Şehit Ciwan Anısına
Uzun bir yolculuktan sonra her birimizin farklı alanlardan gelip buluştuğu, kamp ortamındayız. Konuşmalar, ikili sohbetler farklı farklı. Aynı zamanların içinden çıksak da birbirine yakın bölgelerde şekillenen aynı ülkenin çocuklarıyız. Renklerimiz doğanın renklerine benziyor. Kendi içinde canlılığını ve çeşitliliğini koruyor. Kampta yükselen seslerin tonu ise bu manzarayı yansıtıyor. Birbirini henüz tanımayan bu topluluk bir araya geldiği andan itibaren, renkleri birbirine uyumlu görünen bir tablo gibi… İlk karşılaşmanın getirdiği heyecan, yeni yüzlerin birbirine bakışlarının şaşkınlığını gizleyemiyor. Başlangıçta ikili tartışmaların içeriği tanışmayla başlasa da daha sonra PKK’ye katılmanın nedenleri tartışılarak, sohbetler derinleştiriliyor.
—Heval, benim adım... Vs.
—Ben, … Üniversitesinden geldim.
—Heval sen nereden geldin?
—Kaç yıl okudun?
—Okulunu bitirdin mi?
— Şu anda yeni bir üniversiteye başlamışsın. Senin için neler değişti? Vs.
Türünden sorular, ilk günlerin günlük çay sohbetlerinin konuları oluyor. Henüz tanışma sürecinde gelişen eğitim arası sohbetlerde benzer nitelikte gelişiyor. Sohbetlerde kullanılan usluplar henüz üniversite kantinlerini yansıtsa da, herkes yeni bir sistemde olduğunun farkında. Günün başlangıcından itibaren yaşamın her anı değişik ifadelere bürünmüş. Içtima, sabah sporu vs. düzensiz uyku seanslarını disipline ediyor. Yani her yeni adımda yeni bir tarz. Yeni tarza uyum sağlamak zor olsa da çekici geliyor.
“Bu sistem bireye neler kazandıracak? Neleri sorgulatacak? Nasıl bir yaşam tarzı var? Nasıl bir özgürlük?” soruları, günü belirleyen yeni düşünce aktiviteleri oluyor. Bir de parti uslubu dediğimiz şey… o ifadeleri nasıl yakalayacağız? En çok zorlanacağımız konu bu olacak gibi geliyor bu topluluğa. Şimdiye kadar üniversitelerde kullandığımız alaycı espriler, şakalaşmalar, kuralları olmayan bir oyunun diline benziyordu. Bir de o öğrenci kantinlerinin havası, sohbetleri ve sohbetlerde en çok gelişen ‘biz özgürüz’ yanılgıları, kendini toplumsal sorunlardan kurtarmış havaları, kaşıkların, bardakların, tabakların sesleri ve ardı arkası kesilmeyen anlamsız gülmeler vs'ler... Saatlerin boşa harcandığı, içeriği boş geçirilen günler… Yaşamı istediği gibi, deli-dolu geçirmek isteyen zihniyetler… Oysa şimdi, aramak istesek de bulamayacak derecede bir kültürler yumağındayız. Geçmişte böyle düşünen zihniyetler, şimdi bu düşüncelerini sorgulayan bir sorular yumağı içinde yürüyor. Artık, bir önceki günün sohbetleri tekrarlanmıyor, her gün aynı espriler yapılmadığı gibi, her sözcüğün altı doldurularak anlam katmaya çalışılıyor. Hazır cevap, nerede neyi ifade edeceğini bilmeyen anlamsız uslupları burada bulmak mümkün olmuyor.
Neresi burası? Çoğunluğu üniversite ortamlarından gelmiş bu topluluğun gündemi nasıl böyle değişti? Ilk olarak bu ortamda sorulan soru bu oluyordu herhalde. Ama cevabı hazır. Burası PKK yeni savaşçılar eğitim devresi.
Yeni bir yaşam projesi… Alışılmış kapitalist modernist yaşamın tersi bir yaşam. Her gün kendi içinde yeni bir günü yaratan, günün sürükleneni değil, sürükleyeni olma iddiasının yaşandığı bir ortam. Bir o kadar da akıcı ve berrak… Bir sonraki gün bir önceki günü tekrarlamıyor. Sohbetlerin içeriği bile değişiyor. Saatler ilerledikçe yaşamın içeriği dolu dolu. Burada söylenen her şeyin altı dolduruluyor ya da pratiğe dökeceğin tarz da bir ifadeye kavuşuyor. PKK’nin gerçekliği teori pratik teori gerçeğiyle anlam buluyor. Ilk önce yaşamı öğrenirken bu mısralar gözümüze batıyor. Artık söylediğim her kelime attığın her adım rastgele, günübirlik değil, düşüncenin hizmetinde gelişiyor… Düşünceye dayalı yürütülen bu yaşımın en zorlu hallerinde devreye giren iradi hâkimiyet seni daha da güçlendirerek başarıya ulaştırıyor. Sistemin ortaya çıkardığı her türlü bedensel, psikolojik vs. gibi hastalıklara iradi hâkimiyetin gelişiyor. Bu ortamda bedenini her türlü hastalığa karşı bir silaha çeviriyorsun. Bir ilk yardım ekibinin müdahalelerini öğrenmek gibi kendi kişiliğine, bedenine ilk müdahaleyi öğreniyorsun. Ilk eğitimin her açıdan doğrultu kazandıran boyutları seni güçlendiriyor. Öyle ki hasta olduğunda bile ‘ben hastayım’ demene izin verdirtmeyecek bir irade geliştiriyor. İrade de kendisini konuşturan duygulardır. Yani irade duyguların yetkinleşmesidir. Bu eğitim sistemin etkileriyle gelişen duygu düzeyimizi, toplumsal yaşamın denetimine, hizmetine koyuyor. Duyguları yetkinleştirecek şeyi, yani analitik zekâ ile olan bağını öğreniyorsun. Bu da güçlenerek, kendine ve çevrendeki topluluğa karşı duyarlı bir kimliği, tarzı oluşturuyor.
Civan arkadaşla böyle bir eğitim ortamında karşılaştık ve tanıştık. Çoğunlukla üniversite ortamlarından gelen arkadaşların oluşturduğu bir tartışma ortamı vardı. Sıcak, canlı ve meraklı bir topluluğun geliştirdiği bu tartışma ortamında, teorik tartışmalar ortamı hareketlendiriyordu. PKK’ye yüklenen anlam gücü farklı farklı bakış açılarıyla ele alınırken ortaklaşmaya zemin sunan tartışmalarla bütünleştirilmeye çalışılıyordu.
Civan yoldaşın temel eğitim devresinde katılım çabası mevcuttu. “Özellikle PKK nasıl bir partidir? İdeolojik ve teorik argümanları nasıl gelişmiş, nasıl yapılanmış? Önderlik gerçeği nedir?” şeklinde gelişen temel konularda anlamaya çalışan, merak dolu düşünceleriyle göze çarpıyordu. Bu ifadeler insanda çelişkiler yaratırken, esprileriyle de bazı anlayış ve yaklaşımları ortama yansıtarak olumsuz olduklarını dile getiriyordu. Hatta yer yer küçük burjuva üslubuyla da alaylı ve küçümseyici yaklaşımları oluyordu. Örneğin Kürt olduğunu kabul eden ama hâlâ kendi gelenek ve kültürel değerlerini tanımayan arkadaşları alaylı bir üslupla karşılıyordu. Başlangıçta bu üslubunun eleştirisi yapıldığında da “ben yüzlerce üniversite gençliğinin sadece bir tanesiyim. Benim gibi birçok arkadaş bu üslubu kullanıyor. Bu uslûp üstelik bizim öğrenci ortamında sevilen bir üsluptu” diyordu. Oysa bu üslupta, anlamsız esprilerin süslediği kelimelerle, küçümseyen alaylı yaklaşan bir iticilik vardı. Kendini beğenen bir uslup ve tarz hâkimdi. Hangi yaşam anlayışını ifade ederse etsin, PKK üslubu bu değildi. PKK üslubu kavratıcı ikna edici ve geliştiriciydi. Partiye katılmadan önce Civan arkadaş birçok arkadaş gibi PKK’yi sadece teorik olarak kitaplardan okumuş fakat somut yönleriyle karşılaştığında bir bocalamayı yaşamıştı. Yaşadığı çelişkiler daha çok PKK yaşam tarzına dönüktü. PKK’nin daha çok bizim gibi gençlik kesimine hitap eden yönü sadece silahlı bir örgüt olması değil, T.C sisteminin dayattığı komünal yaşam değerlerimize karşı gelişen saldırılara cevap olmaktı. Bunun için kapitalist modernitenin geliştirdiği yaşam tarzına karşı alternatif bir yaşam tarzı geliştiriliyordu. PKK bu yaşama karşı yeni bir yaşam tarzı ve biçimiydi. Bu tarz gerillayla somutlaşıp, halklaşmıştı. Civan arkadaşın saflara katılımı bu yaşam tarzına olan özlemiydi. Ve özellikle de bunu ütopik görmeden çok yerinde ve zamanında uygulamaya çalışma çabası vardı. Civan arkadaş kendi dilini inkâr eden bir aile ortamında yetişen bir arkadaş değildi. Onun bu halini Kürtçe konuşmadaki rahat ifadeleri anlatıyordu. Hakim görünüyordu. Belliydi ki, daha önce aile içinde veya doğduğu alanda kendi anadilini sürekli konuşma imkânı olmuştu. Çünkü okul ya da esnaf vb… kurumlarda konuşmak yasaktı. Dilini kullandığı tek yer o dönemde aile ortamları, köy meydanı vs. oluyordu. Konuşurken baskıya uğramamış bir kişinin kendi anadilini kullanmasına benzeyen ifadeleri belirleyiciydi. Şaşırmadan ya da kelimelerinin arasına birkaç Türkçe kelime katmadan rahat ve sakin konuşuyordu. Belki Türk eğitim sisteminden etkilenen yönleri olsa da ulusal değerlerini inkâr etmiyordu. Kürt motifleriyle büyümüştü. Hiyerarşik toplumun öngördüğü toplumsal gelenekleri yerine getiren, geleneksel aile örf ve adetlere bağlıydı. Bunun için, toplumsal geleneklere bağlılık gereği ailenin öngördüğü geleneksel evliliği yapmaya doğru bir adım atmıştı. Daha nişanlıyken, tanıştığı üniversite ortamındaki arkadaşlarının desteğiyle bu verili ilişkiyi aşmış ve partiye katılmıştı. Bir diğer değimle sistemin en küçük devletiyle bütün iplerini koparmıştı. Onu bu ilişkilere koyduğu tavrı onda büyük bir sarsıntıyı getirmişti. Verili ilişki yerine, her şeyini paylaştığı ama belli bir ideolojik kimlik temelinde amaçlarda ortaklaştığı arkadaşlarıyla kuracağı yeni ilişki biçimi geçiyordu. Onunla tanıştığımız bu ortamda bu ilişkilerini sorgulama sürecini yaşıyordu. Onun için henüz netleşmeyen düşünceler yumağında, yeni yaşam tarzının ölçülerinin arayışındaydı. Bazen sorduğu sorular insanı şaşırtıyordu. Bu duruşu eğitim ortamında daha da belirgindi. Sorduğu sorular onun arayışlarını, merakını ve PKK’yi tanıma istemindeki çabasını ortaya koyuyordu. Yeniyle eski yaşam arasındaki çelişkileri en çok yaşayan arkadaşlardan biriydi. Bir de bu çelişkilerini açıkça ifade ediyordu. Bir açıklık vardı. Düşüncelerini ortaya koyup tartışmaktan çekinmeden, cesaretlice ortaya koyuyordu. Bu duruşu ne kadar onu ve yaşadığı ortamı zorlasa da onda doğacak olan yeni fikirlerin işareti oluyordu. Özellikle inanç olayına yaklaşımında Önderliği anlamak istiyordu. Önderliğin dinleri tahlil ederek, onları ret etmeden, toplumsal yönlerini de çözümleyerek insanlığa yararlı olan boyutlarını nasıl ele aldığını anlamaya çalışıyordu. Bu yaklaşımı toplumsal cinsiyet ölçülerine yaklaşımlarında da ortaya çıkmıştı. “Özgürlük nedir? Nasıl özgürleşebiliriz?” sorularını kendisine soruyordu. Artık temel yoğunlaşması bu doğrultuda olmuştu. Devre boyunca eğitimlere katılımında tanıştığı bu yeni ideolojiye karşı, düşüncesinde yaşadığı çelişkilerini ortaya koyuyordu. Tartışmalarda cesurdu. Yaşadığı her türlü çelişkisini açıkça ortaya koymaktan çekinmeden, PKK’nin militan ölçülerini yakalamaya çalışıyordu. Bu çelişkilerden bir tanesi de Önderliğin kadına yaklaşımı oluşturuyordu. Sistemdeki zihniyetini yeni yaşam ölçü ve kurallarını tartışarak dönüştürmeye yeni düşünce sistemini algılamaya açık bir düzeyi vardı. Eğitim ortamında bazı arkadaşlarda “bizim zaten ‘kadın köledir’ gibi bir yaklaşımımız yoktur. Bu konuları aştık, özgürleştik” diyorlardı. Bu düşünce yapısı birçok arkadaşta hâkim olduğu için, Ciwan arkadaş gibi arkadaşların yaklaşımları da ‘feodal’ duruşu ifade eden bir yaklaşım olarak algılanıyordu. Oysa sistem olarak erkek egemen yaklaşımlarını ele aldığımızda, toplumdaki cinsiyet kalıplarına göre yetişen bütün arkadaşların kadına yaklaşımında aynı ölçüleri görmek mümkündü. Düşüncede savunulan gerçekler pratikte henüz ortaya çıkmamış ve özgür kişilik henüz oluşmamıştı. Bu boyutuyla Ciwan arkadaşın yaklaşımları sorgulayıcı ve kendinde çözümleyici bir düzeydeydi. Bunu çözümlerken eğitimde sorular soruyor, bu soruları da özellikle kadın arkadaşlar tarafından dikkat çekiyordu. Bir gün kadına yaklaşımı tartıştığımız bir anda, söz hakkı isteyerek, ayağa kalktı. Bu kalkış, kendinde bir alt-üstü yaratma temelinde gelişti. İfadeleri adeta düzenin kendisinde yarattığı sistem ölçülerine meydan okuyordu. Geliştiği sosyal ortamı kısa bir çözümlemeden geçirdikten sonra, üniversite süreçlerinde kadın arkadaşlara bakış açısını ortaya koyarak, şunu belirtmişti; “Ben sistem içinde yaşadığım süreçlerde kadına baktığım anda onu sadece cinsel bir meta olarak görüyor ve öyle yaklaşıyordum. Şu anda bu okul ortamında anlatıldığı gibi, kadının bu kadar kapsamlı, özgürlük yaklaşımlarıyla ele alındığını bilmiyordum, algılamıyordum. Geçmişte bu düşüncemden dolayı bütün kadın arkadaşlarımdan özür diliyorum. Ama eski bakış açım hem benim hem de benim gibi kapitalist sistem içerisinde büyüyen erkek arkadaşlar açısından böyleydi. Ben bu kirli düşünce sistemimi çözümlemek, bir insandan kadın dahi olsa yararlanma mantığımı ortadan kaldırmak istiyorum. İnsanlara sadece kendi ihtiyaçlarım temelinde yaklaşmak istemiyorum. Ama düşünce sistemim böyle gelişmiş. Erkek egemen toplumun etkilerini derin yaşıyorum. Bu düşünce yapımı değiştirmek için, arkadaşların değerlendirmelerine ihtiyacım var” şeklinde bir değerlendirme yapmıştı. Dersin konusu “Kadın Sorununa devrimci yaklaşımımızdı.” Her arkadaş ders içinde kendi düşüncelerini ve yaşadığı çelişkilerini ortaya koyuyordu. Arkadaşlarda görülen yetersizliklere karşı da diğer arkadaşların değerlendirmeleri oluyordu. Sistemin düşünce kalıpları kırılıyor, yeni yaşamı yaratacak düşünceler ortaya konuluyordu. Genel doğrultuyu Önderlik çözümlemelerini videodan izleyerek alıyorduk. Her seyredilen çözümleme yeni çelişki ve çelişkinin tartışılmasına dönük tartışmaları geliştiriyor, yoğun bir düşünce çatışması yaşanıyordu. Ciwan arkadaş da bu çelişkilerini bu tartışmalara yoğun katılarak gidermeye çalışıyordu. Özellikle kadın arkadaşların Ciwan arkadaşın düşüncelerine dönük yoğun eleştiri ve değerlendirmeleri oluyordu. İfadelerini ortamla paylaşması O’nun kişiliğiyle olan çatışmalarında yeniyi yakalama heyecanını gösteriyordu. Bu süreçler onda çok sancılı geçmişti. Düşünceleri alt-üst olmuştu. Yeni ideolojik doğrultuyu yakalama da yoğun zorlamaları yaşıyordu. Yer yer ‘bu çalkantıdan çıkabilir miyim’ sorularıyla düşündüklerini dışa yansıtıyordu. Sarımsı saçlarının karmaşıklığı bazen içinden çıkılamaz bir labirenti andırıyordu. Hep bir düşünen insan şeklini anlatan duruşu, yer yer dudaklarına yansıyan yüksek sesli kahkahasıyla bozulan yüz hatları… Hepsini iç içe yaşayan belleğiyle yeni yaşam arayışını devam ettiriyordu. Eğitim devresi boyunca bu yönlü çelişkileri ve bu çelişkilere bağlı çatışmaları hep devam etti. Duruşu parti ortamına ilk geldiği gibi değildi. Henüz tam bir doğrultuyu yakalamasa da yeni bir düşünce oluşturmanın karmaşıklığını yaşıyordu. Sistemin karşıtı oluşturacağı yeni düşüncelerini geliştirirken, geleneksel gerçeğini parçalayarak yürüyordu. Bu da onda güçlü bir kişilik çatışmasını ve buna bağlı yeni kimlik arayışını güçlendiriyordu.
PKK eğitim alanı bir savaş sahasıydı. Bireyin kendi iç hastalıklarıyla savaştığı alandı. Egemenlerin mantığıyla bilinen savaş yaklaşımı sadece silahı eline alıp savaşmak ya da karşıtını yok etmek değildi. Fiziki, düşünsel, ruhsal, sosyal vb. birçok yönü olan bu savaşın ismi kişilikte yeni bir sosyal devrim yaratmaydı. Öldürülen canlı olan insan değil, onu çevreleyen her türlü kirli, pas tutmuş, vücuda zarar veren maddeleri yok etme savaşımıydı. Bu savaşımda ölenler, kapitalist modernitenin, kişiliklerde yarattığı özelliklerdi. Bu özelliklerin yarattığı hastalıklar sağlıklı yaşamaya elvermiyordu. Eğitim ortamında bu hastalıkların tedavisi ve bu tedavide kullanılacak ilaçlar yani yol ve yöntemleri öğreniliyordu. Süreçle görecekti ki, PKK’de her çalışma sahası bir eğitim ortamıydı. Öğrenme ve öğretme yöntemleri yoldaşlık ilişkilerinde belirleyici bir rol oynuyordu. Üniversitelerde olduğu gibi tek tip insan yaratma, yaratıcılığın ortadan kaldırıldığı ezbere kişiliklerin şekillendirildiği bir savaşın ortamı değildi. Bütün bu düşünceleri onu her geçen gün çelişkilerin daha yoğun yaşandığı bir ortama sürükleyecekti. Kişilikteki bu kadar yoğun savaşım boyutu, daha yüksek bir performansla devam etmeliydi ki, dönüştürülebilinsin. Böyle bir ortam ise, özgür insanın kendi yarattığı ve tüm insanlığa mal ettiği koşulların yaşam bulduğu Parti Önderlik Sahasıydı. Ciwan yoldaş, içindeki bu yoğun çelişki ve çatışmalarla, yeni bir ortama gitti. Parti Önderlik Sahasında, Önderliğin eğitimiyle yaşadıklarını daha büyük bir anlam gücüyle geliştirmeye çalışacaktı. Oldukça sevinçliydi. Yeni eğitim sahası yaşadığı bu kaostan çıkışın adı olacaktı. Artık, kitaplarda ve Önderliğin arkadaşlarla yaptığı diyaloglarda öğrendiklerini bizzat kendisi uygulama imkânı bulacaktı. Sistem üniversitelerinden parti üniversitelerine, akademilerine uzanan bu yolda, özgürlük yolcusuydu artık… İdeolojik, siyasal, örgütsel kadro yönetim gerçekliğine ulaşmak için yola çıkıyordu. Kendi şahsında yaşadığı sorunları çözümleyerek, özgürlük yolunda mücadele eden tüm yoldaşlarına mal edecekti…
İlk defa, ’97 kış ortalarında ulaştığı Parti Önderlik Sahasında Önder APO’yu görmüştü. İlk önce yaptığı kısa bir diyalogla kendisini tanıtmış ve eğitime başlamıştı. Burada gördüğü yüzler temel devredeki arkadaşlardan çok farklıydı. İlk etapta belli bir olgunluk göze çarpıyordu, yürüyen, tartışan, yazan bu arkadaş yapısında… Konuşulanlar, ideolojik ve siyasal derinliği ifade ediyordu. Kelimeler yüzeyselliği çoktan aşmış, belleklerde kendi yerlerini almıştı. Boşa giden bir cümle bulmak zordu. Özgürlüğe kilitlenen insan manzaraları, Önder APO’nun kurduğu tüm diyalogları çözmeye çalışıyor ve buna odaklanıyordu. Ciwan arkadaş Önder APO’yu görmenin şaşkınlığını, yüreğine sığdıramadığı sevincini, yanındaki yoldaşlarıyla paylaşmaya çalışıyordu. Ama her şeyi anlatabilmenin zayıflığını yaşıyordu. Bunun için bir dönem günlüğüne duygularını işlemeyi denemişti. Ama zamanla içine sığdıramadığı bu heyecan dolu anlarına daha güçlü bir ifade kazandırmıştı. Önderliğin verdiği eğitimlerle içinde yaşadığı çelişkilerine çözüm arayışları daha da güçlenmiş, kendisini özgür bir topluma dönüştürmeyi hedeflemişti. Önemli olanın Önder APO’nun gerçekleştirmek istediği özgür toplumun tutarlı duygu gücüyle yaşayan bir neferi olmaktı. Yapacağı eylem bu olmalıydı. Kapitalist sistem içinde bir kadına bağlanırken duygu düzeyinin çok güçlü olduğunu zannediyordu. Önder APO’nun yarattığı duygu gücüyle karşılaştığında bunun ne kadar zayıf olduğunu görmüştü. Bunun ana topraklara, halk gerçekliğine, yoldaşlığa, temel görevlere iliklerine kadar bağlı olarak gelişip, güçlendiğini fark etmişti. Kendisinde yaşadığı hayalcilik ve sıradanlığın iç içe geçtiğini hissederek yürümeye karar vermişti. Bunlardan hızla sıyrılmayı hedefliyordu.
Önder APO’yu izliyordu. Her çözümlemesinde bütün dikkatlerini daha önce yaşadığı en büyük çelişkilerden biri olan kadın gerçekliğini anlamaya çevirmişti. Sistem içinde yaşadığı en güçlü duygulardan biri de bir kadına sahip olmaktı. Her erkek gibi kendisini kadının doğal sahibiymiş gibi görme yaklaşımının Önderlikteki gerçekliğini inceliyordu. Bunu şimdiye kadar sadece kadının istediği bir durum olduğunu, kadının zayıf bir pozisyonda olmasından kaynaklı hep sığınabileceği bir sahip aradığına dair bir ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünüyordu. Oysa Önder APO’nun bu konudaki düşüncelerini incelediğinde, tek taraflı bakışının yanında kadını hep suçlayan bir yaklaşımının olduğunu fark etmişti. Bu konuda bir kez daha alt-üstleri yaşamıştı. Bunu kendinde yıkmak büyük duygu, düşünce gücü istiyordu. Her ne kadar toplumda yaşanan geleneksel kalıpları doğru görmese de, kendisinin de bu ideoloji temelinde geliştiğini ilk kez kendisinde tespit etmişti. O zaman nasıl yaşamalıya cevabı ne olacaktı? Kendisindeki bu beş bin yıllık mülkiyet ilişkisini nasıl yıkacak, kadının özüyle buluşarak yeni yaşamı nasıl geliştirecek ilişkileri nasıl yakalayacaktı? Bunun için kadına kendisini haksız bir dayatma yaklaşımını terk etmesi gerektiğini, her ifadesinde bu mülkiyetçi, sınıf yaklaşımlarına rağmen yaşanan sorunların kaynağını kadında aramayacağına karar vererek, ciddi bir düşünce değişikliğini kendinde yaratmayı hedefleyecekti.
Bu aşamadan sonra Ciwan arkadaşta kadına karşı her ne kadar yer yer eğitimlerde özeleştirisel yaklaşım olsa da, tepkisel ve her tartışmada kadına kendini dayatan anlayış ve tutumlarında pratik boyutta bir değişiklik yaşanmaya başlamıştı. Bu yaklaşımları kadın arkadaşlar tarafından da fark edilmişti. Temel eğitimde beraber olduğu arkadaşların ondaki bu değişikliği hissetmeleri aralarındaki ilişkilerde bir samimiyeti getiriyordu. Artık kafası karışık, tartıştığında sürekli kendi egemen düşünce sistemini bulduğu haklı gereçlerle dayatan bir yaklaşımı dayatmayan anlamaya ve çözme istemini karşısındaki arkadaşlara yansıtan bir Ciwan yoldaş vardı. Bu yaklaşımlarıyla daha sempatik daha mütevazı oluyordu. İlk katıldığında kadına dönük geliştirdiği değerlendirmelerin üstünden, birçok akarsu geçmişti. Yeni düşüncenin tohumlarını kendinde ekmeye başlamıştı. Bir elinde kazma kendindeki eski kökleri çıkarıyor, bir elinde kürekle bunun artıklarını temizlemeye çalışıyordu. Bu düşünce kadın arkadaşlarla kuracağı ilişkinin bir savaş ilişkisi olacağını ona anlatmıştı. Kadına güzel sözler söyleyip duygularını okşamakla, kendini abartarak büyüklüğünü ifade etmeyi, güç ve kuvvetini kadın üzerinde deneyerek üstünlüğünü ifade etmek artık uygarlık denen toplumsal biçimlenişin izleri oluyordu. Bundan sonraki savaşım ve ilişki tarzı bunu yıkacak, kadınla düzeyli bir yaşam geliştirmek tutku düzeyinde ortaya çıkarılacaktı.
Bu duygu ve düşünce gücüyle eğitimin sonuna kadar yoğunlaştı. Altı ay gibi bir süreçten sonra, Mardin eyaletine gitmeyi önerdi. Önderlikle yaptığı son diyalogunda, Önderlik ona “Raporunu okudum, bana epey çerçeveli ve içerikli bir rapor gibi geldi. Senin tek eksikliğin tecrübe noksanlığın. Tabi onun içinde tarz, tempo zorunlu olarak vardır ve belirleyici anlama sahiptir. Şimdi uygunsun aslında, Mardin’in böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Böyle bir anlayış gücüne, böyle bir aydınlanma gücüne böyle bir ideolojik-siyasi güce ihtiyacı vardır. Kişiliğin Mardin’in olası zaaflarına, hastalıklarına bir cevap olabilir. Aldığın eğitim buna kesin imkân veriyor ” diyerek, onu yeni yaşamın planı için bitmez-tükenmez bir çabaya davet ediyordu. Bunu yaparken de eski yaşamın gerilikleriyle asla uzlaşmaması gerektiğini belirterek, bu düzeyi geliştirmek için bir köprü olabileceğini vurguluyordu.
Ciwan yoldaş da “Zaferleri olup, başka bir zafere koşan bir savaşçının selamını verip Önderliği onurlandırmayı” isteyen yoldaşlardandı. Fakat kısa bir dönem sonra pratik gerçeklik içinde tam gelişme imkânını yakalamışken, şahadete ulaştı. Ciwan yoldaş şahsında tüm şehit yoldaşların anısı önünde saygıyla eğiliyor, onlardan aldığımız güçle yolumuza devam edeceğimizi belirtiyoruz.
Roze Amara