Güzelliğin, Sadeliğin, Mütevazılığin Genç Komutanı

Rojhat Şwetê (Abdulaziz Varış) Yoldaşın Anısına

rojahat şwetêRojhat Şweti yoldaş 1989 yılında bir nevi gönüllü askeri kanunla PKK saflarına katılır.

Gençtir hem de çok genç. Muhtemelen yeni ortaokulu okurken saflara alınacaktır. Onu saflara büyük komutan otomatik Mervan yoldaş alacaktır. Köyde katılımlar olacaktır. Bu katılımlar ailesine yorumlanacaktır. Ve rahatsızlıklar yaratacaktır. Bunun üzerine arkadaşlar gelip aile ile konuşacak ve bir gençlerini devrime vermelerini isteyeceklerdir. Ve ailesi hiç tereddüt etmeden en büyük oğullarını devrime vereceklerdir.

Otomatik Mervan, saflarımızda en kısa bir zaman diliminde en üst düzey yönetim kademelerine tırmanan yoldaş olarak bilinir. O yoldaşlığı ile bilindiği gibi, yerinde durmayan ve atik olarak ta bilinir. O hiçbir konuda sessiz kalmayan biri olarak parti çizgisine karşı gösterdiği sorumluluk gösterme açışından da örnek bir kişiliktir. Örneğin o henüz takım komutanıyken o dönemler PKK merkezde yer alan tasfiyeci Zeynel’in arkadaş yapısına karşı içine girdiği ters yaklaşımlara müdahale etmek için kışın ortasında karlı bir havada Cudi’den Haftanin’e gelerek Zeynel’i tutuklayacak ve bu unsurun yaptıklarını örgüte bildirecektir.

Evet, otomatik Mervan yoldaş böylesine cıvıl cıvıl olan bir yoldaştır. Onu tanıyanlar onu bir daha unutmayacaklardır. Onun yoldaşlığı kolay kolay unutulacak bir durum değildir.
Yıllar sonra biz Rojhat Şweti yoldaşı, yoldaşlığı ve ilgili olmasıyla tanırken belki de bu özelliğini ilk olarak otomatik Mervan yoldaştan aldığını söylememiz yanlış olmayacaktır.

Dediğimiz gibi o Şwetlidir. Mıntıka olarak Revanganlıdır. Her tarafı Uludere’nin tümü gibi dağdır. Köyün arkasında Çiya Şweti vardır. Zirvesinde Kavlé Şex Salih bulunuyor. Güzel bir köydür. Belki de Uludere alanının en çok ziraat sahasına sahip köyüdür. Bol meyvelerinden söz açmamıza gerek yok. Çünkü burası aynı zamanda bir meyve cennetidir. Köyün ortasında akan Şwet suyu, köyün yukarısında dağların derinliklerinde yukarılara fışkıran bembeyaz Seri Kaniya Şwet'ten gelir. Köyün ortasında gümbür gümbür aktıktan sonra gidip Roborski suyuna katılarak oradan Hezile akar. Sizde Hezil'in önce Xabur suyuyla buluşacağını bilirsiniz ve ardından da gidip bir nevi yeryüzünün cenneti olan iki nehrin arasındaki memleketlerden -yani Mezopotamya’da- çıkan Dicle’ye akar, oradan ta Basra Körfezi’ne kayarak deniz sularına ve peşi sıra ise Hint okyanusuna damıtır kendisini. Yani Şwet suyu deyip geçmeyin.

Rojhat yoldaş Fakan Bavekın’dandır. Fakan ise Uludere’de bir nevi dine yakın duran Feqé kurumundan ileri gelir. Ve Fakanlar Uludere’nin genel köylerine yayılmışlardır. Ancak Fakanların en etkili ailesi Rojhat yoldaşın ailesidir. Daha doğrusu onun dedesidir. Yani Mele Abdülaziz’dir. Çevrede ekonomik durumu kötü sayılmaz ve çevrenin en eli açık ve cömertliği bilinir. Onun yurt sevgisini de kimse tartışamaz. Atatürk zamanında çeşitli olaylara katılmışlardır gerekçesiyle toplam 7 ileri gelen infaz ettirilmek için götürülürken üçü Mele Abdülaziz’in kardeşleridir.
Rojhat yoldaşın babası Şex Ahmet’tir. O da saygındır ancak esas saygın olan dedesidir. Ve o küçük iken hep dedesinin yanında kalacaktır. İlkokulu okuyacaktır. Ev’in büyüğüdür. Üç bacısı ve üçte kardeşi vardır.

Bilinmez ama Rojhat yoldaş Botanlı olup çok Botanlılara benzemeyen bir kişiliktir. Botanlılar savaşçıdır, girişkendir, direngendir ama biraz dardırlar, erken kinlenirler, feodaldirler, deyim yerindeyse saflarda erken bireyleri bastırabilirler, erken ağalaşırlar ve hafiften kendilerini biraz beğenirler. Elbette PKK saflarında bu özellikleri aşan militanlar çok olmuştur. Ancak hiç biri Rojhat arkadaş gibi değildir.

Rojhat olgundur. Sakindir. Daralmaz. Erken kızmaz, kızdığında ise yüz hatlarındaki gerilme onun ne kadar utandığına işarettir. Onda küfür yoktur. O hep güler. Mütevazıdir. Sigara içmez. Toplumda kötü huy diye bilinen tek bir huyu yoktur. Onda büyüklük taslama yoktur. Kendini konuşturmak yoktur. Bastırma yoktur. Özcesi o ayrı bir kişiliktir. O sevginin ve sevilmenin kaynağı gibidir.

Dediğim gibi bu özellikleri ağırlıklı olarak dedesinden alacaktır. İnsanla ilgili olmayı ondan almıştır.

Rojhat yoldaşın kalacağı ilk saha Haftanin alanıdır. Genç olmasından kaynaklı önce adım adım deneyim kazandırılması gerekiyor.

Belki de saflarda hep ilk günün ki gibi kalan ender yoldaşlardan bir tanesi de Rojhat yoldaştır. O yıllarca saflarda kalacak ama hep o genç yüzünü koruyacak, o güleçliğini tazeleyecek, o mütevaziliğine karışmış hafiften utangaçlığıyla hep en çok sevilen biri olacaktır. Siz onu bir bölge komutanı olarak da görseniz, bir savaşçı olarak da görseniz o hep yeni katılan bir militan gibi coşkulu, heyecanlı ve sıcakkanlıdır. Onda akıp giden her yeni gün yeni bir gelişme ve yeni bir militanlıktır. Siz onun bir gün yüzünü ekşittiğini görmezdiniz. Çünkü o onun uzun, ulvi, narin boyu ve o yakışıklı mı yakışıklıklı güleç yüzüne yakışmaz da ondan.

Evet, o Haftanin alanındadır. Ve 1992 yılına kadar da Haftanin ve Uludere hattında çalışacaktır. O zaman bu sahada iki takımlık güç vardır. O da bu takımlardan birisinde yer alır.

O ’91-‘92 kışında manga komutanı olacaktır. Artık o deneyim kazanmıştır. O artık genç bir komutandır. Yıllar sonra tabur komutanı olsa da hep genç kaldığı gibi.

Ve o bir Kürdistan baharına açılacaktır.

İlk kez Kürdistan baharının içindeydin; her Kürdistan baharının içinde ilk kez olunur. Bu ülkede yüz yıl yaşamış olsan da, her baharda ilk kez olursun; çünkü oluşursun; çünkü Kürdistan baharı içinde her şey yeniden oluşmaktadır. Bir sonsuzluk kadar uzun sürmüş bir kıştan sonra, her şey ölümden dirilmektedir. Bunun için, binlerce yıldır öldürülmek istenen bir insan tipi, her Kürdistan baharında yeniden oluştuğu için, hala diri kalabilmiştir. Senin ulaştığın dağların sana verdiği duyguyu tanıyor gibiydin, değil mi? Gibi değil, gerçekten tanıyordun onu. Çünkü Kürdistan baharı bir kadının kişiliğindedir; henüz doğmakta olan, henüz oluşmakta olan bir kadının kişiliğindedir. Kendisiyle her şey arasında doğrudan, kendisiymiş gibi bir ilişki vardır da ondan. Her şeyi içerir bahar; yaşama ilişkin olan her şeyi. Ve zaman yıkıcı ateşiyle yüklenmeye başladığında, bağrındaki her diri öğeyi, ertesi bahara yeniden diriltmek üzere tohuma çevirir. İşte o güzel ‘92 baharında, senin Kürdistan içinde bir tohum oluşun gibi. Bir tohumdun, ve olgunlaşarak, sertleşerek, kayalarda, uçurumlarda sınanarak, rüzgarın isteğine bırakılacaktın. Rüzgar seni nereye götürürse, orda yeşermesini bilecektin. Çetin yaz mevsimlerinde doruklarda dolaşacak, kışın yeraltına savrulacaktın. Baharın içindeydin ama böyle gerçekleşmen için senin içinde bir bahar olması zorunluydu. Çünkü her tohum baharda yeşerirken, yeşeren onun kendi içindeki bahardır. Hayat çünkü böyle süreklileşebilir.

Ve o genç bir hayatı böyle süreklileştirecektir. Ancak ilk önce o ona söyleneni ağırlıklı yapacak ve deneyim kazanarak gelişecektir. Ve bir ara yeni yapılmak istenen Nirve Karakolu’na o ile kimi milisler gidip TNT yerleştirerek 3 binayı da havaya uçuracaklardır. Bu mart ayıdır.

1992 baharında kapsamlı bir eyleme katılacaktır. Bu eylem tarihe geçmiş olan Nirve yani Taşdelen Karakol baskınıdır.

Bu eylemde birçok sonra da gelişecek komutan yer alacaktır. Bu eylemde yer alan bazı kol komutanları; Ekrem Merge, sonra da Avrupa da şehit düşecek olan Orhan Por Spi, Herekol, Karker Mijin, şehit Harun Guyi, Ferhate Sor, Kerime Şeleruti, Eşref Hilali arkadaşlardır.

Ekrem yoldaş artık manga komutanıdır. O Taşdelen ile Kıror karakolları arasında bulunan yere pusu atacaktır. Ve burada ona verilen görevi o yerine tam getirecek ve düşman ile çeteleri pusuda vuracaktır.

Bu eylemde 12 çok değerli yoldaş şehit düşecektir. Aklımızda kalan yoldaşlar; Şervan Nevre, Çırav Amed, Xurşit Mijin, Nizar Bilehi, Xebat (Küçük Güneyli), Cudi Mardin, …
Bu eylem belki de parti tarihimizin en görkemli eylemlerinden bir tanesidir. Bu karakol yerle bir edilecek ve etrafta ne kadar mevzi var ise kaldırılacaktır.

Bu eylemde toplam 37 silah kaldırılacak. Düşmanın deyimiyle 80 askerleri ölecek ve 7-8 askerleri kurtulacaktır. Bu silahlardan 5 adet MG–3, 3 adet A–4, 2 esir asker, çok sayıda askeri malzeme ile bir kurt köpeğini de arkadaşlar tepeden alıp geleceklerdir. Bu eylemde yaklaşık 140 roket kullanılacak ve adeta taş üstünde taş bırakılmayacaktır.

Bu eylemin tarihi 15 Mayıs 1992’dir.

Kürt kişiliği yer yer bir arkadaşın deyimiyle “acayip bir kişiliktir.” Bu etkili eylem ardından düşman elbette birçok karakolun yeniden güvenlik ve savunma sistemini gözden geçirecektir.
O 1994 yılında bölük komutanlığına terfi eder ve o artık genç de olsa o savaşkanlığı, fiziki üstünlüğü, inceliği, sadeliği ve olgun duruşuyla hep dikkatleri üzerine çekecektir.

Bir taburluk gerilla gücü Kela Memê’dedir. Düşmanı arkadaşlar fark eder. Ancak düşman kendisini vadiye bırakarak Şiriş Köyü’nü yakar. Ne var ki düşman taktik yapmıştır. Dere Hine tarafından gelen düşman arkadan tekrar Kela Memê’ye çıkmış ve arkadaşları kuşatmayı hedefliyor. Sabah erkenden tepeciler askeri görecek ve sıcak bir temas yaşanacaktır. Arkadaşlar daha altlarda bulunan lojistik takımını da yardım için isteyeceklerdir. Ancak sonra da ortaya çıkacak ki buna ihtiyaç olmayacak. Çünkü bir taburluk güç düşmana yönelecek -ve bu arada şiddetli yağmurdan-faydalanarak düşman iyice hırpalanacaktır. Bu çatışmada arkadaşlar kısa bir sürede 18 cenazenin üstüne gideceklerdir, bir asteğmeni esir alacaklardır. Ki bu asteğmen bir yıl yanımızda kaldıktan sonra çatışmada kaybettiği gözünü parti tedavi ettirecek eve gidebileceğini de ona söyleyecek ancak o Parti’ye tüm istemi ve bilinciyle katılacaktır. Yine bu eylemde A–6, 7 adet G-3, bir katır dolu cephane, MG–3 ve bir sürü başka askeri malzemeye de el konulacaktır.

Başka bir keresinde düşman tekrar Kela Memê’ye operasyona çıkacaktır. Düşman Şanster de 7 gün kalacaktır. Arkadaşlar bu düşman gücüne eylem yapmak isterlerken düşman burayı bırakarak Mijin köyünü yakmak için vadiye kendini bırakıyor. Arkadaşlar Kela Memê zirvelerinde başlayarak Mijin'e kadar çok kere üst üste vuracaklardır. Onlarca düşman askeri burada ölecektir. Bir Karnas ile bir tabanca kaldırılacak ancak düşmanın çok yoğun saldırı helikopterini kullanmasından dolayı arkadaşlar daha fazla düşmanın cenazelerinin üstüne gideMemêkteler.
Düşman o yıl arkadaşları burada sökmekten ısrarlı görülmektedir. Bu kez arkadan yani Jirkiler tarafından düşman Kela Memê’ye yüklenecek kendince kuşatacak ancak gerillalar başta Rojhat yoldaşın komutasında her yerde düşman kollarını vurarak Kela Memê’ye çıkmasını engelleyeceklerdir.

Bir ayda düşman o yıl Kela Memê’ye 7 kez operasyon yapacaktır ama her seferinde fiyaskoyla ve büyük zayiatlarla gerisin geriye gidecekti.

Böylesine bir operasyonda bir asker kendi gücünden kopacak acıktığı için Hilal’e inecek Hilal kadınları onu esir alarak düşmana teslim edeceklerdir.

Eylül ayında iki kez Suvaré Hine’de bulunan çete ve düşman güçlerini iki kez vuracak bir keresinde A–6 Doçka silahını kaldıracaklardır ve esir alınan çeteleri arkadaşlar bırakacak ve bu tepeyi sonra düşman tutmayacaktır.

Rojhat ŞwetêBelli bir gelişmenin ardından o 1994 yılının sonlarına doğru Önderlik sahasına gidecektir. Orada belli eğitim ardından kendisine güveni daha artacaktır. O artık yeterli düzeyde eğitim de almış olacaktır. Evet, o gençtir ancak artık daha büyük sorumluluklar almak için hazır hale getirilmiştir.

O bu eğitimin ardından tekrar Botan’a dönecektir. Önce Besta’ya eyalet komutanın bulunduğu yere gidecek oradan da düzenlenmesi Beytüşşebap alanına yapılacaktır. Bu yıl tüm güçler için zorlu bir yıldır. Düşmanın yoğun yüklenmelerinin yanı sıra Bişereş eyleminden dolayı neredeyse tüm eyalet yönetiminin görevden alındığı bu süreç altyapı açısından da zorlu bir süreçtir. Bir çıkış olarak Dime Karakolu ve 3 tepesine yapılan saldırı gerçekleştirilecektir. Bu eylem başarılı olacaktır. Ancak genel anlamda bu yıl sönük geçecek olan bir yıldır.

O ’95-‘96 kışını Haftanin alanında geçirecek ve ardından baharla birlikte hareketli birlik olarak Gürpınar alanına geçecektir. Bu yıl birçok eyleme imzasını atacaktır. Yol kesmeler, vergilendirmeler, mayınlamalar derken alanı adım adım dolaşacaklardır. Eyaletin onların önüne koyduğu görev Gürpınar alanını tanımak ve gelecek için hazırlık yapmaktır. Çünkü gelecekte buralara açılımlar yapılacaktır. Rojhat yoldaş bu görevini fazlasıyla yerine getirecektir. Birçok çatışmaya girmesine rağmen tek bir kayıp vermeden geri Besta’ya oradan da tekrar Haftanin alanına gelecektir.

O kışın yapılacak olan Kerya Reş kuşatmasına katılacaktır.

Nitekim 1997 yılının Ocak ayında yapılan eylem bir yeni sürecin yeni başlangıcı olacak. Yaklaşık 400 arkadaşın katılacağı eylem dönemin yeni taktiği olan işlenmiş araziye dayalı kapsamlı eylemlilik sürecidir.

Hedef sınır üstünde hemen Cudi’nin dibinde Hezil Suyu’nun üstüne tahkim edilmiş Kerya Reş’i vurarak düşmanı araziye çekerek, arazide ezmek yeni sürecin başlatılması anlamında önemli olacaktır. Nitekim ne kadar büyük silahlarımız varsa; Doçka, havanlar, katyuşalar, füzeler, bomba atarlar derken kapsamlı plan üzerine saldırılar başlatılır. 7 gün karakol kuşatılır. Büyük silahlarla vurulurken adeta dört tarafı kuşatılmış karakolun etrafında ki pusularla düşman perişan edilir. Eni sonunda düşman fark edecek ve araziye çıkmayı yasaklayacak ancak kuşatılmış askerler için kuşatma ve çemberler ölümün ta kendisi olacaktır.

Birkaç gün kendi başlarına kalarak irtibatsızlık ve ölümü şahdamarında daha yakın hissederek yaşamak. Evet, gelecekte yaşanacak olan Kürt Sendromunu yaratan durumlardan bir tanesi de bu eylem olacaktır. Düşman uçak, kobra, her türlü teknikle yine saldırıya geçse de boştur. Yapılan yapılmıştır. Bir ara Zaxo'ya indirme yapan düşmana arkadaşlar vuracak ve bir sürü malzeme kaldıracaklardır. Tüm bu kuşatma sürecinde Rojhat Şweti yoldaş Tepe Bézenike tarafında katılacaktır ve o tecrübesine yeni tecrübe katacaktır.

Ve tekrar Kela Memê yani düşmanın deyimiyle Kel Mehmet dağlarındadır. Buraların zirveleri çıplak ancak etekleri dört tarafıyla ormandır.

Dimdik hırçın duruşuyla mavi gökyüzüne meydan okurcasına bir duruş eyler Kela Memê Dağları. Kucak açan gökyüzü maviliğinde bulur mutluluğunu. Uzaktan bakınca bu dağlara, insanın yüreğine tatlı bir ürperti düşer o an ama bir o kadar da umut eker insanın yüreğine hırçın ve asi duruşuyla. Eteklerinden, zirvelerine doğru çok ayrı ve iç içe bir görünüm oluşturur. Bir ressamın bile büyük bir çabayla yaratamadığı güzel bir görünüm. Rengârenk çiçeklerle süslü eteklerine yükseklerden dökülüp gelen gele Tırşine Suyu ile güney yamacında diplerde akan Mijin Suyu ayrı bir canlılık ve renk katar. Ve neredeyse bir mevsim boyu akar yükseklerden derinlere karların erimiş suları. Büyük bir özlem, tutku, hasret ve umut ile tek bedende birleşen bu sular koca bir saflığın ve temizliğin adı olur. Bağrından dökülüp geldiği dağların adını alır. Dağlardan -ki dört tarafı çepeçevre dağdır- büyük yaşamlar yaratır. Her canlının yaşam kaynağı, sevinç, mutluluk ve özgür yaşamın adı olur. Asi duruşlu, hırçın, bir o kadar da renkli Kela Memê Dağlarının etekleri böyle bir canlılığı bağrında taşırken, daha üstlere doğru ayrı canlılıkla biçim değiştirir. Kılıç ağzı keskinliğindeki kayalıkları kat kat üstlere doğru yükselir. Yer yer kümeleşen rengârenk çiçekler daha çok kendisini renklerine ayrıştırarak sadeleşir. Bu sadelik tabiat ananın ahenkle dans eden gizemli elleriyle olur. Yayla çiçekleri renkleri ile ayrı bir görünüm katar. Bu içler ürperten kayalıklara daha üstlere bakıldığında sınırlanan renklilik tek bir renkle yansır. Beyaz sadeliği ve temizliği içerisinde barındıran beyaza bürünür, bu dağların başı... Kimi zaman kalın bir sis bulutu biter, kimi zaman ise beyaz kar örtüsü ile yetinir. Kimi insana göre bir gelin, kimine göre ise bir yaşlı anayı anımsatır. Ve kimine göre ise, kutsal tanrıçalar topluluğu, kimine göreyse de şanlı yıldızıyla yani Şanster ile de yıldızlarla boy ölçüşür. Ve elbette sonuçta herkes görmek istediği gibi görür.

Bu görülen, sadece bir dış görünüm. İçinde sakladığı mücevherleri görünce insan cennette yaşıyormuş hissine kapılır. Bazen bir şarkı olur, bu tadılan güzellikler ama en çok da anaların çocuklara söylediği ninniler olur. En güzeli de bu ninnilerle büyür çocuklar. Kayalara vurarak dökülüp gelen karların beyaz köpüklü hırçın suların sesleri, acı çeken bir yüreğin çığlık sesi gibi karışır, kuş seslerine. Ya mis kokulu yayla çiçeklerinin baş döndürücü kokusuna ne demeli. Bir ananın süt kokusu nasıl sararsa çocuk tenini, öyle sarar insan ruhunu. Bir tarih gibi dimdik gövdesine ne demeli... Bir an bile eğilmez zulmün karşısında. Bir ömrü yudumlar gibi adımladığında bu kayalıkları, tek seçeneğin vardır. Bu yolu seçmiştir ve sormuştur sana. “Tek yaşam yolum var” dedirtircesine. Bir tek yürek sesi gibi, bir tek yaşam yolu. Gidiş de, dönüş de tek bu yolda olur. Her ayağını çarptığında bıçak gibi keskin taşlarıyla, bir acı gerçeğin daha farkına varırsın. Çıktığında yüksekliklerine bu kayalıkların bir çoban kaval sesi ile alıp götürür bir türkü seni. Özlem duyulanların hayalleriyle yaşarsın. Her dağ Kela Memê ile dost yaşar. Kimileri benzeri bir duruşla konumunu belirler. Kimi daha fazla kendisine özgü bir katılımla bütünler bu dağ silsilesini. Ve eğer Guyilerin sertliğinde bahsedilecekse önce buralarla kendini kıyaslamalı ve buralarla boy ölçüşmeli…

1998 yılında O, Kela Memê’de bir bölük güçle kalacaktır. Xelil eski Eruh yoldaş ve Serhat Erkendi yoldaşlar da takım komutanlarıdır.

Düşmanın çok özel yüklendiği bir yıldır. Botan adeta baştanbaşa 1990’lar gibi 1994’ler gibi yeniden işgal edilmek istenmektedir. Ancak bu kez çok yoğun donanmış teknikle bu yapılmak istenmektedir. 1997 yılında Botan da özelde Hakkâri ve Çatak’ta yapılan araziye dayalı düşmanı felç etme denemeleri kısmen de olsa başarılı olmuştur. Gabar eski klasik ancak yeni geliştirilen eylem taktikleriyle önemli başarılar sağlayacaktır.

İşte düşman 1998 yılında olası geliştirilecek Zozan seferlerini ve kapsamlı eylem taktiklerini boşa çıkartmak için baharın başlangıcından kapsamlı saldırılara başlayacaktır. İlk saldırısı 11 Mart’ta yapılacak ve ikinci saldırısını da 10 Nisan’da başlatacaktır. İlk operasyon 7 gün sürerken ikinci operasyon daha uzun sürecektir. Sonuç itibariyle düşman her tarafa yoğun yüklenerek sonuç almak istemektedir.

Rojhat arkadaş Kela Memê ve Uludere sahasını iyi bilen biridir. O Uludere’ye bir randevuya gidecektir. Operasyon bilgisini alır. Arazide düşmanın bir timi görüntü alacaktır ve o cihazla noktalarını değiştirmelerini isteyecektir; bölüğün Kel Bucuké’ye alınmasını söyleyecektir. Ancak nedeni bilinmez ama yaşanan bir duyarsızlıktan dolayı arkadaşlar yerlerini değiştirmezler.

Nokta Şıkerok’ta yaklaşık 7 gün kalmıştır bölük. Muhtemelen düşman istihbarat ta almıştır. Arkadaşlar Dola Baharé’de kalıyorlar. Saat 11’e kadar bir şey yok. Ancak o saatten sonra düşman tepecilerin görüntüsünü alacak önce tepecileri sonra da noktayı kobralarla vuracaktır.

Burada çok değerli 9 yoldaşı şehit edecektir. Takım komutanlarından Xelil ve Serhat yoldaşlar da şehitlerin içerisinde yer almaktadırlar. Rubar isminde Mijin'li bir arkadaş ta esir düşmanın eline geçecektir.
Bu kayıplar ardından Rojhat yoldaş görevden alınacaktır. Ancak sürdürülen soruşturmalar sonucunda onun duyarsız yaklaşmadığını ancak bazı yoldaşlara durumu aktarmasına rağmen gerekleri yapılmadığı için çatışmaların yaşandığı tespiti yapılır.

O Ağustos’ta yapılan eyalet toplantısıyla birlikte tekrar görevinin başına geçer. Ancak Haftanin de yaşanan sorunlar vardır. Boşluk vardır ve o oraya bölge komutanı olarak atanır.
İlk iş buraya çeki düzen vermektir. O bunu hızla sağlayacaktır. Bu düzeyde görev alışı ilk kez oluyor.

Sonbahara doğru ilkel milliyetçilik çok yoğun TC ile kol kola Haftanin alanına operasyonlar yapacaktır. Ve operasyonda yaklaşık 10 silahı düşman üzerinde kaldıracaktır. Ve gerillanın güzel bir sonbaharı da gelecek ve geçecektir.

Sonbahar, yazdan zamanını devralırken, kendi karanlık gecelerini usulca hissettiriyordu. Baharı ve yazı çılgınca yaşamış, sonbaharla beraber ormanlık arazinin esen bir yelle yaprak dökümü bu gerçekliğin adeta habercisiydi. Hele bir de gök tanrısı toprak tanrısıyla buluşmak için çiseleyen yağmuru başlatmışsa, sık ormanlık arazide doğa ve insan mücadelesi bir başka boyut kazanırdı. Xantur alanını bu halde görmek, sürekli bizleri üzüyordu.

Belki biz haklı değildik. Doğa kendi gerçekliğinde, kendi diyalektiğinde sürüklenip gidiyordu ama bizi üzen, hatta tepkilendiren Xantur doğasıyla geçirdiğimiz güzel günlerin anısıydı. Şeşdara Tepelerinden uzanan sırtlar boyunca serpişmiş orman içerisinde geçirilen hareketli ve tereddütsüz günlerin özlemi, çektiğimiz her ahın özünü oluşturuyordu. Hele bir de derin vadileriyle ve bu vadilerin açıldığı açık arazinin ortasına konumlanmış Sipan doruğu ve yavru tepecikleri, bunca güzel günlerden sonra bizim hüzünlü bakışlarımız altında yeşilliğini yitirmeye başlayınca, beslenen sevgiler aldatılmışlığın acısıyla çöküverdi yüreklerimize.

Zorlu günlerde hüzünlerimiz, tepkilerimiz, aldatılmışlık yanılsamalarımız, birbirini seven aşıkların anlık nazları gibi bir anda açıverirdi. Tepkiler intikamcı, hüzünler mutluluğa, aldatılmışlık gerçek dostluğa dönüşüyordu. Düşman bu gerçekliğin çok iyi farkına varmıştı. Tarihini, halkını, kültürünü yok ettiği gibi tatmin olmamış canavarın vahşiliyle doğanın güzelliklerini de yok ederek, çirkin olan amacına ulaşmaya çalışıyordu. Her sonbahar belki biz bu duyguları yaşıyorduk. Fakat o gün karanlık geceleri gürleyen çıldırasıya bulutların yağdırdığı çiğ yağmur taneleri gibi sanki öyle, yüreğinde öfke kasırgaları kan topu olur gibi Xantur ağlıyordu. Yıllarca bağrında beslediği tüm güzellikleriyle, kahramanlıklarıyla şehit düşen yiğitleri kendi toprağıyla örterken ağlamıştı belki. Fakat her şeye rağmen gururlanan ve geleceğin umutlarıyla nicelerini kucaklamak için kendini yeniliyordu. Yumuşacık kımızı toprağına basan sert potinlerin verdiği acı, yakılan ormanıyla acısına acı katıyordu. Batan güneşin kızıl ışınları kendisini sahipleyecek çocuklarına haberi ulaştırır umuduyla karanlık örtüsüne bürünmeye başlamıştı.

O ’98-‘99 kışında Haftanin de kalacaktır. Ancak aşırı güç yoğunluğu da bulunmaktadır. Çeşitli alanların güçleri de bu sahadadır. Cudi alanına erzak çekilmesi gerekiyor. O kışın ortasında Erdal-Engin Sincer yoldaşla -ki o Cudi sorumlusudur- birlikte Cudi’ye erzak çekeceklerdir.

Rojhat yoldaşta ayırımcılık yoktur. Bu güç benim şu güç onun mantığı yoktur. O Botan eyaletinin belki de gelmiş geçmiş en sade temiz kalmış neolitiğin temsilcisidir. Onda paylaşımcılık en üst sınırındadır. O böyle bir adalet yaşayan ve adalet dağıtan olarak alanda hiçbir güce fark koymayacak tersine o hep dayanışmanın yollarını arayacaktır.

Dediğimiz gibi güç çok fazladır. Hele hele yeni bölge komutanı olan bir yoldaş için çok fazladır. Alanda yaklaşık 400 yoldaş bulunmaktadır. Üstüne üstlük Botan eyaletinin bu yıl ne kadar zorlanan, hasta, yürüyemeyen gerillası varsa o yıl daha doğrusu o kış Haftanin alanındadır.
Baharla birlikte düşman Haftanin’e kapsamlı bir operasyon düzenleyecektir. Hem ihanet hem de faşist sömürgeci güçler ortak adeta her yerde Haftanin alanına çıkartma yapacaklardır. Yer yer karlar olsa da ağırlıklı karlar erimiştir ancak yağmurlar devam etmektedir.

Böylesine bir ortamda başlayan operasyona karşı yapılması gereken ilk elden yerin derinliklerine girerek gizlenmedir. Düşman gevşemeye başladığı anda ise gökyüzüne çıkıp şimşekler ve yıldırımlar gibi saldırıya geçerek vurmadır. Taktik budur.

Güç bir nevi iki cephe gibi örgütlenmiştir. Keşan bir cephe, Geli Pısaxa bir cephedir. İlk gün bir şey olmuyor. İkinci gün bir şey olmuyor. Ancak üçüncü gün özenle gizlenmiş hastanede kalan yoldaşlarla, birkaç yeni savaşçı ve çok eski yıpranmış bir iki kişi bu grubun yanlarına verilir.

Eskiden içimizden kaçan ve kontralaşmış bir iki tip alanı iyi tanımaktadırlar. Bunun için gizli yerleri tek tek aramaktadırlar. 15 kişilik grubun saklandığı yer tespit edilir. Ve ihanet bu gruba yüklenir. Ve grup bir müddet sonra özelde Reber Hilal’i denen ve sonradan kontralaşan tipten dolayı teslim olur. Direnmek isteyen bir bayanın da silahını elinden alarak düşmana verir. Sonuçta yaşanan tam bir felakettir.

Ancak hiçbir gücün bu ihanetten haberi yoktur. Geli Pısaxa’da Rojhat arkadaşın bulunduğu yerden düşman geri çekilirken birkaç koldan vurulacak ve önemli ölçüde düşman darbelenecektir. Ancak Keşan alanında operasyonun son gününde düşman Keşan vadisinden bir nevi elini kolunu sallaya salaya geri çekilirken yolun kenarına yaklaşık sağ solu 2 km boyunca yerleşen 8 grup düşmanı vuracak ve burada yaklaşık 40 asker ölecektir.

Kaldırılan 2 adet M G–3, 1 adet G–3, gece dürbünü ve bir sürü askeri malzeme de cabası. Düşman bu pusunun ardından tam 5 saat alanı 4 kobra ile vuracak ve kendi askerlerini gerillanın elinde zor bela alacaktır. Bu pusu da Cemil Xweşti, Şilan Konya ve Lilav Afrin yoldaşlar şehit düşeceklerdir.

Tüm güç bu başarıyı yaşarken operasyon sonrası yaşanan ihaneti ancak öğrenebileceklerdir. Ve yapılan tartışmalar operasyonu karşılama başarılı olarak ele alınırken bu kadar ağır, hantal, hasta arkadaşın Haftanin alanına verilmesi ciddi eleştirilecektir.

Ve operasyon ardından çok fazla zaman geçmeden Rojhat yoldaş Botan’a yürütme toplantısı için gidecektir. Alanda yapılması gerekenleri söyleyecek ve alandan ayrılacaktır.

Botan alanına geçmeden …’ya yeni geçen akrabalarından mektup alır ve onun bir gün onları ziyaret etmelerini isterler. Onun verdiği cevap anlamlıdır. Ve şöyle der; “imkânımız şimdi buna fazla uygun değildir. Bunu fazla sorun yapmayın kendinize. Eğer bana bağlıysanız partiye bağlı olmanız gerekir. Ve üzerinize düşen görevi sorunsuz yerine getirmelisiniz. Benim için bu yeterlidir” diyecektir.

Botan yürütme toplantısında o 5’li yürütmeye alınacaktır. Ve o artık vermesi gerekeni örgüte verecektir. Bugüne kadar örgüt onu adım adım geliştirmiş ve önünü açmıştır artık sıra onda. Onun bir nevi edindiklerini halka ve gerillaya verme zamanıdır.

Toplantı ardından o tekrar Haftanin alanına gelecektir. Ancak o ara İran’a gidip sözde parti ile görüşüp af edilmesini isteyen çetelerden Cafer Benek vardır. Artık Botan’da arkadaşlara tekrar hizmet edeceklerini söylerler ve söz verirler.

Bu aile devrime oldukça ciddi zararları dokunmuş ve JİTEM örgütlenmesinin Şırnak’ta Hazım Babat'la birlikte örgütleyenlerdir.

Devrim her zaman sadelik olmuştur. Saflık olmuştur. Adalet olmuştur. Ve duygulu olmak olmuştur.

Bu kez de devrimciler kendi yetmezliğini görmüş olan bir çeteleşmiş yapıyı affetmeye hazırlardır. Devrimciler bir halkın davası için yola çıkmışlardır. Onlar aşiretler gibi kan davası gütmezler. Ve oldum olası kan davalarına karşı durmuşlardır. Ve nerede bir nifak tohumu varsa onu gidermek için ellerinden geleni yapmaya çalışmışlardır.

Bu kez de bu böyle olacaktır.

Rojhat yoldaş eyaletin talimatı ve perspektifi üzerine Kela Memê’ye gelecek ve oradan da buluşma noktasına gelecektir. Buluşma noktası Seri Kaniya Güze Divane’dedir.

rojhat şwetêGörüşülecek konular görüşülür ve anlaşma sağlanmıştır. Artık ayrılık zamanıdır. Ve Rojhat yoldaş vedalaşmak için yerinden kalktığında etrafta önce hazırlanmış asker ve çetelerin ortak komplosuyla yaylım ateşe tutularak katledilir. Cafer Benek’in yanında Yasin Benek’te vardır. Ve yanında bulunan Segvan Bilehi silahına sarılsa da o da katledilir.

Ve gerilla tekrar bir saflık ve temiz duygular sonucu bir komploya kurban gitmiştir. İhanet baskın çıkmıştır. Yalancılar ve çıyanlar neolitikte kalan temiz duygulu yaratık olan devrimcileri yine katletmişlerdir.

Tarih tekerrür etmez. Tekerrür ettiğini kabul etmek, tarihin değişeceğine inanmamayı getirir. Oysaki tarih, canlı ve günceldir. Bir filmin birbirini kovalayan sahnesi gibidir. Bir devamdır. Tıpkı bir zincirin halkaları gibi. Nasıl ki film, başladığı gibi bitmiyorsa, davamı da başlangıç üzerinden gelişir.

İhanet, bir halkın tarihinde kahramanlık ile iç içe geçmişken, ihanetin hiç bitmiyor olmasını kader olarak kabul edemeyeceğimiz gibi, yaşamın bir parçası olarak da göremeyiz. Büyük savaşlara, acılara ve parçalanmışlığa neden olan ihanetin bize ait olmadığını, adını bayrak bayrak göklere savuran binlerce kahraman ispatlamıştır.

Peki, kimler ihanet eder ya da insana ait olan bu duygu, insanı doğadan ne kadar koparıyordu?

Bir nehrin akışkanlığına set çekmek, rüzgâra karşı duvar örmek, çocuğun gülüşünü söndürmektir ihanet! Onu yaşamak kadar, görmemek ve ona engel olamamak da bir zayıflıktır. Belki de ihaneti en çok, yaşayıp onun acısını asırlarca çeken ve onu bertaraf edemeyen, bunu bir kader olarak algılayan halklar yaşardı. Tıpkı Kürt halkı gibi. Öyle ki ihanet etmek ya da ihanete uğramak kardeş ilişkilerine dahi yansımıştı.

Özgürlük mücadelesiyle birlikte önemli adımlar atılmış ve gelişmeler sağlanmıştı. Gelişen mücadeleyi, uzun yıllar, farklı görüntülerde ve biçimlerde sekteğe uğratmak istediler ama başta da dedim ya, “Başladığı gibi bitmeyebilir film!”

Her gerillanın ruhunda ihanete karşı savaşım fırtınaya dönüşüyor. Bizim için burası bir kördüğüm niteliğindedir. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar akıp gelen Kürt ihaneti, işbirlikçilikle vücut bulmuştur. Buradaki ihanetin gücünü kırmak ve etkisiz bir konuma getirmek bir namus borcudur. Çünkü burada yıllara yayılan bir tarih yaratılmış, daha yaşamlarının baharındayken birer tohum gibi düşmüşler toprağa, tekrar filizlensin diye.

İhanetin kör inadı yüzlerce ananın gözyaşına yenilerini katmış burada, feryada dönüşmüş, genç kızların çığlıkları. Burada üryan ana rahminde geleceği karartılan yetim bebekler doğurtmuştu. Bu topraklara, bu acıyı dindirmeye geldik.

Evet, biz ve yoldaşlarımız bu acıyı bu topraklarda dindirmeye gelmişken ihanetin irinini içlerine damıtanlar her fırsatta bu toprakların güzel bir gün görmemesi için her gün her gün düşmanlarla işbirliği temelinde çalışacak ve bu halkın en seçkin evlatlarını aramızdan alıp gideceklerdir.

Onu nasıl tarif edeceğiz? Ben size devrim saflarında en yakışıklı ve sevecen gençlerden biri olduğunu söylesem inanır mısınız? Ve ben size boyuyla posuyla, beyaz teni ile yüzlerine birer ışık gibi duran gamzeleri tam bir çekim merkezi olduğunu söylesem ne dersiniz? Ve ben size yaşamda istisnasız herkes tarafından kabul gören sevilen biri olduğunu söylesem siz ne dersiniz? Ve onun hiç bir gün bir insanı kırmadığını söylesem, hep dinleyen ama iş olsun diye dinlemeyen, dinlerken kendi düşüncelerini de rafine ederek size görüşlerini sunan birisi. Ve öyle biridir ki o birisini eleştirirken dahi zorlanacak, kızaracak, renkten renge girecektir. Çünkü o bir insanı incitmeyi istemez. Yapamaz da. Yeter ki karşıdaki insan biraz anlayışlı olsun. Bu ona yeter de artar da.
Ve o bu zarifliğin yanına müthiş duyarlı bir karakter de eklemiştir. Belki zozanlarda aldığı bir kültürdür. Belki de otomatik Mervan yoldaştan almıştır.

Onu siz hiç bir zaman uzanırken göremezsiniz. O sabahleyin henüz şafak yıldızı atmadan yüksek bir yerde dürbünü boynunda ve etrafı kolaçan ederken görürdünüz. Tabii eğer siz de bir gün böyle erken kalkmış iseniz. Aksi taktirde siz o ceylan yürüyüşün, yükseklerde güneşin hafiften yükseklere tırmanırken noktaya doğru gelişini görebilirdiniz.

Evet, o duyarlı ve kendini disipline eden bir gençtir. Çoğu kez o söylemez ama etraftakiler ona bakarak ne söylemek istediklerini anlarlar. Onda esas olan söylemek değildi; onda esas olan yaparak genele yaptırmaktı.

Bir de yeniye açıktı. Onun bir gün yazmadığını göremezdiniz. Bir gün okumadığını göremezdiniz. Hep bir yerlerde bir şeyler bulup okur ve yazardı. Bu onda tutku düzeyinde bir karakterdi.

Seni unutmayacağız Rojhat yoldaş. Seni unutmayacağız ve anını her zaman yaşatacağız!

Caferi Sori

 

Kategori: Şehit Anıları