Zilan (Zeynep Kınacı) Yoldaşın Anısına
Kızıl renkler içinde sundun bizlere... Dokunduğumuz her şey sendin. Aldığımız her nefes ‘SEN’ kokuyordu. Güçlü ve büyük görünüyordun. Bin yıllarca estin Mezopotamya topraklarında. Sen estikçe kurudu topraklar, sen estikçe kurudu her şey. Sevgiyi, umudu, inancı ve hatta insanları sonsuz uçurumlara verdin. Güzelliklerin tümünü fırtınalarına katıp ulaşamayacağımız yerlere götürdün. Hiçbir çocuk görmesin diye fırtınalarında gizledin umudu.
Nefesin kurutmakta bu toprakları. Kıraçlaşmış, çoraklaşmış artık toprağım... İnsan yüzü ile toprağın yüzü aynıdır, umutsuz çatlaklıklarında kederler birikmiş, kısır.
Sen estikçe buz kesiyor her şey, üşütüyor. Güçlü ve büyük görünüyorsun!
Güçlü ve büyük görünüyorsun görünmesine de ama aslında öyle değilsin. Hep sonbahar esecek ve doğa tümden beyaz ölümlere teslim olacak. Bahar gelince umut yağmayacak, toprak yeşermeyecek sanıyorsun.
Umut bir hayal mi sandın bizlerde?
Umut bizde büyük ütopyaları ve arayışları yaratma gücünü geliştirmektir. Bir yürekten bir yüreğe, sönmüş ateşleri kor ateşe boğma, en zor anda yaşam ışığını görebilme, yani yürekten yüreğe umut taşıyıcısı olma ve bunun gerçekleştirici gücü olan senin bütün kasırgalarına karşı koyan umut yolcusu…
Ela gözlü, siyah saçlı bir kadın.
Adını, adını nasıl bilmezsin, senin kasırgalarını yerle bir eden ve senin donduğun beton dünyayı yıkıp kendini var eden, Mezopotamya topraklarında ölümü öldüren, insanlığın tarihine 20. yüzyılda umudun, özgürlüğün, aşkın ve zaferin tanrıçası olan toprak ananın bağrında yaşamı yeşerten Zilan’ı nasıl tanımazsın! Adı ZİLAN.
Sen kendini tüketmektesin. Artık bilmelisin ki bu toprakların insanları sana boyun eğmeyecek. Görüyorsun senden yaratıyorlar yaşamı. Sen küçülüyorsun, Zilanlar çoğaldıkça. Sen küçülüyorsun Zilan’ın parçaları bütünleştikçe, sen küçüldükçe ülkem yeşeriyor. Kan kızıl gelinciği ve güneş misali gülen papatyayı görüyor musun? Bizden aldığını sandığın o yürekler var ya, bizler o yüreklerimizi toprağa, kanla sulanan kıraç topraklara gömdük. Bak kızıllar içinde sana sunuyoruz yaşamı.
Ey ÖLÜM; Sen tüken artık, senden yarattıkça yaşamı, sen tükendin... Nice yürekler var daha toprağa ekilecek, sanma ki savaşımız bitti. Bitmedi, devam ediyor tutkuyla. Zilan’ın dört bir yana dağılan saçları birleşene dek bu savaş devam edecektir. Dinliyor musun, nasıl da çarpıyor yüreğim. Bu topraklarda artık yaşam rüzgarı esiyor, senin kasırgalarına karşı.
Yaşam nüvesi olan her şey 30 Haziran’la büyüyor. Tüm güzellikler 30 Haziran’la yeniden yaşama, yeniden sevgiye duruyor. Utancından mı kapatmışsın gözlerini? Aç gözlerini, bak yemyeşil olmuş ülkem. Kahrolduğunu bilmekteyim, aç kulaklarını ve Mezopotamya’da esen özgürlük rüzgârının sesini dinle ve çocukların gülüşlerini, umudun sesini dinle. Nasıl da şenlenmiş Mezopotamya 30 Haziran’la.
Hissedebiliyor musun?
O kadın ki, büyük bilgeden öğrenmişti özgürlük tutkusunu ve yaşam aşkını. Hem de beynine sınırlar çizdiğin, yüreğine prangalar vurduğun kadın. Onun için ne söylense az, ne anlatılsa eksik kalır, ne yazılsa yarım kalır.
Zilan bir memlekettir.
Gecenin son saatlerine yol alan bir yaşam hikâyesidir.
Esen rüzgarda, yağan karda, ağlayan yağmurda karanlıkları aydınlatan ve ısıveren güneşte, doğanın sade yeşilliğinde ve ateşin alevlerinde dalgalanan saçlarını ve gülen gözlerini görmek isterim bu bahar.
* Şehit Bermal Kardelen arkadaşın güncesinden…