“Ey Şehit Yoldaşım Bekle Ben de Geleceğim Yanınıza”

Şehit dilinden...

İçimden birkaç yıldır hep şu geçiyor; acaba bu gün bu dağlarda yaşadıklarımızı, şehit düşen bunca kahraman yoldaşlarımızı gelecek kuşaklar bilecekler mi? Hatırlayacaklar mı? Unutacaklar mı? Ne kadar can yoldaşımızın hem de en güzel, en fedakâr, en kahraman halk çocukların bu topraklarda tek tek nasıl şehit düştüklerini bilecekler mi?

Geleceğe belgeler bırakma isteği her zamankinden daha fazla içimde büyüyen bir istek. Şehit düşen her yoldaşın arkasından bu duygu daha da kabarıyor yüreğimde. Ama yazamıyorum. Yazıya dökmek bir sanat mıdır, bir ustalık mıdır bilemem. Ama tanıdığım onlarca yüzlerce şehidin yaşamını, anılarını yazamadığım için hep içimde kahrolmuşumdur. 96’dan bu güne kadar bazen yazdım ama yazdıklarımı hep kendime sakladım. Avaşinde, Güneyde, en son beyaz dağda Murat’ımı, Erdal’ımı ne kadar yazmak istedim. Ama olmadı, beceremedim. Murat arkadaşın şahadetinin ardından tam sekiz yıl, evet tam koca sekiz yıl geçti. Sekiz yıl hep Murat’ın yokluğunun dayanılmaz özlemi, hasreti ve acısıyla gelip geçti.

“Abi bir gün Munzur dağlarına gideceğim” demiştim. Bir gün iş dönüşünün yorgunluğunda sonsuzluğa uzanan denizin mavi sularına bakarken “acele etme ufaklık, ben senden önce gideceğim Munzurlara” demiştin. Ve sekiz yıl önce Amed’te aramızdan ayrıldın.

Bir defacık olsun onu göremeden, doyasıya kucaklayamadan “abi bak yine eskisi gibi beraberiz, ülkemizin, yoldaşlarımızın içindeyiz, Munzur dağlarına birlikte gideceğiz abi” diyemeden 22 Kasım 1996’da şehitler kervanına katıldı.

Anılar, anılar, anılar ve çocukluğumuza, okul yıllarımıza dair birkaç fotoğraf. Bu güne kadar yüreğimde, hafızamda kalan ve son nefesime kadar kalacak olan acıyla, özlemle, hasretle bağlı kalacağım en güzel duygular. En değerli duygular. En değerli duygular ve en güzel yaşamlar, şehitlere dair olanlardır. Bir gün sorsalar bana en değerli eşya nedir bu dünyada senin için diye. Hiç durmaksızın şehit düşen yoldaşlarımızın, o güzel insanların, o iyi insanların birer fotoğrafıdır. Bir fotoğraf sende varsa yüreğin dünü, bugünü ve geleceği çok yalın, sade gösterir.

Şehidin yaşamı en temiz, en saf, en güzel, en özgür, en dürüst yaşamdır. Onun fotoğrafına bakar konuşursun yüreğinde, anılarında. Varsa içinde kirlenen bir şeyler utanırsın, pişman olursun o fotoğrafın huzurunda. Bazen de öylesine amansız engellerle, zorluklarla karşılaşırsın ki, ihanet çevrende kol gezer. Bakarsın fotoğrafa, kendi pis bedenini yaşatmak için ihanet edenlerden nefret edersin. Yeri ve zamanı gelmişse ölüm hoş geldin, sefa geldin!

“Ey şehit yoldaşım bekle ben de geleceğim yanınıza” dersin yüreğinde. Korkular, endişeler, kuşkular, bencillikler sökülür ve çelikleşir yürek. Düşman bildiklerin karşısında, şehidin yolunda onurlu ve korkusuzca savaşırsın. Bazen pratiğin karmaşasından zaman bulur da bakarsın fotoğraflara, Muratlar, Serfirazlar, Harunlar, Şahanlar, Şiyarlar, Seyfettinler, Avaşin şehitlerini, Şevgerleri ve daha sayamadığım yüzlerce can yoldaşın akla gelir. Acı yüreğine ve beynine iner. Tüm hücrelerini sarar. Boşluğa dalar gözlerin ve dalıp gidersin eski günlere.

Muratla çocukluğumuz, okul yıllarımız, emek kavgası verdiğimiz günlerimiz, mücadeleye, geleceğe dair birbirimizle yaptığımız konuşmalarımız hala hafızamda korur yerini. Onun saf, tertemiz yüreği, siması gözlerimin önüne gelir.

Avaşinde sakat, yarım yamalak bedenleriyle ihanetçilere karşı kahramanca direnerek şehit düşen genç Kadiri de unutamam elbet. Ve Dersim’de tanıdığım genç komutan Şevger Yoldaş, düşman karşısında korkusuz, soğukkanlı, yoldaşlarına, savaşçılarına her zaman güven veren Şevger yoldaş!

İnanmak istemezsin ama onlar artık aramızda değildir. Umutları, hayalleri, anıları, düşünceleri, berrak ve tertemiz yaşamları kalmıştır yaşayanlara. Ve bazen tutamazsın kendini gizli gizli ağlarsın. Ağlamak özlemdir. Onlara duyduğun sonsuz sevgidir. Acı düşmana karşı öfkeye dönüşür. Bir fotoğraf insana neler neler düşündürür. Bunu ancak yaşayan bedenin içindeki yürek bilir. Bizim için bir şehidin fotoğrafı bile en kutsal, en değerli varlığımızdır. Beni yıllarca ayakta tutan budur.

18-12-2003

Ş. Seyit RIZA

(SERDAR MORSÜMBÜL)