Sadece özgürce yazılmış bir masalı çocuklara anlatmayı istemek, bunun için yola çıkmak ve bu yolda masalın kahramanı olmak... Sonrasında yalnızca çocukların değil, tüm insanların kahramanı olmak. İşte bizim anlatacağımız masalın kahramanı biraz böyle. Çünkü Kürt çocukları hayali masal kahramanlarıyla büyümediler. Onların masallarında uykuya götüren yalanlar değil, hep gerçeğe yol aldıran uyanışlar var oldu. Onlar hep kendi masallarının kahramanları oldular…
“ Geleceği anılarında arayan.
Sırt çantasında yalnızlık.
Dağ gibi yaralı, nehirler gibi suskun.
Gün batmış, güven taşıyor,
gün bitimi şafaklarda.
GÖZLERİ HÂLÂ ÇOCUK…’’
Tıpkı Hasan Sayar ya da Mirza Yusuf gibi… Aslında ikisi de aynı kahraman, iki isim, iki yaşam, tek yürek, tek masal…
Onu ilk Eskişehir’de on yedisini tamamlamış, on sekizinde cıvıl cıvıl, heyecan dolu, yaşama sıkıca sarılmış, yüzünde hep tebessüm olan bir genç olarak tanıdım. Ona baktığında insanın ondaki iç güzelliği görmemesi mümkün değildi, çünkü o yüzünde hep yüreğinde taşıdığı çocuğu yansıtırdı. Yüzü hep bir çocuğun yüzü gibi tertemiz ve berrak, gözleri ise hep bir arayış içindeydi. Tıpkı sistemin kirine bulaşmayan ya da bulaşmamak için büyük çaba, mücadele içinde olan diğer Kürt çocukları gibi. Kürt olmayı o kadar çok seviyordu ki, ona yeni bir dünya dahi bahşedilse asla Kürt olmaktan vazgeçmez, Kürt olmayı bir gurur kaynağı olarak ele alır ve bunu tüm arkadaşlarına dayatırdı. Çünkü o Kürt olmanın anlam ifadesini çok iyi biliyordu. Çünkü Kürt olmak, ne Türk, ne Arap, ne Alman olmaya benzerdi. Zaten yaşadığı yerde Kürt olmak, olmamak demekle özdeş sayılırdı. O bu olmamaya inat olmak, olduğunu kanıtlamak isteyen bir Kürt çocuğuydu ama Kürt olmanın, Kürt olarak varlık kazanmanın hikâyesini tam olarak bilmiyordu.
Çocukluğundan beri bir yandan okuduğu okullarda hep “Türküm, doğruyum…’’ ile başlayan yalandan, ona ait olmayan hikâyeler dinlemiş, diğer yandan anasının kulağına fısıltıyla, gizliden gizliye söylediği, onu kendisi ile buluşturan, mutlu kılan hikâyeler. Anlamadığı, anlam vermediği durum ise neden kendisine ait bu masalları, hikâyeleri, efsaneleri fısıltıyla dinlediğiydi. İşte on sekizine geldiğinde, bunun nedenlerini yavaş yavaş anlıyor, anladıkça daha fazla anlamak, kendine - Kürtlüğe - ait olan her şeyi bilmek ve bildiğini, öğrendiğini, Kürt çocuklarına daha özgür zamanlarda, mekânlarda anlatmak istiyordu. Çünkü o yalanlarla dolu masalların, Kürt çocuklarından neleri çaldığını çok iyi bilmekteydi.
Hep gülen yüzü ile tanıdığım bu çocuğu, bir gün çok öfkeli ve kızgın gördüm. Nedenini anlamak istedim, çünkü biliyordum ki, bu güler yüzlü çocuğu asla basit şeyler öfkelendirmezdi. Eğer öfke duymuşsa mutlaka önemli bir sebebi vardır diye düşündüm. Ben bu düşünceler içindeyken birden “ Neden?” dediğini duydum. “Neden kadınlar intiharı tercih ediyorlar, başka bir şey yapsınlar, dağlara gitsinler, dağlar onlar için en büyük özgürlük mekânı değil mi?”
Artık anlıyordum ki Hasan büyüyordu ve büyüdükçe sorgulamaları arayışları daha çok çoğalıyor, derinleşiyordu. Kadını tanımak istiyordu, kadını tanıdığında tüm yaşamı tanıyacağını, bütün sorularına cevap bulabileceğini anlamıştı, bu yüzden kadını anlamak istiyordu. Batmanlı bir genç olması bu durumu daha da tetikliyordu. Çünkü Batman’da her geçen gün kadın intaharları artıyor ve kadına yönelik şiddet hiç azalmıyordu. Zaten duyduğu kadın intihar haberi de Batman’dan gelmişti. O gece uzun bir tartışmamız olmuştu, anlamak istediği her şeyi soruyor, ikna olmadığı cevaplar olduğunda yeni sorularla anlamaya, kavramaya çalışıyordu. Aslında Hasan o gece farkında olmadan bana çok fazla şey öğretmişti. Bir kadın olarak benim bile çok farkında olmadığım ya da öncelikler arasına almadığım bir durumun önemini anlatmak istiyordu. Ben bile bu gerçekleri yeni yeni bugün fark ediyorum.
O tartışmadan sonra Hasan’ı bir daha görmedim. Bir süre sonra özgürlük mekânlarına yol aldığını duyduğumda ise hiç şaşırmadım, çünkü bu arayışlarının onu özgürlüğe yakınlaştıracağını hep hissetmiştim. Özgürlüğe yolculukta onu en çok tetikleyen ise okuduğu Nasıl Yaşamalı? kitabıydı. Kendisine, çevresine sürekli sorduğu tüm soruların cevabını bu kitapta bulmuştu. Geriye kalan bu kitaptan öğrendiklerini yaşamsallaştırmaktı, bu da ancak özgür mekânlarda gerçekleşebilirdi. O, bunun çok iyi farkındaydı. O mekânlara gitmeliydi ve çocuklara özgür yarınlar yaratmalıydı. Kadınların ölümü değil yaşamı tercih ettiği bir dünya yaratmalıydı ve bunu yaratmaya çalışan kadınlara yoldaş olmalıydı.
O kadınla gerçekleşebilecek özgür yaşamın çok erken farkına varmıştı. Kadınla en çok yoldaş olmayı hak eden değerli yoldaşlardan birisiydi ve öyle de oldu. “Ben, nasıl yaşamalı? Sorusuna cevap bulmuşken, nasıl burada yaşamayı kendime tercih edebilirim” dedi ve tercihini özgür yaşamdan yana koyarak yola koyuldu.
İnsanlar gidecekleri yolları tanımadıklarında bazen tereddüt yaşarlar, kaygılanırlar ama gözlerinde her zaman umut barındıranlar asla umutlarına arkalarını dönmezler. Çünkü onların umutları hep güzel olandan, doğru olandan yanadır. Umutlar güzelliğe, doğruluğa dairse, umut besleyen asla yılmaz. Umudun zafere ulaşması için gerekirse ölümü göze alırlar. Yeter ki umutları hep olsun ve Kürdistan çocuklarına özgür yarınlar bıraksın, bu uğurda veremeyecekleri bedel yoktur. Hasan da böyle bir çocuktu ve bu çocuk Mirza olunca daha da büyüdü, o büyüdükçe hayalleri, umutları ve kavgası da büyüdü. O artık yalnızca umut besleyen değil umudun amansız kavgasını veren olmuştu.
Ben de onun umut yolculuğuna kapıldım. Onun başlattığı bu serüvene katılmamak içten bile değildi. Onun rüzgârına kapılarak yola koyuldum. Ona ulaşmanın umudunu hiç yitirmedim, aynı mekânlara ulaşmıştık ama birbirimizi görme imkânını ise hiç yakalayamadık. Ta ki ben onun yeni bir yolculuğunu duyana kadar…
Tam iki yıl sonra çantamı hazırlamış, onun kaldığı alana gitmek için yola çıkmışken, haberini duydum. Dur durak bilmeyen çocuklar gibi, yine yolculuğa çıkmıştı, arayışlarının macerasını hep yaşamak istiyordu ve bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa yapıyordu. O da Kürt efsanelerindeki diğer kahramanlar gibiydi ölümü hep sırt çantasında, umudu ise yüreğinde taşıyordu. Sırt çantasında taşıdığı ölüm onu bizden ayıramadı çünkü yüreğinde taşıdığı umut bizlere yaşam sundu. O yaşam bizlerden çok Kürdistan çocuklarını yaşatmak, yeni Hasanlar, yeni Mirzalar yaratmak içindi. Kürt çocuklarına kendi masallarını anlatabilmek içindi.
Şimdi soruyorum; hangi ülkede çocuklar kendi masallarının kahramanı oluyor ve kahraman olmak için ölümüne bir bedeli yaşama sunuyorlar? Her şey çocukların bedel vermeden dinleyecekleri masalları olsun, kendi masallarında daha çocukken ölmesinler, hep yaşasınlar diye…
Hasan diğer adıyla Mirza Yusuf bunun bedelini verdi ve yeni Hasanlar, Mirzalar bu bedeli vermeye devam ediyorlar, edecekler… Ta ki özgür bir ülkede, mavi göklere uçurtma uçuran çocuklar, savaş değil kendi barış oyunlarını oynayana kadar.
Elbette bu masalda başkaları da vardı ama onlar şimdi gölgede kaldılar. Çünkü onlar kendi masallarını değil, başkalarının yazdığı -tıpkı tarihleri gibi- masalları tercih ettiler. Kürt çocuklarına anlatılacak, kendi masalının kahramanı olmak Hasan’a yakışırdı. Gözleri her zaman çocuk olan Hasan büyüdü, Mirza oldu. Mirza Kürt çocuklarının yarınları için umut...
Mayıs 2009’da Şehidan Alanında Şehit Düşen Mirza Yusuf ( Hasan SAYAR ) arkadaşın anısına…
Dersim Uğur Kaymaz