Dağın Kalbine Giden

Uzun yıllar ve yollar ardından haberini böyle almamalıydım. Bir selamını, olmadı gülen yüzünü, muzip bakışlarını görmeyi beklerken “şehit düştü” sözünü duymak da varmış.

Kürtler, dağlı halk olarak bilinse de yüzyılların göç akımları ve değişen yaşam koşulları birçok Kürt’ün aslında dağlarla arasının iyi olmadığı gerçeğini de gösterdi. Somut ve coğrafik anlamda dağdan uzaklaşan Kürtler, dağın insana kazandırdıklarından da mahrum kaldılar.

Bin yıllarca evi olmuş dağlarda yaşamı, savaşı, varlığı ve yokluğu öğrenen Kürtler çok şey borçlu oldukları dağların dilini de en iyi anlayan halklardandır. Bir söz değildir sadece ya da basit bir tanımlama. Esen rüzgârından, tenine değen yağmur damlalarına kadar, yetişen bitkilerinden, yerlerde açılan çukurlara dek ruhunda hisseder Kürt dağı. Direngenliği, asiliği, uzaklığı ve koruyuculuğu bir karakter gibi işlemiştir Kürtlerin genlerine. Akan sularının berraklığı ve deliliği, hizaya gelmez, söz dinlemez, engel tanımaz akışı sıkça anlatılan hikâyelerinin de merkezindedir Kürtlerin. Yabani hayvanı, kuşu, böceği öylesine bir uyum ve ahenkle renk cümbüşü yaratır ya, Kürt halkı da biraz öyledir. Çok farklı, çeşitli, renkli ama kendi içinde müthiş bir birlik.

Çocukların dağlarda yetişeni de farklıdır bu yüzden. Öyle basit, korunarak, kavgasız, edilgen yaşanmaz dağlarında Kürdistan’ın. Daha çocukluğundan itibaren bilir her Kürt yaşamın ne menem bir kavga olduğunu. Düşe kalka, alışarak ve gittikçe severek bir parçası olur dağın, yaşamın ve insanın.

Böylelerine şanslı denir Kürtlerde. Emeği görmüş, gayretle büyümüş, özüyle yaşamıştır çünkü. Kuzeyde, güneyde, doğuda, batıda, dört parçasında Kürdistan’ın dağla içli dışlı her kişiliğin, karakterinin aşağı yukarı böyle olduğunu bilirsiniz.

Tanıdığım Bedran, gördüğüm, yaşadığım ve ölesiye sevdiğim Bedran da dağlı Kürt’ün en güçlü ve çarpıcı örneklerinden biriydi. 10 Aralığında 2010 yılının artık olmamak üzere gitti dağlarından, yaşamdan, bizden…

Ağlamak çare değildir denir. Bağlılık gözyaşlarıyla tarif edilemez ya da. Bir de büyümekle ters olurmuş ağlamak. Ama ağlamamak, Bedran ismini anarken gözyaşlarını tutabilmek tanıyan için kolay değil. Bedran’ı görmüş, yaşamış, Kürdistan ananın koynunda gerillacılık yapmışsanız bu çok zordur. Binlere karşı savaşmaktan, yüzlerce kiloluk bombalara direnmekten daha zor.

Ne denirse densin, nasıl anlatılırsa anlatılsın bazı gidişlerin ardından selama durmak lazım gelir. Öyle bir an, bir dakika, birkaç saat değil. O gidişin ardından artık hiçbir şeyin, hiçbir sözün ve duruşun eskisi gibi olmaması gerekir. Yaşanılanların, hayallerin ve sözlerin hatırına artık geride kalanların omuzlarındaki yük daha ağır, sorumluluğu daha büyük olur. Bu yüzden layık olmanın o zorlu, çatışmalı ama onurlu mücadelesiyle yüz yüze kalır geridekiler.

***

Dağlarda, hele bir de ona yabancıysanız kaybolmak çok kolaydır. Bir gerillanın ise en büyük avantajı evi bellediği dağı iyi tanımasıdır. Gerillacılıkta yol bilen, araziyi tanıyana değer de daha bir fazladır. Yol bilen, mücadeleyi taşıyan, devinimi yaratan, insanları, hedefleri ve yarınları birbirine bağlayandır. Dağlı Kürt, dağlarla kurduğu iletişim ve onun bedeninin her köşesinde bıraktığı izi takip ederek istediği ve ulaşmak istediği her yere rahatlıkla ve zorlanmadan ulaşır. Belki de Bedran arkadaşın en tanınan, en bilinen özelliğinin kuryelik, yani yol bilen olması da buradan gelir. Dağla büyüyen Bedran, dağın anlamını büyüten olur.

Gerillaya sempati duyan her insanda kızıl ufka doğru yürüyen, adı, sanı bilinmeyen eli kleşli gerilla fotoğrafı ne anlam ifade ederse Bedran onun fazlasını verirdi. En asi kayalıklarda ölümle dalga geçercesine bir dağ keçisinin peşinde izlerken O’nu, ya da zirvelerine yakın yerlerinde Gabar’ın düşmanın peşinde koşuşunu, anlardınız ki bir gerillayı izliyorsunuz. Kimi zaman kurye, kimi zaman komutan, kimi zaman eğitmenci, kimi zaman haylaz bir çocuk, kimi zaman usta bir avcı, kimi zaman duygulu ve hüzünlü bir sanatçı, kimi zaman durmak bilmez coşkun bir nehir ama her zaman yeterli, doygun ve usta bir gerillacı.

Bedran, gerillalaştığı 15 yıl boyunca her gününü dağların verdiği ile yetinerek, daha fazlasını hiçbir zaman istemeden yaşayarak geçiren bir dervişti. Çocuklara has saf, temiz karakteri dağların kazandırdıklarıyla büyük bir kişiliğe ulaşmıştı. Emekçiliği, dayanıklılığı, bağlılığı, enerjisi en önde olan Bedran, Kürdistan’da yürütülen mücadelede kalıcı izler bırakan ender insanlardan biri olmayı bildi.

Bedran, tüm gerilla yaşamının her anında dağ sevgisini eksiltmeyerek gerçek aşkı yakalayabilen ender insanlardan bir oldu. Gönlündekini sınırlandırmadan, sevgisini gizlemeden sunan Bedran, içi kadar güzel yüzünde hiçbir tepkisini saklayamazdı. En küçük hatada bile yüzü kızaran, kendine güvendiği konuda müthiş inatlaşan, bildiği bir doğruyu savunurken inanılmaz derecede kararlı duran, bilmediklerini öğrenirken bir çocuk gibi meraklanan, düşmanın üzerine yönelirken fırtına gibi esen Bedran, herkesin örnek alması gereken bir ölçü olarak Kürtlerin ve dağlıların tarihine yazıldı.

Gabar dağının direniş kültürünü ve savaşın kalbi rolünü en iyi hissederek yaşayan, öğrenen Bedran, Gabar’laşan, Gabar ile anılan büyük komutanlarına layık olmasını bilerek bu kültürün devam ettirilmesinde kendisini bir basamak yaptı. O, geleneğin korunmasında en hassas, en örgütlü, en disiplinli gerillalardan biri olarak yaşamında yarattığı etkiyi şahadetinden sonra da herkese göstermeye devam edecektir.

Nice Bedran’lar yaratan Kürdistan dağları bir evladını daha yitirdi.

Acımız, gidiş şeklinedir. Gidişine değil.

Ama bilinsin ki Bedran düşüncelerimizde, hafızalarımızda yer ettiği müddetçe baş koyduğu yol, izlediği ve inandığı yol sürecek, Bedran’ımızı bizden ayıran her türlü düşman bertaraf edilecek, sevdalandığımız Kürdistan dağları özgürleşecektir.

Mücadele Arkadaşları