Ellerimi uzattım ela gözlü güzel sana,
Sınırları korkusuzca geçtim
Ve sana geldim.
Munzur’a karışmadan tut ellerimden,
Yoldaş sıcaklığını hissedeyim bir kez daha,
Tenimde kalsın kokun!
Gitme…
Sakın gitme ela gözlü dilber!
Acını bırakma yüreğime.
Yasına terk etme beni.
Hem kolay değil bilirsin ayrılık.
Yarım bırakır,
Özlem bırakır
Ve gözyaşı…
Jiyanda Memyan, özgürlük yürüyüşünde soluksuz koşan ve özgürlüğe bir adım daha yaklaşabilmek için kavganın tam ortasında durmayı tercih eden bir kadın gerilla. Kavganın en sıcak coğrafyasında mavzerine sarılan, ölümün karanlık perdesine meydan okuyan ve yaşamı hep var edebilmek için hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen yiğit bir kız. Bese, Zarife, Leyla Qasımların geleneğinin sürdürücülerinden, Beritan, Zilan ve Nudalarla yoldaş. Özgürlüğü başka bir zamana ertelemeye artık tahammül edemeyen ve halkının, kadınlığının tutsaklığına isyan eden bir isyan geleneğinin kızı.
Jiyanda’yı anlatabilmek, onu tarif edebilmek için bu kaçıncı kaleme ve kağıda koşuşum bilmiyorum. Kendisini kavgasıyla anlatan bir kadın militanı anlatmaya kim güç getirebilir ki? Hele cesareti ve yiğitliği karşısında lal olduysanız, bütün bildik kelimeleri ve sözcükleri unuttuysanız onu nasıl anlatabilirsiniz ki? Gözbebeğine koyduğu ülkesi kadar güzel ve derindi her şey onda. Sadece gözlerine bakmak dilimi çözebildi. Gülerken umut saçan bir fotoğraf karesini yakaladım. O kareye dakikalarca bakmaktan kendimi alıkoyamadım.
Şimdi, onun için bir şeyler karalamaya karar verdiğim bu dakikalarda onu içimden geldiği gibi tarif etme seçeneğini kabullendim. Bana en makul ve tatmin edici gelen buydu. Ve Jiyanda çok yalın bir gerçeklikti. Hiçbir sözcükle süslenmeye bile gerek duyulmayacak kadar sade, yalın ve anlaşılır…
“Asi” demiştim değil mi? Evet, asi… Bir isyan şehrinin çocuğu. Zulme teslim olmayan ve ona karşı daima direnen bir diyarın, Diyaribekir’in kızı. Doğup büyüdüğü toprağın rengini taşıyan, kokusunu üstüne alan ve Dicle’nin narin akışına karışarak toprağına bereket katan… Amed’in ruhu ve Munzurlara karışarak isyanını dalga dalga tüm coğrafyaya akıtan. Hep özgürlüğe doğru akmak istedi. Çünkü özgürlüğe dair o kadar çok özlem biriktirmişti ki, bu özlemin acıya dönüşmesine fırsat vermeyecek kadar iddialıydı, kararlıydı.
Bu yüzden savaşın en sıcak sahalarını hep tercih etti. Kavganın tam ortasında durmayı kendisine en yakışır olan buldu. Öyle ya öylesine yürekli bir kadına yakışan da bu olurdu. 2009 yılında Garzan’a olan yolculuğunu başlattı. Kuzey sahasına düzenlendiğinin haberini aldığı zaman kanatlanıp uçacakmış gibi heyecanlı ve mutluydu. Hedeflerinden birine ulaşmıştı. Uzun bir yolculuğa başlayacaktı ve bu yolculuğu başarıyla tamamlamak için hem çok iddialı hem de çok kararlıydı. O hep Dersim’de gerillacılık yapmak istiyordu, asıl önerisi bu olsa da Garzan’a gitmeye de itiraz etmedi. Bir dönem kalıp daha sonra Dersim’e geçme planı yapmıştı. Ayrılığa dair hiç konuşmak istemedim onunla. Çünkü ayrılık incitiyor. Sözü bile geçtiğinde tuhaf duygular kaplıyor insanın yüreğini. Ona teslim olmamak ve kilometrelere mahkum olmamak için gerilla hiçbir zaman bir daha görüşmeyecekmiş gibi bir vedalaşma faslına girmiyor. Ayrılık kavramını siliyor belleğinden. O söze yabancılaşmak istiyor. Çünkü hep bir yerlerde yollar kesişiyor. Ayrılık anının yarattığı hüzün yerini büyük buluşmalara bırakıyor. O yüzden onunla da sonsuz bir vedalaşma olmadı. Alnından öptüm, gözlerinin içine uzun uzun baktım ve onu gözbebeğime koymak istedim. Sıkı sıkıya kucakladım ve “Serkeftin” dedim.
O arkasını dönüp yürümeye başladığı an gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Çünkü biliyordum ayrılığın neleri taşıdığını… Bir gerillanın heybesine neleri aldığını. Uzun süre patikayı hızla adımlamasını takip ettim. Gözden kaybolana kadar arkasından baktım. Adeta koşar gibi ilerliyordu. Bir an önce grubuna yetişmek ve hayalini kurduğu Kuzey sahasına doğru yolculuğunu başlatmak istiyordu.
Ve o bir asi rüzgar gibi geçti, yüreğimi okşayarak. Duruşuyla hep örnekti. Kürt halkının ve kadınların özgürlük mücadelesine tutku düzeyinde bağlı ve özgürlük uğruna her bedeli göze almaya hazırdı. Onu ve halkını kölelik sınırlarına mahkum etmeye çalışan gerçekliğe karşı büyük bir öfke biriktirmişti. Erken yaşta tanışmıştı düşmanın gerçek yüzüyle. O da her Kürdistanlı çocuk gibi erken büyümek zorunda kalmıştı. Hayata Kürdistanlı bir çocuğun gözüyle baktı hep. Çünkü Kürdistanlı çocukların gözünde hayat hep başka okunur, başka görülür. O hayatı tüm acımasızlığıyla karşılayan küçük ama yüreğini erken büyütenlerdendi. Silahlara karşı çocuk yaşta taşla kendini savunan Amed’li bir büyük yürek. Özgür ve adil bir yaşamın gerçeğe dönüşmesi için çenk meydanlarını seçenlerdendi. Gerillacılığı esas yaşam tarzı olarak benimseyen ve iyi bir gerilla olabilmek için kendisini daima eğitiyordu. Onu daha iyi bir gerillacı yapabilecek eğitimlerde en önde olmayı, başarılı olmayı kendisine amaç yapanlardandı. İyi bir gerillacıya ödül olarak da Kuzey yolculuğunu hak edenlerdendi.
Hep olmak istediği yere kadar gitti, orada yaşadı ve savaştı. Dersim topraklarına olan özlemini giderdi.
O toprağın kucağına düştü. Şimdi Dersim yeni bir bahara hazırlanıyor. Bir tohum misali düştüğün topraklarda bir gelincik olup açacaksın bu bahar. Bedenin doğup büyüdüğün topraklara götürülse de, sen ruhunu Dersim’de bıraktın. O mekanı hiçbir zaman terk etmeyecek ve yoldaşlarınla varolacaksın. Onlarla uzun yolculuklara çıkacak, bir eylem anının heyecanını yaşayacaksın.
Jiyanda’yı yazmak bir unutmama çabası değil, ya da bir borç. Bunların da ötesinde ondan hiçbir zaman kopamamanın ve onu daima yüreğimde ve kavgamda yaşatacağımın bir göstergesi. Kısa bir zamana fırtınalı bir yaşamı sığdıran militanları kim yazabilir ki? Onlar hep kavgadaki duruşlarıyla anlatırlar kendilerini. O da kendisini öyle anlattı bizlere. Kavgacı, cesur ve yürekli Jiyanda seni tanımak ve seninle yoldaş olmanın gururunu ve onurunu daima yaşayacağım ve nefes alıp verdiğim sürece de seni anlatmaya devam edeceğim.
Rojbin Golav