Zozanlara İz Bırakan Militan

Şerif Spertê (Hüseyin Şengül) Yoldaşın Anısına

Şerif SpertiŞerif Sperti yoldaş, isminden anlaşılacağı gibi konargöçer Sperti aşireti mensubudur. 1973 yılında Şırnak Silopi’ye bağlı, Başak-Zédıka köyünde gözlerini dünyaya açar. Okulu burada okur.
Sperti aşireti, heterojen bir yapıya sahiptir. Her bir babık başka bir yerden gelerek bu aşiretin oluşumuna katkı sunmuşlardır.

Aşiret ismini “Rusperti”den almaktadır. Yani ismi Rusperti olan çaydan alır. Bu akarca Besta’nın güney doğusu olan Beytüşşebap’tan gelerek, Besta’ya oradan Cudi ve sonra da Xabur Suyu’na karışarak, Dicle nehrine akan küçük bir akarsudur.

Kimi tarihçiler Sperti ve Berti aşiretinin aynı aşiret mensupları olduğunu söyler. Lakin hangi kol kimden kopmuş, ayrılmış ya da oluşmuş belli değildir.

Rusperti akarcasının, eskilerden önemli bir yere sahip olduğu söylenir. M. Emin Zeki, Kürdistan Tarihi adlı çalışmasında Rusperti ismini, M.Ö. 700 yıllarına kadar götürmektedir. Bu alanda Sperti adında devlete benzer bir oluşumun varlığından söz eder. Ve bugün halen, aynı alanda devasa, mevzi biçiminde kalıntılar mevcuttur.

Rusperti akarcası, Çeméxaceki kaynağından fışkırarak Hezil’e akar. Ve burada yaşayan insanlara Spertililer denmiştir.

Sperti aşireti, Haci Beyran konfederasyonu içerisinde yer alır. Bu aşiret üstü yapıda; Şırnaklılar, Silopililer, Guyiler, Giteler, Hewériler, Berwarlar ve Spertililer yer alır. Bu konfederasyonun başını, yani liderliğini Şırnaklılar yapar ve bunlar içerisinde de Mala Axaye Sor öncülüğü yürütür.

Bu konfederasyon üyelerinin bir kısmı koçerdir. Hayvancılıkla geçinir. Belli bir yurtları yoktur. Bunlar; Giteler, Heweriler, Berwarlar ve Spertiler. Bunların hepsi de tümden Koçer değildir. Karmaşık ve yerleşik yaşama geçenler de, bu yapı içerisinde bulunmaktadır.

Hacı Beyran konfederasyonunun yanı sıra Botan’da farklı aşiret konfederasyonları da bulunmaktadır. Bunlar; Boti, Behdinan, Etruşiler olarak adlandırılır.

Sperti aşireti, Koçer bir aşiret yapısına sahip olduğu için sürekli hareketliliği yaşamak zorundadırlar. Bir kısmı zozanlarda kalır ki bu yerleşim sahaları, düşman tarafından 1990 yıllarında yerle bir edilirler. Zozanlarda bulunan ve sonra da düşman tarafından yakılan yerleşim sahaları; Govık, Bawena, Gırgamıjdé, Çeméxeçke, Geliyé Mehemed. Büyük komutan Kemal Sperti arkadaş Gırgamıjdé köyündendir.

Ovadaki Sperti yerleşkeleri ise şöyledir: Zéwké, Rıkava, Xırbıke, Kulya, Saletun, Wehsıd ve Basurin. Bu son üç köyün yarısı Sperti aşiret mensubudur.

Aşiret yaklaşık 2000 aileyi içerisinde barındırırken, bugün yüzde 95’i Silopi de yaşamaktadır. Koçerlik artık yapılmamaktadır. Düşman bunu ‘90 yılından sonra yasaklamıştır.

Koçerlik bir kültür, kültürleşmedir. Bir yaşam kültürüdür. Hayvancılıktır yaptıkları. Yerleşik değildirler. Konargöçerdirler. Bir yerde kalamazlar. Onlar nerede yayla ya da otlaklık varsa oradalar. Bir nevi bağımlılıkları yoktur. Bağımlılıkları, otlaklardır. Belki de bunun için tarihten bugüne hep, kendine yeten yaşam tarzını esas almışlardır. Onlar boyun eğmeyi bilmez. Boyun eğmek, onursuzluktur. Kelle gitse de onur korunur.

Yukarıda dile getirdiğimiz Koçer yapılanması, ağırlıklı olarak kışın Silopi de kalacaktır.

Eskilerden Koçerler Silopi’den yola çıkarken uzun bir güzergâhı takip edeceklerdir. Onlar kışın Silopi’den sonra, adım adım yüksek yaylalara açılma öyle sanıldığı gibi kolay bir yolculuk değildir. Öncelikle Koçerlerin bir toprağı yoktur. Uzun yıllara yayılmış anlaşmalar da yapamazlar. Değişken durumlardan kaynaklı, onlar anlaşmaları hep yenilemek zorundadırlar. Bunun için yol güzergâhlarında yaşanacak olası yanlış otlatmalardan ve duyarsızlıklardan kaynaklı onlarca aşiret mensubu birey yaşamını yitirebiliyor. Bir sürünün yanlışlıkla bir meraya girmesi kanın akmasına yeter de artar da. Bir Koçer gencinin, yerleşik olan aşiretlerden birinin kızına hafiften gönül vermesi, aynı sonucu doğurmaya müsaittir.

Koçerler, geçtikleri alanlarda yerleşik aşiret mensuplarının arazilerine para vermek zorundadırlar. Buna “Koda dıkın ya da Koda kırın” derler. Yani arazide hayvanlarını otlatma karşılığında verilen bir nevi kira parasıdır. Olur da bir miktar üzerinde buluşmazlarsa yine kavga gerekçesidir bu. Yer yer geçiş güzergâhlarında, geçişlerine izin verilmez. O zaman yapılacak olan göğüs göğse kavga ederek geçmedir. Bu çoğu zaman ölümlerle sonuçlanmaktadır. Aynı hikâye eylüle doğru geri dönüş süreçlerinde de yaşanır.

Koçerlik bu bağlamda tam bir kavga kültürüyle yetişmenin de adıdır. Buralarda herkes silahşordur. Bu toplumlarda elbette bireysel kahramanlar da olur ancak yaşamın kendisi herkesi bir kahraman ve dövüşçü olmaya zorlamaktadır. Samuraylar gibi bir kez bu yaşama adım atmışlarsa, içerisine doğmuşlarsa yaşamlarının sertliği belirlenmiştir.

Bu aşiretlerde erkekler öndedir. Bireysel mertlik kabul görendir. Müslümanlıkları daha esnektir. Daha hoşgörülüdürler. Tekçi zihniyetleri, azdır. Örneğin kadın, bu toplumlarda ya da topluluklarda kapalı değildir. Daha açıktır. Daha katılımcıdır. Daha direngen ve dirayetlidir. Pısırık ve ölgün değil, canlı ve yaratıcıdır. O, kardeşinin ya da kocasının yanı başında başı açık rahat oturandır. Spertililer de ilginç bir özellik daha vardır. Koyun ya da keçi sağma erkek işidir. Erkekler birçok kadın işi diye bilenen işi yaparlar. Aile içerisinde daha sıcak ve eşitlikçi bir yapıları vardır. Bu da esasta neolitik değerlerin, bin yıllarca nasıl süzülerek geldiğini bize göstermektedir.

Silopi’den önce Cudi’nin ova yakası, sonra Şırnak yakası derken Besta, Şaibekir ve en son durak olarak Kela Meme zozanları. Kela Meme’nin Besta yakası Sperti aşiretinin yerleridir, yaylalarıdır. Burası onların zozanlarıdır. Ancak Şaibeker’den Faraşin, Nebernave kadar uzanırlar.

Bu aşiretin daha ilginç bir özelliği de hepsinin, ama hepsinin yani zozanlara çıkmış tüm Koçerlerin Baharen Delav diye tabir edilen ve Şaibekir’in üstlerinde Deryé Barana’nın altında bulunan gölletin etrafında toplanmalarıdır. Burada düğünler yapılır. Burada yorgunluklar atılır. Burada ne kadar yiğitlikler varsa gösterilir. Peşi sıra ise kim nereye gidecekse çıkıp gider.

Spertiler 13 Babık’tir. Yani 13 sülaledir. Bunlara; Mala Zéré, M. Hesém, M. Nasır, M. Behlul, M. Berheskan, M. Mamdel, M. Guri, M. Bırindér, M. Aliye Mısto, M. Cango, M. Xelife, M. Kazé ve Mala Bazulardır.

Şehit Şerif yoldaş Mala Zéré Babık’ından ve Silopi de oturmaktadır. Bu babık beş malbata ayrılır. Bunlar; Mala Quto, Mala Şewat, Mala Dırbasé Şahin, Mala Sımo Mirza ve Gulhayder’lerdir.

Başka bir tuhaf özellik ise demokratik seçimleridir. Spertiler zozanlara çıkarken kendi aralarında yani 13 “babık” sülale arasında o yıl ki zozan sorumlularını seçmeleridir. Ve bu seçim bir sezonluğuna yapılır. Denilir ki eskilerden Hacı Beyranların büyükleri olan Şırnaklılar, bir nevi Sperti sözcüsünü belirlermiş. Ama sonraları yerleşen ise her Babık’ın Ruspileri (sülalenin ileri gelenleri) bir araya gelerek kendi sözcülerini kendileri belirlemesi yerleşmiştir.

Daha da ilginç olan bir özelliği ise; Botanlı olup da düşmana çetecilik yapmayan tek aşirettir. Elbette birçok Koçer aşiret yurtseverdir. Birçoğu çetecilik yaparken de yurtseverlik görevini icra etmişlerdir. Ancak Sperti'ler de çete yoktur. Onlara göre asla olmaz da.

Onlar sakinlerdir. Sebatlıdırlar. Ancak zulüm kimden gelirse gelsin, kat be kat fazlasını yaparak kendilerince adaletin yerine geldiğine ya da getirildiğine inanırlar.

Ajan, bu aşirette yoktur. Devlet yanlısı birisi şöyle ya da böyle yaşatılmaz. Yani hep duru bir durum söz konusudur. Ya kendileri bu onursuzluğa tahammül göstermeden temizleyecek ya da gerillaya kendi kardeşi de olsa gelip şikâyet ederek cezalandırılmasını isteyecektir.

Spertiler de aynen Guyanlar gibi ağalık kurumu yoktur. Anlayacağımız, tarihte sızıp gelen Nakşîlik burada etkili olamamıştır.

Aşiretin devrim saflarında yaklaşık 85 şehidi vardır.

Ve o olup biteni anlamak için arayışlara girer.

Bu alanda koçerliğin yaygın görülen yaşam tarzı olduğunu yazdık. Küçükbaş hayvan besleyen koçerler, baharla birlikte sürüleriyle birlikte cümbür cemaat zozanlara taşınırlar. Kışa kadar sürer bu iş. Kışa yakın dönemlerde ise tekrar köylerine dönerler. Bu yüzden "Koçer" denir onlara. Ovalarda otların kurumaya başladığı süreçlerde, zozanlar yemyeşildir. Eriyen karların altında, diz boyu uzanır otlar. Her aşiretin bir otlağı vardır zozanlarda. Öyle rastgele giremez kimse otlağa. Eğer girilecekse, ücreti verilir. Bu, zozanlarda yazılmamış bir kuraldır. Bu kurala herkes uyar. Ve bu kural ihlal edildiğinde silahlar çekilir, mevziler kurulur, çatışma, vuruşma başlar. Ortalık kan gölüne döner. Aşiretler birbirine girer.

İşte böyle bir ortamda büyür Şerif yoldaş. Tüm bu çelişkileri, çatışmaları yaşayarak, görerek büyür.

Daha küçük yaşlarda içinde bulunduğu bu çelişkili durumu değerlendirmeye, düşünmeye başlar. Kendi kendisine sorular sorar, yanıt aramaya çalışır. Zihni yoruluncaya kadar böyle sorup cevap bulmaya çalışır.

Agit (Mahsum Korkmaz) yoldaş Botan'a ilk gelen gruplar arasındadır. Bestler, Herekol, Kato, Masiro derken Botan'ın tamamına ulaşır. Buradaki halka, Ulusal kurtuluş siyasetini götürür, günlerce anlatır, toplantılar düzenler, kavratır, bilinçlendirir.

Şerif yoldaş ve ailesi de zozanlarda gerilla ile tanışır. Kürdistan adına silahlanmış insanlarla ilk kez karşılaşırlar. Onların konuşmalarını can kulağıyla dinler, kurtuluşun bu ideolojide olduğunu bu sayede öğrenirler. Ve gönülden bağlanarak, mücadelenin kopmaz destekçileri olurlar. Şerif yoldaş da küçük yaşına rağmen gerillalardan etkilenir. Bu korkusuz, kendini halkına adamış, her şeyiyle etkileyici insanlara büyük bir sempati besler.

Yıllar tez akar... 15 Ağustos 1984'te adım adım geliştirilen örgütlenme, büyük bir atılıma dönüşür. Kürtlük adına her şeye bitti denildiği bir noktada, böyle bir atılım etkisini çabuk gösterir. Yeni bir isyan başladı düşüncesine kapılan herkes, silahını kaparak dağların yolunu tutar. Öyle ki, birçok insanı tekrar evlerine göndermek için saatlerce dil dökülür, propaganda yapılır. Her tarafta bir isyan, bir serhildan havası vardır. Ama gerilla hazırlıksızdır. Parti Önderliği'nin uyarılarına rağmen, atılımın etkisini hesaplayamamıştır gerilla komutanları. Bu yüzden birçok insan evlerine dönmek zorunda kalır.

Bu ayağa kalkış, sömürgecilerin dikkatinden kaçmaz ve büyük bir panik içine düşerler. Bu yüzden önce büyük operasyonlar, ardından OHAL, daha sonra da koruculuk politikaları devreye sokulur. Suç işlemiş birçok aşiret ve aşiret reisi, korucu olmaları ve gerillayla savaşmaları karşılığında affedilir.

Savaş her geçen gün genişler, coğrafyayı öğrenen, halkın desteğini alan gerilla adım adım bütün Botan'a yayılır.

1988 yılına gelindiğinde Botan'da savaş bir hayli gelişmiştir. Eski isyanlar gibi kısa sürede bastırılacağı düşünülen ve "son isyan" olarak nitelendirilen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, söylenenlerin aksine alanını genişletmiş, ordulaşma, serhildan, kurtarılmış bölge planları yapılmaya başlanmıştır. III. Kongresini yapan PKK, Askerlik Kanunu, Vergilendirme, Ordulaşma ve kurtarılmış bölgelerin yaratılmasını karar altına almış ve çalışmalar bu temelde yürütülmüştür.

Bu yıl henüz 15'inde olan Şerif yoldaş, özel savaş güçlerinin baskıları nedeniyle artık zozanlara çıkamamanın acısını derinden yaşar; zozanlarda gördüğü, birlikte oturup sohbet ettiği, sıcak süt, taze peynir ikram ettiği gerillaları özler hep. Çobanlık yaptığı yaylaları, soğuk sularından içtiği pınarları, dağların serin esintisini arar durur. Bunlara kavuşabilmenin tek çaresini de gerillaya katılmak olarak görür. Bunun için hemen karşısında bütün ihtişamıyla yükselen kutsal Cudi dağına gitmesi gerekmektedir. Çünkü Cudi dağı şimdi sadece Nuh'un gemisini değil, gerillaları da bağrında taşımaktadır.

Şerif SpertiVe yola çıkar Şerif yoldaş... Adım adım, kaya kaya, vadi vadi tanıdığı Cudi dağında gerillaları arar. Ve sonunda onları bulur. Daha önceden tanıdığı gerillalara geliş sebebini açıklar. Gerillalar, yaşı küçük olduğu için önce almak istemezler. O kadar ısrar eder ki, O'nunla baş edemeyeceklerini anlayınca yanlarında kalmasına müsaade ederler.

Koçerlik yaşamı zaten bir gerilla yaşamı gibidir. Dağlarda gezilir, soğukta, sıcakta kalınır, doğanın zorluklarına, sömürgeci ordunun acımasızlığına karşı direnilir... Bu nedenle gerilla yaşamına uymada zorluk çekmez Şerif yoldaş.

O, 1988 yılında katıldıktan sonra düşman ailesine çok büyük işkenceler yapacaktır. Üç kardeşi olan ve yoksul bir ailenin evladıdır. Aile bu eziyeti çekmektedir. Ailede halen ömür boyu müebbet cezası yemiş yurtsever vardır.

Ben Şerif yoldaşla ilk kez 1989 yılında Cudi’de karşılaştım. O zaman o kuryelik yapıyordu. O zamanlar kuryelik yapmak her babayiğidin karı değildi. Genelde kuryelik bizde zor bir çalışmadır. Ancak o yıllarda bu çalışma daha fazla önem arz ediyordu.

Öncelikle siz güvenilir olacaksınız, safları zorluklardan ya da başka nedenlerden dolayı bırakacak durumunuz olmamalı. Fiziki olarak güçlü olmanız şart. Savaşçılığınız mutlak olmalı. Araziyi hem iyi tanımalısınız hem de hâkim olmalısınız. Duyarlı yaşayan biri olmanız, disiplinli olmanız da bir o kadar gerekiyor. Kısacası o zamanın bir kuryesi doğalında bir komutandır. Çünkü o inisiyatiflidir ve yine çalışmasından kaynaklı yönetimlere yakındır ve bu da yönetim çalışmalarından haberdar olmak demektir.

O bu çalışmaya getirilmeden Cudi’de yapılan birçok eyleme aktif katılacaktır. Cudi o yıllarda biraz da mücadelenin kalbi durumundadır. Cudi eylemlerin merkezidir. O burada büyük komutan Aziz Karakoçan yoldaşın, Adil Aslan yoldaşın ve yine büyük komutan Munzur'un kahramanı Şiyar-Kazım Kulu-yoldaşın savaşçısı olarak onlarca eyleme katılacaktır.

O dönemlerde en önde manga komutanlarından olan Erdal Heyştani, Adil Bilika, Gazi Mardin, Erdal Gundik, Fazıl Giteyi, Rojhat Bluzeri yoldaşlarla en önde savaşarak tecrübe kazanacaktır. Ancak o yaşça onlara göre, biraz daha tıfıldır.

Yine o dönem özgürlük hareketi mücadelesine damgasını vuracak başka bir eylemi, Adil Aslan yoldaş planlayacaktır. Bu çatışma da Cudi’de daha doğrusu Deriye Çırçırok’ta, Adil Aslan arkadaşın denetiminde bir helikopter düşürülecektir. Bu ikinci helikopterdi düşürülen. Ve bu helikopterin gövdesi arkadaşların içine düşecekti. Bu çatışmada Adil Aslan arkadaş en öndedir. Adil Bilika, Mardinli komutan Şehit Gazi yoldaş ile sonra da Botan da cephe komutanı olacak Şehit Rojhate Bluzeri, Fazıl Giteyi ve Erdale Heyştani yoldaşları da saymak gerekir. Ve tabii ki bizim genç olan Şerif yoldaşı da katmak gerekecektir.

Bu tecrübeler ardından o, 1990 yılında manga komutanı olacaktır. Ve ardında Gabar’a geçecektir. O 1991 yılında Gabar’da takım komutanı olarak, Gabar karargâhına bakmaktadır. O yıllarda kimi eksikliklerden dolayı görevden alınır ve o Gabar’dan Besta’ya geçer. Ancak ona verilen bir emek süreci vardır. O bunun bilincinde biri olarak katılır.

İnsanlar vardır yetmezlik yaşarlar ancak sanki bir şey olmamış gibi yaşarlar. Önderlik böylesi tiplemelere manda derili insanlar diye eleştiri geliştirmişti. Mandanın derisi kalındır, erken delemezsiniz. Bu tip bireylere, eleştiri fayda etmediği gibi bu tiplerin ar perdeleri de çok incedir ya da yoktur. Ancak Şerif yoldaş gibi yeni katılımlı ve bağlı gençlerin bağlılıkları, ayrıdır. Onlar bir yetmezlik yapmışlar ise yıllarca bunun ezikliğini yaşarlar. Örneğin Şerif yoldaş, yıllar sonrada bu konular açıldığında benzi atmış ve bu içerisine girdiği yetmezliği bir türlü af edemediğini göstermiştir. Hâlbuki parti için o mesele kapanmış ve artık gelişen, gelişmeye açık olan bir komutanın gelişimi vardır. Ancak o utanma duygusu yüksek olan bir yoldaş olarak her zaman böyle durumlarda sıkılmıştır.

Ve gelecekte, Besta’da çalışmalara çok yoğun katılacaktır. Adeta, kendisiyle savaşırcasına pratiklere katılacaktır. Ancak o dönemlerde biraz da kendi içine kapanacaktır. Hâlbuki doğallığı, açıklığı ve sosyal ilişkilere yatkınlığı, taşımasına rağmen o bu yıllarda sessizleşecektir.

Ve o çok güçlü bir gerilla olarak Avyan karakol baskınına katılacaktır.

Bu eylemde tepeler düşecek ve karakol tarumar edilecektir. Arkadaşlar karakolu ele geçirerek bir ast teğmeni esir almanın yanı sıra, 1 adet 81’lik havan topu, 60’lık havan topu, 57’lik top, 6 adet G–3 silahı, 2 adet M G-3 ile birçok cephane ve askeri malzeme alacaklardır. Bu eylemde dört değerli yoldaş şehit düşecektir. Bunlar kol komutanlarından Delil Akeri, Ferhane Hole-Kale, Bagok Mardin ve başka bir yoldaştır.

Bu eylemin koordinesi Pılıng yoldaştır. Kol komutanları; Metine Akeri, Şerif Sperti, Hamid’e Sperti, Hamid’e Heyştani ve eylemde şehit düşecek olan Delil Akeri arkadaşlardır.

Bu eylemden sonra 4. bölge güçleri, kış üslenmelerine çekilecektir.

Bu coşkuyla yeni planlamamızı yapıyoruz. Üç güç olacağız. Bir gücü Pılıng, bir gücü Xebat ve bir gücü de kadro okulu olarak düzenleyeceğiz. Bu kadro okuluna dışarıdaki güçlerden de arkadaşlar alacağız. Okulumuzu Gıre Xane’ye planlıyoruz.

Biz henüz kış kampına girmeden 1991 sonu 1992 başı çok şiddetli yağan kar geliyor. Bir yağışta 3 metre kar geliyor. Açtığımız naylon çadırlar soba isinden dolayı siyah olacaktır. Biz bu durumu yaşarken Kemaloka da düşman indirme yapacak, ancak kar yağışına onlarda kapılacaklar ve indirmeyi durduracaklar. O indirdiklerini nasıl alacakları çok ciddi bir sorun olacaktır. İndirmeler yerine, kobralarla bombardıman yapılacak ve üç arkadaş şehit düşecektir.

Ertesi gün iki kobra bulunduğumuz noktaya gelerek noktamızı vuruyor. Biz erken davranarak yakınımızda bulunan su vadisine geçerek suyun içerisinde kalıyoruz. Suda iz bulamayan düşman kampı yoğun vuruyor. Hava buz gibi… İki hafif yaralımız var. Düşman ayrıldıktan sonra kampa dönerek ısınmaya çalışırken, düşman kobraları yine saldırıya geçiyor. Biz tekrar suyumuza giriyoruz.

Sabaha doğru bu işin böyle gidemeyeceğinin kararı ardından Herekol eteklerine doğru kayıyoruz. Şafak atar atmaz, uçaklar gelip noktamızı vuruyorlar. Hatırlıyorum, Pılıng arkadaş “Bu iş ciddileşiyor, Kürdistan Vietnam gibi oluyor.” diyecekti.

Kışın başlangıcı o kadar kar ve terk edilmiş bir kamp ile yaşanan kıtlık ve zorlukları bir düşünün. Herekol yüksek bir dağ kütlesidir. Siz eteklerine tırmanmışsınız, her taraf buz gibi. İstediğiniz zaman ateş yakamıyorsunuz, eğer odun bulma imkânınız varsa o da olursa tabii. Çok zorlanacağımız bir kıştır. Ancak bu kışın daha başlangıcıdır. Asıl felaketi ileride yaşayacağız.

İki kamp biçimde örgütleniyoruz. Pılıng yoldaşın kampı yukarılarda Herekol eteklerinde, biz ise daha aşağılardayız. Hızla kamplarımızı yapıyoruz. Her yıl üslenmeye yaklaşımımız neyse bu kez de öyle yaklaşıyoruz. Ancak meteoroloji değişiklik gösterince evdeki hesap çarşıya uymuyor. Olan oluyor.

Sabah sekize çeyrek kala çok büyük bir gümbürtüyle sarsılıyoruz. İlk önce hava saldırısıdır diyoruz. Ancak sesler dinmiyor, yoğunlaşıyor. Havada uçan saldırı uçakları da yok. Ancak bir müddet sonra fark ediyoruz ki, gümbürtü bir çığındır. Müdahale ediyoruz. İlk müdahale eden grubun sorumlusu benim. Hızla yarım saat yukarımızda bulunan kampa ulaşabilecekken, saatlerce sürüyor. Arazinin, coğrafyanın rengi ve biçimi tanınamaz haldedir.

Kampa yaklaşık 500 metre kala ilk sürüklenen naylon çadırları görüyoruz. Biraz daha ilerlediğime de bir eli dışarıda elinde de radyosu ile dona kalmış Pılıng arkadaşı görüyorum. Onu hızla çıkarıyoruz. Biz hızla gelmişiz, yanımızda kazma-kürek gibi malzemeler yok. Tabii bir faciadır gördüğümüz. Bazı yoldaşları ellerimizle attığımız karların altından çıkarıyoruz.

17 arkadaş kayıptır. Ayrıca çok sayıda yoldaş da şehit düşecektir. Bunlar: Metin Akeri, Emine Omyanis’i, Cemile Narexi, Edibe Avyan, Haki Küçük Güneyli, Rojina Gundık Remo, Welat…

Karın altından gelen sesi takip ederek, iki arkadaşı daha çıkarıyoruz. Bunlardan birisi yıllar sonra şehit düşecek, Küçük Güneyli Sadık arkadaştı. Üç gün sonra karın altından çıkaracağımız başka bir yoldaşımız Hogır Küçük Güneylidir. Çıkardıktan bir müddet sonra yaşama veda edecektir. Oldukça zorlu süreçten fiziki olarak çok güçlü olan, Şerif yoldaş olağanüstü bir yoldaşlık örneği sergileyecek ve adeta her yerde aranan olacaktır.

Biz ‘92 baharında birlikte zozanlara çıkacağız, ancak onun henüz görevi yoktur. Ancak çalışmada en önde olan yoldaşların hep arasındadır. Ben geri gelirken, o Pılıng yoldaşın yanında kalacaktır. Ve Xumaro Karakol Tepesi’ne saldırıda o, tepeyi saldırı ruhuyla düşürendir. Bunun üzerine o tekrar manga komutanlığına getirilir.

O yıl fazla eylemler yoktur. Burada Botan, Sinan ve Pılıng yoldaşlar sorumlu olarak varlardır. Zerbil çete köyünü arkadaşlar vuruyorlar, ancak ertesi gün düşman havan toplarıyla çok yoğun cevap verecek ve burada 14 yoldaş şehit düşecektir. Tam bir hezimettir yaşanan. Hem saldırıya geç, hem de kayıp ver. Bu tarz PKK’de olmayan bir kaybetme biçimidir. Ve PKK’ye yabancıdır. O, burada olup biten duyarsızlıkları görecek ve gelecekte nasıl yapılmamasının tecrübesini kendisine katacaktır.

O’nun artık “Zozanların Kaplanı” olarak anılacağı yıllar gelmektedir. O, bu yıl -yani 1993 yılında- Çatak alanına gönderilir. O takım komutanıdır. Bir nevi mıntıka sorumlusudur. Tüm hareketlerde bire bir vardır.

Baharın gelişiyle birlikte Şerif yoldaş, Çatak mıntıka sorumluluğu ile görevlendirilir. Ve Beytüşşebap bölge yönetiminde yerini alarak, yeniden zozanlara yönelir. Bu yıl pratiğinde en çok eylem yapan birlik olarak ödüllendirilen Şerif arkadaşın komutasındaki birlik, Narê karakol eyleminde, 14 silah kaldırarak yılın gelişmelerinde büyük pay sahibi olur. Başarılı pratiğinden dolayı bölük komutanlığına getirilen Şerif yoldaş, bu yıldaki kapsamlı birçok eylemde birliğiyle birlikte yer alır. '93 yılında bilinen Osyan kuşatması ve Bestler'e yönelik kapsamlı operasyonların karşılanmasında, başında bulunduğu hareketli birlik ile önemli roller oynar.

Bu yıllarda Çatak alanı, henüz gerilla faaliyetine tam anlamıyla açılmış değildir. Dolayısıyla zorlu bir dönem yaşanacaktır. Azimle, fedakârca süren çabalar sayesinde alan adeta yeniden fethedilir, halka gidilerek ulusal kurtuluş siyaseti yeniden anlatılır, özel savaş güçleriyle yoğun bir savaşa tutuşulur. Ve alan Şerif yoldaşın ismiyle anılır hale gelir.

1989 yılında Botan'da kendini hissettiren feodal komplocu anlayışın, kontra vari yaklaşımları sonucu çeteciliğe itilen ve gerillaya neredeyse kapalı hale getirilen Çatak alanının, yeniden ulusal kurtuluş güçlerine açılması için, sabırlı, cesaretli, kararlı ve savaşkan komutanlara ve savaşçılara ihtiyaç vardır. İşte Şerif yoldaş, kendi birliğiyle birlikte bu iradeyi gösterir. Alana girişiyle birlikte müthiş savaşarak, Türk ordusuna ağır darbeler vurur. Çeteciliğe büyük darbe indirir ve alanda gerillanın otoritesini tesis ederek alanın kördüğüm haline gelmiş sorunlarını bir bir çözer, köy köy, ev ev gerillanın hizmetine açar.

Artık onun örgüte, halka, partiye daha fazla hizmet verme imkânı ve şartları doğmuştur. O artık tecrübe sahibidir. Bizde ilkedir. Eğer bir birey gelişme emareleri gösteriyor ise ve o halen kapasite olarak alabilecek güce sahip ise önce onu eğitim sahalarına göndermek, ardından adım adım ondan ürün beklemek izlenen bir yoldur. Bu kez de bu böyle yapılacaktır. Şerif 1993 yılının sonlarına doğru Önderlik sahasına geçecektir. Burada kendini gözden geçirecektir. Geçmişte yaptıkları ve gelecekte yapacaklarının hesabını yapmaktadır. O yıllarda bir general edasıyla parmaksız Zeki de Önderlik sahasındadır ve kamp koordinesidir. O yıllarda Zeki, çarpık sosyal ilişkileri geliştirmek için adım atmaktadır. Henüz rüşeym halinde olan bu sapmaları Şerif yoldaş o zaman görecek ve refleks gösterecektir. Karşı duracaktır. Ve Önderlik sahasında Zeki’ye, genç yaşına rağmen posta koyacaktır.

Bu yürek ister, bu bazı şeyleri göze alabilme gücünü göstermeyi ister. Hele hele karşınızda dörtlü çetenin en azılı temsilcilerinden biri ise sizin hesaplarınız daha ince elenmeli ve sık dokunmalıdır ki siz kaybetmeyesiniz. Gerçi Şerif yoldaşın güvendiği dağlar vardır ki eleştiri yapmaktadır. O da Önderliktir. PKK’nin her militanı Önderliğin yanında kaygısız her eleştirisini herkese yapabilmektedir. PKK Önderliği hatta bunu teşvik etmektedir. Bu militanlarda güven yaratmaktadır.

O bu moral ve motivasyonla tekrar dağlara doğru 1994 baharında gelir ve o Beytüşşebap alanında bölge komutan yardımcısıdır. Ve bölge komutanı ise Dr. Bahoz Erdal yoldaştır. O yıl, o başarılı bir pratik çıkartacaktır.

Yapılacak olan PKK 5. Kongresi’ni bir nevi uzak savunma olarak korumamız gerekiyor. Bunun için Şerif yoldaşın birliği de Cudi’ye gelmektedir. Ayrıca daha sonbahardır, yapılacak o kadar iş ve eylem vardır. Ve biz adeta, Cudi’den, Haftanin’e kadar güç yerleştirmişiz. Bir hat çizmişiz. Ve düşman araziye çıkmak istese ya da kongre sahasına dönük girişimlerde bulunsa biz kalkan olarak engelleyici olacağız.

Şırnak’tan kalkan kobralar, açık hareket eden bayan yoldaşların tepesine saldıracaklar ve burada 3 bayan yoldaş şehit düşecektir.

Düşman aynı gece Cefane’de Deryê Gıhora hattını tutacak ve sabah erkenden biz birçok koldan düşmanı vuracağız.

Ayrıca bir tepeyi tutan düşman gücüne Şerif yoldaş saldırarak burada 1 adet M-60 ile 4 adet G-3 kaldıracaktır. Burada çok sayıda cenaze akşama elimizden kalırken bir tanede yüzbaşı burada vurulmuştur. Ve bu vuruşla düşmanın Bilika’ya girmesini engellemiş oluyoruz.

Ancak o kış boyunca, bizi taciz edecek ve biz ciddi bir eğitim göremeyeceğiz. Biraz da tepelerde tepeciler gibi oluyoruz. Her türlü tekniği düşman kullanmasına rağmen biz direnişi sürdürüyoruz.

Kongre bitiminde alana çok sayıda güç geliyor. Başta Botan güçleri olmak üzere Kuzeye geçecek bir sürü yoldaş ta var. Adeta Bilika tam karışmış haldedir. Benim her zaman korktuğum durum böyle çok sayıda farklı gücün bir araya gelmesidir. Her gücün kendi komutası vardır. Ve çoğu zaman senden rütbe olarak daha yüksektirler. Ve böyle geçiş yerleri tehlikelerle doludur. Herkes tedbiri bir diğerine bıraktığı için birçok boşluk doğmaktadır. Bir de böyle bir geçişi düşman bilgi almış ise yaşanan çoğu kez olduğu gibi bir felakettir.

Şerif SpertiDeri Kera da çatışmalar erkenden yaşanıyor. O kadar gücü geri çekeceğiz ancak geri çekme hatları tutuludur. Güçleri en yükseklere zozanlara çekiyoruz. Burada üç bayan yoldaş yükseklerde kayganlıktan dolayı aşağıya kadar yuvarlanıyorlar. İyi ki bir şey olmuyor onlara. Bulabildiğimiz bir şkefte çok sayıda yoldaşı yerleştiriyoruz. Navaner de böyle büyük şkeftler vardır.

Düşman Bilika’ya yöneliyor. İlk vuruşu arkadaşlar yapıyor ve 1 adet MG-3 kaldırıyorlar. Ve Kerya Reş’teki tanklarla alanı tanklarla vurmaya başlıyor. Kalabalık ve dağınık-düzensiz olan güçlerimiz bu karmaşada toplam 16 arkadaşı şehit veriyoruz. Welat Dersim, Adnan Guyi yoldaş onlarda sadece iki tanesidir.

Herkesin yoğun çatışmalara girdiği bir gündür. Bu çatışmalar ardından Şerif yoldaşın bölüğünde iki bayan iki erkek, kaçacak ve bunun üzerine ondan rapor istenecektir. Bizde genelde bireyler kaçmadan, ya da bireyler rahatsızlıklar yaşarlarsa burada komutanın görevi bunları görmek ve rahatsızlıkları gidermektir. Ya da bir yerde bozgunculuk varsa buna karşı da tedbir geliştirmelidir. İşte Şerif yoldaş bu kez bunu yapamadığı için ondan izahat raporu istenecektir.

O, Cudi’den sonra, tekrar Beytüşşebap’a geçecektir. O, bu arada bölge komutanlığına terfi etmiştir. Eyalet hareketli birliğiyle ortak Dime Karakol tepeleri vurulacak ve burada 2 adet BKC, 57’lik top, 18 adet G-3 kaldırılacaktır.

Bu eylem büyük bir başarıyı ifade etse de o yıl Beytüşşebap pratiği vasattır.

'96 kışını Bestler alanında eğitim faaliyetleriyle geçiren Şerif yoldaş, pratik sürece Miks, Gürpınar, Gevaş sorumlusu olarak başlar. Bu yılda Zeki unsuru Botan eyaletine gelmiş, artık inanmadığı mücadeleyi geriye çekerek tasfiye planlarını hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu tasfiyecilik iç yüzünü henüz açığa vermemiş olduğundan, dikkatleri üzerine çekmeden çalışmalarını sinsice yürütmektedir. Şerif yoldaş gibi partiyi pratikte kavrayan ve ona karşı Önderlik sahasında karşı durmuş olan biri, doğru ile yanlışı ayırt edebilen ve savaşın içinde pişerek, savaşla yoğrulmuş bir komutanın bu tasfiyeciliği sezmemesi mümkün değildir. Nitekim tasfiyecilikten rahatsızlık duyan, onunla uyuşmayan, emirlerine uymayan bir pratiğin sahibi olduğu için tasfiyeciliğin boy hedefi haline gelir. Şerif yoldaşı yapı içinde oldukça sevilip sayılması nedeniyle görevden almayı göze alamayan tasfiyecilik, "yoğunlaşmaya ihtiyacı var" biçiminde bir gerekçeyle O'nu karargâh bünyesine çekerek alandan uzaklaştırır.

Ancak parmaksız Zeki’nin bozguncu pratiği, erkenden görülecek ve Önderlik onu soruşturulması için Zap alanına çekecektir ve Botan bir beladan kurtulmuş olacaktır.

O sonbahar 1996 yılında Haftanin alanına geçecektir. Burada çok etkili olarak Adil Bilika yoldaşın yanında Kerya Reş eylemine katılacaktır.

1997 yılının Ocak ayında yapılan eylem bir yeni sürecin yeni başlangıcı olacak. Yaklaşık 400 arkadaşın katılacağı olan eylemi, dönemin yeni taktiği olan işlenmiş araziye dayalı kapsamlı eylemlilik sürecidir.

Hedef sınır üstünde hemen Cudi’nin dibinde Hezil suyunun üstüne tahkim edilmiş Kerya Reş’i vurarak düşmanı araziye çekerek, arazide ezmek, yeni sürecin başlatılması anlamında önemli olacaktır. Nitekim ne kadar büyük silahlarımız varsa; Doçka, havanlar, katyuşalar, füzeler, bomba atarlar derken kapsamlı plan üzerine saldırılar başlatılır. 7 gün karakol kuşatılır. Büyük silahlarla vurulurken, adeta dört tarafı kuşatılmış karakolun etrafındaki pusularla düşman perişan edilir. Eni sonu düşman fark edecek ve araziye çıkmayı yasaklayacak, ancak kuşatılmış askerler için kuşatma ve çemberler ölümün ta kendisi olacaktır. Birkaç gün kendi başlarına kalarak irtibatsızlık ve ölümü şahdamarında daha yakın hissederek yaşamak. Evet, gelecekte yaşanacak olan Kürt Sendromunu yaratan durumlardan bir tanesi de bu eylem olacaktır. Düşman uçak, kobra, her türlü teknikle yine saldırıya geçse de boştur. Yapılan yapılmıştır. Bir ara Zaxo'ya indirme yapan düşmana, arkadaşlar vuracak ve bir sürü malzeme kaldıracaklardır.

Evet, nasıl ki Amerikalılar Vietnam da Vietnam Sendromunu yaşayarak sonra da çıldırmışlarsa, sapıklaşmışlarsa, intihar vb. eylemlere kalkışarak hastalıklı durumla halkın başına bela olmuşlarsa, bu Kürt Sendromu da Türk askerlerini öyle bir duruma sokmuştur. Kerya Reş tarzı eylemler, bu sendromları yaratarak Kürdistan dağlarının düşmanlar için korkulu rüya olmasını sağlamıştır.

Ve o bu eylem ardından Gabar alanına giderek Taktik Eğitim Devresine katılacaktır. Burada hem eğitime katılacak, hem de düşmanın yoğun yüklenmelerine cevap olmak için hep çatışmalara girip çıkacaktır.

’96-‘97 kış sürecinde geliştirilen taktik eğitim devresinde Eyalet Koordinatörlüğü'ne en büyük desteği sunan, bu devrenin bizzat sorumluluğunu üstlenmiş olan, güvenliğinden, lojistiğine kadar tüm ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumlu olan Şerif arkadaşın kendisidir. O, bu taktik eğitim devresinde tartışmalara bol katılan biridir. Ve denilebilir ki Önderliğin Botan eyaleti için öngördüğü, araziye dayalı savaşı en içten inanarak pratiğe geçirmek isteyen yoldaşlardan olacaktır.

Bu sürecin sonunda geliştirilen IV. Eyalet Konferansı'na katılır ve yeniden eyalet yönetimine seçilerek, pratikte aktif yer alır. Eğitim ardından, o eyaletin hareketli taburunun başına atanacaktır. Bu hareket ve eylemlilik demektir ve bu parti en üst düzeyde çalışmak demektir. Hizmet demektir. Hemen peşinen söyleyelim, o bu görevi layıkıyla şahadetine kadar yerine getiren bir komutan olarak tarihe geçmiştir.

O konferanstan çıkar çıkmaz -ki Botan eyalet yönetimine seçilmiştir- ilk yaptığı Mıla Kere -yani Aslanbaşar- karakol tepesine vurarak 6 adet silah kaldırır.

Daha sonra bazı çalışmaları için Haftanin alanına geçer ve baharla birlikte, dönem için önem arz eden lojistik ve cephane hazırlık çalışmalarını sürdürdükten sonra tabur gücüyle birlikte Botan'a, Bestler'e gelir. Daha sonra, zozanların açılmasıyla yeniden Beytüşşebap-Van zozanlarına…

Ve o yine zozanlardadır. Önce 12 koldan adeta Uludere’den başlayarak Başkale’ye kadar uzanan düşmanın yoğun operasyonuna o büyük komutan Rojhat Bluzer yoldaşın yanında, etkili koordine ederek tüm kollarda düşmana vuracaklardır. O eyalet komutanıyla bu yıl zozanlara çıkmıştır. Ve hedefleri zozanlara yeni bir destan yazmaktır.

Ancak buralar Hakkâri zozanlarıdır. Bu zozanlarda gündüzleri aşırı sıcak, geceleri ise dondurucu soğuk olur. Ne gece ne de gündüz uyuyabilir insan. Buralarda birçok noktaya verilen ad “Kaşadır.” Yazın kavurucu sıcağında bile geceleri oldukça soğuk geçer buralarda. Akşamüstü yakacağınız küçük ateş dışında, başka bir ateş yakamazsınız. Hem köz olacak kadar odun olmadığından, hem de ateş yakmak noktayı deşifre edebileceğinden ateş yakılmaz ve sabah kadar dişler sıkılır buna gücü yetmeyenler gecenin yarısında kalkar ve halaya durur. Halayı çok sevdiklerinden değil, buz tutan bedenleri ısıtmak içindir bu telaş.

Ve siz bu tabloya ya da bu şartlara alışmışsanız artık, eylem yapmaya başlayabilirsiniz. Ve sırasıyla Elkik çete köyü baskını, Peyanus tepe baskını ki burada 12 adet silah kaldırılmıştır ve Hakkâri şehir baskını. O Hakkâri şehir baskınında Rojhat Bluzer yoldaşla birlikte koordine edecektir eylemi.

Bu şehir baskını bizzat C. arkadaş, eyalet adına yürütecektir. Ancak bu eylemin baştan sona kadar, en çok katkı sunacak olanı Rojhat ile şehit Şerif Sperti yoldaşlardır. Hamza Gundık Remo, Ari, Eşref Noduz yoldaşı da katmak gerekiyor. 9 Ağustos 1997 yılında 400 arkadaşla yapılan şehir baskınında onlarca yer vurulacaktır. Şehir merkezi içinde ki hedeflerden, emniyete, alaydan tugaya, tepelerden panzerlere derken 110 arkadaş şehir merkezine girerek bu eylemi yaparken, asıl amaç düşmanı arazide boğmaktır. Arazinin tümü Dahola’dan Berçelan’a kadar işlenmiştir. İki kapsamlı pusu hazırlanmıştır. Eylem sabaha kadar sürecek ve güçler sağlam çekilecektir. Alay tepe baskınında çok değerli Demhat Iğdır ile Welat Pervari adında iki genci kaybedeceğiz. Başka da zayiatımız yok. Eylem tam bir başarıdır. Eylemi koordine eden Rojhat yoldaştır. Arkadaşlar düşmanın araziye çıkmasını beklerler. Ancak ihanet eden doğulu bir genç arazinin tümünü tutulu olduğunu söyleyecek ve düşman kendi etrafına da çıkmayacaktır.

Ve ardından Şerif yoldaşlar alanda ayrılarak, Çatak alanına kayacaklardır. Burada Deştok Karakol Tepesi’ni vuracaklardır. Yine çetelere karşı eylemlerin yanı sıra o yıl düşman zozanlarda rahat yüzü görmeyecektir.

Ancak zozanlarda tüm bu pratikler yaşanırken onu çok ciddi zorlayan şahadetlerde yaşanacaktır. Onun bölük komutanlarından olan Hasan Heyştani yoldaş Çelecenge’de düşmanın attığı bir havan topu sonucu şehit düşecektir. Artık Hakkâri’den çıkarak Çatak alanına yönelecekleri zaman bu kez bayan gücünde bölük komutanı düzeyinde olan Zinarin yoldaş şehit düşecektir. Ve ondan önce de Peyanus tepe saldırısında Bitlisli Celal yoldaşın şahadeti onu sarsan şahadetler olmuştur.

Yarım kalan bir mevsimin, yarım kalan sonbaharında, yarım kalan konuşmalarıyla yüzlerini dahi göremeden yitirdiğimiz yoldaşlar. Henüz rojbaş demeden ayrıldığımız yoldaşlarımıza söylenmedi günün ilk sözcükleri. Yanımızdan ayrılan yürekler, sevgiler bir çocuğun yüreği kadar temiz ve sıcak bağlılıklar, güneşi kucaklamak için yürüdüler, koşar adımlarla şafak vakti ve güne henüz ulaşmayı başarmadan vedalaştılar. Yarım kalan umut, sevda ve aşklarını geride bırakarak bir kez olsun dönüp arkalarına bakmadan çıktılar yola. Çünkü yoldaşlarının yarımlıkları tamamlayacaklarını biliyorlardı.

Evet, Şerif yoldaş bu bilinçle, bu sorumluluk ve devrimci bağlılıklar onların -yani şehitlerin- ona yüklediği misyonu da bilmektedir. Ağırlığını hissederek yaşayacaktır.

Ve artık adım adım batıya kayma zamanıdır. 1997 yılı genel anlamda çok kapsamlı eylemlerin yapıldığı bir yıldır.

Bu eylemliklerden, basında en çok yer alan bir eylemi ise Katolara, Beytüşşebap’ın karşısına dikilen Parti bayrağıdır. Bu bayrağı buradan indirmek için düşman bir hafta boyunca tüm gücüyle yüklenecek, ancak bir adım dahi ilerlemeden gerisin geriye gidecektir. Katoların kapıları tutularak düşmanın araziye çıkmasına izin verilmeyecektir. Ve kızıl bayrak orada dalgalanmaya devam edecektir.

Peşinde ise Osyan kuşatması gelecektir. Osyan azılı bir çete köyüdür. Düşman onlar öncülük etmediklerinde araziye çıkmamaktadır. Ve bu köyün ağırlığı devrime azılı düşman konumundadır. Araziye bu kuşatmayı yarmak isteyen, çıkmak isteyen düşman gücüne çok kollardan vurulur. Ve düşmanın üzerinde toplam 6 adet silah kaldırılırken çok sayıda düşman askeri vurulacaktır. Tüm kuşatma boyunca Rojhat Mardin, Haydar, Varşin ve Jiyan yoldaşlar şehit düşeceklerdir.

Hareketlilik devam etmektedir.

Sonbahar yaklaşıp da zozanlar karla kaplandığında ve güçler artık buralarda hareket edemez olduğunda çoğunluk eğitim kamplarına çekilirken, Şerif yoldaş başında bulunduğu tabur gücüyle bu kez Batı cephesine yönelir. Batı cephesinde mevsim koşulları hala eylem yapmaya elverişlidir. Hareketli tabur gücünü alarak buradaki yoldaşlarına güç, moral, destek vermek, eylemlerde birlikte yer almak amacıyla Gabar'a yürüyecektir. Bir süre Bestler alanında kalarak Eyalet Koordinatörlüğü ile gerekli planlamayı yaptıktan sonra bu alandaki arkadaşlarıyla vedalaşır ve Garisa üzerinden yola koyulur.

Güneş batmaya yüz tutmuş, kendisini yüreğine alacak dağları sarıya boyamıştı. Güneşin ve dağların ahengini kıskanan gökyüzü nasibini alma peşindeydi güneşten. Doğadaki her şey gece karanlığına hazırlık yaparken, o aynı uyumlulukla karanlığın peşine yoldaşlarıyla düşecekti. Gerilla için yeni başlangıçların doğuşuydu karanlıklar. Birçok canlı varlık, yeni gün doğumuyla başlardı yaşama. Gerilla ise karanlıkların çökümü ile başlar yeni bir yaşama.

Sonbahar, yazdan zamanını devralırken, kendi karanlık gecelerini usulca hissettirir. Baharı ve yazı çılgınca yaşamış, sonbaharla beraber ormanlık arazinin esen bir yelle yaprak dökümü bu gerçekliğin adeta habercisidir. Hele bir de gök tanrısı toprak, tanrısıyla buluşmak için çiseleyen yağmuru başlatmışsa, sık ormanlık arazide doğa ve insan mücadelesi bir başka boyut kazanır.

Bu yolculuk esnasında bir savaşçı birlikten kaçar. 'Düşmana gidip bilgi verebilir' endişesiyle yol güzergâhını değiştiren Şerif yoldaş, kendisine oradan gitmemesi söylendiği halde Risor hattından geçmeye çalışır. Oysa birlikten kaçan savaşçı kısa süre sonra başka bir gerilla birliği tarafından yakalanacak ve sorgulanmak üzere Eyalet Karargâhı’na getirilecektir. Bundan habersiz olan Şerif yoldaş Risor hattında ilerlerken, Mıla Kêrê taburunda bulunan tankların termal kameralarınca görülür ve tankların yoğun ateşiyle topa tutulur. İlk ateşle birlikte birlik hemen tedbirlerini alarak siperlere yatar. Ancak Şerif yoldaş, dört savaşçı yoldaşıyla birlikte, bu ilk ateş sırasında yaşamını yitirir ve yüce şahadet mertebesine ulaşarak vatan topraklarıyla bir daha kopmamacasına birleşir, bütünleşir.

Şerif yoldaşın cenazesi diğer yoldaşlarıyla birlikte görkemli bir törenle kutsal vatan topraklarına teslim edilirken, bütün savaşçıları O'nun anısına bağlılık sözü verir.

Evet, Şerif Sperti yoldaş bir köylüdür, bir koçerdir. Ve okul az okumuştur. Dünyayı görmemiştir. “geri”dir. Ama Türk generalleri çok okul okumuşlardır. Ve çoğu general geleneksel olarak askeri ailelerden yahut burjuva ailelerine mensuptur. Özcesi iyi yetişmişlerdir. “ileri”dirler. Dünyayı görmüşlerdir. En son teknik ve eğitim yöntemleriyle askerliği öğrenmişlerdir. Ancak her ne hikmetse savaş meydanlarında bezar olanlar Türk generalleridir. Hâlbuki dünyanın tekniği onların elinde, binlerce asker emirlerinde ve tabii ki dev gibi bir çete ve ajan ağı da onların denetimindedir. Ancak ne hikmetse savaşta hep darbe yiyen generallerdir. Biz ise köylüyüz. Okul okumamışız. Askerliği de dağlarda iradeye ve inanca dayalı peyderpey öğreniyoruz. Ama öyle bir savaş ustasıdır ki nereye gitmiş ise orada gelişmeler yaratmıştır. Her kim ki operasyonlara çıkmışsa bir parçasını bırakıp geri kaçmıştır.

Şerif Spertiİşte bu bir farktır. Devrimci bir fark. Apocu bir fark. Apoculuk insanı alıp en iyi kalıba dökerek savaş meydanlarında yaratıcı gerillacılıkla tüm savaş bilimlerini alt üst edebilmektedir. Bizde insan faktörü her şeyden önemlidir. Yeter ki insan istesin en kısa zamanda yıllarca eğitim görmüş generalleri kendi iradesel, inançsal ve moral motivasyonuyla alt edebilir. Şerif böyle olan yoldaşlardandı. Burada PKK’nin bir köylüden, bir gerilla tabur komutanına insanı nasıl yükselttiğini görmek açısında iyi bir örnek sunulmuş oluyor.

Yanmak nasıl bir duyguydu veya yakmak nasıl bir yüreğin karıydı? İnsan olmak suç muydu? İnsan olarak insanca yaşamak, insan olduğunu hissetmek çok mu şey istiyordu acaba? Bu bedeller hep böyle ağır ödenmek zorunda mıydı? Biz de, yanan halkımız ve yoldaşlarımız da diğer insanlar gibi nihayetinde insandık ve bunu hissetmek istiyorduk. Oysa insan olmak yakıştırılmıyordu bizlere... İnsan olmak, yakılmak, öldürülmek anlamına geliyordu. Ya insan olma mücadelesi uğruna öleceksin ya da insanlığından vazgeçip amaçsız, öylesine bir hiç olarak yaşamayı, yaşamak diye benimseyeceksin. İşte Şerif yoldaş insan olmak, insanlık kutsal değerleri için onurlu olan direnişi seçenlerden biri olarak hep onu yüreğimizde tutarız.

Ve bir de biz Şerif yoldaşımızı olgunluğu ile biliyoruz. Sosyal ilişkilerinde ki genişliği ile tanıyoruz.

Özgürlük savaşı ilmik ilmik atılan düğümlerin büyüleyici, göz alan nakşı gibidir. Atılan her düğümün bir anlamı, işlenen her nakşın bir ifadesi vardır. Ve bunlar yaşamımızdaki duygularımızın, sevinçlerimizin, acılarımızın, umutlarımızın, aşklarımızın nakışlara yansımasıdır.

Özgürlük savaşımımızın uzun soluklu maraton koşusunda nakışlar ilmik ilmik atıldı. Geleneksel-feodal törelerin çitlerini kırarak özgürlük dağlarına gelmek bir ilk adımdı. Ama bu ilk adımla her şey bitmiyordu. İşte buralarda bu kez kadın yoldaşlarına yoldaşlık yapmaktan ayrıca önemli bir devrimci görevdir. Ve biz Şerif yoldaşın her zaman kadın yoldaşlara yakın durduğunu da biliyoruz.

Biz onu savaşın içerisindeki en sıcak anlarda soğukkanlılığıyla göze batmasıyla biliyoruz.

Ve biz onu müthiş bir pratik uygulayıcı olarak, bir planlayıcı olarak tanıyoruz.

Biz aynı zamanda bir köylü ve koçer kökenli olmasına rağmen onu kendi eğitimini aksatmayan yönleri ile tanıyoruz. Pratikte okuma yazmasını daha fazla geliştirerek kendisini parti ile bütünleştirme çabasıyla tanıyoruz.

Ve biz onu saldırıya geçtiğinde bir şahinin kalkışı gibi biliyoruz. Ve biz onun BKC’yi alarak düşmanın peşine düştüğünü de biliyoruz.

Evet, biz onu her zaman partinin yanında yer alan biri olarak, ihanete ve tasfiyeciliğe karşı duruşuyla da biliyoruz.

Eleştirilecek yönleri yok mu? Belki vardır. Onlar da yoldaşlara karşı yer yer duygusal yaklaşımlarından kaynaklı kimi genç yoldaşların yetmezliklerine göz yumması olabilir. Peki, sizce bu gerçekten bir yetmezlik olarak mı görülecek yoksa geleceğin komutanlarına gösterilen saygı olarak mı ele alınacaktır?

Onu yaşamda tanıyacaksınız. Yaşamda ki sade ve alçak gönüllü katılımını göreceksiniz. Ve siz ilk etapta bir tabur komutanı olduğunu dış görünüşüne bakarak bilmeyeceksiniz. Yoldaşlar arasındaki ilişki, paylaşım, yaşam tümden proletercedir.

Ve siz eğer gerçekten Şerif yoldaşı tanımak istiyorsanız onun, o Botan şartlarında bayan yoldaşlarına gösterdiği nezaketi ve narinliği göreceksiniz. Onlara olan yoldaşlığını göreceksiniz.

Evet, siz onu tanımak istiyorsanız onunla bire bir yaşayacaksınız. Aksi durumda siz yeterince onu tanıyamayacaksınız. Ve biz de yeterince izah edemeyeceğiz.

Ve biz size 1997 yılında Botan eyaletinde en çok emek harcayanların başında Şerif Sperti, Rojhat Bluzeri ve Erdal -Engin Sincer- yoldaşların olduğunu söylersek buna şaşmayacaksınız. Şaşmayacaksınız çünkü halkların kahramanları her zaman yaptıklarıyla bilinirler, ektikleriyle bilinirler. Ve Şerif yoldaş sadece emek ekmemiştir, o yoldaşların ve halkın gönlüne sevgi ve saygı ekmiştir.

Güzel yoldaş seni biz hep anacağız. O güzel, tebessüm dolu gamzelerinle seni anacağız.

Seni o yoldaşlara olan sevginle ve sevdanla anacağız.

Seni ihanete karşı amansız duruşunla anacağız.

Güzel yoldaş seni unutmayacağız ve unutmadık.

Söz sana ki seni Botan’a bir abide olarak tarihe taşıyacağız. Ve ismini altın harflerle tarihin sayfalarına yazacağız.

Söz sana. Söz sana. Söz sana…

Caferi Sori