Xelil Yoldaş, Sen Bu Dağları Sevdin Ve Herkes De Seni Sevdi

Kameraman Xelil, Yazar Xelil, Sinemacı Xelil, Türk Xelil, Kürt Xelil, Devrimci Xelil, Gerilla Xelil, İnsan Xelil, Yoldaş Xelil. Tüm bu sıfatlar seni dile getirir Xelil yoldaş.

Xelil Dağ; Xelil Arapça bir isimdir, anlamı en yakın arkadaş, en yakın samimi dost.

Dağ; Türkçede görkemli, heybetli olmanın adıdır. Xelil Dağ ise; dağ gibi bir arkadaş, dağın dostu, dağa en yakın, görkemli olanı ifade eder. Bu isim sana ne kadar da yakışıyor Xelil yoldaş.

Ben senin Botan günlüklerini okudum ve aklıma ilk gelen şey; birlikte bir grup yoldaşla Şîkefta Birindara’ya çıkarken biraz yorulmuş ve oraya ulaşmadan bir mola vermiştik. Ben sana “sen her zaman herkesin fotoğrafını çekiyorsun, bu kez de seninkini birisi çeksin ve ben de seninkini çekeyim” demiştim. Ve yine gözlerimin önüne sen Kuzey’e geçmeden bir hafta kala birlikte kaldığımızı, çok tartıştığımızı ve senin çok soru sorduğunu hatırladım. Ve son gidiş anında da senin çantana el atıp kaldırdığımda, yükünün ne kadar ağır olduğunu görmüş ve sana derin yolculuğunda bir yoldaşı destek sunması için görevlendirmiştik. Bilirim devrim saflarında sen hep ağır yük kaldırdın, bizimkisi biraz destek sunmaktı. Ve düşüncelerimi Herekol’da girdiğiniz çatışmanın ardından seninle büyük cihaz üzerinde tartışmamızda gezindiriyorum. Gönlümden geçen sözler şunlardı;“yeter artık geri dönebilirsin.” ancak gördüm ki senin devam etmedeki ısrarın daha da fazlalaşmış ve iraden daha da çelikleşmiş. Ve söylemek istediklerimi söyleyemedim. Bu yüce istemin ve çelikten iradene karşı boğazım düğümlendi. Söylemek istediklerimi söylemiş olsaydım moralini belki olumsuz etkilerdi düşüncesini yaşadım. Ve bunun için sana Kuzey yolculuğuna çıkmadan önce “sonuna kadar inisiyatif senindir” sözümü tekrarlamaktan başka söyleyecek bir şey kalmadı bana ve görkemli Ararat yürüyüşü istemini bir kez daha ret etmedik ve sana bir şey demedik, diyemedik.

Xelil yoldaş, sen bu dağları sevdin ve herkes de seni sevdi. Sen arkadaşların sohbetlerinde, sen ateşin közleri üzerinde demlenen çayda, sen karanlıklarda gür ateşlerin etrafında tutulan gerilla halaylarında, sen yoldaşlarının eylem anına doğru yol alırken dillerinden düşmeyen türküde, sen yoldaşların sessizliği ve toplantılarındaki ciddiyetinde gerillanın derin ve özel duyguları oldun. Yine sen yoldaşlarının acı haberlerini yoldaşlar duyduklarında onları ilk görüp de resmini çekendin, yaşayandın ve şiirini yazandın. Ve sen gerillanın bu hüzünlü anlarını siluetleriyle birlikte kaleminle kâğıda, makinenle fotoğrafına nakşedendin...

Sen gerillanın düşmana vurduğu ağır darbeleri, hedeflerini düşürerek ele geçirdiklerinde ölümle yaşam arasındaki coşkularını, duygularını yaşadın, resmini çektin ve inci gibi yazına döktün. Ve sendin düşmanın helikopterini, yoldaşların düşürdüğünde resmini çeken ve kameraya alan. Yoldaşların düşmanın tank ve panzerlerini havaya uçurduklarında, yine sendin o anı görüntüleyen ve resmini çeken, haber yapıp tüm dünyaya duyuran.

Sen, asi dağlarımızın kayalıklarında, derin yarıklarında gizlenmiş oyuklarında ve geçit vermez uçurumlarında adım adım, karış karış dolaşandın. Sen bu dağların derinliklerinde saklı isimleri bilinmeyen şikeftlerin dehlizlerini hatta içlerinde insan kemikleri çürümüş olanları da gördün. Hepsini bir sen dolaştın. Sen buralarda, tarihin derinliklerinde yazılmamış olanı, daha doğrusu yazılmaya izin verilmeyenleri “yazılmamış olan tarihi”, atalarımızın hikâyelerini ve ilk izlerini arıyordun. Sen gördüklerinin resmini çektin ve kameranla yeniden yaşamla bütünleştirerek filmleştirdin. Sen, bu ülkenin topraklarının en eski tarihini, atalarının izlerini arayıp buldun ve geçmişle, bugünle, gelecekle bağını, ilişkisini kurarak bize onların ulaştırılmasını sağladın.

Sen bu dağların en asi kayalıklarında ve en yüksek dağ zirvelerinde dolaştın. Sen Avdal Kovi’yi, sen Çarçela'nın zirvelerini ilk görüntüleyendin ve sen Cilo'nun en yükseklerinde bulunan özel kaldırılmış sandığın içindeki deftere yazısını yazan ilk gerilla oldun. Sen Cudi'nin zirvelerine, Nuh'un Gemisi'nin bulunduğu Sefine’ye de gittin. Bunların hepsini görüntüledin ve dokunaklı kaleminle, tarihle buluşturmak için yazdın, çizdin. İnsanlığa Kürdistan’a bir dipnot düştün.

Sen bu ülkenin tüm güzelliklerini ve görülmeye değer ne kadar yer varsa dolaştın. Avaşin ve Zagros zozanlarını, Basya, Zap ve Faraşin yaylalarının o ölümsüz “merg ve çimenlerini” de gördün. Faraşin'in ana kaynağı olan mavi balıklarının resmini çektin, kamerana aldın ve yine altın kaleminle mısralara dökerek mazlum halklarımıza ulaştırdın. Ve Hezil çayıyla vadisini, Herekol’un o görkemli asi duruşunu hatta Cudi'nin o meşhur “Lawuke Xerib’ini” de gezdin. Sen tarihin o meşhur gezgincilerinden biri olarak onların izinden ancak bu kez daha çağdaşı olarak, Kameraman Xelil yoldaş olarak bunları kamerana alarak onların arasında yer aldın.

Kürdistan’da dağ keçileri en duyarlı yaratıklardır. En sert ve yalçın kayalıklarda ve uçurumlarda yaşarlar. Ve kendilerine insanların yaklaşmalarına izin vermezler. Ancak sen Cudi ve Çarçela’da dağ keçilerine kendini yaklaştırmasını bildin. Sen bu zor olanın resmini çektin hatta filmini yaptın. Ve Kürdistan tarihinin bilmem kaç bin yıl öncesinde kayalara resmedilmiş ilk Pêz Kovi’lerin fotoğrafını ve filmini çekerken de bu ilk Pêzkovilerin resimlerini yapan sanat âşıklarını ne kadar kıskandığını da yazdın. Hâlbuki hepimizin bir kıskanacağı varsa o da sensin. Senin bu kadar ülkeyle birleşmen olsa olsa bizim bir kıskanma gerekçemiz olabilir Xelil yoldaş.

Xelil yoldaş sen gerillanın mücadelesinde bir şeylerin eksik olduğunu hissettin. Ve sen çabanla, ısrarınla bu boşluğu gidermeye, kapatmaya çalışmadın sadece. Hayır, sen aynı zamanda kendi önüne hedef olarak koyduğun bu çalışmayı başarıyla gerçekleştirdin. Sen gerillanın saklı kalmış ve yaşam içerisindeki duygularının sihirli-sırlı yönlerini yakalayıp halkımıza, halklarımıza kavuşturmasını da bildin. Ve sen halkımız ile gerillayı birbirine yakınlaştırdın. Ve sen Kürt halkı ile gerilla arasına bir köprü olmayı başardın. Ve bunu ancak sen yapabilirdin Xelil yoldaş, dağın samimi, yakın dostu!

Sen kameranla savaşarak kavganın en ön saflarında mücadeleye katıldın. Sen çektiğin her resminle, yazdığın makalelerinle, sen yüreğinle mücadele ettin. Ve en son olarak da silahınla mücadele ettin. Bunun için düşman senden ürküyordu. Senden nefret ediyordu. Kendilerince haklı nedenleri de vardı. Çünkü sen düşmana karşı en önemli ve başarılı savaşı yürütüyordun. Ve bundandır ki sen şehit düşüp aramızdan ayrıldığında, düşmanın o faşist Mehmetçik basını manşet atarak “propagandacılarını vurduk” dediler.

Başkaları da; gerillanın resmini çekmek, anlatmak, yazmak istediler. Ancak onların yüreği bu gönül çalışmasını kaldırmaya yetmezdi, yetmedi ve yeterince temiz, dürüst ve arı değildiler. Biliyorsun bazıları bu davayı bırakıp gittiler, sen de yazılarında yazmışın ve kiminin ismini de vermişsin. Onlar hem kalemlerini hem de kendilerini sattılar, ne kadar onursuz olduklarını gösterdiler. Onların onursuzluğu onların olsun. Ancak sen sarsılmaz inancın ve her geçen gün biraz daha gürbüzleşen iradenle, hesapsız katılımınla, inadına davaya olan bağlılığınla, yüreğinde bulunan o engin sevdanla bu halka, bu dağlara, bu yoldaşlara bağlandın. Bunun için bu görkemli yürüyüşün devam etti. Ve kendi önüne Cudi'den başlayarak Ararat'a kadar yürüyerek buraların belgeselini yapmayı hedef koydun.

Evet, yoldaş Xelil, dağın samimi ve yakın dostu, şu bir gerçektir; senin de bir hikâyen oldu. Ve bu hikâye bitmedi, bitmeyecek ve hep berdevam edecektir.

Sen; Adıl, Gülbahar, Nuda, Kurtay ve Ferhat yoldaşlara selamımızı söyle. Ve tabi ki Medeni, Serxwebun, Sorxwin, Nucan, Dicle, Avareş ve Sidar yoldaşları da unutma. Onlara deki; bu hikâye senin, onların ve hepimizin hikâyesidir. Kürt halkının özgürlüğe doğru olan “Özgürlük Yürüyüşü’nün” hikâyesidir, insanlığın hikâyesidir.

En son Botan’da tuttuğun günlüklerin geldi. Bir kez değil birçok kez okudum. Günlüklerin ve yazıların çok değerli. Bu günlük ve yazılar elbette senin tüm hikâyeni dile getirmiyor, getiremezler de. Çok değerli ve anlamlıydı ancak, duygularının bir kısmını dile getirebiliyordu. Kendine has üslubunla hem duygularını hem de düşüncelerini o kadar güzel ve sade bir biçimde birbirine bağlayarak dökmüşsün kaleme. Ve inanıyorum; her Kürt genci ve demokratik değerler taşıyan her insan bu günlüğü ve makaleleri okumaya başladığında, sonuna kadar okumadan ellerinden indirmeyecekler. Ve bu yazılarda Kürt halk realitesi ile devrimci mücadele gerçeğini ve yaratılan değerleri görecek ve anlayacaklar.

Cudi’den Ararat'a kadar olan Özgürlük Yürüyüşü hikâyeni biz yoldaşların olarak hep berdevam edeceğiz. Molotoflu gençler devam ettirecekler.

Size başka bir müjde daha vermek istiyorum; Kürdistan’ın o mağrur ve alnı ak çocukları yeni bir silah keşfetmişler, güçlü ve kutsal bir silah bu. O da, taş. Yani Kürdistan’ın taşları. Onlar, yüreklerinin pekliği ve sıcaklığıyla ellerindeki taşlarla sağır kulakları patlatacak ve halkımızın sesini onlara-işgalcilere duyuracaklar, kör gözleri patlatacak ve Özgürlük Yürüyüşünü onlara görünür kılacaklar. Dili sönmüş ve dönemez olanların dilini çözecek ve bir şeyler söylemelerini sağlayacaklar. Özcesi küçük alımlı ve çalımlı generaller üç maymunların oynanmasına artık izin vermeyecekler!

İşte bunun için gönlün rahat olsun ve gözlerin arkada kalmasın diyorum ve bulunduğun yerde rahat uyu Xelil yoldaşım.

Mücadele Arkadaşları