Verilen Söz

Verilen SözKod Adı: Azad Van
Adı ve soyadı: Halil Kaya
Doğum yılı ve yeri: 1982 / Van
Katılım yılı ve yeri: 2002 / Van
Ana ve baba adı: Güzel / M. Çetin
Şahadet tarihi ve yeri: 1 Temmuz 2010 / Pervari, Siirt

Azad arkadaş ile 2003 yıllının nisan ayının son günlerinde tanışmıştık. Tabura gelmiş olduğum için etrafıma çekingen ve utangaç bir tavır ile bakınıp duruyordum. Bir şeylere anlam vermeye çalışıyordum. yeni gelmiş olduğum tabura adapte olabilmek için yoğun bir çaba sarf ediyordum. Azad arkadaş bunu fark etmiş olacak ki, yanıma gelerek bir sıcak selam verdi, tanışma fasıllından sonra, sanki yıllarca birlikte kalmışız gibi aramızda bir samimiyet başladı. Öyle anlamıştım ki o dağ ortamı ile çok erkenden uyum sağlayabilmişti. Ve bunu bana da aşılamaya çalışmıştı.

Azad yoldaşım, senin o canlılığın ve girişkenliğin adeta benim için bir moral kaynağı oluyordu. Hiç bir şey de tereddüt etmiyordun. Öyle ki, tüm tabur tarafından seviliyordun. Hiç bir fedakârlıktan geri durmuyordun. Beni de kendinle yaşamın içerisine sürüklüyordun. Her ne kadar senin gibi aktif olamasam da seninle birlikte yaşama adapte oluyordum.

Yönetim bunu görmüş olacak ki, bizi uzun süreli bir göreve düzenledi. Hem uzun bir o kadar da zorlu bir görev olacaktı bu. 2003 son baharın da beraber zorlu bir göreve başlayacaktık. Bunun için şehit Erdal-Engin Sincer yoldaşın yanına gitmiştik. Şehit Erdal arkadaşı Avrupa da tanımama rağmen dağ ortamında kendisini gördüğümde genel de şaşırmış ve bir o kadar da sevinmiştim. Çünkü artık onunla beraber çalışacaktık. Belki de tüm yaşamımızın en güzel 4 ay olacaktı.

Şehit Azad arkadaşın heyecanı her haline yansıyordu. Bir türlü kendini kontrol edemiyordu. Çünkü karşımızda şehit Erdal arkadaş oturuyordu. Bizimle sohbet ediyordu. Gideceğimiz görevin zorluklarını bize anlatıyordu. Nelerin olabileceği ve nasıl yapmamız gerektiğini bize uzun uzun anlatıp durmuştu. Bizde yürüteceğimiz çalışma ile ilgili her konuyu büyük bir ilgi ile dinliyor ve hiçbir şeyi atlamadan iyi kavramaya çalışıyorduk. Artık görevimizin başına gitmeye hazırdık. Şehit Erdal arkadaş ile ayrılırken hiç vedalaşmadık, çünkü 3 gün sonra yanımıza kendisi gelecekti. Bu çalışmayı onun denetiminde ve sorumluluğunda yürütecektik.

Ne acı ki 3 gün sonra kendisi gelmedi ama şehit düştüğü haberi geldi bize, belki de ilk kez o zaman “ölmek güzel bir şeydir” diye düşünmeye başlamıştım. Çünkü artık Erdal arkadaş olmayacaktı.

Bizimle espri yapan, bize takılan, gülen yüzlü komutanımız olmayacaktı. Bu bizi içten içe kahretse de sonuçta kendisine vermiş olduğumuz bir sözümüz vardı. Önümüze koyduğu görevi başaracağız. Her ne olursa olsun başaracağız ve bu inançla hüzünlü de olsak çalışmamıza yüklendik. Çalışmalarımız ilk başta çok sağlıklı bir şekilde yürüyordu. Uzun yürüyüşlerden sonra ara verdiğimizde bir birimize şehit Erdal arkadaşı anlatıyorduk. Bize bir rüya gibi geliyordu, her ne kadar anlatsakta sanki bir şakaymış gibi kendimizde inanmak istemiyorduk. Çok tuhaf bir duyguydu. Hiç bir zaman anlatılamaz olan bir duygu...

Örgüt yönetimiz şehit Erdal arkadaşın şahadeti karşısında, böyle büyük bir komutanını kaybetmenin acısını yaşarken diğer taraftan da düşmanlarımız da içten ve dıştan saldırıyorlardı. İçten değerlerimize ihanet ediyor, dıştan ise bizi dağıtmak için her türlü baskıyı uygulayarak özgürlük hareketimizi tasfiyeyi devreye koymuştu.

Örgütümüzün yaşadığı en zorlu süreçlerdi. Biz böyle karmaşık bir süreçte hiç durmadan çalışmamızı sürdürüyorduk. Evet, böyle karmaşık bir süreçte bizler Kürdistan dağlarının uçsuz bucaksız derinliğine doğru yolculuk etmeye başladık, her şeyin ilkini yaşıyorduk, ilk kez kuzey topraklarına ayak basıyorduk, ilk kez düşmana görüntü vermemek için kamuflajlarımıza dikkat ediyorduk. İlk kez erzakımızı idareli kullanıyorduk, kısaca her şeyin ilkini yaşıyorduk. Evet, ekim ayının son günleriydi. Akşamüstü hareket etmeye başlamıştık, sabaha kadar hiç ara vermeden yürümüştük, bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Öyle ki, ufak derelerde bile sel kalkmıştı. O yağmurlu gece de yürümek zorlaşmıştı ve çok bitkin düşmüştük. Daha önceleri kaldığımız bir noktaya önden gitmiştim. Yorgunluğun etkisi ile o suyun ortasına uzanıp uykuya dalmıştım. Rüyamda kocaman bir ateşin yandığını görüyordum. Kendimi ısıta bilmek için ateşe doğru yanaşıyordum. Birden kendimi suyun tam ortasına da buldum. Uyandığımda Azad arkadaş kahkahalar atıyordu. Benim halime gülüyordu. Zoruma gitse de ona bir şey diyemedim. Çünkü kendisi yatmamak için oldukça direnmişti, ama ben onun kadar direnememiştim. Gülerken yüzüme bakarak “şehit Erdal’a verdiğimiz sözü hiç bir zaman unutmamalıyız” dedi ve bana bir daha şunu hatırlattı, “bizi bu yürüttüğümüz çalışmadan caydırmak için elinden geleni yapıyorlar” demişti.

İlk başta kuryeliğimizi yapanlar ile bir süre kaldık daha sonra görevleri olan arkadaşlar gidince biz arazide yapayalnız kaldık. Hiç bir biçimde araziyi tanımıyorduk. Hele hele Zagros’un o sarp ve uçurumlu vadilerinde yol bulmak tam bir yılan hikâyesi gibiydi. O derin vadilere girdiğimizde gökyüzünden başka bir şey göremiyorduk. Evet, yoldaş deyip bir taşın üzerine oturduğunda neler yapabileceğimizi sıralamıştı Azad arkadaş, diğer taraftan da arkadaşlar eylem yapmıştı, düşmanın on ölüsü olduğu bilgisini cihazdan takip etmiştik. Düşman araziye rast gele obüs yağdırıyordu. Onun için Azad arkadaş bir biçimde bizi yürütmek için ikna etmeye çalışıyordu. Azad arkadaş rahat değildi, tam 4 gün boyunca arkadaşlardan kopuk kalmıştık, hangi tarafa gideceğimizi ne yapacağımızı bilemiyorduk.

4 günden sonra Azad arkadaş tam patika olmasa da patikaya benzer bir iz bulduğunu söyleyerek yanımıza geldi. “Bu patikadan hiç çıkmadan ilerleyeceğiz” demişti. “Nereden çıkarsa oraya gideriz.” Başka da bir seçeneğimiz yoktu.

Hiç birimiz araziyi tanımıyorduk. Erzakımızda kalmamıştı. Artık su içe içe içimiz dışımız su olmuştu. Patikadan ilerlerken sürekli izlere bakıyorduk, değil insan izi her ne olursa olsun yeter ki bir iz olsun. Nihayetinde 22 saat hiç durmadan yürüdük. Bir biçimde arkadaşlara ulaşmamız gerekiyordu. Azad arkadaş bize moral vermeye çalışıyordu. Ne tuhaf iki zıt çelişki bir tarafta ihanet diğer tarafta ise verdiği söz uğruna her ne olursa olsun başarması gereken bir görev için elinden geleni yapan bir militan.

O zorlu yolculuktan sonra akşamüstü arkadaşlara ulaştık. Arkadaşları karşımızda gördüğümüzde gözlerimiz doldu, ağlamaklı olduk. Bitkin düşmüş bir vaziyette arkadaşlara ulaştık. Ne ayakta dura biliyoruz, ne de konuşa biliyoruz. Arkadaşlarda bizi karşılamak için bize doğru yolla çıkmışlardı.

Dünya da en güzel duygu herhalde insanın yoldaşlarına kavuşmasıdır. O sıcak atmosfer, şakalaşmalar. Adeta insana ruh veriyordu. Nihayet görevimizi başarmıştık. Her ne kadar zorlu bir süreç geçirmiş olsak da gene de Azad arkadaşın içi rahat değildi.

Çünkü şehit Erdal eğer bu görevi başarırsanız “Botan'a gittiğimde sizleri de yanımda götürürüm” sözünü vermişti bize, tabi hiç birimizin aklında yoktu Botan'a gitmek, ama Azad arkadaş daha tekmilini vermeden ilk yaptığı Botan'ı önermek oldu. Erdal arkadaşa verdiği sözü, hiç zaman kaybetmeden yerine getirmek istiyordu.

Tabi örgüt uzun bir süre Azad arkadaşı bekletti. Farklı farklı eğitimlerden geçirdi. Artık her şeyi ile kendini hazır his ediyordu. Biz Azad arkadaş kadar şanslı değildik. Örgüt hepimizi Botan’a göndermedi. Her ne kadar ısrar etsek de göndermedi. Sonuçta Azad arkadaş istediğini yapmıştı. Sözünü yerine getirecekti. Gerillanın kalbine gidecekti. Şehit Erdal’a verdiği sözü yerine getirecekti. Mücadelesini Botan sahasında sürdürecekti.

Evet, Azad arkadaş Botan sahasına geçti. Çeşitli dönemlerde ondan hep haber alıyordum. O canlılığından hiç bir şey kaybetmemişti. Kendini en iyi şekilde kata bilmek için elinden gelini yapıyordu. Tüm arkadaşlara moral kaynağı olmuştu.

Azad arkadaş ve onlarca yoldaşı ihanetinin son kırıntısını kıra bilmek için gözünü hiç kırpmadan düşmana yöneldiler. Bedenlerini ve ruhlarını ortaya koyarak, başta iç ihanete karşı ve tüm düşmana şunu haykırdılar. Hiç kimse APOCU ruhu bitiremez ve bitirilmesine de asla izin vermeyeceklerdir. PKK'nin fedai ruhu her zaman var olmuştur ve bundan sonra da var olmaya devam edecektir.

Biz ardıllarına kalanlar ise tek bir görev kalıyor: Özgürlük mücadelemizi tüm enerjimizi ortaya koyarak en güçlü bir biçimde sürdürmek ve başarıyı sağlamaktır.

Şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz.

Canfeda Rohat