Devrim Sipan-Bülent Döner Yoldaşın Anısına
HPG Ana karargâh Komutanlığının Devrim yoldaşa ilişkin yaptığı açıklama da şunlar dile geliyor:
“1977 yılında Bitlis'te doğan ve orada büyüyen Devrim yoldaş da, her zaman Kürtlük bilinci ve gerçekliği içerisinde olmuştur. Özellikle 1994'lü yıllarda devletin uyguladığı her türlü baskıya, zulme birebir şahitlik yapan Devrim yoldaş, Kürtlerin yaşam haklarına ve özgürlüklerine yönelik geliştiren bu gayri insani saldırılar karşısında mücadelemizi tanımaya başlamış ve bu yöndeki çelişkilerinin gün aşırı yoğunlaşmasıyla, kendisine Nasıl yaşamalı(?) sorusunu her gün sorar hale gelmiştir. Özellikle içinde bulunduğu sosyal çevrenin ve aile eşrafının yurtsever olması nedeniyle düşmanın artan baskıları ve keyfi uygulamaları Devrim yoldaşta her zaman bir öfkeye neden olmuştur. Son olarak da, 94 yılında iki amcasının ve bir dayısının faili meçhul bir şekilde katledilmesinin ardından Devrim yoldaş, özgürlük saflarındaki yerini almayı tercih etmiştir. 1994 yılında katılımını gerçekleştiren Devrim yoldaş, uzun yıllar boyunca mücadelemizde her zaman önemli ve etkin bir role sahip olmuş olan Zagros alanında gerillacılık yaşamına aktif katılmıştır.
Çalışmalarda ve yaşamda öğrendiği her şeyi pratikleştirmeye çalışan ve bu temelde sorumlu bir katılımı ortaya çıkartan Devrim yoldaş, kısa bir sürede dağ yaşamına ve koşullarına uyum sağlamış, yaşanan savaş pratiklerinde de önemli görevleri üstlenmiştir. Zagros alanının çetin koşullarında ve coğrafik konumunda, uzun yıllar faaliyet gösteren Devrim yoldaş, savaşın dilini ve eylemini bu yıllarda düşmana vurulan darbelerin içerisinde kalarak, yer alarak keskin bir şekilde öğrenmiştir. Bu bilinç ve iradi duruşla bu alanının dışında yer aldığı her alanda ve katıldığı her çalışmada düşman denilen gerçekliğe bu yaklaşımı esas almıştır. Kürdistan dağlarının hemen hemen bütün parçalarında mücadele yürüten Devrim yoldaş, heyecanını ve azmini son nefesine kadar yaşamış ve yaşatmıştır. Onun bu duruşu ve özelliği her zaman yoldaşlarına, savaşçılarına bir moral kaynağı olduğu gibi militan kişilik özelliklerinde de bir ölçü olmuştur. Bunun bilincinde olan Devrim yoldaş, katıldığı andan itibaren her dönemde ve anda olduğu gibi yine böylesine tarihsel gelişmelere gebe bir dönemde de en önde olmayı tercih ederek, Amanos alanında halkların kurtuluşunu ve özgürlüğünü sağlama temelinde çalışmalara katılma isteminde bulunmuş ve o alandaki gerillacılığa aktif katılımını sağlamıştır.”
Devrim Sipan yoldaşı 2000’li yılların başlarında tanımıştım. Son Amanoslara gidene ve orada şehit düşene kadar şöyle ya da böyle hep yakın durduk. Yer yer aynı güçlerde kaldık, yer yer yakın konumlandık ve yer yerde birlikte de çalıştık. Her zaman Devrim yoldaşla özel bir ilişkim olduğunu belirtme gereği duyuyorum.
Devrim yoldaş Tatvanlıdır. Yani Kürdistan’da yurtseverliğin en köklü olarak boy verdiği bir merkezde dünyaya gelmiştir. Benim için oldum olası Kürdistan’da bazı yurtseverlik merkezleri vardır. Bu merkezlerin bazılarını ben Cizre, Lice, Bismil, Doğubayazıt, Karakoçan, Suruç, Gever, Nusaybin, Afrin, Derika Hamko, Urmiye, Mako, Amediye, Süleymaniye olarak sıralıyorum. Hiç şüphesizdir ki bu listeyi çoğaltmak mümkündür. Kaldı ki özgürlük mücadelesinin gelişimiyle bu liste çok fazla kabarmıştır. Ancak benim ilk yurtseverlik listemde kesinlikle her zaman birde Tatvan yerini almıştır. Ve bu onurlu tavrını Tatvan inadına tüm zorluklara rağmen korumasını da bugüne kadar bilmiştir.
Tatvan’ın benim için dediğim gibi her zaman özel bir yeri olmuştur. Tarihsel arka planının etkileyiciliği gibi o Van gölünün kıyısına inşa edilmiş cennetimsi şehrinde güzelliği de beni sarmıştır. Ve birde 1 Nisan 1985 yılında şehitler kervanına katılan Rauf Akbay yoldaş…
Rauf Akbay yoldaş Tatvanlıydı. Ve beni mücadele öncesi süreçte PKK saflarına katılımda en etkileyen PKK militanı olduğu kesindir. Onun o güzel, olgun, insana yakın, iknacı, sabırlı, itinalı yaklaşımları her zaman aradığım özellikler olmuştur. Bunun için Tatvan derken aklıma ilk Rauf Akbay yoldaş geliyor. Tatvan’a duygu dünyamda beslediğim sıcak ilişkimin belki de en önemli nedenlerinden bir tanesi de dediğim gibi Şehit Rauf Akbay yoldaştır.
Devrim yoldaşla da 2000 yılında tanıştığımda ilk sorduğum “Rauf Akbay’ı tanıyıp tanımadığı”ydı. Belki tanımazdı ancak akraba çevresini tanıyabilirdi diye tanıdığım her Tatvanlı arkadaşa bu soruyu sormuşumdur.
Devrim yoldaş liseyi bitirir bitirmez genç yaşlarda PKK saflarına gelmişti. Uzun yıllar Zagroslarda kalmıştı. Zagroslar deyip geçmemek gerekir. Zagros'un bir pratiği çoğu zaman başka pratiklerin birkaç yılı kadar ağır geçer. Zagros’un coğrafyası heybetli olmanın da ötesindedir.
Aslında Zagroslarda gerilla olmak için kanatlara sahip olmak diye içimden hep geçirmişimdir. “Madem böyle güzel bir coğrafyayı bu halka bahşetmişsin, madem bu halka bolca düşman da hediye olarak özenle seçerek vermişsin hele birde bu düşmanların içerisine de dünyanın en azgın, zırnık insanlıktan nasibini almamış, gururlu mu gururlu, kinci mi kinci, ırkçı mı ırkçı mı Türk egemen sınıflarını katmışsın o zaman doğrusu burada bu zulüm kalelerine karşı direnmesini istediklerine kanat hediye etmen gerekmez miydi? Madem bizi bu yeryüzünde sınıyorsun, madem bizim sana layık olup olmadığımızı test etmek istiyorsun o zaman neden bu kadar güzel, sarp, çetrefilli ve böyle zorlu olan bir coğrafya da bize sahiden kanat bahşetmemişsin” diye hep yüce tanrıya sormuşumdur. Sormaya sormuşum ama sorularım karşılıksız havada bırakılmıştır. İşte böylesine sert bir coğrafyanın gerillası olan Devrim yoldaş tam 6 yıl boyunca bu alanda kalmış söz yerinde olacaksa iradi olarak çelikleşmiştir. İradi olarak çelikleşse de fiziki olarak yaşadığı sıkıntılarda elbette olmuştur.
Zagrosların ardından Devrim yoldaşın yolu uzun olacaktır. O birçok alanda çalışma yürütmenin imkânına kavuşacaktır. Doğrusu yer yer onun yer aldığı birçok çalışmayı kıskandığımı ona ifade etmişimdir. Zagroslardan sonra Kandil alanına gelerek halk çalışma merkezine geçmiştir. Yaklaşık iki yıl bu çalışmalarda kalacaktır. Ardından 2002 yılında İran çalışmalarına geçecektir ve bir dönem İran zindanlarını tadacaktır. Derken 2003 ile 2004 yılları arasında PÇDK’de çalışmalarda bulunacaktır. 2004 ile 2006 yılları arasında ise PJAK yani doğu çalışmalarına kendisini önerecek ve orada bir müddet çalışacaktır. 2006 ile 2008 yıllarında bir ara Xınere alanı olsa da esasta yer alacağı çalışmalar DKB’dir. Yani Türkiye çalışmalarıdır. Bu çalışmaları yürütürken bir ara Kelareş alanında çalışma yürütecektir. 2008 ile 2010 yılları arasında Gare alanına gelerek tekrar askeri güçlerin yani HPG bünyesinde çalışacaktır. 2010 yılında Mahsum Korkmaz Akademisine geçerek komutanlık eğitimi görecek, eğitim ardından Amanoslara hazırlanmak için yoğunlaşma guruplarından kaldıktan sonra 2011 yılında Mazlum Amed-Aydın Baran-yoldaşın komutasında Amanoslara doğru yola çıkarken, 31 Martı gecesini 1 Nisan 2011 sabahına bağlayan günü TC devletinin askeri güçleri dünyanın en iğrenç yöntemi olan kimyasal gaz kullanarak yoldaşlarımızı bayıldıktan sonra üzerilerine giderek, alçakça baygın yatan yoldaşlarımızın kafalarına kurşun sıkarak katletmiştir. Devrim yoldaşımız bu iğrenççe uygulanan yöntem ardından 6 yoldaşlıyla birlikte şehitler kervanına katılmıştır.
Devrim yoldaşımız 17 yıl boyunca yukarıda dile getirdiğimiz gibi birçok farklı alanlarda çalışmalar yürütmüştür. Aslında bir militan olarak partimizin vereceği ne kadar tecrübesi varsa vermiş o ise bu tecrübeleri ve imkânları iyi değerlendirmiştir.
Bizde militanlar kolay yetişmiyor. Kiminin düşündüğü gibi dağlara gelmekle hemen gerilla olunmuyor. Parti militanı hiç olunmuyor. Dağlara gelmek belki ilk adımlardan sadece bir tanesidir. Hiç şüphe yoktur ki gerillaya gelmeden de atılan çok sayıda adım vardır. İlk sözler, ilk eylemler, ilk örgütlenmeler örgütlemeler derken ilk ciddi farklı sistem arayışları ardından dağlar önemli bir ilk olarak gündeme geldiğinde birçok arkadaşımız ve yurtseverimiz için sanki artık gerilla ve militan olunmuştur sanısı gelişiyor. Hâlbuki gerilla olmak, militan olmak yani PKK’nin iyi bir kadrosu olmak yılları alan, PKK’nin engin deneylerinden geçerek, hani diyorlar ya imbikten geçerek gerçekleşebiliyor. Başkası da olmuyor. Başkası gönül vermek oluyor, davaya katılmak oluyor. Bu ise Kürdistan’da devrimcilik yapmaya yetmiyor. Bu halkın sorunlarına çare üretmeye yetmiyor. Devasa bir emperyalist kampa karşı durmaya yetmiyor. Yetmediği gibi kendisiyle beraber çok büyük sıkıntılar yaratıyor ve getiriyor.
Devrim yoldaşımız sözün tam manasıyla PKK’nin birçok çalışmasında geçerek çelikleşen bir PKK kadrosuydu. Bir PKK militanıydı. Ve geleceğe çok güçlü katılabilecek olan bir komutandı. Zagroslarda uzun yıllar pratiklerden kaldıktan sonra adeta Kürdistan’ın dört parçasını dolaşarak oralarda çalışma yürüterek Kürt gerçekliğini, Kürdistan devriminin zorluklarını, ulusal birliğin ve bütünleşmenin ne kadar aciliyet gerektirdiğini derken birde her parçanın kültürel özelliklerini yaşayarak kendi kişiliğine yedirerek kendisini yapılandırmıştır.
Evet, Devrim yoldaş biraz genel Kürdistan’dı demek yanlış olmayacaktır. Bu kadar dolaşmak, bu kadar farklı sahalarda çalışma yürütmek demek öncelikli olarak tecrübe demektir. Kişilik olarak olgunlaşma demektir. İnsanlarla alıp verirken insan sarrafı olmak demektir. Yol ve yöntem zenginliğini yakalamak demektir. Hani diyorlar ya hakikatin yoluna girmek demektir.
İşte devrim yoldaşta böyle güçlü bir hakikat yolcusu ve savaşçısı olmuştu. 2000’li yıllardan sonra birçok kez partinin eğitimlerine giderek kendisini bu tecrübenin yanı sıra ideolojik olarakta donatarak arayışlarını daha da güçlendirmiştir. Evet, o her ortamda kendisine sunulan imkânı sonuna kadar değerlendirerek partinin ve halkın hizmetine bu imkânları sunmasını bilen bir militandı.
Kişilik olarak Devrim derken aklıma o güzel gözlerin sürekli gülmesi geliyor. Nedendir bilmiyorum ama onunla birlikteyken de onun ela gözlerinin bana yeşil mavi karışımı bir rengi çağrıştığını söylemiştim. Bundandır ki devrim yoldaşların gözleri benim için mavimsiydi. Bu gözlerde güleçliğin yanı sıra sürekli araştıran bir havayı hep sezerdiniz.
Devrim derken aklıma ilk gelen özelliklerden bir tanesi her şart altında kendisini eğitme geliyor. Hem genel hem de bireysel olarak bu kadar okuyan arkadaşa az rastlanır herhalde. Kendi eğitimini aksatmadığı gibi güzel de eğitim verdiğini söylemeliyim. Özelde son yıllarda onu Yeni Savaşçı Kamplarında hem komutan hem de eğitmenci yapmışlardı. Doğrusu yeni savaşçı yetiştirmekten onun üzerinde herhalde az yoldaş vardı. Başka şubelerde kalan gençler yeni olmalarına rağmen Devrim yoldaşın bulunduğu şubeye ısrarla geçmek istemelerini kendim görmüşümdür. Onlara nasıl hem komutan, hem yoldaş, hem ana, hem baba, hem nişanlı, hem dost olduğunu da gören biriyim. Yeni savaşçı adaylarının elbiselerini, çoraplarını yıkarken, onlara yemek yaparken, onlara ekmek yaparken, onların yırtılan elbiselerini dikerken onu görecektiniz. Yılların bir militanı olmasına rağmen bir gün bile yüzünü ekşitmeden bu gençlerle üç yıl boyunca of pof demeden uğraşmış ve onları militanlaştırmak için ne kadar gücü varsa hepsini sarf etmiştir. Bir ara bu çalışmada ayrılmak istediğini duyduğumda eleştirmiştim. Gerçektende bu çalışma tamda onun gibi olgunluğun zirvesinde seyreden yoldaşların işi olduğunu ona söylemiştim. Sonuçta denir ya ilk aldığın neyse son alacağında odur. Yani başlangıçlar sonu belirler diye. Her yeni savaşçı yoldaşın Devrim yoldaşla başlangıcı her zaman güzel olmuştur. Güzel ve başarılı olduğu için de gelecekleri de parlak olacaktır.
Devrim yoldaşın başka bir özelliği ise son derece mütevazi oluşuydu. Başka yoldaşları bilmem ama ben kendim bir gün Devrim yoldaşın kendisini büyük gördüğünü, başka bir yoldaşı kırdığını görmedim. Bu mütevaziliğe birde mücadele içerisinde gerçekten bu düzeyde az görülen nezaketiyle ve inceliğiyle onun kişilik yapılanması eklenince ortaya tüm zamanlarda birlikte kalacağınız bir yoldaş sevdalısı çıkardı.
Devrim yoldaş yoldaşlarını çok seven biriydi. Yoldaşlığa sadakati çok yüksekti. Yoldaşlara çok bağlı yaşardı. Bu duygularını hissettirirdi. Bu ona ait has güzel bir özellikti. Yoldaşlığa olan bu güzel özelliğinin yanı sıra genç yaşta saflara katılmasına rağmen bu düzeyde olgun olması insanı şaşırtırdı. Sonradan Devrim yoldaşın şahadeti ardından ailesinde saygın Mele'lerin olduğunu öğrenince bu kadar seçkin bir olgunluğun bu kültürden geldiğini düşünmüştüm. Devrim yoldaşın bu insanı etkileyen duruşu aslında her ortamda kabul gören, kabul gördüğü kadar her zaman en doğru çözüm yolunu ve yöntemini de ortaya koymasına götürürdü. Bundandır ki yoldaşları onun vereceği karara hem güvenir hem de kabul ederlerdi.
Suskun değildi ama ancak çok sesli olan bir yoldaş da değildi. Öyle kendi halinde olduğu da anlaşılmasın. İyi ölçen biçen bir yoldaştı. Ortamı iyi gözleyen, izleyen ve ortama bir parti militanı olarak ne katacaksa onu katmayı esas alan bir yoldaştı. Ve doğrusu hepimiz onun bu özelliğine hayran olduğumuzu itiraf edeyim.
Devrim yoldaşın böyle güzel özeliklerini sıralamaya devam edebiliriz. O yukarıda dile gelen ve burada dile getirilmeyen birçok özelliğiyle de giderek tam bir militan olmaya doğru gidiyordu. Adım adım, damıta damıta diyorlar ya aynen öyle bir militanlık seyri izlemiştir.
Militanlaşmanın son evresi olarak Mahsum Korkmaz Akademisi olacaktı onun için. Uzun yıllar ardından yeniden askeri çalışmanın tam ortasına gidecekti. 2000’li yıllardan sonra o ağırlıklı halk çalışmalarında yani siyasal çalışmalarda yer almıştı. Bu kez yeniden 2000’li yıllar öncesi yer aldığı askeri çalışmalara katılacaktı. Hem de ülkemizin en ücra köşelerinde biri olan Amanoslarda Tabur Komutanı düzeyinde bu çalışmaya katılacaktı. Mahsum Korkmaz Akademisindeki duruşu göz doldurmuştu. Katılımıyla, yeni dönem gerillacılığına olan ilgisiyle ve birde tabii ki militan duruşuyla göz doldurmuştu. Bunun sonucunda Tabur Komutanlığına terfi etmişti. Ve Tabur Komutanı olarak görev alacağı ilk yer Amanoslar olacaktı.
Devrim yoldaş bir gurup yoldaşıyla uzun bir süre hazırlık çalışmasına katıldı. Alanda gelen raporları okudu inceledi. Alanın coğrafyasını oralarda kalanlarda öğrenmeye çalıştı. Partiyle tartıştı, düşüncelerini paylaştı. Ve 2011 Mart’ın sonlarında Mazlum Amed yoldaşın komutasında Amanoslara doğru yola çıktılar. Bir müddet Suriye’de kaldılar. Geç kaldıklarını düşündükleri için sınırı geçmek için çok uğraştılar. Artık sabırları taşmıştı hızla içeriye geçerek kendi alanlarına dağılacaklardı. Halen tam çözemesekte düşmanın kulağına Mazlum Amed yoldaşla birlikte çok güçlü bir birliğin geçeceği bilgisi ulaşmıştı. Düşman tüm sınır hattını tutmuştu. Termalleri her yere yerleştirmişlerdi. Ve ne zaman ki 31 Mart günü Amanoslara doğru yoldaşlar hareket etti ve ne zaman ki yoldaşlar İslâhiye ve Hassa ovasını geçerek Amanos dağlarına yönlerini verirdiler, düşmanın daha önce aldığı bilgiler üzerine attığı pusu ile kullandığı kimyasal sonucu yoldaşlar önce baygın düşecekler ardından da insanlıktan nasibini almamış ve sürekli savaş suçu işlemekten bir nebze de olsa vicdan azabı yaşamayan bu faşist it sürüsü tarafından baygın haldeyken katledilecektir.
Evet, Devrim ve diğer 6 yoldaşımız (Mazlum Amed- Aydın Baran, Yılmaz Ernesto-Çetin Karadağ, Rojwan Tolhıldan -Zeki Durdu, Kendal Kavvar -Emrullah Atalmış, Cigerxwin Mardin -Şehmus Özalp, Boran Nurhak -Önder Konca) 1 Nisan 2011 günü şehitler kervanına katılacaktır.
Devrim yoldaşı böyle hak etmediğimiz ve faşist bir devletin faşizm ötesi uygulamaları sonucu henüz Amanoslara ulaşmadan yitirmemizi doğrusu hazmedemedik. Hazmetmeyeceğiz de. Bu kadar kalleşçe, bu kadar insanlık dışı uygulamalarla yoldaşlarımızın katledilmesinin hesabını mutlaka soracağımızın faşist cellâtlar tarafından bilinmesini isteriz. Bu bizim tarihe düşeceğimiz bir not olacaktır. Faşist cellâtlar bunu unutmasın.
Güzel yoldaş seni her zaman o güzel gülen gözlerinle, sade ve mütevazi kişiliğinle, yoldaşlığının en seçkin renginle, o her ortamda aranan olgunluğun ve ciddiyetinle anacağız. Söz sana ki insanlıktan nasibini almamış bu zebanilerden mutlaka hesap soracağız.
Söz sana ki seni Kürdistan özgürlük mücadelesinde ölümsüz kılarak mutlaka ama mutlaka abideleştireceğiz.
Söz sana güzel yoldaş, söz sana.
Kasım Engin