Kêla Memê'nin ikileminde özgür bir esinti

 20 Kasım 2006 tarihinde Gabar, Şehit Rizgar (Bayrak) tepesi eyleminde şehit düşen Harun Tolhildan arkadaşın anısına…

Şehit Harun Tolhildan

Gece, simsiyah saçlarını salmış zirvelerden aşağı. Hava ayaz…
İç kıyıcı rüzgarın sesini dinliyorum.

Dışarıda kar…

Yıldızlar rüzgarlara rağmen sımsıkı tutunmuşlar gökyüzüne. Yıldızlara mı benziyoruz diyorum bazen. Sımsıkı tutunmuşuz kendi göğümüz bildiğimiz şehitlerimize, Önderimize ve dağlarımıza.

Yüreğimizi rüzgarına verip arındırdığımız, sırtımızı dayayıp en özgür zamanları soluduğumuz dağlarımıza tutunuyoruz sımsıkı. Bir dağ… Yurdumuzun kalbinde yükselen bir özgürlük açılmasıdır Herekol. Destanları dilden dile gezinen, dillere düşüp de kaleme alınmayan, tarihin not defterine düşmeyen bir çağrı, onursal yükselişe kendi bedeniyle bir özendirmedir Herekol. Özgürlük, yani öze ulaşmanın yücelikle, yüksekliklerle bağıntısı, en güzel dağlarımızda kendini belli eder. Gerillanın, gerilla duygularının en güzel açığa çıktığı yerlerdir dağlar. Yüksek dağların doruklarında, rüzgarın kanatlarına takılıp gider gibidir kişideki fazlalıklar. Kişiye ait olmayanlar kişide bulunmaz dağ doruklarında. Geriye kalandır o kişi. Sade, arınmış ve cevhere en yakın olandır geriye kalanlar.
Harun demek istiyorum aslında. Harun Tolhildan. O’nu anlatacak kelimeleri ayıklıyorum belleğimden. Bir dağ zirvesindeymişim gibi fazlalıkların ağırlığından sıyrılıyor sözcükler. Gençliğini özgürlük hareketine adayan ve Kürdistan dağlarına karışan bir yoldaştır Harun. Ülkesinden kilometrelerce uzak olan İstanbul’da büyümesine rağmen Kêla Memê’nin ikliminde kök salmış, ilk özü aldığı topraklara ulaşmayı kendine yol edinmiş bir genç yoldaş.
Geri çekilme sonrası kuzeydeki mevzileri yeniden doldurma yılı olan 2003’ün baharında tanıdım O’nu. Aynı bölükteydik. Amaçlarımıza ulaşma istemimizde, kararlılığımızda anlam kazanan, zorlu ve uzun bir yolculuk sonrası alanımıza ulaşmıştık. Birçok arkadaşta “Guyilerin fiziği güçlüdür, dayanıklıdırlar, dağa göredirler” gibi yaklaşımlar olsa da Harun arkadaş metropolde büyüdüğünden biraz farklıydı. O uzun yolculukta çok zorlanmıştı ama zorlanan arkadaşlara yardım etmedeki istemi, ilgili yaklaşımı, moral değerlerine sımsıkı sarılışı ve pes etmemesi O’nun gerçek gücünü, dayanıklılığını gösteriyordu. Besta’ya ulaştıktan bir süre sonra Herekol’e Resul arkadaşın takımına düzenlemesi olmuştu. Gerillaya katılalı çok fazla olmasa da parti kültürünü almıştı. O’nda devrimci gençliğin sıcakkanlılığıyla parti militanlığının olgunluğu uyumluydu. Duyarlıydı. Yaşama, doğaya, düşmanın yönelimlerine ve yoldaşlığa duyarlılığı O’nun yaşam duruşunu belirliyordu. İyi bir dinleyiciydi. Arkadaşlara saygılı yaklaşımı ve kendini yaşama katışı O’na saygınlık kazandırıyordu. Herekol’deyken birlikte gittiğimiz görevler O’nun kişiliğini tanımam için bir fırsat olmuştu.

Ağustos’un sıcak günleriydi. Akşamüzeri keşfimizi yapıp Herekol’den aşağı kendimizi bırakmıştık. Biraz aşağıda durup Harun arkadaşı bekledik. Hasta ya da yorgun olup olmadığını sorduğumda “yok heval, çok iyiyim, ayakkabım biraz zorluyor ama sorun değil” dedi. Ayakkabısına baktım, öyle yırtılmıştı ki, bir ayağındaki birkaç delik olmasına rağmen ayağındayken, diğeri iyice yırtılmış, ayağından çıkıp dizine doğru ilerlemişti. Harun ise gülümsüyordu. “bir şey olmaz heval, zaten bugünlerde yeni ayakkabılarımız gelir” dedi ve yola devam ettik. İlerde dinlenmek için ara verdiğimizde O, ayağına batan dikenleri çıkarıyordu. Daha aşağılarda dikenli ağaççıklar çok olduğundan Harun arkadaş epey zorlanmıştı. Sabaha doğru görevimiz bitmiş, yeniden Herekol’ün rüzgarlı zirvelerine ulaşmıştık. Heval Harun’un çıkardığı ayağına batan dikenler yüreğime batmış gibiydi. Gerillanın direnişi sadece bir an değildi, her an yaşama mücadelesi veriyorduk. Bu manzara karşısında düşüncelere dalmıştım. O ise dikenlerin işi bitince dinlenmeye gitmiş, kefiyesinin altında bir çocuk gibi kıvrılıp yatmıştı.

İç eyaletlere giden gruplar yanımızdan geçiyordu. Onları karşılıyorduk, imkanlarımız elverdiği oranda ihtiyaçlarını yerine getiriyorduk. Önlerinde uzun yollar olan gruplar, zorlu yollarda ağır yüklerinin altında epey zorlanıyorlardı. Bir defasında gruplar gittikten sonra nokta değiştirmek için hazırlanmaya başlamıştık. Harun arkadaş geldiğinde raxtı dikkatimi çekmişti. Bixiciydi ve iki bombası vardı. Ama raxtı belinden düşecekti. Ne olduğunu sorduğumda verdiği cevap arkadaşları oldukça etkilemişti. “Heval giden arkadaşlar bombalarını bırakmışlar, yerde kalmasına razı olamam, gömmek de istemiyorum. O yüzden hepsini raxtıma taktım. Aslında biraz da kızdım. O kadar büyük zorluklarla buraya kadar getiriyorlar neden bırakıyorlar ki, hem bırakıyorlarsa söylesinler, büyük bedellerle elde edilen cephanemizi iyi kullanmazsak zorlanırız heval.” Bu olayın ardından arkadaşlardaki cephane duyarlılığı daha da artmıştı.

Resul arkadaşı çok seviyordu. O’nun ilk komutanı Resul arkadaştı ve hep O’na bakıyordu. O’ndan her şeyi öğrenmek istiyor, yorulmadan her göreve O’nunla gidiyordu. Birlikte yaşadıkları süre Harun arkadaşa yetmiyor gibiydi. Resul arkadaş O’na söz vermişti. Harun arkadaş iki yıl kalıp pratik tecrübe kazanacak, sonra birlikte Garzan’a gideceklerdi.

Bu kararlılıkla katıldığı pratikte öğrendikleri Harun arkadaşı daha da güçlendirmişti. Önderliğimizin Atina savunmaları üzerine gördüğümüz kış eğitimi ardından pratiğe çıkmıştık. 1 Haziran hamlesinin öncü komutanlarından olan Resul arkadaşın Herekol’deki şahadetinden en çok etkilenenlerden biriydi Harun arkadaş. Ve komutanına olan bağlılığını, gerillacılığı kendine meslek edinmekle kanıtlayacağının, bunun en güçlü pratiğini gerçekleştireceğinin sözünü vermişti. Şahadetlere verilecek en anlamlı cevabı yaşam duruşuyla oluşturmuştu Harun arkadaş.
Yoldaşlığa vefa O’nda güçlüydü. Ve vefa Harun arkadaşta sadece verdiği sözleri yerine getirmek değildi. Yoldaşlarının beklentilerini anlayabilme, ihtiyaçlarını görüp giderebilme, her şeye rağmen dürüst yaklaşmak ve paylaşabilecek zamanları ve ortamları yaratabilmekti vefa. Ve O bunu derinden hissettiği kadar yaşıyor, hissettiriyordu da.

O’nu en son 2005 baharında görmüştüm. Yanımıza ziyarete gelmişti. Küçük bir grup olarak kaldığımız küçük mağaranın kapısında belirdiğinde gülümseyişiyle bekleyiş ve özlem içindeki yüreklerimize su serpmişti. Birkaç saatlik sohbetimiz öyle akıp gitmişti. Güneye geldikten sonra duymuştum Gabar’a geçtiğini ama şaşırmamıştım. Besta’yı, özellikle de Herekol’ü çok sevdiğini bildiğim gibi O’nun hep ileriye adım attığını da biliyordum. Sonbaharın soğuk bir gününde Rizgar (Bayrak) Tepesi eyleminde şehit düştü Harun arkadaş.

Bir dağ yamacında duydum Harun arkadaşın şahadetini. Rüzgar içimi kıyıyordu. İçimde bir kıyımla gencecik yoldaşımı düşledim. Halkımızın seçilmiş çocuklarındandı Harun. Ve henüz yapacak çok şeyi vardı. O’nun yapmak isteyip genç ömrüne sığdıramadıklarını düşündüm. Son gecesini, son dakikalarını…
Hava soğuktu, zamansa kor bir ateşti yüreğimde.

Dedim ya yıldızlara benziyoruz bazen. Gözlerime öykünüp de bulutlandı yıldızların göğü. Ve gece toplamış artık simsiyah saçlarını zirvelerden. Hava suskun…

Dışarda kar…

Kêla Memê’nin ikliminden kopan o özgür esinti, ürpertiyor içimi.

Bir Silah Arkadaşı