Ustaların Diyarından Ustalara

Şehit Sidar Malazgirt Yoldaş Şahsında Tüm Serhat Şehitlerimizin Anısına...

Sidar malazgirtBiliyorum, onları ne kadar yazsam da yine yetersiz kalacaktır. İsimlerini eylemleriyle efsaneleştirenleri anlatmak, onları bir nebze de olsa anlatmaktan geçtiğini de biliyoruz. Yaşamları, yaptıkları, kavgaları, sevinçleri ve son sözleri ile ustalarımızı yazmak...

Bize yol, bize yoldaşlığı ve de onurlu yaşamı ilk ve son eylemleri ile öğretenleri yazmak... Elbette ki hepsini görmedik ve hepsiyle kalmadık ama hepsinin türküsünü biliyoruz. Her ne kadar destanları farklı mekan ve zamanlarda olsa da söyledikleri aynı türküydü.

Matara dağında Seyfi yoldaş, bir bahar serinliğinde kendisine has, Apoculara yakışır bir şekilde söyleyecekti. Genç Çayan’ı (Haki) ve tecrübeli Bedri arkadaşı dinlemeyecek, son sözlerini Ala ve Evin yoldaşla söylerken Yusuf’u unutmayacaktı. Çünkü Yusuf ona bağlı, ondan büyük olmasına rağmen her zaman ona sadık olacaktı.

Hem savaşçı hem komutan, Seyfi yoldaşı en iyi böyle tanımlayabilirim. ‘93’ yılında Serhat eyaletine geldi. Serhat eyaleti II. Saha Komutanlığında yer alıyordu. Eyalete ‘93’ baharında gelmişti. O’nu en iyi o yılın ortalarında tanıdım. Çemçe’den dördüncü bölgeye giderken beraberdik. Benim için çok güzel bir şanstı, ustalarla yürümek. Bu usta komutan tarihi yazacaktı. Bir yandan acımasız Serhat kışı diğer yandan bunu fırsat bilen düşman. Enver Paşa’nın başaramadığını O başaracaktı. O geçecekti, kimsenin kış ortasında geçmeye cesaret edemediği Allahu Ekber’i... inanın ‘öfkeli çığlığı ve Ararat’ kitabında az anlatılmıştır. Bir direnişin destanıydı, baştan sona kadar. Ve bunun öncüsüydü Seyfi ismi...

Yine ustalarla yürüyoruz. Adını ‘Dırej Ali ‘yazacaktı Ararat. Ahmet Kesip’ten bu yana hiç kimse Agıri ile bu kadar özdeşleşmemişti. Ararat’ın büyüklüğüne de bu yakışırdı. Uzun boyu, komutan duruşuyla Ali Dırej arkadaş her ne kadar Serhat eyalet komutanı olsa da, onu en iyi Gli Dağ’ı anlatırdı. ‘Tanrı sevdam’ demişti, dağların dağı Ararat için ve 24 yoldaşı ile yaralanacaktı, gecenin karanlığına gözyaşlarını dökerek sessizce ağlayacaktı. Hiç bir zaman bu kadar zorlanmamıştı. Sanki o heybetli gövdesi 24 kurşun yemiş gibiydi. Kolay değildi, 24 can gitmişti canından. Direj’di, Ali’ye Direj, Gli Dağ gibi. Heybetliydi, Ararat gibi, mütevazi olduğu gibi. Serhat’ın büyük komutanına da bu yakışırdı. Bir isyan diyarından başka bir başka isyan diyarı Dersim’e giderken şehit düşecekti. Ustalara yakışır şekilde...

Ustaların diyarında ustaları anlatırken, generali anlatmadan geçmek elbette ki olmaz. Serhat dağlarının gerçek ‘gerilla generali’ ... Onun hikayesi herkesten önce başladı. Apocu harekete, Serhat’ta ilk destek veren ve başladığı gibi de tamamlayan sadık bir militandı. Hem halk hem de usta bir gerilla komutanı. Halk içinde en çok tanınan, bilinen ve sevilen usta general, uzun mücadele yaşamını Serhat’ta geçirdi.

Evet, biz bu dağlarda ona General dedik. Ama size Suat arkadaşı yani Tekin Kızılay’ı anlatıyorum. Bir sonbahar günü Çemçe’den ayrıldığında onu en çok Tendürek özleyecekti. Giden bir Generalin ardında Serhat’ta koskocaman bir ordu ayakta.

Ararat kurşun sesleri, isyanlar ve yiğitliklerle tanıştığından bu yana böyle bir savaşçıyı ilk defa görüyordu. Kendinden önceki tüm savaşçıların toplamıydı Ahmet Kesip. Agirî’nin heybetine, asiliği ve öfkesinin büyüklüğüne hiç kimse onun kadar yaklaşmadı. Keskin bir kılıç, hassas bir kleş ve bir yanı Gli Dağ bir yanı da yemyeşil Iğdır ovası. Büyüklüğünü ihanete karşı keskin tavrı ile bir kez daha ispatladığında tarih yazacaktı. Artık bir kahraman vardı, yediden yetmişe herkesin dilinde. Onun destanı çok başkaydı. Kendisine has tavrı ile Apocuların ihanet karşısındaki tavırlarının gerçek ifadesinde yazıyordu. Akrabalarına karşı en keskin tavrı bu şekilde göstermişti. Düşman onu ‘Ağrı dağı canavarı’ ‘kasap Ahmet’ diye yansıtsa da dostları onun gerçek kimliğini biliyorlardı. Bildikleri gibi de unutmadılar asla... Ve ardından gelen yüzlerce Ahmet ile O, Gli Dağı’nın en zirvesinde hep var oldu. Ustaların ustası gibi...

Bir kez daha yolcuyuz. Serin bir akşamın sessizliği ile karanlığa karışınca Xoşfan semalarında bir yıldız gibi tüm Serhat’ı aydınlatacaktı, Akif Yılmaz yoldaş. Direnişin sembolleri, umudun tükenmediği yerden umut, kimsenin bir şey kalmadı dediği yerden genç bedenlerin en zalim düşmana nasıl direnileceğinin gerçeği oldular. Dörtler bunu yazdılar, tarihin sayfalarına. Bir direniş kültürü aşıladılar ardıllarına, bunu canları pahasına gösterdiler. Bunu en zor, en imkansız koşullarda yaptılar. İşte bu Apocu kimlik gerçeğini gösteriyordu. Biz onları görmesek de onların bizi ve bugünleri gördüklerini çok iyi biliyoruz. O kadar iyi biliyorlardı ki, kendilerini hesapsız adayabildiler. Bu büyük duruş karşısında, layık olmaktan başka hiç bir şey bizi affettirmez. Evet, usta yoldaş bugün doğduğun topraklarda, izlerinizde özgürlük savaşçıları bu şiarla yürüyorlar. Sizlerin hiç bir zaman ölmediğiniz slogan ile...

Ya Piro?

‘Onu Olur’un Germencik yaylasından

Onu Gli Dağı’nın Kıre Kor’undan

Bülbüllerin sessizliğinden

Ve yüreğimin isyanlarından sordum.

Kaç bilinmez adres dolaştım,

Geçilmez kaç boğazı,

Aşılamaz kaç dağı aştım.

Sabahın güneşi ile biten sayısız yürüyüşle

Yılmadan yolcu oldum,

Bıkmadan seni sordum

Ararat’tan Bülbülan’a,

İzlerini aradım tüm patikalarda..’

Bir büyük Serhat komutanının daha destanını sizlerle paylaşırken, bir kez daha tüm Serhat dağlarını geziyorum. Büyük devrimcilerin doğduğu Ardahan’ın Göle ilçesinde dünyaya gelir. Mücadelesi henüz kişiliği gerilla olmadan, gerillaya katılmadan başlar. Akif Yılmazların izinde, öncülüğünde şekillenmişti. Turgur YILDIZ (Piro) arkadaş devrimci kültürünü Akif Yılmaz arkadaştan öğrenirken, gerillacılığı da Ahmet Güler’den öğrenecek ve ikisinin bileşkesini kendisinde somutlaştıracaktı. Bu destan bir kez daha ustalar diyarında yazılacak, kısa sürede efsaneleşecekti. Ararat gururla bu usta komutana yol olurken, Bülbülan sonsuz meskeni olacaktı.

İhanet. Bu kavram bizde bir tarih gibidir. Kirli, lanetli tarihin ismi. 14 Kasım şafağında bir kez daha lanetli yüzünü gösterecekti ve 21 yoldaş bir sonbahar günü ihbar sonucu, çevrelerini geceden saran düşman çemberini kırmaya çalışırken, birer birer düşeceklerdi. Düşman, usta komutanın olduğunu bildiğinden tüm gücüyle yöneliyordu. Akşama kadar Serhat tarihinin en şiddetli çatışmasını yaşayacaktı. Ve ‘senin yerinde ben olaydım, kavgada ben vurulaydım’ türküsünü yazacaklardı.

Serhat ustalarından Akif arkadaşı anlatırken, Çiya yoldaşı unutmak olmaz. İlk tanıdığım gerilla komutanlardan olan bu iki insan, bu dağların en eski ve tecrübeli savaşçı kimliğine de sahiptiler. Akif arkadaş ( Nizamettin Işık) Kağızmanlıydı. 1992 yılında Ferhan ve Reşit arkadaşların Tendürek’de şahadetlerinden sonra eyalet koordinesi oldu.’93 yılında yönetim takviyesi ile Akif arkadaş bölge yönetiminde görev alacak şekilde Çemçe’ye geldi. İkinci komutanlık genel cephe sorumlusu olarak ‘93 yılının sonlarına kadar Digor’da çalışmalarda kaldı. ‘93 sonbaharında, kış üslenmesine geçmek için dördüncü bölgeye Seyfi arkadaşla beraber gitti. Güçlü ve otoriter bir komutandı. Zor bir dönemde eyalet komutanı olsa da usta gerillacılığı ile başarılı pratiğe imza attı. İradenin savaşında, bu eski ve tecrübeli yoldaşı da amansız doğa koşullarında yitirecektik. Bir tarih yazıldı kış ortasında, üç bin metreden yüksek dağlarda, metrelerce kar ve çılgın fırtınalara rağmen iradenin savaşı verildi. Karşıda bir düşman değil birçok düşman vardı. Soğuk kış bunların en tehlikelisi olanıydı. Buna açlık ve ihanet eklenince, kurşunla savaşan bir tek düşmanın olmadığı gerçekliği yaşanıyordu. Bir yönüyle bu görünen kurşunla savaşan düşman, daha kolay olanıydı. Adını irade savaşı koyduğum bu pratikte, Apocular sayısız düşmana karşı büyük bedellere rağmen, müthiş bir savaş verdiler. Bülbülan’dan Allahu Ekber Dağlarına kadar direnişle bir kez daha tarih yazılacaktı. Bu pratiğin sayısız kahramanlarından biriside Akif yoldaştı. Usta komutan Xurşit arkadaş da çığda şehit düşecekti. Yılların gerillası sayısız çatışmayı başarı ile yaşamış, hiç birinde bile yere düşmemiş, her defasında kavgayı kazanmış olsa da bu sessiz ve soğuk düşmana yenilecekti. Biz böylesine alışmamıştık. Yaranın ve kanın ölümünü biliriz. Yabancıydık, sessiz ve soğuk ölüme. Hele hele ustalar böyle gitmemeliydi. Bir savaşan için en zor ölüm…

Serhat’lı bir gerilla daha...

Iğdır’ın Xıdır köyünde dünyaya gelir Çiya arkadaş. Serhat’ta gerillaya en erken, ilk katılan gerillalardandı. ‘88-‘89 gerillasıydı. İlk gerilla gurupları ile Hakkari’de pratik yürütmüştü. Çiya (Xelil) yoldaş Kürdistan’ın birçok yerinde gerillacılık yaptı. Anılarını anlatınca çete pratiklerinden Hogır’a karşı en radikal duruşu sergileyen, çok bilinçli olmasa da dürüstçe değerlere sahip çıkan arkadaşların başında geliyor. Dara arkadaş da o zamanlar, Çiya arkadaşla birlikte olduklarını ve böylesi bir duruşun sahibi olduğunu anlatırdı. Hatta Dara arkadaşı kurtaran Çiya arkadaştı. Güçlü fiziki yapısı, askeri tecrübesi Çiya arkadaşın en belirgin özelliği olurken, dürüstlüğün, sade, doğal duruşun da temsilcisiydi. Serhat’ın arazisini çok iyi bilirdi. Ağrı Dağı’nı, Kıre Kor’u, Çemçe’yi ve Sinegay’ı iyi tanıdığından gerillacılığı da en iyi uygulayan Serhat komutanlarındandı. Uzun bir süre Gli Dağı’ında kaldıktan sonra, ‘93 baharı ile birlikte Çemçe’ye geldik.’93 sonbaharındaki operasyonla, Aşık Dede’de yapılan düzenlemeyle bir gurup arkadaşla tekrar Gli Dağı’na gitti. Aslında Gola Seyida’daki üslenmemiz ele geçtiğinden dolayı, gücünde fazla oluşu böyle bir düzenlemeyi zorunlu kıldı. Çiya arkadaşın komutasındaki Gli Dağı giden grup ‘93-‘94 kış pratiğinde, düşmanın ‘94 operasyonları ile yönelmesi sonucu deşifre olmasıyla Dambat’a geri çekilme yapıldı. Serhat için o kış çok çetin geçmişti. Yoğun operasyonlar kendisiyle yoğun çatışmalı bir ortam doğurmuştu. Ararat’taki çatışmaların en aktif komutanı Çiya arkadaştı. Engin tecrübesi, arazi hakimiyeti bu usta komutanı, tüm savaş ve çatışma ortamında oldukça belirgin bir konumda tutuyordu.

 

Asıl savaşanlar suskundur

direj aliDırej Ali’yi deviren olay mı, çatışma mı, savaş mı yoksa katliam mı diyeyim. İnanın yoldaşlar 13 yıl geçmesine rağmen ben de bilmiyorum ne diyeyim. İşte bu gurupta Ali arkadaşın çok sevdiği Çiya arkadaş da vardı.

‘94 baharında büyük bir coşku ve moralle sınırı geçmişlerdi. Kahpe tank pususundan habersiz, grup hızlı bir şekilde ilerliyordu. Bu normal bir pusu değildi. Bu önceden planlanmış, tanklarla atılmış bir pusuydu. Grup içlerine girince dört bir yandan tanklarla saldırıyorlardı. Sanki karşılarında tanklar varmış gibi. Bu hangi savaş kuralına sığar. Vahşet ve barbarlık değil de nedir? Buradan kurtulan Berçem arkadaşın anlatımı ve anlatırken ki yüz ifadesi hala gözlerimin önüne geliyor. Tankların ezdiği ve parçaladığı 24 can…

Hallac önlerinde Çiya yoldaş da yer alıyordu. Düşman bu vahşetini, güneşin görmesine izin vermeden gece temizlemişti. Ama bunu Ararat biliyordu. O bu vahşeti kanlı gözyaşları ile baştan sona kadar izlemişti. Oysa az kalmıştı. Ona ulaşsaydılar, herkesten önce o buna müsaade etmezdi. Tankların böyle savaşçılarını katletmesine yol vermezdi. Usta komutan Çiya arkadaşla birlikte yüreğinden 24 can, 24 parça kopmuştu. Bu büyük kayıpla tüm Serhat sarsıldı. Ama iki kişi vardı ki adeta yıkılmış gibiydiler. Bir de Direj Ali, bir de yüzyıllardır özgürlüğe hasret Gli Dağı, şöyle diyorlardı “Çiya ket nav çiya.”

Ustalar kervanı ile Serhat yürüyüşümüze devam ederken, ustaların en yaşlısını bu sefer yazıyorum. Kendisine “Sersipi” derdik, çünkü Serhat alanın en yaşlı gerillasıydı. Yusufê Serspi büyük bir gerilla, candan bir yoldaş ve bir de babaydı. Yusufê Serspi (Naif) arkadaş, Mardin’in Kerboran ilçesinde dünyaya gelir. Mardin’de ilk kapısını ve yüreğini özgürlük mücadelesine açanlardandır Yusuf yoldaş. Aktif milislik yaptığı süreçte dahi büyük özgürlük aşkına yeteri kadar cevap olmadığını söylüyordu. Düşmanın baskı ve zulmüne en iyi cevabın gerilla olmaktan geçtiğini her geçen gün daha iyi anlıyordu. Botan ile başladıysa da, O’nun gerillacılığı eskilere dayanır.

Botan’dan önce Bagok O’nu çok iyi tanırdı. 1988 Bagok çatışmasının, direnişinin aktif savaşçılarındandı. Bagoklar da efsaneleşmişti. Yusuf arkadaşın gerillacılıktaki hakimiyeti, askeri yeteneği bu savaşta belirginleşmişti. Çemçe’de özellikle akşamları ateş etrafındaki sohbetlerimizin başlatanıydı. En büyüğümüz olması itibariyle Yusuf arkadaşın anıları tüm sohbetlerimizin konusuydu. Özellikle ‘88 Bagok çatışmasını anlatınca sanki o anı tekrar yaşarcasına söylemesi hepimizi o ana götürürdü. Yaşam ve mücadele tecrübesinin sınırsızlığı ile çevresine verme isteği, Yusuf arkadaşı ARGK’nin canlı bir tarihi olarak anlatmak yanlış olmayacaktır.

Gerilla kurallarında Yusuf arkadaş çok büyük bir ciddiyete sahipti. Usta komutan, savaşı iyi bilenlerdendi. Bundan dolayı yaşamsal kurallarda tavizsizdi. Hatta Yusuf arkadaşın bu kuralcılığı arkadaşlara espri konusu bile olmuştu. Aşık Dede’nin büyüklüğüne, hakimiyetine çok bağlıydı. Hep şöyle derdi: ‘Em pişte xwe bidin Aşık Dede kes nikare bi me. (Aşık Dede elimizde olsun kim gelirse gelsin)’ Aşık Dede’den iki saatlik uzak noktalarda bile Yusuf arkadaş tepecileri kesinlikle oraya gönderirdi. Bu konuda bir anısını anlatmak istiyorum: Dördüncü bölgeye giderken, Sarıkamış ormanlarında kaldıkları bir noktada, arkadaşlar nereye tepeci çıkaracaklarını tartışırken, herkes görüşünü söyler, Yusuf arkadaş sessiz Aşık Dede’yi düşünmektedir. Onun bu sessizliğini yardımcısı Malazgirtli Ali arkadaş çok iyi bilmektedir. Kısa bir sessizlik sonrası Agit arkadaş ‘Aşık Dede’ye tepecileri göndermeyelim mi” diye sessizliği bozunca Yusuf arkadaş dahil herkes gülmektedir. Tabi kaldıkları noktadan Aşık Dede dört beş gün uzaktadır.

Uzun süre dördüncü bölgede kaldı. Dördüncü bölge, Serhat’ın ormanlık bölgesi olduğundan burayı oldukça sevmişti. Çünkü daha önce gerillacılığı, Botan ormanlarından geçtiğinden dolayı yabancılık çekmedi.

İhanet bir kez daha tarih sahnesine çıkarken, direnişin de zirvesi yaşanacaktı. İşte bu usta komutanı, en iyi biz direnişin öncüleri olarak tanıyacaktık. İradenin savaşını, bu usta komutan pratiğinde ilerlemiş yaşına rağmen en genç arkadaştan daha canlı ve atik olduğunu yine hayretle izleyecek, en büyük moral ve güç kaynağımız olduğunu görecektik. Yusuf arkadaşında destanı diğer tüm usta komutanlarımız gibi son pratikleri ile zirveleşmedi, onlar sadece son destanları ile efsaneleşmediler. Tüm mücadele yaşamları sayısız destanlarla dolu. İşte Yusuf arkadaşın da destanı Matara Dağı’nda başlamadığı gibi orada da bitmedi. Ama Matara Dağı bunun zirvesiydi. Seyfi arkadaşla çok sevdiği komutanı yazacaktı. Düşman çevrelerini sarmış, tabi kim olduklarını bildiği için de çok büyük bir güçle yönelmişti. Aslında çemberden çıkmaları o kadar da zor değildi. Çünkü o gruptaki bütün arkadaşlar yılların savaş tecrübesine sahiptiler. Onlar, onlarca çemberi yarıp çıkmış komutan ve savaşçılardı. Ama birisi vardı ki belirleyici olandı. Onun isteğiyle Bedri, Abdurrahman, Haki ve Pelçin arkadaşlar çemberden çıkmışlardı. Bedri arkadaşın tüm ısrarına rağmen O gitmeyecekti. Aslında O’nun da amacı yoldaşlarını çıkarıp, kalmaktı. Bedri arkadaştan sonra giden Yusufê Serspi arkadaş yolda anlayacaktı. Çünkü Seyfi yoldaş, Yusuf yoldaşın çağrısına da cevap vermemişti. Evet, Seyfi yoldaşın gitmeyişi demek Yusuf’un da gitmemesi demekti. Kurşun yağmuru altında gittiği yerden tekrar oraya, Seyfi yoldaşın yanına geldi. Seyfi yoldaşla sessizce bakıştılar. Şimdiye kadar sürekli, tüm pratiklerde birlikte olan yoldaşların birbirilerini bırakmamaları bu sessiz bakışmaları en iyi ifade eden davranıştı.

Yoldaşlığın bu eşsiz örneği bir bahar sabahında Matara dağında böyle yazılırken, Bogok’un efsanesi Serspi komutanı Seyfi yoldaştan sonra şehit düşecekti. Ve düşerken, Aşık Dede’ye gözleri takılacaktı.

Anıları mücadelemize ışık olacaktır…

Şehit Sidar Malazgirt

 

Kategori: Şehit Anıları