Şıho Dirlik ve Yoldaşlarının Anısına
Yıl 1993 aylardan mayıs Sabri arkadaş ( Şıho Dirlik ) ve Sarı İbrahim (Ramazan Toptaş ) önderlik sahasından Tolhıldan eyaletine yeni komutanlar ve müdahale gücü olarak gelmişlerdi.
Fırtınalı bir süreçten geçen eyalet ciddi zorlukları yaşıyor. Eyalete Terzi Cemal tasfiyeciliği tüm hışmıyla parti yapısını etkiler durumdadır. Bir yandan parti, yoldaşlar ve halk ve diğer taraftan ise yaşanılan tahribat ve ruhsal sarsıntılar, birçok yoldaşı zorluyor. Bir an önce olurda bir çatışma çıkarsa görkemli sonlanışı planlıyor. Nedeni ise bu halkın, partinin ve özelde de önderliğin hak etmediği şahadetler, kayıplar ve tahribatlar söz konusuydu Bunun vicdani muhasebesi zor ve ağırdı. Kimi yoldaş önderlik sahasında gelmiş ve onun yol göstericiliğini, aydınlatıcılığını ve de yakın yol arkadaşlığının gereklerini nasıl tüm samimiyetiyle sergilediğini görmüştür.
Bunun için eziktir, büzüktür bir çıkış yolu bir nevi aranandır. Bende bu karmaşık duyguları yaşıyordum. Sarf edilen o kadar emeğin çarçuru, önderliğin özel güvenine layık olamama, militanca cevap verememe insanı kemiriyor, bitiriyor. Adeta. Bu öyle bir duygudur ki ancak halk önderliğini tanıyan, ona yakın durmuş olan ve onunla kalan yoldaşların bileceği bir duygudur.
İnsan adeta yer yarılsın da içine gireyim diyor. Çünkü hangi yürek, hangi vicdan bu kadar emek sarf eden, kendisini insan için senin için katık eden bir önder karşında dayanabilir ki! Yâda hangi yüz onun gözlerine bakabilir ki! O kadar uğraşa karşı verilen sözlerin havada kalması vicdanen kahır edicidir, bitiricidir. Buna birde toy olmanın siyasallaşmamış kişilik yapılarını da ekleyince çekilmesi adeta olanaksız oluyor. Sabri arkadaş böyle bir ortam yaşanırken Tolhıldan'a geliyor. Önderlik özel eğitmiş Güneybatı’yı düzeltmek için gelmişler, zorluklarını biliyorlar. Ancak düzeltilmesi gerektiğini de biliyorlar. Eyalete kimsenin ruhu duymadan giriş yaparak kısa süreç zarfında Engizeklere ulaşıyorlar.
Engizekler ki İnce Memed'in mekânı belki bilinmez, ama İnce Memed'in büyüdüğü köy Engizek'lerin eteklerinde daha doğrusu yamacında bulunan Helete köyüdür. Bu aralar belde olmuş, Türk -Türkmen bir köy. İnce Memed'in öyküsünü az çok biliriz. Öyle dağlar ki ucu bucağı olmayan bir dağ kütlesi. Kuzey doğusunda tüm heybetiyle duran bir Nurhak,”Nurhak sana güneş doğmaz “ türküsüyle nam salmış yöre diliyle “nukrek” kırmızımsı taşı ve toprağıyla Engizeklerin üstünde bir güneştopu gibi durur ve adeta bir şahinin bakışını andırırcasına öylesine izler Engizekleri.
Kuzeyin de ise koç dağları. Nasıl ki bir koç görkemli boynuzlarıyla kafasını kaldırırda şaha kalkar koç dağları da aynen öyledir. Hep şaha kalkışı vardır, batı kuzeyinde bükülmez başıyla dik ve heybetli Berit durur. Nedendir bilemem ama ben hep Berite baktığımda bana hep bir gezegen görmüş gibi olurdum ve parti gidip görme şansı verdiğinde, duygu ve hislerim ne kadar doğru olduğunu anlayacaktım.
Batı güneyinde Ağır dağları tüm genişliğiyle durur. Küçükken hep ağır dağlarını merak ederdim. Çünkü bizimkilerin yayları buralardaymış. Bir defa beni de götürmüşler ama ben hatırlamam o günleri. Engizeklerin güneyi ise Engizeklerin kendi 3000 metreye yaklaşan yüksek dağ silsilesiyle pazarcığın kuzeyine düşen Kandil dağı bulunur. Hemen güney doğusuna Boz dağları düşer. Sinan Cemgillerin şehit düştüğü yer buradadır. İnekli köyü diye bilinen köyün arazisinde şehit düşerler. Büyük devrimci Sinan Cemgil ve yoldaşları için sonrada ağıt yakılmıştır. ‘Nurhak dağı sana güneş doğmaz’ diye. Ancak Nurhak ve kuzey nurhak dağlarında Sinan Cemgiller Malatya’ya eylem yapmaya doğru giderken kullandıkları dağ yâda dağlardır.
Güney doğusunda gölbaşı ve Doğanşehire açılan dağ silsilesi gelir. Özcesi etrafı yüksek dağlarla örtülü Engizekler bir ova görünümündedir. Yükseklerde ancak bilen bilir ki engizekler ova değil. Belki Kürdistan’ın en güzel parçalarından bir tanesidir. Denilir ki 2200 tepesiyle adeta bir labirent gibidir. Engizekler sık ormanlık volkanik arazi yapısı irili ufaklı vadileri, içinde fışkıran Göksu, aksu ve tute sularıyla bir su deryasıdır. Aynı zamanda en yükseklerde yaylacıları görmek mümkündür. Öyle bir arazi ki volkanik olan çukurlarıyla bir kapıdan diğer kapı açılır gibi açılır şahin yuvaları gibi durur çukurlar ve adeta her tepesinde Engizeklerin tümü görünür gibi olur. Ama bu yanıltmadır, kendince bir yanıltmadır. Dev gibi dağların içerisinde ova gibi duran Engizekler esasta girintili ve çıkıntılıdır. Demiştik ne kadar girintili ve çıkıntılıysa, o kadar da iç içe ve karmaşıktır.2 gün eni 4–5 gün ise uzunluğu olan bu dağ parçası bir deryadır. Tek kelimeyle ovanın içinde kendi başına dik durur. Ayranlı kütlesi, Şahin kayası, Deveboynu ve şehit Necmi kütleleriyle adeta dört dev dağ parçası durur öylesine. Ve bitirmeden yılan ovasını da anlatmadan geçmek olmaz. Koç dağlarının dibinde öyle yemyeşil durur. Engizeklerin birazda göz kamaştıran güzelliğidir. Boşuna Abbas yoldaşın(Hasan Vural) gözdesi olmamıştır yılan ovası.
İşte engizeklerin güzelliği ve derya kadar genişliği olmalıdır ki partinin yurt dışına çıkma çalışmaları tartışmaları yaparken büyük komutan Erdal (Mustafa YÖNDEM ) yoldaş o zaman alan gücüne engizeklere çıkılmasını önermiş, ancak kimi farklı dayatıcı yaklaşımlardan kaynaklı o, dönemler engizeklere çıkılmamıştır.
Sabri ve İbrahim yoldaşlar bu güzelliği ve genişliği görünce şaşmadan edemediler. Özelde gerilla efsanesi olan sarı İbrahim yoldaş bu genişlik ve derinlik karşısında kala kalmıştır.
“Nasılda olurda bu arazide kayıp verilir “diye sormadan da edememiştir. Elbette arazi faktörlü gerilla için önemlidir. Ancak asıl önemli olan Kürdistan gerillası olabilmektir, gerillacı olmaktır. Yarı sivil yaklaşımından, hafifliklerden, ucuz yaklaşımlardan kaçınarak disipline olmuş bir gerilla olmaktır. Bu olmadan hiçbir arazi parçası, burası Engizeklerde olsa koruyamaz kurtaramaz.
Sabri ve İbrahim yoldaşlar önderlik perspektifleri temelinde yapı ve yönetimlerle toplantılar yaptıktan sonra yapması gerekenleri kararlaştırdılar. Yapılması gerekilen saldıran düşmana karşı hızla gerillalaşmaktır. Sarı İbrahim arkadaş gücün gerilla deneyi kazanması için seçilen komutan oldu. Çünkü Sarı İbrahim arkadaş henüz alana yeni gelmiş olsa da 80’lerden bu yana hep dağda gerillacılık yapmış bir komutan olarak biliniyor. Sabri arkadaş 80’lerde tutsak düşmüş bir arkadaş olarak 89 yılına kadar zindanda kaldıktan sonra önce Mahsum korkmaz akademisinin bulunduğu Bekaa vadisine oradan da 90’larda Avrupa cephe çalışmalarında yer almış, yine 93 yılında tekrar önderlik sahasına dönerek güney batı eyaletine, eyalet komutanı olarak görevlendirilerek gelmişti. Doğaldır ki gerilla tecrübesi Sarı İbrahim yoldaşa göre azdı. Sabri arkadaş genel çalışmaları yürütürken Sarı İbrahim askeri çalışmaları doğalında üstlenmiş oluyordu. Engizeklerde belli bir gerilla hareketi sonrası Ekinözüne bağlı İçme kasabası içinde ekin özü karakol komutanı askeri araç içinde vurulduktan sonra eylemi yapan güç İbrahim arkadaşın bulunduğu alana doğru geri çekildi. Sabaha doğruda koç dağında kendilerini sağlama almışlardı. Tasfiyecilikten sonra ilk eylem yapılmış, bir düşman komutanı öldürülmüştü. Artık arkasının gelmesi gerekecekti. Yeni gelen yoldaşlar umut ve güven veriyorlardı.
Koç dağlarında engizeklerin muhteşem volkanik çukurlarında birinde yoldaşlar kalıyordu. Akşam olunca Engizek deryasına kendilerini bırakacaklar. Lakin düşman darbe yemiş hem de merkezinden vurulmuş. Bu rahatsızlık yaratmış olmalı ki engizeklere ve koç dağlarına sabahın erken saatlerinde operasyon başlatmışlardır. Cihazlarda bir hareketlilik var ancak ortada görünen yoktur. Meğer düşman gelmiş birliğin dibine girmiş nöbetçide zafer sarhoşluğu mu duyarsızlık mı bilinmez, ama düşmanı görmüyor. Cihazların tam dalga vermesi onun çok yakında olduğunun işaretiydi. Saat akşam üzere 3’e geliyordu. Aniden “asker, asker “ sesiyle Gazi arkadaşın sıçraması ve bombalarla düşmanı vurması bir oldu. Düşman gelip tam dibimizde kendi aralarında tartışıyorlar. Sonradan öğreneceğiz ki iki üsteğmen hangi yolu takip edeceklerine dair tartışma yürütüyorlarmış. Bundan dolayı bekliyorlarmış. Hepsi bir araya toplanmışlar. Nöbetçi bu durumdayken uyanıyor ve asker, asker diye bağırıyor. 0rtam ana baba gününe dönmüş, sarı İbrahim arkadaş B-7roketlerini alarak düşmanın içine iki tane salıyor, bombalarla vurma devam ediyor. Daha geniş mevzileniyoruz. İbrahim arkadaş bana hemen tepeye yetişmemi söylüyor. Tepeye doğru çıkarken takım komutanı yaralandığı için BKC’yi benim almam söyleniyor. Tekrar geri dönüyorum BKC’nin başına konuyorum. Ancak yanımda duran genç Welat tepeye doğru giderken benimledir. Dönmem gerektiği için ona bir yer göstererek hareket etmemesini söylüyorum. Düşman atışlarının karşısında tırmandığımız için hedef olmuştuk. Yeni talimatla geri dönmem gerektiği için ona kalmasını söylüyorum. Ancak heyecan, çatışma ve gençlik ruhu derken sonrada arkamda gelmeye çalışırken vurulduğunu öğreniyorum. Ve değerli bir vatan evladını hak etmediğimiz halde kayıp ediyoruz.
Çatışma sürerken dolambaç gibi girintili çıkıntılı arazinin bir kapısında, Gazi yoldaş iki arkadaşı da alarak düşmana karşı saldırıya geçiyor. Bir kaç asker vurduktan sonra Murat adındaki üsteğmen adındaki subay ile bir Ergani’li Kürt askeri esir alıp getiriyor. Epey silahta kaldırılmış, ancak Gazi yoldaş açıktan düşmana yönelirken bir yaralı asker ona silah doğrultarak yaralıyor, sonrada bu yara epey zorlayacak çünkü mermi kalbinin üstlerine saplanmıştı.
Sonradan öğreneceğimiz gibi 25 asker ölü, 8 çete vurulmuş yakın mesafede durduğumuz için daha fazla olduğunu düşünmüştük. 6 Temmuz’du karakol komutanını hedeflememizin nedeni 2 Temmuz’da Sivas’ta onlarca aydın, yurtsever sanatçıyı katledilmesine bir cevaptı. Akıbetinde yaşanan bu çatışmayı da bu şehitlere layık olmanın eylemi olarak anacaktık.
Elimizde bulunan esir üsteğmen ve askerden kaynaklı ve ayrıca onlarca düşman gücünün öldürülmesinden dolayı düşman adeta tüm alanı işgal edecek tarzda bir operasyona başladı. Bizler gücümüzle Nurhaklara kaydık. İlk kez Nurhaklara çıkıyordum. Bu arada Sinan Cemgillerin kaldıkları birkaç noktayı da görecektik. Onların ayak bastığı topraklara yeniden onların izinden yürüyerek bu topraklara basmak farklı duygular yaratıyor insanda, nede olsa bizler birazda onların geleneklerine sahip çıkarak yola koyulmuş bir hareketin militanlarıydık. Sosyalist gelenekten geliyorduk.
Henüz Sabri arkadaşlar engizeklerden çıkmamışlardı biz ise Nurhakların zirvelerinden başlayarak kuzey Nurhaklara açılmıştık. Bu arada üsteğmen Murat-sonra orduda ayrıldığını duyacaktım-arkadaşlar Cenevre anlaşmasının gereklerine bağlılıktan kaynaklı komutan diye hitap ediyorlardı. Yaklaşık üç hafta yanımızda kaldı. En ince yaklaşımı neredeyse tüm yoldaşlar göstermişlerdi. Nede olsa bizimle düşmanın arasında fark vardı. Biz sosyalist ve hümanist bir harekettik. Ve davranışlarımızı da bunlar belirliyordu. Olması gereken saygı ölçülerini tutturmaktı. Sarı İbrahim arkadaş temmuzun sonlarına doğru gazetecileri çağırarak, resimde çektirerek serbest bırakmıştı. Murat üsteğmen’in ailesinin çağrıları da bizi ahlaki olarak öyle davranmaya itmişti. Tabiî ki en belirgin faktör önderliğin sunduğu perspektif olmuştu. Sağlam teslim edilmesini emretmişti. Bize kalan buna uygulamaktı.
Düşmanın işgal hareketi sürerken Sabri arkadaşlarla Nurhaklarda bir iki hafta sonra görüştük tekrardan. Sabri arkadaş sivilde dayımdı. Biz saflara gelirken onun abisi olan Mehmet dirlik öğretmendi ve Sabri arkadaştan etkilenerek saflara gelmiştik. Sonraları Nucan’da(Cennet Dirlik) gelecekti öyle bir kan bağımız olsa da, devrimcilerde asıl önemli olan yoldaşlık ve parti bağını buna eklemekti. Öyle olunca Sabri arkadaşla hep resmi kaldım. Hâlbuki onun için ve Mehmet dayım için dağa gelen biri olarak ilk elde doyasıya sarılmak, öyle içimden geliyordu ki anlatamam. Bir duygu olarak yıllar sonra halen devam edecek.
Doyasıya sarılmadan sonrada şehit düşecek olan Sabri arkadaşa ilişkin böyle bir buruk anı bende kalacak. Nurhak’larda tartışmamız ilk kez yaşandı. Muhtemeldir ki o da yaşça büyük olmasına rağmen negatif etkilememek için büyük ihtimale resmi yaklaşmıştır. Dediğim gibi burada tartışma zemini bulmuştuk. Biraz zorlanıyordu nede olsa tanıyordum. Fiziki olarak ciddi rahatsızlıkları vardı zorlanıyordu. Buna rağmen dağı dayatarak gelmişti. Hatırlıyorum Sabri arkadaş 1979 yılında ağır hastalantığın da Avrupa’ya çıkmıştı. O zaman genç bir gerillaydı. Avrupa’ya geldikten sonra biraz tedaviden sonra üç ay içinde tekrar ülkeye dönmüştü. Yine silah alıp dağa çıkmıştı. Dağda ağır hastalandığında dağda esir düşmüştü. 9 yıl zindanda kaldıktan sonra Engizekler sonra Beka ve Avrupa’ya çıkmıştı. Oradan da tekrar Şam ve ardından da Engizeklere çıkmıştı.
İşte bu kadar aradan sonra Nurhak’larda karşı karşıya oturuyoruz. Nasıl yapacağımızı tartışıyoruz. Ne yapılacağını tartışıyoruz. Ben biraz alanı tanıyan ve tecrübesi olan bir gerilla olarak yapabileceklerimizi anlatıyorum. Bir taraftan bu tartışmalar sürerken, diğer taraftan sana idol olmuş, hayallerini süslemiş olan insanı karşısında durup ciddi ciddi eşitlerin tartışmasını yürütüyorum. İdol olmuş; çünkü en zor şartlarda Avrupa’nın imkânlarını elinin tersiyle iterek dağa çıkmış, ciddi hasta olmasına rağmen dağı terk etmemiş ve düşmanın en inanılmaz işkencelerine karşı da hep dik durmasını bilen bir militan olduğundan bize hep örnek olmuştur. İşte bunun için ona karşı hep saygı duyuyordum. Ve bu halen de devam etmektedir.
Şimdi ise karışık duygularla karşılıklı oturmuş tartışıyoruz. Süreç çok hassas gelişiyor. Düşman topyekûn saldırıyor. İlk kez Engizekler uçaklarla bombalanıyor. Her gün operasyonlar var. Önderlik bu durumu izlediğinde “gerekirse eyaleti terk edin, Dersime gidin perspektifi vermişti”. Her zaman doğruyu gören ve en doğrusunu söyleyen büyük komutan, muhteşem insan Önder APO bu kez de doğru çıkacaktı.
Biz yönetim olarak tartıştıktan sonra eyaleti terk etmek yerine, gücün dağılmasını kararlaştırdık. Sarı İbrahim bir takımla Adıyaman’a, bir grup Malatya’ya geçecek ana grupta engizeklere ve bir grupta bin boğalara gidecek. Ben kendimi bin boğalara öneriyorum, ancak Sabri arkadaşın ısrarı üzerine Engizek-Pazarcık hattına görevlendiriliyorum. Yani Sabri arkadaşın yanında kalacağım. Herkes kendi hedefine doğru yola çıkıyor. Sabri arkadaşlar Nurhak dağları üzerinde Nurhak kazasını geçerek Engizekleri iniyor. Birkaç gün Nurhakların güneyinde kalıyor. Tartışmalarımız oluyor; Nurhak Köylüleri var, Alevi ve Bektaşi kökenli olan bu insanlarla Sabri arkadaş ilişkileniyor. Halkla zedelenmiş olan ilişkileri tekrar düzeltmeye çalışıyor.
Bir ara beni çağırıp Elbistan’a gitmemi belirtiyor. Yaralı birkaç arkadaş var. Birisi Gazi -Şemsettin Kino- diğeri Hogir -Ali Manaz-arkadaştır. Getirmemi istiyor. Hazırlık yapıp ayrılıyorum. Nurhaklar üzerinden Elbistan’ın bir köyüne doğru yol alıyorum. Sabri arkadaşlar noktalarını değiştiriyorlar. Engizeklerin Şahin kayalarına kayıyorlar. Düşman çok yoğun operasyon içinde olduğu için ve büyük bir ihtimalle etraftan giden bilgiler üzerinden arkadaşların bulunduğu yeri sarıyor. Çatışma başlıyor. 2 gün boyunca kıyasıya çatışmalar yaşanıyor. İlk gün Sabri arkadaşın komutasında birlik düşmanı etkili vuruyor. Suruçlu olan melek yüzlü genç Mahir yoldaş şehit düşüyor. Birlik’te başka kayıp yok. Gece yarısı çemberi kırıp… Arkadaşlar toplanıyor bu arada düşmanın ondan daha fazla kayıpları var. Bir vadiden kendini bırakan yoldaşlar, termalli tank pususuna takılıyorlar. Etrafı tanklarla saran düşman vuruyor. İlk vuruşta bir arkadaş şehit düşüyor,4 arkadaşta yaralanıyor. Dağılan grup tekrar çatışma yerine dönüyor. Ertesi sabah bir yandan tanklar, biryandan da düşman saldırıyor. Öğlenin geç saatlerine kadar çatışmalar sürüyor. O saatlerde düşman kobraları getirerek roketlerle vuruyor en son kimyasal kullanarak, Sabri arkadaşın birliğindeki 18 arkadaşı şehit düşürüyor.
Sonraları Maraş morguna götürülen arkadaşların cenazeleri kömürleşmiş ve yanmış hali bunu doğrulayacaktı. Bu çatışmada kurtulan bir arkadaş olup biteni çok yakında karşı sırtta izliyor. Ve sonraları karşılaştığımızda bize anlatacaktı.
Radyoda şahin kayalarında çıkan çatışmada Sabri arkadaş-eyalet komutanının-şahadetini öğrendiğimde tarih 31 Temmuz’u gösteriyordu. Çatışmalar 29–30 Temmuz günü yaşanmıştı. Üzerine gitmekten korkan Türk askeri kimyasal silah kullanarak bu korkusunu aşmaya çalışıyor.”Domuzdan post, Türk’sen dost olmaz”derler. Tam bilemem ama atalarından almış oldukları gaddar kültürü her fırsat bulduklarında her sıkıştıklarında hiç çekinmeden sergileyen bir düşmanla karşı karşıya olduğumuz kesindir. Ondandır ki çekinmeden gerillaların üzerine kimyasal gaz yağdırıyorlar. Mücadele tarihimizde sıkça rastladığımız bu durumlar bize artık garip gelmiyor. Aynı yılın üç nisanını da şehit düşmüş olan Kendal- Hüseyin Matur- yoldaşı panzerlerin arkasında sürükleyerek en vahşi bir şekilde yaralı yoldaşımıza işkenceler yapan bu düşman, öyle ahlak, kural, hukuk tanımayan insanlık dışı bir yaratık olduğunu her fırsatta göstermekten çekinmemiştir.
29–30 Temmuz 1993 yılında şehit düşen yoldaşlarımız:
Zınar Pazarcık, pazarcığın Kurtdere köyünde olan Tevfik Bıçak. Anlatılması güç bir arkadaş. Her zaman tebessümle, fedakârlıkla anılacak melek kalpli bir arkadaş.
Pılıng Doğanşehirli Doğan Kalik, aynı ismi gibi bir kaplandı. Belki de eyalette arazi ile bir olmuş bir semboldü.
Mahmut Erzincanlı Ankara da kalmış birikimi ile göz dolduran entelektüel bir yoldaş.
Dr. Hasan Konya Kürtlerinden tıp okuduktan sonra saflara gelen kibar ve nazik bir genç.
Nurhak -İstanbul orman fakültesinden- Elbistan söğütlü köyünden çalışkan hep güleç yüzlü bir yoldaş.
Welat Elbistan, -Serdar Kocakaya- güzel yüzlü bir gençken halen gözlerimde canlandırmadan edemediğim ve anmadan da edemeyeceğim zeki melek.
Sefkan ve Nasır. –Kantarmalı –,Kendal –Keşanlı, Hepsi de Elbistan’lı hepside güleç hepside fedakâr hepside önceden birlikte kalmışlardı. Hepside cana yakın gelecek vaat eden dinamik gençler.
Kurdo Pazarcık Cennet pınarı köyünden Avrupa’dan gelmiş bir moral kaynağı.
Xebat Mardin, Adana Dağlı oğlundan henüz 16 yaşında cıva gibi yerinde duramayan bir Mardin Karanfili. Hatırlarım Nisan’da ilk eğitimi verdiğimde çok sigara içtiğinden dolayı çağırıp günde iki sigaradan fazla içmemesi gerektiğini söylediğimde, “ama heval bu nasıl olur” dedikten sonra kalkıp gittiğini ve sonrada onun gibi iki genç gelip ‘madem iki sigara veriyorsan biz içmeyeceğiz’ deyip kızarak tekrar gittiklerini de hatırlıyorum. Sonradan onları çağırıp daha fazla tütün vermeleri gerektiğini de hatırlıyorum. Ancak hemen arkasında ağır bir spor yaptırıp doyasıya öksürdüklerini de hatırlıyorum. Ve halen o güleç güzlü Xebat’ı hatırlıyorum. Ve 2007 yılında ilk kez bir arkadaşın onu tanıyıp tanımadığımı bana sorması ve bir resmini bana göstermesi üzerine tutamadığım gözyaşlarımı da hatırlıyorum. Bu unutulmaz genci hep hatırlayacağım.
Amed’li Ferhat, Kulp’lu uzun boylu Seyitxan, Adıyamanlı Berivanı da hatırlıyorum.
Ve Elbistan’lı balcının kızı diye seslendiğim Mizgin – Elif Gezer- arkadaşı da hatırlıyorum. Balcının kızı ismini bir romanda esinlenerek takmıştık. Sonrada balcılık yapan ana ve babayı da tanıdığımızda tamdı balcının kızı olduğuna karar kılmıştık. Çünkü gerçekten bal gibi şirin ve tatlı bir baba ve anayı görmüştük. Sonra Sinan Cemgilleri güzergâhların yerlerini bize gösterecek olan yine bu balcı amcamız olacaktı. Arada yıllar geçti tam 14 yıl, unutmak, hatırlamamak, anmamak düşünülemez. Güneybatı’da bir rol oynayacak PKK komutanının çok erken şahadeti bir halkın umudunu gerçekleşmesini ertelemeye götürürken bir eyaletin düzeltilme şansı kaçırılmış oluyordu. Bu oldukça kahredici bir durum, çekilmesi kaldırılmaz bir durumdur.
Durumun özü bu olsa da, bir gerçek vardır ki o da değiştirilemez, tarif edilemez.
O da tüm zorluklara rağmen, engellemelere rağmen Sabri arkadaşın gösterdiği irade ve kararlılık, düşmana inat gösterildiği direniştir. Halk, ülke ve insanlık için mutlaka dağlara tırmanmalı orada yeni yaşamın temelini atma mücadelesine katılmaktır.
O hiçbir dakika tereddüt etmeden bunu gerçekleştirdi. O hiçbir dakika duraksamadan bunun için hep yoldaydı. Ve halende onun idealleri yollarda, dağlarda ve halkımın yüreğinde tap taze ve canlı olarak akmaktadır.
Ancak bu ruhun zayıfladığı yerlere yok mudur? Vardır! O da Sabri arkadaşa ve onun arkadaşlarına bağlı olduklarını söyleyen memleketindeki duruştur. O kadar emek sarf etmiş, kan vermiş bu halk bu günlerde zayıflamış görülüyor. Hâlbuki Sabrilerin yoldaşıyım diyenler, yakın akraba ve dostum diyenler onun ve onların anısına ölümüne bağlı kalmasına bilmeleri gerekmez mi?
Sabrilerin küçüğü olan Nucanlar –Cennet Dirilik- Botan’da Dersime doğru yol alırken asıl hedefi Nurhak’lardır demesinin altında Sabri arkadaşın Nurhak’ta şehit düşmesini düşündüğündendir. Ona bağlı olmasına en temel kıstası onun yolunda yol almaktır. Onun yaşamını kendisine esas almasıdır. Nucan arkadaşta fiziki zorluklarına rağmen hiç tereddüt etmeden durmadan Engizek sahasına yönelmeyi hedeflemiştir. Bu bir bağlılık bu bir devrimci sadakat bu bir kararlılık bu bir iddia. Ve bu bir durdurulamaz gerçekleşme öyküsüdür.
Sonuçta insan birazda bu sahalarda yaratılıyor. İnsan buralarda insan oluyor. Kendisini buralarda buluyor. Ben olma burada ben oluyor.
Yeni bir 29 Temmuz’a doğru giderken Sabrilerin ve onun yoldaşlarının anıları önünde saygıyla eğilirken, onlar için, halk için, insanlık için mücadeleye devam edeceğimizi herkes bilmelidir ve o görkemli insanlara dost, yoldaş, akraba olanlarda aynı bağlılığı göstererek mücadeleye dört elle sarılmalıdır.
Direnişleri, direnişimizin temel harcı olmaya sonuna kadar devam edecektir!
Ve gidenler*
Takılıp bir güvercin serüvenine
Tüm mevsimleri
Sevinçleri
Ve acıları
Paylaşmak için
Ve tekrardan dönmek üzere
Bu topraklara
Kalbimizin kuzeyinden güneyine doğru
Özgürlüğe kanat çırpıyorlar
*Sabri arkadaşın mezar taşına kazılmış şiirdir
Kasım Engin