Gidenlerin ardından söz söyleme cesaretini kendimde bulamıyorum. Çünkü kabullenemediğim veya alışamadığım her şahadet bende biraz daha acı ve hüzün aynı zamanda kararlılık ve mücadele azmimi de pekiştiriyor. İşte Hasan arkadaş’ta bunlardan biri. Hala da ondan bahsederken bile şahadetine kendimi inandıramıyorum bana çok ağır geliyor. Hasan arkadaşla 2001’de Türkiye çalışmalarında beraber kaldık. Belli bir eğitim devresinden sonra Türkiye’nin Antep bölgesine bir grup arkadaşla beraber illegal çalışmalar için gönderildi. Uzun bir süreden sonra alana partinin illegal çalışmalarını yürütmek için giden ilk gruptu. O dönemde pratikçiliği ve duruşuyla büyük bir güven kazandıran Hasan arkadaş alanda önemli bir başlangıç yapan, kitlede güven oluşturan, tekrardan partiyle buluşma heyecanını yaşatan arkadaşlardan biri olmuştu. Demokratik halk inisiyatifi çalışmalarını başlatan arkadaşlardan biriydi. En zor bir süreçte önderliğe sahiplenen eylemleri örgütleyen, korsan eylemleri başlatan, gençlik potansiyelinde önemli bir başlangıç yaptıran arkadaştı. Kitleyle bütünleşmede hiçbir sorunu olmayan, alabildiğine halkçı, sevilen bir arkadaştı. Alandan deşifre durumundan dolayı ayrılmak zorunda kaldı. Ama hala da Antep’ten gelen birçok yurtseverimiz Hasan arkadaşın etkisinden, pratiğinden ve kişiliğinden bahseder.
Onunla en uzun beraber kaldığım süreç Kelareş alanı oldu. 2003 yılında yaklaşık 1 yıl o alanda beraber kaldık. Evet, onu anlatmaya çalışırken bile çok zorlanıyorum. Ben Hasan’la hep paylaşırken, onunla birlikte olurken adeta huzur buluyordum. Çünkü o yaşam ve sevgi dolu bir dost, bir arkadaş, bir erkek, bir militandı. Onun belirgin özelliği, güven veren kararlı duruşu ve katılım düzeyiydi. Güzel bir yoldaşlığı ve paylaşımı vardı. İnsan onunla paylaşımları arasında bir sınır koymak zorunda kalmazdı. Çünkü yoldaşlığı, paylaşımı, kişiliği, sadakati güven verirdi. Yaşamdaki coşkusu ve pratikçiliği onu herkes tarafından sevilmesine ve dikkate alınmasını beraberinde getirirdi. Örgütsel duruşundaki militanlığı ve mücadeleci kişiliği her arkadaşın onunla çalışma istemini doğurabiliyordu. Ben sürekli takılırdım ‘sen ahbap çavuşluk yapıyorsun, grupçuluk yapıyorsun’ dediğimde, ‘ bizim ahbaplığımızda, grupçuluğumuz da asla örgüte zarar vermez ve biz buna izin vermeyiz’ diyordu. Yani Hasan arkadaşın bazen yaptığı keyfiyetçilikler olsa da, yeri geldiğinde en ciddi çalışan ve en çok katılan arkadaşlardan biriydi. Yaşça küçük olsa da duruşu ve katılımıyla sürekli güven veren, gittiği çalışmada sonuç alan, aslında ne yaptığını bilen, anlayan, girişken bir arkadaştı. Yaşamda hep ona takılırdık, muzip yönleri çoktu herkesin potlarını yakalar karikatürize eder ve arkadaşlara takılırdı. Arkadaşlar ona yakalanmamak için ellerinden gelen çabayı gösterse de o mutlaka yine bulur ve esprisini yapardı. Herkese istisna kişilik özelliklerine göre bir isim takardı. Yani her birimize bir lakap takardı. Bizde ona çok takılırdık, ona ‘ çağdaş gui, Napolyon derdik, bazen de kısa ve tıknaz aynı zamanda saçları seyrek olduğu için hep takılırdık ‘ yaptığımız her moralde mutlaka yer alır ve skeçler de çok güzel rol oynardı, iyi bir gözlemci olduğu için yaşamdaki ayrıntılara kadar her şeyi yakalardı. Bizim için Hasanın her yorumu dikkate alınırdı onun söylediklerine herkes güvenirdi. On da arkadaşlarını seçerken ilkesel olarak esas aldığı en temel ölçü, kişinin örgütsel duruşu yaşamı ele alış tarzı yaklaşım ve gösterdiği duyarlılıktı.
En çok sevdiği şeylerden biri ata binmek ve dörtnala koşuşturmaktı. Kelareş’te onunla her göreve gittiğimizde atını dörtnala koşuşturur, adeta özgürlüğü keşfetmiş gibi küçük çocuklar gibi mutlu olurdu. Bana ata binmeyi öğreten Hasan arkadaştı. Bir keresinde ben ona hava atmak istedim ve onunla at yarışına girdim bir baktım ki o dörtnala at koştururken ben kendimi yerde buldum. Kampa geldikten sonra uzun bir süre benim nasıl düştüğümü anlatarak gülmekten kırılırdı. Onunla diğer bir anımız ise ‘ İran’da zozanlardaydık, aralarında tek bayan arkadaş bendim. Nokta deşifre olduğu için hemen bir arka sırta geçtik, çadırımızı kurduk. Geç olduğu için ben kendime yer yapamadım. O gün de içeriden gelen kurye ve yeni savaşçılar çok olduğu için yer yoktu. Bende 4 erkek arkadaşı alarak oradaki zozanlara gelen çadırlara gittik. Sabah saat 7 sıralarıydı ve ben dışarıda benimle gelen arkadaşları bekliyordum, noktaya gidecektik. Dışarıda kadınlarla sohbet ederken
En son olarak PKK eğitim devresine katıldı. Devredeyken arada bir ziyaretine giderdim, sohbetlerimiz paylaşımlarımız olurdu. Komün sorumlusuydu. Yorgunlaşmaları güçlü daha çözümleyici ve derindi. Pek resmiyetlerde konuşmaz konuşursa da iyi tahlil eder, eleştirilerini açık ve kaygısız koyardı. Belli bir örgüt kültürü ve olgunluğu olduğu için yaptığı her belirleme de kendisine hastı. Çok anlaşılır ve yalındı. Herkes Hasan arkadaş konuşunca ilgiyle dinler ve söyleyeceğini merak ederdi. Onun için pratik duruş ve kişinin katılım düzeyi, ahlak ve örgüte yaklaşımı esas ölçüydü. Onda hiçbir zaman bu örgüte karşı herhangi bir tereddüt ve güvensizlik görmedim. Ondaki değerlere ve şehitlere bağlılığı o kadar derin ve inançlı ki insan arkadaşa bakınca ‘ böyle yoldaşlarımız olduğu müddetçe bu devrim mutlaka kazanacaktır, gözümüz arkada kalmaz ‘ derdik. Kendini bilen, anlam arayışları güçlü olan, sorgulayıcı bir arkadaştı. Çok tartışmasa da, kendine aşırı güven ve kendinden emin duruşu onun yaşamdaki katılım biçimiydi.
Anlatmakla bitmeyecek kadar derin ve anlaşılmayı bekleyen yüzlerce şehit yoldaşlarımız var. Şahadetlerinden sonra söyleyeceğimiz her sözün anlamı olacak mı bilmiyorum ama sadece bizim hep yarım bıraktığımız ama tamamlayamadığımız gerçektir şehitlerimiz. Onlar gibi yürümesini bilecek kadar donanımlı mıyız, onların yaşamını adadığı değerlere değer katacak kadar vicdanlı ve gerçekçi olabilecek miyiz? Ölümle dans eder gibi kahramanca şehit düşen yoldaşlarımızı unutmamak için neler yapılabilinir. İşte bütün lanetliliklerde, kutsallıklarda bu gerçeğe, bu değerlere yaklaşımda açığa çıkar. Şehitleri unutmak, insanın kendine ihanetidir, kendinin inkârıdır. Onlar her biri bizim özgürlük bedelimiz ve aynı zamanda kanayan yaramız. Hasan arkadaştan bana kalan derin bir acı ve benden kopan bir parça can. Ondan bana kalan çocuksu gülüşlerinin yüreğimde yarım kalan sevdası. O bir Botan sevdalısıydı. Onun kelareşte şehit düşmesi ve bu kadar erken sevenlerini, bizi terk etmesi çok ağır geldi. Halada onu anımsarken gözlerim doluyor, boğazım düğümleniyor. Birilerinin bunun bir oyun olduğunu söylemesini ne kadar da beklerdim. Son gitmeden de onunla içimden geldiği gibi sohbet ettik, paylaştık ve bazı hayallerimizi ortaklaştırdık. O şahadet beni çok etkiledi. Bir kez daha şahadetler karşısındaki duruşumu, katılımımı ve onun yapmak isteyip de yapamadıklarını yüreğimde hissettim. Artık ben sadece ben değil onlarında duygularının, hayallerinin sesi olmaya çalışacağım.
Ruken Bingöl