En çok ne üzer bir gerillayı? En çok ne zorlar? Kaç kişi bir gerillanın nelere üzüldüğü üzerine düşünür?
En yakınları da içinde olmak üzere gerillayla sempatik bir bağ kurmuş, gerillayla ilgili düşünen, soran, okuyan insanlar, gerillanın yaşadığı dünyanın eşsizliğini, ulaşılmazlığını tüm düşüncelerinin önüne koyduğundan belki de böylesi sorular sorma gereği duymaz. Üzüntüsü geneldir ya, yine de en çok onu acıttığından belki biraz da onun üzüntüsü saymak bencillik olmaz.
Bir gerillayı en çok birlikte mücadele ettiği, savaştığı, her türlü zorluğu paylaştığı yoldaşlarını kaybetmeye üzüldüğünü söylemek yanlış olmaz. Belki de o yüzden en çok onlar için yazıyorlar. Onların hayallerini, sözlerini ve hedeflerini gerçekleştirmek en büyük motive kaynaklarından biri. PKK militanlarının ideolojik, siyasi, sosyal hedefleri ve PKK felsefesinden aldıkları zihniyet gücü yanında en çok bu maneviyat sevk ediyor onları mücadeleye…
Neredeyse her ailesinden bir kaybın yaşandığı Kürt halkının PKK mücadelesine bakışı da böyle. Kimileri onların ardından dağlarda, onlar gibi olmak için yürürken, kimileri Kürt halkının değişik kurumlarında onların yarım bıraktıklarını tamamlamaya çalışıyor.
PKK içinde mücadele ettiği süre boyunca yoldaşlarıyla kurduğu ilişkiler, yarattığı düzeyden belki daha çoğunu öldükten, yani şahadete ulaştıktan sonra gerçekleştiriyorlar bu yüzden. Bir kaybın üzüntüsü yüzlerin, binlerin takipçiliğiyle neşeye dönüşüyor, güç katlanıyor, enerji yenileniyor. Mücadele, kaldığı yerden devam ediyor.
ALTIN ÇOCUK
Böylesi etki yaratan gerillalardan bir tanesi de namı değer “Altın Çocuk”. Yani Sinan Amed kod isimli Murat Demirhan. Sinan Amed ile kısa bir süre birlikte kalan, gerillacılık yapan, yaşamını yitirmesi ardından da ismini Sinan olarak değiştiren gerillalardan biriyle sohbetimizde karşılaşıyorum ilk kez onunla.
“Gittiğimiz bir noktada ‘senin bir adaşın var burada’ demişti arkadaşlar. Hemen oturup sohbete başladık. Neden ismini Sinan koydun diye sordum o arkadaşa. Kulpluyum ben. Bizim oralarda Sinan arkadaşın hikayeleri çok anlatılırdı. O hikayelerle büyüdüm ben. Onu yaşatmak için aldım ismini, ona layık olmak için. Gördün mü hiç peki dediğimde ise nasıl göreyim o şehit düştüğünde ben daha ilkokula başlamamıştım demişti. Ben de yanımdaki üç fotoğraftan birisini verdim ona. Biraz da anlattım tabii. İkimiz de Sinan’ın ismini taşıyoruz. Nedenlerimiz farklı olsa da aynı amaçta birleşen birçok Sinan gibi.”
Merak işte, peşine düşüyorum Sinan’ın. Kimdi, neden ona Altın Çocuk deniyordu, nasıl yaşamış, savaşmış ve ölümsüzleşmişti yoldaşlarının arasında…
Çok aramama gerek de yokmuş. HPG-BİM bünyesinde çıkartılan Parastına Gel Mayıs ayı dergisinde hakkında yazılmış bir yazı ve yazıyı yazan gerilla anlatmış Sinan’ı, Altın Çocuğu;
“1992 yılında katılmıştı Sinan arkadaş gerillaya. Çukurova üniversitesinden bir grup arkadaşıyla birlikte vurmuştu özgürlük yoluna. Nisan ayının 27’sinde buluşmuştu özlemi, tutkusu ve ustası olduğu dağlarla. Mahsum Korkmaz Akademisinde eğitim gören Sinan arkadaş 1997 sonbaharına kadar Amed’te çeşitli görevler üstlenmişti.
Amed’te Eyalet Yürütmesine dek birçok askeri görevde yer alan Sinan arkadaş dağlara olan tutkusunun yaratımı olan gerilla hakimiyeti ve taktik yaratıcılığıyla birçok önemli pratiğe imza atmıştı. Savaşı, mantığın, aklın engin denizinden süzdüğü yaratıcılığıyla yürüttü. Yapısını dağların özgürleştirici rüzgarıyla, Önderlikten aldığı bilinçle doldurdu. Tek bir sözü, tek bir hareketi boşuna değildi. Bir kitap yazar gibi, kelimeleri seçer gibi yaşardı. Dolu dolu ve anlamlı.”
Ardından anılarını anlatıyor Sinan, Şam’da başlayan ve kendi deyimiyle tam 365 gün süren birlikteliklerini…
ELMAS OLMAK
“98 yılının Mayıs ayının on ikinci günüydü. Bugün bir grup geliyor dediler arkadaşlar. “Altın Çocuk” da içlerinde sözü gruptan çok bu arkadaşa yöneltmişti merakımı. Kimdi Altın Çocuk? Niye Altın Çocuk?
Bir Türk gazetesinin PKK’ye katılımını öğrendikten sonra attığı bir manşetten yola çıkarak arkadaşların taktığı bir lakaptır dendi ilk. O manşeti atan sadece üniversite sınavlarındaki başarısından dolayı bu adı uygun görmüştü. Oysa kişiliğinin, duruşu ve katılımının bundan başka da bir tanımı olamazdı zaten.
Tercihi bu değildi ama. “Eğer illa bir maddeyle özdeşleşecekse insan bu, elmas olmalı” demişti heval Sinan. Neden diye sorduğumda ise “maddeler içinde etkileşim halinde olduğu tüm maddeleri en çok aşındıran ve en az aşınan maddedir de ondan” şeklinde bir cevap vermişti. “Bir PKK militanın, bir devrimcinin kişiliği de öyle olmalıdır. Çünkü değiştirmek için her şeye dokunuyor, uğraşıyorsun. Eğer çok güçlü olmazsan sen değiştirmek istesen de her değişim girişimi seni de aşındırır. O yüzden ideolojiyle, ilkelerle bir elmas gibi olmalıdır insan” diyerek de açıklamıştı sözlerini.
İlk gördüğümde yol yorgunuydu heval Sinan. Sonbaharın çıktıkları Amed’ten Önderlik Sahasına ancak Mayıs ayında ulaşabilmişlerdi. Yolda takıldıkları operasyonlar, çatışmalar ve mecburi üslenmeler Önderlikle buluşmalarını ertelemişti. Buna rağmen daha ilk günden okulun merak odağıydı heval Sinan. Çekim merkeziydi herkesin. Yorgunluğu moralini etkilemediği gibi sorumlusu olduğu grubu yaşanılan çetin yolculuk ardından adresine ulaştırmış olmanın verdiği rahatlık onu daha da coşturmuştu. Bir tek Metina’da çıkan operasyonda yitirdikleri Şernas arkadaş vardı yüreğine oturan. Hüznünü derinleştiren.”
ŞAM’DA ÖĞRENCİ
Gerillaların Parti Merkez Okulu ismini verdikleri Şam’daki PKK eğitim kampında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile diyaloglarından da söz eden gerilla Sinan, 9 Ekim komplosu öncesi yaşananları da aktarıyor.
“Önderlik sahasında ortasında geldiği devrenin bitmesiyle birlikte yeni eğitim devresinde kurul oldu Sinan arkadaş. Önderliğin önemsediği, düşüncelerine değer verdiği arkadaşlardandı. Belki de onun yer aldığı bu devreye biçtiği anlam da bu yüzden büyüktü Önderliğin. 9 Ekim komplosuyla birlikte Şam’dan ayrılmazdan önce Önderlik, yeni devreye bir mektup bırakmıştı. “Belki de uzun bir aradan sonra gerçek militanlar yetiştireceğiz” demişti Önderlik. Bunu Önderliğe söyleten şüphesiz bizlerin niteliği değildi. Devrede yer alan onlarca arkadaş daha sonra sıcak savaş ortamında kahramanca yaşadı ve şehit düştü. Fakat bu devreye biçilen misyon salt arkadaşların niteliğiyle ilgili değildi.
Önderliğin yapmak istediği değişimin, günümüzde yaşanılan stratejik değişim tartışmalarını o dönemde en iyi anlayan ve uygulayan Sinan arkadaşın o devreden sorumlu olmasıydı belki de bu sözleri söyleten. Daha sonra kameralara yaptığı değerlendirmelerinde zaten Sinan arkadaş yeni dönemin karakterini, içeriğini ve devrimci militan yapıya farz kıldığı görevleri sade ve güçlü bir şekilde dillendirmişti. Bu bilinç ve anlam düzeyi güçlü bir öncünün, yeni dönemin komple komutanının profilini oluşturuyordu.
Komplonun ayak seslerinin çok yakından duyulduğu bir zamandı. Bir de düşmanın tüm Kürdistan’da acımasız ve vahşice yöneldiği bir süreç. Art arda kayıpların yaşandığı, Önderliğin Komutan Zero dediği Şemo’nun etkilerinin halen hissedildiği dönemler. Kendini Önderlik çizgisine, savaş anlayışına dayatan yaklaşımlar karşısında Önderliğin devre boyunca yaptığı müdahalelerle yeni bir atılımın hazırlıkları tamamlanmıştı. Fakat bu daha başlangıçtı.
9 Ekim ardından artık eğitim devresi de kendiliğinden bitmişti. Tüm akademi öğrencileri bir an önce ülkeye taşırılmalıydı. Tüm gücün Suriye’den sağlam çıkarılması ve ülkeye yönelmesi noktasında oldukça titiz yaklaşan Sinan arkadaşın kendisi de ilk gruplar içinde yer aldı.
İlk grup Şehit Serxwebun arkadaşın grubuydu. Ardı sıra Sinan arkadaşla birlikte kırk arkadaşa yakın bir sayıyla biz de ülkeye yöneldik. Yolda yaşanan talihsizlikler nedeniyle kısa bir dönem ayrı kaldığımız Sinan arkadaşla Gare’de tekrar buluştuk ve Metina’ya doğru yola koyulduk.
METİNA’DA BÖLGE KOMUTANI
Eğitim ortamında ideolojik felsefi derinliğiyle yoldaşlarının ilgi odağı olan Altın Çocuğun güçlü ve disiplinli bir gerilla komutanı olduğunu söylüyor Sinan. Sonsuz şiddeti, yersiz ve dönemsiz şiddeti eleştirdiğini bir de.
Bir başka yazıda ise Metina’da komutan Sinan’ın uzayıp giden ateş sohbetlerindeki Matematik’ten başlayarak uzayın gizemlerinden olan kara deliklerin anlamlarına, geometrinin doğadaki yansımalarına dek sürüp giden sıra dışı konuşmaları örnek gösteriliyor.
“6. Kongre sürecindeydik. Tüm alan yönetimleri kongreye gittiklerinden oluşan boşluğun doldurulması gerekiyordu. Sinan arkadaş da Metina’da oluşan yönetim boşluğunu doldurması için alana bölge komutanı olarak düzenlendi. Aralık ayının ilk günlerinde ulaştığımız Metina’da Sinan arkadaş Önderliğin verdiği görev ve misyon çerçevesinde katılımını daha da güçlendirdi.
15 Şubat komplosuyla birlikte Sinan arkadaş birçok noktada zorlanan yapıya doğrultu kazandırma ve komplo karşısında oluşan öfkenin, kinin kontrolünde oldukça önemli rol oynadı. Neredeyse her arkadaşla bire bir tartışan Sinan arkadaş duygularımızın esiri olmamamız gerektiğini, yeri ve zamanı geldiğinde düşmana olan öfkemizi kusacağımızı kavratmaya çalışıyordu. Komplonun ilk günleri ardından fedai eylem önerileri artarken Sinan arkadaş komplonun içeriği ve kapsamını anlamaya, anladığı oranda da yönetim ve yapıyla paylaşmaya çalışıyordu. Yaptığı bir toplantıda “Eğer çözüm getirecekse işte Tepe Ortê orada, hepimiz gidip kendimizi patlatalım. Her birimiz en az yirmi asker öldürdük diyelim, ya sonra?” demiş, fedailiğin bir yaşam tarzı ve zaferli kişilik olduğunu ilk orada Sinan arkadaştan öğrenmiştik.”
DİRENGEN BİR SAVAŞÇI
Altın Çocuk’u anlatan yazının belki de en dikkat çekici bölümü onun yaşamını yitirdiği anların tasviri. O zaman ardıl Sinan’ın da yanında olup olmadığını soruyorum. “Hayır, bir gece önce ayrılmıştık. Bir iki vadi ötemizdeydi şehit düştüğünde.”
“Şafakla birlikte kontra birlikler ve peşmergelerden oluşan operasyon birlikleri Metina zirvelerinde görülmeye başladı. Kısa bir süre sonra da Mervan’ın tuttuğu tepeyle temas başladı. Mervan orada aşağıdaki arkadaşlarını korumak için çatışmak yerine tepeyi bırakıp kaçarak bölüğün yanına geldi. Artık tüm arkadaşlar savunmasız kalmıştı. Üstlerindeki tepeleri tutan düşmanla amansız bir çatışma başladı.
Çatışmanın en ön mevzilerinden birindeydi heval Sinan. Medeni arkadaş hemen yanında. İlk yaralananlar arasındaydı Medeni arkadaş. Düşman amansız yöneliyor, arkadaşların direncini kırıyordu. Bir süre sonra herkes teker teker mevzilerini bırakarak geri çekilmeye başladı. En son kalanlardan biriydi Sinan arkadaş. O da geri çekildi. Fakat alt sırtları da tutan peşmergeler aşağı inenlere suikast gerçekleştiriyordu. Bu esnada yaralanır heval Sinan. Biraz daha ilerler. Fakat yarası ağır olduğundan gizlenmek zorunda kalır. Yanına gelen Mervan çantasını ve silahını alır Sinan arkadaşın. Bir tek siyah renkli küçük el bombasını alır yanına.
Aşağı inen Mervan hemen teslim olur. Direnen ve teslim olmayı ret eden Zilan arkadaş bombasını kendinde patlatır. Genç Agit arkadaş yaralı halde direnir, hemen şehit düşürmezler. Boğazına bağladıkları şutıkla metrelerce çekerek şehit düşürürler. Rojbin arkadaşı da şehit düşürür peşmergeler. Bir de Eşref arkadaşı.
Mervan’ın taşıdığı çantanın Sinan arkadaşa ait olduğunu anlayan Türk subayları arazinin taranmasını, Sinan arkadaşın bulunması emrini verir. Saatler sonra Sinan arkadaşı gizlendiği yere yaklaşır çapulcular. Kana susamış caniler Sinan arkadaşa yaklaştıkları anda Sinan arkadaş bombasını patlatır.
Tam çenesinin altına koymuştu bombasını. Yüzü tanınmasın diye. Ama anlamışlardı Sinan arkadaş olduğunu. Büyük komutanı sağ ele geçirmeyi umanlar bu direnç ve özgürlük ruhu karşısında bir kez daha yenildiler. Onlarca mermiyle tararlar Sinan arkadaşın cansız bedenini. Biz öldürdük demek için. Bir PKK militanı, Apocu fedaiyi biz öldürdük diyebilmek için.”
“ALTIN ÇOCUK YAŞIYOR”
Bir yazıyı okuyorum, bir anlatımlarını Sinan’ın. Aradan on iki sene geçmiş olmasına rağmen aynı anları yaşıyormuşçasına duygulanıyor. “Amed’e gidecektik şehit düşmeseydi. Bir iki ay sonra yola çıkacaktık. Şehit düştüğünü söylemediler, söylemek istemediler. Ama anlamıştım. Cenazesini görmek istedim, onu da göstermek istemediler arkadaşlar. Çok sevdiğimi, bağlı olduğumu bildiklerindendi. Gömleğinin bir parçası yanımda şimdi. Bir de sözleri, gülüşü.”
Bir gerillayı anlatmak, anlamak kadar zor mu bilmem. Fakat her anlatımın kendisiyle birlikte o gerillaya yüklediği yükü görmek anlatmanın çok zor olduğunu hissettiriyor.
“Amed’liydi heval Sinan. Amed gibi direngen, Amed gibi vefakar. Ve Amed aşkıyla doluydu yüreği. Az kalmıştı vuslata. Yazın yola çıkacak Akdağ’daki kartal yuvası mangada oturup çay içecekti. Gidecekti. Kesindi. Her şeyiyle hazırdı.
Gidemedi diyenler çok. En büyük özlemini yerine getiremedi diyenler.
Amed’le buluşmasını erteledi belki biraz, o kadar. Yoksa o her zaman orada. Bugün Amed deyince, Amedlilik deyince ilk akla gelenlerin başında ya, o yeter. Altın çocuk geçmişti buralardan. O Amed’in dağlarını adımlamış, her koyağında, her patikasında bir iz bırakmıştı. Şimdi o izler üzerinde yürüyor yeni Sinanlar. Anılarını yaşayarak, mücadelesini sahiplenerek yürüyorlar.
Yüzlerce Sinan oldu Sinan arkadaş. Kürdistan’ın dört parçasından gelip de Sinan arkadaşı gören, duyan, anlayan onlarca Sinan. Hepsi de Altın Çocuk’la yaşıyor, onun yolunda ilerliyor.
***
Gidişinin on ikinci yılındayız şimdi. 13 Mayıs 1999 günü Metina’nın Şelaze köyü yamaçlarında şehit düştü heval Sinan. Aradan on iki yıl geçti. Tam üç yüz altmış beş gün tanıdım. Saati saatine bir sene yaşadım onunla. Halen yaşıyorum ama, on iki üç yüz altmış beş gün geçmiş olsa da…”
Kod Adı: SİNAN AMED
Adı Soyadı: MURAT DEMİRHAN
Doğum Yeri ve Tarihi: 1 HAZİRAN 1972 AMED KULP XURUÇ KÖYÜ
Ana Adı: HÜMİRE
Baba Adı: İHSAN
Katılım Tarihi: 1992 AMED
Şahadet Tarihi ve Yeri: 13 MAYIS 1999 METİNA ŞELAZE KÖYÜ YAMACI