15 Ağustos Atılımı denilince ilk akla gelen Agit arkadaş oluyor. Agit arkadaşı Agit yapan neydi?
Halk önderleri ve kahramanlar normal koşullarda ortaya çıkmaz. Her halkın tarihinde kahramanlar ve önderler vardır. Onlar zorlu süreçlerde, halklar açısından çok kritik süreçlerin atlatılmasında ve aştırmasında çıkış bulmada belirleyici rolleri vardır. Agit arkadaşı Agit yapan da Kürt halkının ve hareketinin içinde bulunduğu koşullardı. O koşullar bir çıkış ve arayışı içeriyordu. Bu çıkış 15 Ağustos Atlımıyla sağlandı. Sonrasında harekete karşı kapsamlı bir yönelim gerçekleştirildi. Bu konuda örgütü tasfiye etmeye yönelik ciddi girişimler oldu. O şartlar altında Agit arkadaş, bir grup arkadaşıyla birlikte değerlere sahiplenmek için yoğun bir arayış ve pratik içerisine girdi. Bunlar arkadaşın çıkardığı sonuçlardı. Kendi dönemine cevap vermesiydi. Temel belirgin özellikleri; öğrenmeye açıktı. Araştırmacıydı, incelemeciydi. Baştan beri tarihe kalıcı izler bırakma yönü vardı. Dolayısıyla öngörülü, ileriyi çok iyi görebiliyordu. İyi hesap yapıyordu. O noktada halkın gerçekliğini çok iyi anlayabiliyor, kavrayabiliyordu. Örgütün halk açısından önemini ve hassasiyetini en iyi kavrayabilen arkadaşlardandı. Dolayısıyla en fazla örgütlülük üzerinde duruyordu. Sorun birkaç tane askeri etkinlik değil. Bu askeri etkinliği de neticede ortaya çıkaran kendisiydi. İyi bir örgütçü olmayı hedefliyordu.
İnsanına büyük değer veriyordu. Güveniyordu ve inanıyordu. Onu koşullara göre hazırlıyor ve eğitiyordu. Amaçlar doğrultusunda ona işlerlik kazandırıyordu. Dolayısıyla onunla olan bir insan asıl atıl kalmazdı. Mutlak bir noktada değerlendirirdi. Değerlendirirken de -ki yaşamında da biliniyor- zamanında istenilen insanı yaratabiliyordu. Ona yetenek kazandırılabilir, irade geliştirilebiliyordu. Bu durumda insanın kendisine güveni daha da çok artıyordu. Gerek sosyolojik ve gerekse psikolojik açıdan insanları ele alıp, ona göre yüceltme ve değerlendirme, Agit arkadaşın en belirgin özelliklerindendi.
Agit arkadaşın en belirgin özelliğini anlatabilir misiniz?
Hep bir arayışı vardı. Bir çıkış yolu bulabiliyordu. Ne kadar zorlansa da zorlansın doğruda çok ısrarcıydı. Doğrunun peşini bırakmazdı. Pes etmezdi kolay kolay. İnatçıydı biraz. Yani doğruyu savunmada, doğruyu uygulamada çok ısrarlıydı. Onun uygulanmasında yöntemi, tarzı, aracı ne olursa olsun son derece ısrarcıydı. Agit arkadaşın şahadeti biraz o doğruyu o gerçeği ispat etmek içindi. Onun mücadelesi içerisindeyken aslında Agit arkadaş şehit düştü. Yani koşullar ne olursa olsun, gelişmeler ne kadar aleyhimize gelişirse gelişsin, mutlaka mücadeleyi geliştirmek, mücadeleyi daha fazla boyutlandırarak bir çıkış imkânının aranabileceğine ilişkin bir yaklaşımı esas almak, onun için yaklaşımdı. Agit arkadaşın en belirgin özelliği buydu.
Yine eylemde olduğu gibi, halayda da hep öncü rolü konumundaydı. Kılık kıyafetine, düzenine çok dikkat ederdi. Düzenliydi. Bir çalışma disiplini vardı. Kendi kendini programlaması vardı. Ki o dönemlerde kimse günlükte tutmazdı. Onun bir ajandası vardı. Günlük olarak tüm faaliyetlerini belgelendirirdi. Öngörülüydü, ileriyi görebiliyordu tabii.
Agit arkadaşın şahadeti gerilla hareketini nasıl etkiledi?
Agit arkadaşın şahadeti basında işlenmişti. Düşmanda bunu tabi ki iyi değerlendirmişti. Hatta onlar açısından büyük bir moral olmuştu. Agit arkadaşın şahadetinden sonra düşmanın yönelimleri de artmıştı. Hatta şahadet olayı düşman tarafından eski isyan süreçlerindeki durumla benzeştirilmişti. İşte, “Nasılsa gerillanın komutanı vuruldu. Bundan sonrasını dağıtmak veya teslim almak zor olmayacak” değinildi. Biraz saldırılar buna göre boyutlanmıştı. Çünkü Agit arkadaşın şahadetinde gerillanın kitleyle olan bağı koparılmaya çalışılıyordu. Gerillanın üzerine gelmede temkinliydiler. Bazı bölgelerde askeri olarak da bir anlamda inisiyatif kazanılmaya çalışılıyordu. Buna göre saldırılarını yoğunlaştırmışlardı.
Tabi ki gerilla her zaman böyle bir komutanı aradı. Mücadelenin her döneminde o arkadaşın boşluğu hissedildi. Onun sıkıntıları çekildi. Defalarca o boşluğu doldurmaya yönelik örgütün ve hareketin müdahaleleri olmuştu. Fakat hiçbir zaman böyle bir beklentiye girilmeden Agit arkadaşın yeri ve boşluğu her zaman görülmüştür. Bugünde aslında gözüküyor. Agit arkadaşın kişiliği, yaşamı ve pratiği göz önüne alındığı zaman, her dönemin kendine has sıkıntıları, zorlukları tıkanmaları olmuştur. Her dönemde en fazla o dönemde anımsanan onun tarzıdır, yaklaşımıdır, çalışma temposudur, değerlendirme gücüdür, öngörüsüdür. Bu boşluk her zaman hissedildi. Belki bir kişiyle değil ama bir ekiple belli oranla cevap verilebilmiştir. Düşman aslında bu olayla birlikte halk içerisinde moralsizliği ve inançsızlığı geliştirmek istiyordu. Çünkü gerillanın en etkili komutanlarından biri etkisizleştirilmişti ve şahadete ulaştırılmıştı. Düşman bu yaklaşımını egemen kılmayı amaçlıyordu.
Agit arkadaş şehit düşmeden önce son geceyi birlikte geçirdiniz? Şahadet olayını anlatabilir misiniz?
Bir dizi eylemlilikler vardı. Düşmanın bölgedeki varlığı önceden fark edilmişti. Agit arkadaş düşman keşfine çıkmıştı. Düşmanı arıyordu. O dönemde mücadelenin geliştirilebileceği, gerillanın hassasiyetini, doğruluğunu kanıtlamaya yönelik çok yoğun bir çabası vardı. O noktada epey coşkulu ve moralliydi. O zaman düşman önümüzü almaya çalışırken kendisi elini kaldırdı ve “alçak düşman, alçak!” demişti. Bir nara atmıştı. Ondan sonra düşman grubun önünü almaya çalışmıştı. Tabi grubun biraz dinlenmesi gerekiyordu. Gece 12 ila 1’e kadar dinlendi grup. Arazi uygundu. Ateşte yakılmıştı. Düşman gelemiyordu grubun üzerine. Grup bu anlamda donanımlıydı. Zaten Agit arkadaş onlar üzerinde duruyordu. Yani düşmana bu anlamda açık vermiyordu. Kendisi hiçbir zaman gerillanın pusuya düşmesini kabul etmezdi. “Bir gerilla hiçbir zaman pusuya düşmez” diyordu. Aslında Agit arkadaş olayı önceden fark etmişti. Düşmanın üzerimize geleceğini biliyordu. Zaten arazi çok karışık bir araziydi. Fakat yerel öncülerimiz bizi bu konuda yanılttılar. Düşmanın bizi fark edip pusu attığı yere götürdüler. Oysa plan çok farklıydı. Nasıl olduysa öncüler araziyi şaşırdılar. Şahadetten birkaç dakika önceden fark etmiştik. Karda izleri vardı. Öncülerde uyarmıştı, “Dikkat edin” diye. Düşmandır, önümüzden gitmişti. Ve kar izinden belliydi. Yeni geçmişlerdi. İki yüz metre yürünmeden artık çatışma başlamıştı. O akşam böyle belirgin bir şey olmadı. Çok düzenli ve disiplinliydi.
Peki Agit arkadaşın şehit düştüğünü fark ettiniz mi?
Fark etmemiştik. Kimse Agit arkadaşın şehit düştüğünü bilmiyordu. O ara grup belli bir düzen içerisinde ilerliyordu. Çatışma çıktığı zaman zaten grubun bir bölümü çatışıyordu. Aramız engebeliydi. Öndekiler ancak çatışabiliyordu. Arkadakilerin öyle çatışma duruma yoktu. Düşman pususuyla arkadaşların silahları birbirine çarpmıştı. O kadar yakındı. Çatışma belli bir süre devam etmişti. Öncüler çekilmişti. Zaten ay ışığıydı. Kimse Agit arkadaşın şehit düştüğünü bilmiyordu. Bir yaralı arkadaşta onun yakınındaydı. Yaralı arkadaş Kalender İlhan arkadaştı. Daha sonra grup toplanmıştı. Yani grubun önemli bir kesimi Agit arkadaşın olup olmadığını bile bilmiyordu. Grup biraz kalabalıktı. Daha sonra noktaya gidildi. Sabahtı. Çatışmaya göre mevzilenmesi gerekiyordu. Öğlen radyodan duyulmuştu. Agit arkadaş şehit düşmüştü. Radyodan duyulana kadarda kimse imkân vermiyordu bu şahadet olayına. Eğer bilinseydi, Agit arkadaşın üzerine gidilirdi. Çünkü cenazeyi getirme imkânları vardı. Zaten nokta düşmanın çok denetleyebileceği bir nokta değildi.
Duyduğunuz bir sözü var mıydı?
“Bir gerilla her zaman yeni olmanın coşkusunu korumalıdır” diyordu. Yine, “Yeni bir gerilla hiçbir zaman pusuya düşmemeli” diyordu. Yani yerine göre sertliği, yumuşaklığı en iyi işleyen arkadaşlardan biriydi. İkna güçleri vardı. Fakat aynı zamanda gerektiği yerde de olumlu bir şey varsa onu kesmesini de biliyordu. Taviz vermemesi gereken noktalarda taviz vermiyordu. İnatçı yönleri vardı. Israrcıydı. Doğrulardan hep ısrar ederdi.
Agit arkadaşla yaşadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Bir ara grup olarak eyleme hazırlanıyorduk. Bir kayalığa tırmanacağız. O da önde gidiyordu. Benim de bir özelliğim vardı. Birisi önümde yürürse asla ilerleyemiyordum. Araziyi de iyi biliyordu. Öyle dönmüştü. Ben de o ara dalmıştım. Vurdum kendimi kayalığa. Volkanik bir kayalıktı. Kırıkları, çıkıntıları vardı. İlerledik. Tırmanma da sorunum yoktu. Daha sonra tam kayanın ortasına ulaştım. Ne aşağıya inebiliyordum, ne de yukarı çıkabiliyordum. Tabi bu durum gururuma çok dokunuyordu. Yardım etmeleri için arkadaşlara çağrıda bulunmuştum. Agit arkadaş öbür tarafa gitmişti. Öyle bir uçuruma gelmiştim ki, düşersem paramparça olacaktım. Üste çıkmam da mümkün değildi. Gittikçe gücüm de tükeniyordu. Tabiî ki o tür yerlerde bir insanın sesin duyulması çok zordu. Bir ara baktım, kayalığın üzerine gelip gülüyordu. “Ne yapıyorsun?” diye sordu. Bende, “Çabuk yardım et” dedim. O anda hemen Şütiğini çıkarıp, beni oradan kurtardı.