Rotinda (Aynur Artan) Yoldaşın Anısına
Bir sonbahar günü seninle tanışmıştık. Tanışmamız bile çok ilginç olmuştu. Partiye katıldığımdan bu yana ilk kez kendi adaşımla karşılaşıyordum. Bana adını söylediğinde şaka yaptığını zannettim. Ama sen espriyle “Evet heval benim adım da Rotinda” demiş ve eklemiştin. “Bak heval bu partide ya da diyelim bu sahada iki Rotinda fazla olur, ne bileyim karıştırırlar adımızı bu yüzden senin adın Rotinda Kemal olsun” demiştin. Çok şaşırmıştım. Çünkü daha yeni tanıştığımız birkaç dakikaydı ve sen içinden nasıl geldiyse öyle konuşuyor ve espri yapıyordun. Bayağı gülmüştük bu esprine. Daha sonra seninle çok güzel bir yoldaşlığımız gelişti. Artık öyle olmuştu ki Önderliğimiz bile “Rotindalar” diye bize seslenmeye başlamıştı.
Can yoldaşım, şahadet yıldönümünde yeniden seni anabilmek ve seni anlatabilmek, hakkını veremem korkusuyla hem çok zor hem de benim için bir o kadar anlamlı. Önderliğimize yönelik yapılan 9 Ekim komplosuna eylemiyle ilk karşılık verenlerden biriydin. 23 Ekim’de Midyat cezaevinde Kurde (Selament Menteşe) arkadaşla gerçekleştirdiğin eyleminle en büyük özlemin olan ‘Önderlikle en iyi yoldaş’ olabilmenin erdemine eriştin.
Nereden başlayayım diye düşünürken senin yaşamı, yoldaşlarını, eğitimi nasıl ele aldığın geliyor aklıma. Önderlik sahasına ilk adım attığında kendinden emin, yoldaş canlısı, empati gücün yüksek tavırların vardı. Zor ilişkilenir diye tabir ettiğimiz bazı arkadaşlarla o kadar içten, o kadar özlü ve rahat ilişkileniyordun ki, karşındaki bile kendisine şaşırıyordu. Sadece şaşırmakla kalmayıp bundan zevk aldığı bile mimiklerine, davranışlarına, konuşma üslubuna bile yansıyordu. Ülkede komutanlık yapmış bazı feodal erkek arkadaşların, özellikle bayan arkadaşlarla olan mesafeli duruşlarına aldırış etmeden onlarla sohbet ediyor, iç dünyalarına girmeyi bir şekilde başarıyordun. Çok kısa bir süre sonra sorunların çözümünde olsun ya da herhangi bir konuda tartışma istemi olsun aranan biri olup çıkmıştın. Bir keresinde bir bayan arkadaş yanına gelerek. “Heval Rotinda ben kendimi çözemiyorum. Acaba benim sınıf yapım nedir, ailem feodal ama büyüdüğüm çevre Küçük Burjuva. Ben daha çok hangi sınıfın etkisindeyim bilemiyorum” demişti. Sen de O’na dönüp, “Heval sen kozmopolitiksin, kozmo olan sensin, politik olan PKK git biraz daha sağlıklı düşün ve kendi gerçeğinden kaçmadan kendini ele al ve çözmeye çalış” demiştin. Hiçbir zaman bir insana a dan z ye ne yapması, nasıl davranması gerektiğine yönelik düşünce belirtmezdin. Bunu, insanlara çıkış yolunu göstermek gerekir, ama bırakalım insanlar o yolu kendisi bulsun. Bu insan da hem öz gücü, güveni geliştirir diye düşünüyor ve bunu her fırsatta dile getiriyordun. Herkes kendisinden bir parçayı adeta sende bulurdu.
Sen, Akademi’de göz bebeğimizdin. İnsanlar içten, samimi, sevecen ve espriyle yaklaşman seni aranan biri kılıyordu. Yaşamı çok renkli ve farklı tonlarda gören ender insanlardandın. İnsanlara her konuda yardım etmeyi seven, iç dünyalarına sızan bir karakterin vardı. Yaşamı, doğayı, insanı güçlü çözümleyebilen biri olman değişim ve dönüşümü sen de sürekli kılıyordu. Hele hele Önderliğimizin çözümlemelerini daha derinlikli ele alabilme kabiliyetin ve çözümlemeleri biyolojik terimlerle anlamlandırma istemin sana daha farklı bir renk katıyordu. Bir gün dersteyken bana bir not yazmıştın: “Beyin mi önce ölür, kalp mi?” Çok şaşırmıştım. “Kalp” demiştim. “Doğru tespit” diyerek, beyin hücrelerinin 24 saat sonra öldüğünü söylemiştin.
İnsanlarla kurduğun günlük diyalogların hep eğiticiydi. Kitap okumayı çok seviyordun. Bulunduğumuz sahayı, Önderliğimizi anlama istemin çok yüksekti. Önderliğimizin bizimle yaptığı çözümlemelerde sık sık söz hakkı alıp Önderliğimize ulaştığın sonuçları aktarman, Önderliğimizin de dikkatini çekmişti ki Önder Apo, “Var mı benimle yoldaş olmak isteyen” dediğinde, cesaretli davranarak elini kaldırmıştın. Bunun birkaç kez tekrarlanması sonucu bir gün Önder Apo seni kaldırarak, “Bu arkadaşı tanıyan var mı, her seferinde kalkıp konuşuyor, evet kim tanıyor Rotinda’yı” demişti. Arkadaşlar kalkıp senin oldukça olumlu yanlarını bir bir sıralamışlardı. Sen de gözlüklerinin altından bakarak değerlendirme yapan arkadaşlara gülümsüyordun. Önder Apo’nun da dikkatini çekmiş olmalı ki, seninle diyaloglarını geliştirmişti.
Sevgi, özgürlük kokan yoldaşım, seninle yaşadığım anıları hiçbir zaman unutmuyorum. O Elazığ şivesiyle olan tatlı sohbetlerini çok özlüyorum. Akademi’de çok yoğun bir eğitim programı olmasına rağmen, senin öncüllüğün de her gün gece iki, üçlerde kalkıp parti tarihi kitaplarını okuyorduk. Bazen zorlandığımız ya da yoğun olan günlerde, gece kalkmak istemez, mızıkçılık yapardık. Ama sen hiç affetmez, ne yapar eder bizi kaldırıp kütüphaneye götürürdün. Senin toplu kitap okuyuşların hiç kimseye benzemezdi. Hem okur, hem okutur, hem de okunanları tiyatrolaştırırdın. Böylelikle parti tarihinde daha da derinleşir, edindiğimiz bilgiler daha da kalıcı olurdu.
Hatırlar mısın, Önder Apo bir gün Akademi’ye gelerek, bahçedeki dökülen tüm yaprakları toplamamızı söylemişti. O günlerde de toplumlar tarihini işliyorduk. Sen, bana dönerek, “Benimle yaprak toplamaya var mısın?” demiştin. Ben de bu teklifini kabul ettim. Sonra, “Heval şaşırma ama toplumlar tarihi dersini bu yaprak toplama işinde pratikte sana göstereceğim” dedin. Bahçeye arkadaşlar beyaz torbalar ve yağmurluklar alarak çıkmışlardı. Bizse elimizde hiç bir şey olmadan bu işe başlayacaktık. Yapraklara, ilk insanın öğrenme aşkı gibi tutkuyla sarılmamı söylediğinde ne yapacağımı şaşırmıştım. Sen ise defalarca büyük bir zevkle yaprakları kucaklıyor ve koşar adımlarla yirmi metrelik yolu kat ettikten sonra birkaç yaprağı çöpe atıyordun. Ben de ister istemez senden etkilenmiş olmalıyım ki, yapraklara senin gibi sımsıkı sarılarak koşturuyordum. Birden bana dönerek; “Aletler ellerimiz, onu keşfettikçe, düşünerek gelişeceğiz. Göreceksin, bir gün sınıf da atlayacağız” dediğinde, ben de, “Bir an önce sınıf atlasak iyi olacak” demiştim. Sınıf atlamamız için mücadele etmemiz gerekiyordu. Bu yüzden öncelikle ikişer gruplar halinde beyaz torbalara yaprak dolduran arkadaşlara göz dikmiştik. Yavaşça iki kişilik bir gruba yaklaşarak torbalarını alıp kaçtık, sevinçten uçacak gibiydik. Torbaları elinden alınan arkadaşlar etraflarına bakıyor, torbalarının nasıl kaybolduğunu bir türlü anlayamıyorlardı. Sonunda vazgeçip torba temin etmeye gittiler. Biz de yeni bir aleti keşfetmenin ilk heyecanı ile, beyaz torbaya yaprak dolduruyor, iki ucundan tutarak, koşar adımlarla yaprakları çöpe atıyorduk. Birkaç kez tekrarladıktan sonra bir sınıf daha atlamanın gerekliliği açığa çıkmıştı. O zaman Sen, “Heval bak şimdi biz iki kişiyiz. Yağmurlukla yaprak toplayanlar altı kişiler, güç dengesizliği var. Bu nedenle örgütlenmemiz ve eylem planı yapmamız gerekiyor” dedin. Ben “nasıl?” dediğimde, “Gel şimdi göstereceğim” dedin. Bizim gibi torbalarla yaprak toplayan iki grubu, yani dört kişiyi örgütledik. Ancak onlara oyunumuzun iç yüzünü anlatmadık. Sadece yağmurluğu almamız için bize yardım etmelerini istedik. Onlar da kabul edince planımızı yaptık ve doğal olarak öncümüz sendin. Eylem planımızı kısa anlatmıştın ve sonra, “Kim orada rehin kalırsa asla bırakılmayacak.” Biz de başımızı onaylar tarzda sallamış ve hedefe yönelmiştik. Sen bir arkadaşla onları oyalayacak, biz de ilk fırsatta yerdeki yağmurluğu ele geçirecektik. Aynen dediğimiz gibi planı hayata geçirdik. Ne var ki arkadaşlar, seni yakalayınca yağmurluğu bir arkadaşa teslim edip uzaklaştırdık. Seni kurtarmak için arkadaşlarla, şakalaşarak, çatıştık ve sonunda seni kurtarmayı başardık. Eylemimiz başarılı olmuştu. Bir süre yağmurlukla yaprakları toplamaya devam ettik. Sen yanıma gelerek; “Heval Rotinda insan kapitalist olduğunda ne yapar?” değinde, ben de “Bilmiyorum, ne yapar?” demiştim. “Onlar çalışırken gizlice sıvışalım, mutfakta bir çay içelim” demiştin. Seninle birlikte yavaşça, kimseye fark ettirmeden bahçeden çıkarak mutfakta çay içmeye gitmiş ve oyunumuza kahkahalarla gülmüştük. O arada mutfakçılar salkım salkım üzümleri yıkamış, tepsilerin üzerine koymuşlardı. Bana dönerek, “Bazen küçük sızmalar yapmak güzeldir. Birer salkım üzüm alalım.” Demiştin ve sonunda üzümleri alarak mutfaktan ayrılmıştık.
Kıvır kıvır saçlı, kara gözlüm, gül yüzlü yoldaşım seni her zaman arıyor ve özlüyorum. Sana ilişkin yazılacak o kadar çok şey var ki. Seninle yaşadığım her bir an benim için capcanlı, özlem, sevgi dolu. Seninle şehit yoldaşlarımıza dair yaptığımız sohbet dün gibi aklımda. Hatırlar mısın, bir gece Akademi’deki havuzun başında oturduğumuzda; “Görüyor musun Rotinda, gökyüzü yıldızlarla dolu. Annem bana ‘her insanın bir yıldızı var’ demişti. Şimdi ben de diyorum ki, şehit düşen her bir yoldaşım bir yıldızı temsil ediyor. Acaba ben de bir gün gökyüzünde bu simsiyah çarşafta sade küçük bir yıldız olabilmeyi başarabilecek miyim? Kim bilir sen de yıldızlara merdiven dayar bizleri görmeye gelirsin” demiştin. Şimdi anlıyorum ki, o en parlak yıldızlarımız olan Beritan’ın, Zilan’ın, Sema’nın, Şilan’ın, Nucan’ın, Viyanların ve yüzlerce yoldaşımızın yanında bir yıldızsın.
Seninle en son 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlandığı gecede tartışmıştık. Uzun ve güzel bir tartışma olmuştu. Ülkeye gidişimin heyecanını hep birlikte yaşıyorduk. 9 Mart 1996 ayrılık günü gelip çatmıştı. Sana, “Bir daha benin gibi içten, senin gibi sevgi dolu yoldaşı nasıl bulacağım?” dediğimde, bana şunu demiştin; “Heval Rotinda, artık sen benim gibi yoldaşlar aramayacaksın. Öyle bir gelişeceksin ki insanlar seni arayacak, güçlü ol ve kendine güven.” O anda gözlerim yaşarmıştı. Senden ayrılmak bana zor gelmişti, halende zor geliyor. Ama biliyorum ki, Önder Apo’nun dediği gibi seni toprağa değil, yüreğime ektim. Yüreğim güzel, temiz yoldaşlığımızı her zaman capcanlı, sıcak tutu. Her zaman seni anıyorum ve anlatıyorum yoldaşlarıma.
Midyat Cezaevi’nde Kurde yoldaş için, “Ben O’nda özlemlerimi, yaşamak isteyip de yaşayamadığım güzellikleri, içimde var olup dışa vuramadığım özgürlük, rahatlık, arılık duygularını görüyorum; bu temelde yakınlık duyuyor ve seviyorum” demiştin. Aslında anlamlı, güzel yoldaşlıklarda her bir kadının anlatmak isteyip de anlatamadığı, duygularını ifadelendiremediği şeyleri sen bu satırlarınla ifadelendirmiştin. İlişkilerinde paylaşımı, içtenliği ve samimiyeti hep arar, bunu bulamazsan bir ilke olarak karşındaki bireyde bunu yaratırdın. Kadın özgürlük mücadelemize, olan güvenini de, “Benim varlık gerekçem, ben kadına, kadının özüne ve gücüne güveniyorum, bu yüzden başaracağına da inanıyorum” sözünle çok net ortaya koymuştun.
Güzel yoldaşım, 9 Ekim komplosu ardından “Güneşimizi Karartamazsınız” adıyla başlayan direniş eylemine, Midyat Cezaevi’nde Kurde yoldaş ile birlikte 23 Ekim’de kendinizi yakarak katılmanıza hiç şaşırmadım. Çünkü yaşamdaki duruşunuzla, Önder Apo’ya olan bağlığınız ve mücadele değerlerimizin yaratıcısı olan şehitlerimize olan inancınızla er ya da geç böyle bir eylemle uluslararası komplo ya cevap vereceğinizi biliyordum.
Canım yoldaşım, Önderliğimizle en iyi yoldaş olmanın arayışı ve mücadelesi içersinde olman ve kişiliğinle, duruşunla, yaşama ve değerlerimize olan bağlılığın nedeniyle 3. Olağanüstü Kadın Kongremizde Sana ve Kurde yoldaşımıza “Önderlik’le en iyi yoldaşlık” unvanı verildi.
Ben de diyorum ki, senin tabirinle yıldızlara merdiven dayamak misali sana ulaşmanın, senin izinden gitmenin heyecanını, coşkusunu her gün daha fazla yaşıyorum. Sizlere layık olmak için, sizlerin vasiyetini, her sözünüzü kendimize şiar, rehber edinecek ve yolunuzdan biran olsun şaşmayacağız.
Rotinda Engin