Faik Suruç. Jehat Binici Yoldaşına Anısına
O, sevdasına ulaşabilmenin ateşiyle tutuşurken, hayalleri gerçek olmuş ve aldığı güçlü eğitimle bu sahaya ulaşmıştı. Dersim'e, Munzur'a sevdalı yüreklerden birisiydi. Geride bıraktığı arkadaşlarının da özlemlerini yükleyip yüreğini, selâmlarını doldurup çantasına gelmişti. Dersim'e hepsinin özlemiyle, hayaliyle yürüdü Dersim patikalarında türkü söyleyerek. Pusulara girdi gecenin orta yerinde çatışmalar yaşadı günlere yayılan.
Hüznün yüzü gene döndü kendi içime. Nice yiğit evladı kaybetmişti bu topraklar. Nice gencecik bedenlerin kanlarıyla sulanmıştı bu topraklar. Akan her bir kanın ardından sel olup gelen gözyaşlarıyla beslenmişti bu topraklar. Bu toprakların dağlarında yaşayan her bir ağaç, bu direnişlere şahitlik yaparcasına savruluyordu rüzgârda.
Bu toprakların şahitliği meşe ağacına bırakılmıştı adeta. Dinmeyen acıları işler gibi büyütmüştü kendini meşe ağacı. Meşe ağacı dik ve mağrur. Meşe ağacı görkemli ve heybetli. Her bir meşe ağacı kendi evlâtlarının hüznüyle tarihe inat, ayakta kalmanın sırrını taşır içinde. Kendi bağrından adeta fışkırırcasına doğurmuştur evlatlarını. Bir ana sevgisinin anlatılamaz yüreklerini. Kürdistan'da anlatılan tüm kahramanlıkların en canlı tanıklığı Suruç'lu Faik için yaparken, gözyaşları gibi akıttığı öz suyunu, etrafa savurduğu yapraklarını gördüğümde şaşırmamıştım. Yine yitirilen bir evladın acısı anlatılıyordu akan suda, sallanan her bir yaprak dalında. Dokuz kahramanın öncülüğünü yaparken kaybetmişti onu. Asi, yürek yangını oğlunu kaybetmenin acısını anlatırken bize, adeta topraklarında bitmeyen bu zulme, baskıya, şiddete ve savaşa dur demekteydi. İşte şimdi Faik arkadaşın hikayesini anlatırken, topraklarımızın, ağaçlarımızın ve tüm canlıların yitimlere alışamadığı bir direniş öyküsünü analatacağım size.
Uygarlıklara beşiklik etmiş bir coğrafya da, tarihsel bulguların en çok işaraet ettiği yer olan Urfa'nın zengin mirsı ve gelenekleriyle büyüyen Faik yoldaş, APO'cular yuvası olan "Suruç Ovası" nın kızgın güneşinde kavrulmuş esmer teninde ve siyaha çalan gözlerinde tarihin yazmış olduğu kaderi kabul etmeyeceğini belli ederdi. Derin bir sessizliği yaşasa da iç dünyası, gelecekte büyük işler yapacağını belli ettiriyordu. Çocukluğunda hüznün bir başka yüzü yaşanırdı Faik hevalde. Yitimlere alıştırılmak istemenin öfkesiyle büyüdüğünde verilecek yeni kararların kendi hayatında yaratacağı değişimlere gebe oluşunu sessizliğiyle yaşıyordu.
Kendisinden önce mücadeleye katılarak şahadete ulaşan amca çocuklarının yarattığı etki ve onlara olan bağlılığı. Faik yoldaşı erken yaşlarda dağlara çeker. Dağlara verilmiş sözlerin yerine getirilmesi için adanmış bir yürek gibi kendini hazırlar. Mücadeleyle tanışma süreci ve katılımı erken olur. 17 yaşında saflara katılan Faik yoldaş, Parti Merkez Okulu'na giderek Önderliğin eğitimini alır. Mücadelenin beyin gücünün açığa çıkarıldığı bir sahada eğitim almanın daha sonraki mücadele hayatında ne değişiklikle yapacağından habersiz, ama bir insanın bilgiye olan susuzluğunu adeta giderircesine kendini yetiştirir.
Ülke sahasına yöneldiğinde yaşam, mücadele ve savaş konusunda öğrendiklerini hemen uygulayamaz. Kavrama düzeyinin, deneyim ve tecrübelerden geçirildikten sonra güçlü bir pratiği ortaya çıkardığını görür. İlk durağı en zor alanlardan birisi olan Zagros olur. Zagros eyaletine geçtiğinde, eyaletin savaş pratiği ve yaşamda güç ve kudret isteyen koşullarına alışmak için çabalar. Alıştıkça sevilir, alıştıkça başarır.
Parti Merkez Okulu'nda aldığı askeri yaşam dersleri. Onu yaşamı boyunca koruyacak ve kollayacaktı. Acımasız gerçekler savaş sahnesinde yüzüne vurduğunda, bu dersleri edindiği yaşam felsefesini, aileden aldığı terbiye ve kendi karateriyle de birleştirecek ve hiç bir şeyden korkmayacak kadar kudret sahibi olduğunu anlayacaktı. Özgürlüğe susamış bir halkın tarihi görev ve sorumlulukları önünde durduğunda, on binlerce can hevali gibi Faik hevalin de bunu hissetmesi ve harekete geçmesi gecikmeyecekti. 17 yaşında uzun yollara düşerek, ideallerini ve hayellerini gerçeklerle yoğurdu. Duygularının ve istemlerinin ancak böyle bir mücadele ile anlam bulacağını hissetti ve hislerinin arkasından koşar adımlarla yürümeye başladı.
Faik heval, konu yenilik ve öğrenme olduğunda hızı kesilmeyen, her zaman bir tempoda olmaya hazır bir yoğunlaşmayaı yaşadı. Dağ yaşamında öğrenilen her bir gerçekliği tarihten gelen bir ders gibi beynine ve yüreğine işledi. Belki de ondandı, dağ yaşamına alışmakta hiç bir zorluk çekmemesi. Susuzluğuna, açlığına, zemheri soğuklara, yakıcı sıcaklara alışmıştı,çünkü bu topraklarda her şey tüm yakıcılığıyla yaşanırdı. O, zaten güneşin insan tenini yakarcasına karartığı Mezopotamya'nın çocuğuydu. Doğayla yaşamanın kanununu daha küçük yaşta öğrenmişti. Doğanın bir evladı bağrına basar gibi onu da her türlü zorluktan koruyacağını biliyordu, çünkü yaşadığı topraklarda en iyi öğretmen topraktı. Düşmanın tankı, topu işlemezdi kendi ülkesinin topraklarına, dağlarına. O dağlar ki hep baş kaldırmıştı. Hep direnişin meskeni olmuştu. Faik heval, attığı her adımda, aştığı her tepede, kana kana içtiği her pınarın başında, soluduğu her nefeste bunun bilincindeydi.
Faik hevalin eylemlerdeki başarısı ve yaşam içindeki atılganlığı gurur duyulacak dercedeydi. Faik demek yepyeni bir ruh demekti.
Faik hevali ilk gördüğümde; güçlü, keskin, zorluklarla mücadelede hep galip, gerillacılıkta pişmiş, iradesi sınanmış, hayatın sınavından başarıyla geçmiş biri olduğunu anlıyordum.
Birbirinden çok da uzak olmayan alanlardaydık, ama hem pratik hemde savaş boyutunda bir çok özgünlüğü olan Zagros eyaletinde kalan arkadaşlara karşı bir önyargımız vardı. Acabalar ve üst üste birikip, yaşamda görmeden cevabını bulamadığımız sorular oluşuyordu kafamızda.
Yaşamın çekinenlerinin olmadığını bilmeyerek, çekine çekine adapte olmaya çalışıyorduk yaşama. Bu çekingenliğimizi fark eden Faik heval, aniden attığı kahkasıyla çok kısa sürede bu çekingenliği aşmamızı sağlamıştı. Belirlenmiş bir zamanda yapılması gereken işler olmadığında, kısacası belirginliğin fazla ortay çıkmadığı süreçlerde bile Faik heval, yaşam içerisinde büyük küçük demeden her ayrıntıda titizdi, disiplinliydi. O yaşamı seviyordu. Ve böyle yaşanması gerektiğine inanıyordu. Bu disipline oluş, on'da o kadar doğallaşmıştı ki, söylediği ve yaptığı her çalışmada ona katılmaktan kendimizi alamıyor, o, gerekenleri zaten düşünmüştür, "haydi yapalım" diyerek çalışmaları bitiriyorduk.
İnsani özün kendisinde ne kadar derin olduğunu keşfettiğimde, aramızda güzel, güçlü ve derin bir arkadaşlık başlamıştı bile. İnsana verdiği değer, duyduğu saygı bakışlarına yansırdı. Aynı mücadelede aynı amaç için savaşan yoldaşlarına yaşamın gerekliliklerini öğretmede keskin, ama onları kollayıp koruyabilmenin asla yolda bırakmamanın, en küçükten en büyüğüne kadar yaşamın her ayrıntısını paylaşmanın sevgisini ve alçak gönüllüğünü de sergilerdi. Ya çok ciddi ve sert bakışlı ya da espirili ve kahkahaya boğulmuş bir Faik bulurduk etrafımızda. Kahkahaların belki de en içten, en temiz, en hesapsız atıldığı bir mekanı paylaşmanın coşksundaydık.
Bu anlamda PKK, sistemin insanı küçülten cenderesinde özgürlük arayan gençlerin "bende varım" diyerek hem kendi iradesini, hemde halkın onurunu bulduğu yer oluyor. PKK'nin kadro yetiştirmesi yıllara ve büyük emeklere dayanıyor. PKK'de hem kendini, hemde toplumsallığını bulan genç yürekler, başlangıçta zorlansalar da inatları ve ısrarlarıyla geliştiler ve büyük komutan oldular.
Faik heval, savaşın ve yaşam pratiğinin soluksuz yaşandığı Zağros'ta, askeri duruşuyla örnek olan komutanlardan oldu hep. Zor görevlerde bile çok içten bir katılım yaşadığından, çok rahat ve olağanüstü durumlara hazır bir konumdaydı.
Savaşı iliklerine kadar yaşayan binlerce yiğit kız ve erkek, özgür yaşamın büyük savaşımının bilincini ve düzeyini yükseltmek için Mahsum Korkmaz Akademisi'nden geçti. Yeni ve bambaşka bir sürecin arifesinde, 2002 yılında. Halk Savunma Güçleri'ni eğitecek olan Mahsum Korkmaz Askeri Akademi'si geleneklerine sahip çıkarak, modern gerilla ve savaş taktikleri konusunda eğitim vermek üzere bu kez Kandil'de açıldı. Bu akademi de eğitim görmeye hak kazananlardan birisi de Faik hevaldı.
Faik heval eğitim devresinde gösterdiği performans ve askeri derslerdeki başarısıyla ön plana çıktı. Askeri eğitimdeki aktifliğinden dolayı bazı dallarda birinci seçildi. İnatçı, dik kafalı, sert bakışlı, tuttuğunu koparan ve iş bitirici özellikleriyle tanıdığımız Faik heval, bu eğitim sonrasında kuzey sahalarına geçmek üzere öneride bulunur. Aldığı eğitimi, edindiği tecrübeleri en iyi aktarabileceği alanların kuzey alanları olduğunu biliyordu. Önerisi kabul edilen Faik heval Dersim dağlarının yolunu tutar, bir grup arkadaşıyla birlikte 2003 yılında.
Birçok badireyi atlatarak Dersim'e ulaşmayı başarırlar. Gider gitmez atikliği ve zekasıyla alanın koşullarına adapte olur, tüm pratiği Dersim'de geçirmiş gibi. Sanki aslında hep oradaydı da bir süreliğine ayrılmış gibiydi. Dersim'de gerilla olmak ulaşılmaz bir hayal gibi görünürken. Dersim dağlarında hayallerine ulaşmanın coşkusuyla dolmuştu. Ne çok istemişti Dersim dağlarının gerillası olmayı!
Tanımadığı bu alanın adını ilk duyduğunda, sevdasını saklayan bir delikanlı gibi ulaşabilmenin yürek yangınıyla dolmuştu. O, sevdasına ulaşabilmenin ateşiyle tutuşurken, hayalleri gerçek olmuş ve aldığı güçlü eğitimle bu sahaya ulaşmıştı. Dersim'e, Munzur'a sevdalı yüreklerden birisiydi. Geride bıraktığı arkadaşlarının da özlemlerini yükleyip yüreğine, selamlarını doldurup çantasıyla gelmişti Dersim'e. Hepsinin özlemiyle, hayaliyle yürüdü Dersim'in patikalarından türküler söyleyerek. Pusulara girdi gecenin orta yerinde, çatışmalar yaşadı günlere yayılan.
"Ardında bıraktıklarının öncüsüydü" Arkadaşları onu Dersim'e uğurlarken öyle söylemişlerdi. Yürürken keşfetmesi bundandı Faik hevalın.
Munzur ile çarpan deli bir yürekti artık Suruç'lu esmer çocuk. Sevdası yarım kalanlardan değildi. Gönlünde yanıp tutuşan hasreti gidermenin coşkusuyla savaşıyordu şimdi bu yeni meskeninde.
Daha önce kaldığı yerlerde olduğu gibi yine birlikte hareket ettiği arkadaşlarına, bu sevdanın yarattığı güven ve morali aşıladı. Bölük komutanı olarak yürüttüğü çalışmalarda bölüğüne yek vücut olmanın gerekliliğini aşıladı. Bir meşe ormanı gibiydiler artık.
Faik, Aziz,Botan, Cemşit, Aydın, Diyar, Erdal, Kawa, Rojhat ve Seyitxan hevaller şehadetleriyle, Önderlik etrafında kenetlenen Kürt halkının, direnen militanları olduklarını bir kez daha gösterdiler. Onlar, PKK'nin direniş geleneğinin yeni bir halkası oldular. Ve onlar yeni bir söz oldular ardıllarının yüreğinde.
And içerek katıldıkları bu onurlu yolda, en değerli varlıkları olan canlarını hiç tereddüt etmeden verdiler
14 Nisan günü girdikleri şiddetli çatışmada, var güçleriyle direndiler ve şehate ulaştılar. Biz ardıllarına umut, özlem ve yarınları bıraktılar.
Yüreği meşe ağacı gibi büyük ve yüce bir insanı uğurlamanın hüznüyle bu satırları yazarken, yüreğimdeki acıya tek teselli onu, onları tanımış olmam. Onların arkadaşı olmam. Dünyanın en güzel yaşamını birlikte paylaşıyor olmamızdı.
Onlar kendilerine yakışırcasına direndiler ve kendilerine yaraşırcasına zılgıtlarla, halaylarla uğrulandılar.
Mücadele arkadaşları