar’dan Mardin’e giderek bu eylemi yapmıştır.
Biz eyalet hareketli birliği olarak Besta’dan yola çıkmışız. Aval karakol eylemini yapacağız. Bu eylemde Adil Bilika yoldaş tepeyi kaldıracak ve tümünü düşürecektir. Burada; 1 Bazuka, 5 G–3 ve çok sayıda askeri malzeme ve bir de esir asker alınacaktır. Eylemden sonra düşman araziye çıkmamıştı. Biz de yolumuza Gabar’a doğru devam ettik. Giderek sayımız artıyor. Hareketli birlikle birlikte Çırav güçleri derken tüm Gabar güçleriyle yaklaşık 200 arkadaş olduk. Bu arada Şiyar-Kazım Kulu arkadaşın Gabar üzeri Önderlik Sahası’na geçeceğini duyduğumuz için bir an önce onu görmek için Gabar’ın içlerine doğru yürüdük. Ancak Xelil Derik arkadaş “Şiyar arkadaş geçti” dedikten sonra çok üzüldük. Çünkü görememiştik.
Ertesi gün radyoda Çiyaye Dera'da ki çatışmada 11 arkadaşın şehit düştüğünü duyduğumuzda tam bir mateme boğulmuştuk. Ve bir gün sonra çatışmada kurtulan bir arkadaş bize yetişecek ve Şiyar yani büyük komutan Kazım Kulu arkadaşın şehit düştüğünü söyleyecekti.
Her zaman sevdiğimiz, yanında kalmak istediğimiz, onun için ta Dersimlere gitmek istediğimiz büyük komutan şehit düşmüştü. O tüm Botan halkını etkiliyordu. Boyuyla posuyla tam bir cengâver, göz dolduran bir militan. Bilinç düzeyiyle herkesi kendisine bağlayan ve etkileyen bir partili. O gerçekten de sözün tam manasıyla tek başına bir ordu gibiydi. Onunla bir dakika havayı teneffüs eden bir kişinin onun enerjisinden etkilenmemesi mümkün değildi. Onu gören birinin onu bir daha unutması düşünülemezdi.
Biz Gabar yükseklerindeyiz. Kalabalık bir gücüz. Eyalet komutanı da yanımızdadır. Toplantı, planlama ve düzenlemeler yapılacaktır. Toplantı yapılırken Mişare de Pale yoldaş göreve giderken düşmanın bir kolunu görüyor, hemen pususunu atıyor ve düşmanın üzerinden 2 adet portatif G–3 ve tim komutanın da 14 kanallı cihazını kaldırarak yola çıktığında, karakol komutanı kobraları isteyecek “taşkın kol” adında kobralar gelecek araziyi bombalayarak geri gidecektir. Tabii eylemi yapan Pale Mardin yoldaş ta cihazı palaskasına takarak hiçbir şey olmamış gibi yanımıza gelecek.
Ben onu burada tanıyacağım. Bu sonradan düşman harekete geçtiğinde bizim tanıyacağımız ve alışacağımız Pale arkadaş olacaktır. O düşman araziye çıktığında soğukkanlı ve hiçbir zaman düşmanı affetmeyen biri olarak belleklerde yer alacaktır.
Bu söylediklerimize siz onun kısa boyunu ekleyin, neredeyse ağzında bulunmayan dişleriyle nasıl bir görünüm vereceğini siz düşünün. Normalinde “pısırık” diyeceğiniz bu genç en ağır savaş şartlarında sanki bir şey yokmuş gibi yapacak. Ve salt böyle yapmayacak aynı zamanda düşmana yönelirken sanki yeniden doğarak bir savaş tanrısı olacaktır.
İleriki yıllarda daha belirginleşecek bu karaktere bir iki şeyi eklemeden geçmek olmaz.
O düşmana karşı oldukça küfürlü biridir. Eline cihaz geçtiğinde ağzından dünyanın en sunturlu küfürleri eksilmez. Hatta bir yerde o cihazla konuşmaya başlamışsa orada düşman muhabereyi keser. Çünkü kimsenin alışmadığı küfürler peşi sıra dizilir. Siz bir yoldaşı olarak dahi kulaklarınızı tıkarsınız.
Bilinir PKK’de küfür yoktur. Küfür bizde zayıflığın bir işareti olarak algılanır. Yeni bir yaşamın yaratıcıları olarak hep temiz kalmaya çalışacağız. Nereden bileceğiz ki büyük amcamız Musa Anter “Kürtler için küfür küfür değildir, tersine bir övgü ve sevme biçimidir” diyecektir.
Ancak dediğimiz gibi bizde küfür yok. Ancak Pale yoldaş küfürsüz olamaz. Hatta o düşmanla cihazdan konuşmadan yapamaz. O düşmanla konuşmak zorundadır. Küfür ederek onları yermek zorundadır. 1994 yılında düşmanla cihazdan konuşma yasağı getirildiğinde bu yasak Pale’yi kapsamayacak. O eyalet komutanın onayıyla küfür etme serbestisine ve ayrıcalığına sahiptir.
Devam edelim:
Ve hemen toplantı ardından Fındık Tepesi vurulacak. Bu eylem için hem Gabar güçleri hem de eyalet güçlerinden 55 arkadaş özenle seçilecektir. Keşif ve planlamasında Adil arkadaş gibi arkadaşlar yer alsa da bu eylemin hem koordinesini Xelil Derik yoldaş yapar, hem de o aynı zamanda havan topunu kullanacaktır. Pale yoldaş kol komutanıdır.
Bu eylemde Cudi Gundik Remo savunma komutanıdır. Ancak bir karışıklık yaşanır ve Cudi, Pale arkadaşın gitmesi gereken yere gider. Eylem deşifre olur. Kol komutanları bu eylemi yapmak istemeseler de Pale ve Xelil yoldaş dayatıcı olacak ve eylem yapılacaktır. Ve Pale arkadaş “gelen gelsin, dönen dönsün ben vurmaya başlıyorum” diyerek Cudi arkadaşla birlikte tepeyi düşüreceklerdir.
Eylem başarılıdır ve tepe süpürülür. Kaldırılan malzeme; 8 G–3, 1 M–27, 1 60’lık havan ve bir sürü askeri malzeme. Bu eylemde Kerim isminde ki Küçük Güneyli yoldaş önce ağır yaralanacak ve sonra şehit düşecektir. Bu eylemde diğer önemli görevleri üstlenen yoldaşlar; Kahraman Selehe, Rezan Mardin ve Reşo Nusaybinli yoldaşlardır.
Pale yoldaş 1992–1993 kışında Gabar’dadır. Güney Savaşı’ndan sonra yapılan eyalet konferansı Besta’nın Çalan alanında yapılır. Pale ve Xelil yoldaşlar alanın komutanları olarak bu konferansa katılmazlar. Xelil arkadaş alan sorumlusu olarak kalır.
Hem konferansa düşmanın dikkatini çekmemek hem de alanda daha fazla hakim olmak için Xelil arkadaşla Pale yoldaş Şkeftiyan Taburu’nu vurmak için planlama yaparlar. Bu eylemde taburun tüm mevzileri düşecek ve karakol binası tarumar edilecektir. Bu eylemde; 1 adet A–6, 3 adet MG–3, 57’lik top, 60’lık havan ve çok sayıda G–3 silahıyla çok sayıda askeri malzeme alınacaktır. Bir yoldaş şehit düşecektir.
Bu eylem esasta bir süpürme temizleme hareketidir. Burada en önemli rol saldırı komutanı olarak yer alan Pale ve koordine eden Xelil yoldaşındır.
Bu eylemden sonra PKK tarihine 1.ateşkes olarak geçecek olan 19 Mart 1993 yılında başlayacak olan ateşkes başlayacaktır.
Ben yeniden Gabar’a geliyorum. Bu kez bölge komutan yardımcısıyım. O da yanımda takım komutanı olarak kalacaktır. Bu ateşkesi fırsat bilerek Pale yoldaşı şehirlere gönderip dişlerini yaptıracağız. Ancak bu Pale’dir sonraları Çırav’da yaşanan bir çatışmada o çatışmayı koordine ederken kızgınlıktan, heyecandan, canlılıktan ve tümden savaşı yaşamaktan olacak ki takma dişlerini çıkararak kıracaktır. Siz bir düşünün yoğun bir çatışmayı koordine ediyorsunuz. Ve sizin ağzınızdaki takma dişler koordine etmenizi engelliyor. Siz olsanız ne yaparsınız. Hele bir de asabiyseniz yapacağınız aynen Pale yoldaş gibi takma dişleri ağzınızdan alarak ya fırlatmaktır yâda kırıp atmaktır. Pale de bunu yapıyor.
O tedaviden döndükten sonra dediğim gibi Çırav’a gelecektir. Burada bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim. Elbette her gerilla önemli görevler üstlenmektedir. Ancak bazı yoldaşlar gerçekten savaşı sırtlayan yoldaşlardır. Gabar’da örneğin belirli takım komutanı arkadaşlar vardı. Bunlar alanın alt mıntıkalarına düzenli olarak düzenleniyorlardı. Yani her alanda bir eylemci olmalıydı. İşte Hamza Amerini Mişare, Pale Çırav, Kahraman Selehe Gabar merkez ve Rezan -Musa Anter amcanın yeğeni- Çiyaye Bızına’ya düzenlenmişti. Bunlardan birisinin yeri değişmişse hemen diğerleri ona göre yine yerleri kaydırılıyordu.
Ateşkesin bitiminde düşman tekrar yoğun yükleniyor. Aslında ikinci kez ateşkes uzatılırken düşman yoğun operasyonlara başlamıştı. Bingöl’de 33 askerin vurulması sadece aranan bir bahaneydi.
Düşmanın bu hızını kesmek için Pale ilk açılışı yaparak Memira karakol tepesini vurarak 1 adet M–27 ile 1 adet G–3 kaldıracaktır. Bu eylemde Merxazi Gurdele şehit düşecektir.
Hemen ardından Adil Bilika eyalet gücü olarak Mıla Kere -Yeni Aslanbaşar- karakol tepesi ve karakol mevzilerini vuracaktır. Burada saldırı komutanı yine Pale yoldaştır. Kaldırılan malzemeler; 1 adet MG–3 ile 3 adet G-3’tür. Ayrıca karakol roketlerle epey hırpalanacaktır.
Hamza Amerini Çırav’a düzenlemesi yapıldığında O, yani Pale yoldaş, Çiyaye Bızına’ya geçecektir. İki kez Cizre’yi vuracaktır. Bir keresinde 30 milisle Cizre de tüm kamu kuruluşlarını vuracaktır. Geri çekilmede Faruk Cizre’li yoldaş şehit düşecektir. Yine Hezex kazasına girecek ve dönemin en çok ses getiren baskınını yapacaktır.
Pale yoldaş sadece kırsal alanda eylem yapan biri değildir. O şehirlerde de kendi performansını gösterecektir.
Kış 93–94 yılında o yine Gabar’dadır. Bölük komutanları sonradan kaçacak olan Sarı Hüseyin ismindeki aristokrat karakterli tiptir. Yaşamda eksikler vardır. Yönetimde didişmecilik vardır. Karşılıklı birbirini kabul etmeme vardır. Yine kendini konuşturma vardır. Buna bir de mayına basıp şehit düşen bir yoldaş eklenince eyaletin talimatıyla gidip Çiyaye Bızına bölüğüne toplantı yapacağım ve tüm yönetimi silahsızlandıracağım. O zaman Pale yoldaşı bir günlük silahsızlandırmıştık.
Ancak o hep kendisi olan Pale olarak “bu savaştır mayına da basarsın, şehitte düşersin. Kimse bu savaşın gelişmesini istemiyor gibime geliyor” diyerek hızını alamayacak ve yine konuşacaktır. “ve gerektiğinde mayınların üzerine basa basa düşmanın üzerine yürüyeceğiz” diyerek tepkisini gösterecektir.
Aslında burada onun başka bir özelliği açığa çıkıyor. Bir taraftan her şart altında savaşmak isteyen bir savaşçı diğer taraftan bir türlü örgüte gelmeyen bir militan. Bizde militanlar örgüte tabii olurlar. Daha doğrusu iradelerini genel iradeye katarak çalışırlar. Bunun içindir ki örgüt eleştirdiğinde herkes kendi payına düşeni araştırır ve buna göre özeleştiri yapar. Ancak Pale yoldaş öyle değildir. O savaşçıdır. Savaş için yaratılmıştır. Yüreğiyle beyniyle savaşa kilitlenmiştir. O düşmanı görünce tüm duyu organları pür dikkat düşmana kilitlenir. Lakin yaşamda ise hitabeti kırıcıdır. Düzdür. Yer yer sekterdir. Belki ara sıra hakaretlere de varır. Serttir. Yumuşaklık adına onda bir şey yoktur. Bayanları yanına istemez. Onun deyimiyle “por dırejleri” birliğine almaz. Onlarla konuşmaz.
O sadece savaş anında esnektir, kıvraktır, inisiyatiflidir, yapıcıdır. Başka da adeta bükülmez olarak kurudur. Aslında tam bir Rapo’dur.
Arnavut komutanı Rapo’da aynı özellikleri gösterir.
Ancak Pale yoldaşın dış görünümü ve dışarıya yansıyan yönü budur. İç dünyasında oldukça duygusaldır. Yurt sevgisiyle bezenmiştir. İnsan sevdalısıdır. Yoldaşlarına yoldaştır. Yumuşaktır. Bir karıncaya dahi basmaya cesaret etmez.
İşte bu da Pale yoldaştır. Bir yönüyle Gabar da savaşın en öndesi ve serti diğer taraftan iç dünyasında en yumuşak ve duygusalı. Belki bu bir Kürt özelliğidir. Belki de neolitikten kalma sadelikle sınıflı toplumun bize bulaştırdığı sertliğin dışa vurumudur Pale yoldaş.
Gabar alanına dönük kapsamlı 9 günlük bir operasyon yaşanır. Çok şiddetlidir. Aslında ileride yapılacak olan büyük operasyonların ilk provalarıdır.
Dokuz gün tüm cepheleri sıkı tutuğumuz bu direnişte, biz yaklaşık 400 köylüyü de yanımıza alarak koruyacaktık. Erzak sorunu yoktu. Hepsini Spiyvan’a yerleştirdik. Yaklaşık 1200 arkadaşız. Operasyonu asıl kıran eylem Ahmet Rapo arkadaşla Pale Mardin arkadaşların arkadan operasyona dönerek Çiyaye Bızına yakınlarında 25 askeri vurmalarıydı. Tüm bu direnişte 4 arkadaş şehit düşmüştü.
Biz bu başarılı direniş ardından köylüleri köylerine geri gönderdik.
Asıl operasyon 4 Nisan 1994 yılında başlayacak.
Aslında artık niyetimiz Gabar’a düşmanı bırakmama temelinde olacaktı. Bir nevi kurtarılmış alan esprisiyle ele alıyorduk. Yaklaşan seçimleri protesto etmemiz için partiden talimat gelmişti. Hiç kimse seçimlere katılmayacaktı. Yine konferansa gidip dönen yoldaşlar olmuş biz de kendi daha alt düzeydeki konferansımızı yapacağız. Hazırlıklar bunun içindir. Bu arada bir iki çatışma daha yaşanıyor ancak düşman Gabar içlerine gelmiyor.
Tüm bunlar yaşanırken 1994 yılının o şiddetli operasyonları başlıyor. İlk yaptıkları uçaklarla sivil halka bomba yağdırmaktır. Besuke köyüyle Giver köyünü yerle bir edeceklerdir. Onlarca çoluk çocuk bu bombardımanlarda hayatını kaybedecektir.
O zaman biz telsizleri takip ediyoruz. Bu vahşeti yapan ve talimatını veren bizzat Hasan Kundakçı’dır, o meşhur tamburalı Komutan bu sürece ilişkin znılarını yazarken bu köylerin yerle bir edilmesinden elbette ki söz etmeyecektir.
Bu bombardımanlarla birlikte her tarafta operasyonlar ve saldırılar başladı. Her yerden toplar, bombardımanlar, obüsler uçuşuyor. Düşman Çırav ile Gabar arasını kesiyor. Uçaklar vururken Spiviyan’dayız. Biz doçkalarla bir uçağı düşüreceğiz. Bu Doçka’nın başında Azat Xırbeke Beste’ydi. Ancak düşman gözle gördüğümüz uçaktan paraşütlerle fırlayan iki pilotunu kurtaracaktır. Cihazda pilotların esir alınması için Pale arkadaş “onlar kaçamaz, ayaklarında terlikler” var diye takılacaktır.
Biz bu sert yönelimde Gabar’ı adeta cephelere bölerek bir cephesine TRT’ye-Xalit Balveren yoldaşı, Herereş cephesine Pale Mardin yoldaşı, Karne cephesine Ahmet Rapo yoldaşı, Çiyaye Fındık cephesine Hamza Ömerini yoldaşı ve en önemli direniş kalesi olan Çele Sor tepesine de Felat ve Serdem yoldaşları vereceğiz.
Düşman yüklendikçe yükleniyor. Bizim alandan çıkmamamız gerekiyor. Pale Mardin hariç tüm güç çıkacak. Talimat gereği dört takım bırakmamız gerekirken bunu yapamıyoruz.
Çelê Sor’da tam bir destan yazılacaktır. Biz geri çekilirken bir takım güç dört gün ölümüne direnecek ve tepenin düşmesini engelleyeceklerdir. Eğer bu tepe düşse yüzlerce köylü ve gerilla imha olacaktır. Ancak dediğimiz gibi yaratılan bu destanla bu katliamın önü alınacaktır. Bu tepede üç arkadaş şehit düşecekti; isimleri altın harflerle yazılacak olan; Felat-Mazıdağı, Cihat-Küçük Güney, Eşref-Küçük Güney arkadaşlardır.
Biz alanda çekildikten sonra örgüt bize bazı takımları bırakmamızı istiyor. Bizim arkamızda bıraktığımız Pale yoldaş zaten vardı. Çünkü bizim bel direğimiz ve omurgamızdı. Ancak Rubar Karakoçan arkadaşların takımlarıyla bir takıma yakın sayıda olan Serdem yoldaşları da bırakıyoruz.
Biz Garisa’ya tüm gücümüzle çıkıyoruz. Talimatı dinlememişim. Doğalında sert eleştiriler bekliyoruz. Hatta görevlerden alınmayı tahmin ediyoruz. Ancak parti bunu yapmıyor. Bize toplantılar yaparak tekrar moral veriyor. Ve nasıl gerillacılık yapılır tartışmaları üzerine biz tekrar 4 koldan Gabar’a gireceğiz.
Ahmet Rapo arkadaş Risor-Çırav, ben Mişare-Siirt, Harune Afkamasya ve Sarı Hüseyin Cudi’den birer bölük olarak gireceğiz. Biz gitmeden her zaman iyi bir savaşçı olan Pale Mardin yoldaş gelen bir konvoya pusu atarak bir astsubayla dört askeri vuracaktır.
İlk ben alana ulaşıyorum. Alana ulaştığımın tekmilini veriyorum. Ahmet Rapo ile Pale de yanımızdadır. Ayne sırtlarındayız. Rubar Karakoçan arkadaş Reşine -Dikboğa- çete köyünün koyunlarını alıp getiriyor.
O arada bizim haberimiz yok. Serdem yoldaşın yanından birisi kaçıyor. Ve bu kaçan bizim şimdi karşısında bulunduğumuz yerde Pale yoldaşın sakladığı 100 torbalık bir erzak deposunu düşmana gösteriyor. Düşman bir kısmını sırtlayıp götürüyor, bir kısmını da yakmaya çalışıyor.
Peşi sıra tepecilerimizle düşman arasında çatışma yaşanıyor. Pale yoldaş hızla müdahale ederek düşmanı o alandan uzaklaştırıyor. Ama olan bizim güzel erzaka oluyor zaten.
Düşmanın yerleştiği Bayrak Tepesi’ne ilişkin bir vurma planlamamız var. Hava bozulduğu için düşman kendisini Bayrak Tepesi’nden daha aşağılara bırakıyor, yeni bir tepeye yerleşiyor. Biz bunu fırsat bilerek -kimi yoldaşların itirazına rağmen- ani karar değiştirerek bu yeni yeri vuracağız. Plan değişikliğiyle tepeye saldırıyoruz. Bu saldırıda iki 84–85 cihaz kodlu astsubay ile çok sayıda asker vurulacaktır. O zaman cihazları 40 kayıptan söz edecektir. Bu eylemde 2 adet MG–3, 6 adet G–3 ve çok sayıda çanta ve askeri malzeme kamulaştıracağız. Aslane Niheki yoldaş bu eylemde bir askerlerle göğüs göğse boğuşacak ancak sonunda askeri vurarak ayrıca bir G–3 kaldırıp gelecektir. Bu eylemde manga komutanı Şoreşe Dideri yoldaşımız şehit düşecektir.
Eylemin ardından Bayrak Tepesi’ni sabah erkenden yeni uykudan kalkan askerleri vuruyoruz.
Bulunduğumuz alana TRT’den inen düşman gücünü fark ettiğimizde-biz bazı düzenlemeleri tartışırken-aramıza giriyor. Ahmet Rapo yoldaş birkaç arkadaşı alarak ayrıca etkili bir pusu atarak etkili vurmasıyla moralimiz daha da gelişecektir. Biz tüm olup biteni eyalete aktardığımızda eyalet bizi kutlayacak ve başarılarımızın devamını isteyecektir.
Aradan pek zaman geçmeden Bayrak Tepesi’nin kendisine bu kez saldıracağız. Yaklaşık 1000 asker bulunuyor. Bu eylemde Ozan-küçük güneyli, Kahramane Selehe, Şervane Derşev ve Ahmet Rapo yoldaşlar komutan olarak yer alacaklardır. Pale yoldaş eylemde yakın koordine olarak yer alacaktır. Eylem başarılı olmayacaktır. Eylem bir darbeleme olacaktır. Bu eylemde değerli yoldaşımız Şavaş Reşine’yi kaybedecektik -ki o da- o dönemlerde bir manga komutanı olarak en aktif saldırıya katılan arkadaşlardandı. Belki de Pale yoldaştın mücadele tarihinde zayıf geçtiğini söyleyebileceğim tek eylem budur.
Düşman belki de bizim bu düzeyde gördüğümüz kapsamlı bir saldırı yürütüyor. ‘94 yılı operasyonları “ya bitireceğiz, ya bitireceğiz” operasyonları olarak isimlendirilmeleri fazla da yanlış değildi.
Ancak bu şiara karşı bizim sloganımız “biz başarmaya mahkûmuz” dur. Sonraları birçok kuru kafalı Türk generali düşük yoğunluklu savaştan bahsedecek. Ancak lafın tam anlamıyla bir zırvalamadır. Çünkü yaşanan her boyutuyla ve tüm cephelerde kapsamlı bir savaştı. Yüz binlerce askeriyle Kürdistan’a girmiş bir asker yığmaya ve savaş sürdürmeye düşük yoğunluklu savaş demek hafiflik olur.
Bu kapsamlı operasyonlarda örgüt her birliğe inisiyatif vermiş. “Kayıp vermeden, düşmanı vurma temelinde istediğin yere gidebilirsiniz” diyecektir. Bu gerillanın kanunudur. Tabiatı gereği hareketli ve gücü sayısal olarak az olan bir güç hızlı ve coğrafyaya bağlanmadan çalışmak zorundadır.
Bu operasyonlarda bir bölüğümüz Garisa da çatışmaya girecek oradan Besta ya geçecek, peşi sıra Cudi’ye orada da tutunamayınca Gabar’a geçecektir. Biz o birliği sağlama almak için kendimizi bir nevi zincirleyerek Gabar sırtlarına diziyoruz.
Biz o birliği sağlama almak için Ahmet Rapo yoldaşı önümüzdeki sırtlara göndererek düşmanın önünü kesmesi için gönderiyoruz. O ise TRT ve Derşev sırtlarına sırt sırt gitmiyor. Sırtlardan inerek cadde cadde gidiyor. Düşman ise boş olan sırtlarda bize doğru adım adım ilerliyor.
Sabah uyandıran yoldaşlar ”bu kimin birliğidir, Garisa gücü müdür?” der demez üzerimize yaylım ateşi açılacaktır.
Ben ve Pale yoldaş yan yana uzanmış. Uzun bir süredir yorgunluğumuzu sözde atmak için bugün istirahat edeceğiz. Nede olsa önümüzde bizim iyi bir savaşçı takımımız bulunuyor.
Ama biz bizi sıyıran mermilerin vızıltısıyla uyanıyoruz. Zor bela bir taşın arkasına sızarak kurtuluyoruz. Bu öyle yıllardı ki düşmanın bize sıktığı bir mermiye bizim misliyle cevap vereceğimiz ve verdiğimiz yıllardır. Pale yanımızda bulunan takımı hızla alarak düşmana yöneliyor ve bize sıktıkları yerlerde süpürüyoruz. Ve bu çatışmadan sonra Pale, Ahmet Rapo yoldaşı sert eleştirecektir. Ben araya girerek biraz yumuşatmaya çalışıyorum. O işte böyledir. Ahmet Rapo gibi tanınan savaşçılığı bilinen bir yoldaş düşmana karşı bir zayıflık göstermişse o bunu af etmeyecektir. Af etmemenin de ötesinde o çok sert tavır alacaktır.
Biz tüm bu gelişmeleri yaşarken düşman Derşev hattını da tutuyor. Bırak tutsunlar diyeceğim, çünkü biz gerillayız, bizi arazi tutmaları çok da engellemez. Biraz rahatımızı bozar o kadar. Biz zaten bu dağlara rahatlamak için gelmediğimiz içinde fazla sorun yaratmıyor.
Yer yer avantajlar yaratıyor. Arkadaşlar yine aynı günün gecesi Karne’nin başka yerinde bir tepeyi etkili vuruyorlar. Eylem sonrası kobralar gelecek, Pale Mardin yoldaş “Tansu Çiller geliyor tedbirinizi alın” diyerek arkadaşları uyaracaktır. Kobralar arkadaşlardan geçerek gideceklerdir. Gecedir. Biz muhaberecilere her yeri uyarmasını söyleyeceğiz. Ancak birkaç gün sonra öğreneceğim ki; bu kobralar Cudi’ye geçecek orada bir grup arkadaşı vuracaklardır. Ve bu saldırıda büyük Cudi bölge komutanlarımızdan Cuma Bilika yoldaş şahadete kavuşacaktır.
Öyle bir süreç yaşıyoruz ki her şey iç içe geçmiştir. Çırav da başka bir operasyon başlıyor. Biz Geli Gurdele’ya gelen düşman gücünü kendimize fırsat bilerek yöneleceğiz.
Size tuhaf gelebilir ama Ahmet Rapo ile Pale yoldaşlar düşmanın peşine takılarak vadinin içlerinde kovalayacaklar ve düşmanı araziden Aval’in arkasına kadar atacaklardır. Silahlı savaşımda bu tarz kovalamacalar hep vardır ve var olacaktır. Hele hele bu kovalamacıyı yapan Pale arkadaşsa orada sadece yaşanan bir zevk vardır.
Siz hasmınızın bir zayıflığını yakaladığınızda ve doğru zamanlamayla ona sert yöneldiğinizde onlar ne yapacaklarını bilmeyecek siz de çok az sayıda bir güçle hepsini önünüze katıp götürebilirsiniz.
Biz artık Gabar’a tam yerleşmişiz. Cemal arkadaşın söyledikleri doğru çıkıyor ve biz düşmana aman vermiyoruz artık. Biz yaşanan pozitif gelişmelerin bu tekmilini verirken, bize eyalet olarak “gece ateşler yakılmasın” talimatı verildikten sonra başka bir gizli kanaldan, benim için, “acele Cudi’ye gelin” denilecektir.
Ben “tamam “diyorum ancak bir öneri sunuyorum. “Xebat arkadaş bize ulaştıktan sonra olsa iyi olur” diyorum, Cemal arkadaş ta onaylıyor. Xebat arkadaş gelecek, genel alanın tekmilini ve yapılan çalışmaları, yapılması gereken çalışmaları, genelde ve özelde arkadaşların durumlarını bilgilendirdikten sonra yola çıkıyorum.
Yola çıkarken Pale yoldaşla vedalaşıyorum. O “niçin gidiyorsun ki bu kadar güzel giden işler burada var” diyecek. İşte bu da Pale’dir. Onda örgütün genelini düşünme değil ama onun birlikte iyi savaşacağı yoldaşlar olsun tamam. Bunun için yer yer savaşkan olmayan komutanlara açık bir şekilde “sen neden bu alana geldin ki, madem savaşamıyorsun ya da savaşmak istemiyorsun neden komutanlık yapıyorsun” diye serzenişte bulunmasını çok arkadaş görmüştür.
O dobradır. İçiyle dışı neyse odur. Onda yamuk yumuk yoktur. Ya yaparsın ya da yapmazsın. Ya işin içine girersin ya da girmezsin. Köşeden kıyıdan durarak iş yapma onda yoktur. O savaşın doğasına göre çok acımasız hareket etmektedir. Savaşın doğasında zaten sertlik ve acımasızlık vardır. Bir komutanın deyimiyle “savaşta acımak demek acımamak demektir.” Siz eğer savaşta birine acıyorsanız siz o zaman onu korumaya alacaksınız. Korumaya aldığınız bir kişiye duygusal yaklaşacaksınız ve sonuçta onu sert ortamlar için hazırlamamış olacaksınız. Hani var ya; eğitimde ter dökmeyen kan döker meselesi. Aynen öyle siz acıdığınız birine sert eğitim veremezsiniz. Biraz incitmemek, biraz kıyıdan köşeden yaklaşacaksınız ki bu da en zor şartlar için hazırlamamadır.
İşte Pale yoldaşta bu yoktur. O Moskova Önlerinde ki komutan Memişoğlu gibi savaşta serttir. Affetmeyendir. Acımayandır. O üstüne üstüne doğruları söyleyendir. Hiç şüphe yok ki bu rahatsızlık yaratacak ancak bu yaklaşımın çok sayıda halk evladının şehit düşmesinin de önünü aldığı bir o kadar kesindir.
Demek ki acımak hiç de acımak değilmiş.
O operasyonlar geri çekildikten sonra Mişare alanına geçecektir.
Biz birbirimizden ayrıldıktan sonra da genelde küçük cihazla irtibatımız olacaktı. Bir gün küçük cihazla konuşurken “bekle seninle bağlantı kuracağım” diyecek ve kısa bir zaman sonra Ayne Tepesi’ne dönük yaptıkları eylemin sonucunu verecektir. 1 adet MG–3 ile 1 adet G–3 kaldıracaklar. Ancak çok değerli olan manga komutanı Mervan Sor’u kaybedeceklerdir. O Mervan yoldaşın şahadeti ardından “belim kırıldı” diyecektir.
Biz Pale yoldaşla tekrar Temmuz 1994 yılında Besta da görüşeceğiz. Cudi de yaşanan kapsamlı “BAYRAK OPERASYONU” ardından biz alanı bir müddetliğine terk ederek ileride geri geleceğiz.
Biz birlikte güneye geçeceğiz. Ben Haftanin’e geçeceğim o ise eğitime alınacak.
O oldum olası eğitimi sevmezdi. Eğitime girmezdi. Eğitim denildiğinde o rahatsız olurdu. Eğitim onun için boş işlerdi. Aynı biçimde basın gibi çalışmalarda onun için boş işler sayılırdı. O dağlara savaşmak için gelmiştir. Nereden çıkıyor bu konuşmak, tartışmak ve okumak. O bunlara yabancıdır. Yabancı değil aslında karşıdır da.
Biz güneye geçerken Şwet karakolu bizi fark ediyor ve tanklarla bizi vuruyor. Burada bir milis ile bir yoldaş şehit düşüyor.
Artık güneydeyiz. Her şey bol. Açlık yok. Susuzluk yok. Hatta arabalar var. Karpuzlar var. Meyve çok. Pale yoldaş çok rahatsız oluyor. Çünkü içeride kıyasıya bir savaş varken buralarda yan yatıp yan kalmak ona yakışmazdı. Yoldaşlar içeride aç ve susuz direnirken burada öyle bol keseden yemek içmek ona göre değildi.
Bir keresinde o bir çuval ekmeğin katırının önünde olduğunu görür. Ona göre katır ekmeğin üzerine çullanmıştır. Ne bilsin ki arkadaşlar kurumuş ekmeleri katırlara veriyorlar. Böylesi bir anda tam çıldırırcasına bağıracak ve müthiş zorlanacaktır. Arkadaşlar içeride “mırtoxa ve hevdel” bulamazken burada o kadar çarçur israf onun kaldıracağı durumlar değildir.
Bu görüşlerini bana paylaştıktan sonra eğitime gitmek istemediğini yenileyecek ve “buradaki yaşam beni sıkıyor” diyerek geri gitme istemini dile getirecektir.
Biz arabalara binerek Cemal arkadaşın yerine geldiğimizde, Cemal arkadaş ona “eğitime gideceksin” diyecek o ise “bu kadar savaş varken ben gitmesem iyi olacak” diyecektir. Ancak parti onu Metina alanına kadro eğitimi için gönderecektir.
Bizde eğitim olmazsa olmaz kabilinde bir yaşam biçimidir. Eğitim sahaları bizde bol laf öğrenmenin yerleri değildir. Bizde eğitim sahaları yeniden kendini gözden geçirme yerleridir. “Partinin neresindeyim” sorularına cevap aranan ve bulunan sahalardır. Bu bağlamda eğitim bizde yeniden doğuştur. Ağır pratiklerde insanlar rotayı rahatlıkla kaybedebilir. İşte eğitim bu rotayı tekrar verme gerçekliğidir.
O eğitim alarak tekrar sonbaharda Botan’a dönecektir. Ancak o eski Pale değildir. Artık sakalları yoktur. O biraz kilo alarak dolgun hale gelmiştir. Küfürlü konuşmamaktadır. O’na cihaz konuşmaları geçmişte serbesti. O artık cihazda konuşmamaktadır. Giyim kuşamı daha düzenlidir. Eskiden disipline önem vermezken artık o disiplin ve kuralları yaşamda hatırlatmaktadır.
Şunu hemen söyleyelim. Düşman bire bir gerillaları takip etmektedir. Özelde ise etkili olan komutanları iyi takip etmektedir. Bunlardan bir tanesi Pale’dir. O alandan ayrıldığında düşman onun ayrılışını bilecektir. Geri döndüğünde ise yine düşman bilecektir.
Dediğimiz gibi o artık küfürle değildir. Cihazlarda da konuşmamaktadır. Bir gün bir kontra bir sürü küfür ve lafebeliği ardından cevap alamayınca direk Pale yoldaşa hitaben “ne oldu eğitim seni yontmuş. Artık bakıyoruz konuşamıyorsun” diyeceklerdir. Aslında düşmanın tarzı gereği hep biraz tahrik ederek düşürme ve yetmezliğe koyma vardır. Ancak bu kez kontraların söylediklerinde gerçeklik payı vardır. Artık Pale daha olgun, daha ciddi ve daha siyasi olarak bilinçlenmiştir. İşte PKK’de eğitimin değiştirme dönüştürme gücü budur.
Botan’da 1994 yılının en görkemli eylemleri sonbaharda yapılacaktır. Serxat’tan, Şuz, Cudi’de ki kapsamlı pusu, Gabar’da ki eylemler derken epey eylem yapılacaktır. O sonbaharın geç de gelse bu eylemliklerde ve çatışmalarda önemli roller yine alacaktır.
‘94 sonlarında Mavan gücü eylem yapmadan operasyondan uzaklaşmak için Mişare’ye gelecekler. Mavan gücü çok yorgundur. Ancak onun da eylem planlaması var. O eylem yapmak ister ancak diğer güç engellemek ister. O aynı eskiden görkemli günlerdeki gibi gücünü alarak yolu keserek bir panzer imha edecektir.
O kış 94–95 yılında Gabar’dadır. Kışın ortasında o gidip Meylana karakol tepesini vurarak 1 adet M–27, 1 adet G–3 alıp gelecektir. Tam da 5. Kongre’nin yapıldığı günlerdi.
O 1995 baharında yine Mişare’dedir. 30 Nisan günü düşman geceden arkadaşların etrafını saracaktır. Sabah erkenden çatışmalar yaşanacak. İlk hamleyi Pale arkadaş yapmaktadır. 2 adet M–16 ile 2 adet tabanca ve bir Karnas düşmanın üzerinden kaldırmaktadır.
Uzaklarda çatışmayı takip eden yoldaşlar inisiyatifin Pale yoldaşlarda olduğunu biliyorlar. Düşmana nasıl saldırdıklarını da biliyorlar. Ancak öğlene doğru hiç beklenmedik bir tekmilde “ Pale suikast sonucu şehit düştü” diyeceklerdir. Kafasından isabet alacaktır.
O artık aramızda olmayacaktır. Çünkü o kafasından aldığı bir kör kurşunla ebediyete gitmiştir.
O artık aramızda yoktur. Ancak onun düşmana karşı bilediği kin ve intikam duyguları hep bizimle olacaktır.
O artık yanımızda yoktur. Düşmana küfür ederken tüm cihazlarının sustuğunu bir daha görmeyeceğiz.
O düşmanı arazide gördüğünde şahinler gibi kalkışını bir daha görmeyeceğiz. Ve şahinler gibi vuruşunu da görmeyeceğiz.
O dişsiz ama sempatik, o sert ama insancıl, küfürlü ama dokunaklı, sakallı ama tatlı, zayıf ama iradeli Pale’mizi bir daha görmeyeceğiz.
Biz onun yürüyüşe kalkarken tek başına bir tabur gibi hareketini de görmeyeceğiz.
Belki onun bayan yoldaşları yanında istememesini eleştiririz. Belki onun eğitimden kaçışına anlam vermeyebiliriz. Belki de önceleri onun kural dışı diye tabir edeceğimiz yönlerini de benimsemeyiz.
Ama eğer siz Pale yoldaşla kalmışsanız tüm bu eleştirilecek yönlerinde onda ne kadar bir ahenk oluşturduğunu göreceksiniz. Hele hele dobra dobra düşünceleri oportünistlere karşı söyleyişini duyduğunuzda bir o kadar daha onu arayacaksınız.
Evet, siz onu arayacaksınız. Çünkü o nereye giderse gitsin hiperaktif duruşuyla gözlere giren biridir. Ve siz önceleri rahatsız olacaksınız, ancak onu tanıdıkça özünde ne kadar sade ve neolitik koktuğunu görerek onu bağrınıza basacaksınız.
Siz özelde Pale yoldaşı savaşın en kızgın ortamında göreceksiniz. Yoldaşlarına ve halka bağlılığını o anlarda yaşayacaksınız.
Hani var ya; uçurumun kenarına gelinmeden uçulmuyor diye.
İşte siz Pale yoldaşı tanımamışsanız onun hakkını veremezsiniz. Siz ona ilişkin çok yazıp çizebilirsiniz. Ancak siz onu yeterince ifade edemeyeceksiniz. Hatta onu tanımışsanız dahi onu türkü haline getiremeyeceksiniz.
Bu kadar rengârenk bir yoldaşı yazmak, çizmek, türküleştirmek her babayiğidin harcı değildir. Benim de öyle bir iddiam yok. Ancak karınca kararınca onu yazabilmiş isem ve onu yazarken tekrar geçmişe dalıp onu yaşayabiliyor isem ve onu şöyle böyle tanıyanlara onu azda olsa canlandırabilmiş isem ne mutlu bana diyeceğim.
Gerçekten Pale yoldaşı yazmak, anlatmak kolay değil. Bu kadar yiğitliğin bir kişide toplanması kolay anlaşılacak bir durum değildir.
Evet, Pale yoldaş. Seni hep Pale’miz olarak anacağız. Seni hep o gür sesinle, sert üslubunla ve keskin vuruşlarınla anacağız.
Sen Gabar’ın altın sayfalarına altın kalemle yazılacak ender yoldaşlardan birisin.
Bunun bilinciyle; ruhun şad olsun yoldaşların yoldaşı diyoruz.
Ruhun şad olsun Agitlerin mekânında destan yaratan yoldaş diyoruz.
Ruhun şad olsun. Ruhun şad olsun.
Caferi Sori