Erdal-Engin Sincer Ve Zerdeşt-Ali Gezer Yoldaşların Yoldaşı Olmak

Geçen sene bugün PKK militanlığının en seçkin örneklerinden olan Zerdeşt Dersimi yani Ali Gezer yoldaşımızı bir eylemde kaybetmiştik. Yine 9 yıl önce yani 2003 yılının 17’isini 18’ine bağlayan ağustos’unda PKK militanlığının çok ileri düzeyinde başka bir seçkin örneği olan Erdal yani Engin Sincer yoldaşı bir kaza sonucu kaybetmiştik.

Birisi Elbistanlı birisi Pazarcıklı ve her ikisi de seçkin aydın, seçkin basıncı, seçkin savaşçı, seçkin yoldaş sevdalısı, seçkin mütevazilik abidesi, seçkin devrimci romantik ve de seçkin kararlı, inançlı, keskin PKK militanı.

Erdal yani Engin Sincer yoldaş benim çocukluk ve gençlik arkadaşım ve de militanlıkta yol arkadaşım, yoldaşım. Zerdeşt Dersimi ise yaklaşık 18 yıl boyunca tanıdığım, şurada ya da burada hep karşılaştığım ve her halükarda çok fazla sevdiğim ayrı bir yoldaşım.

Erdal yoldaşı yazmak isterken Zerdeşt yoldaşın da Erdal yoldaşla aynı günde şehit düştüğünü fark ediyorum. Tesadüf mü(?) bilemiyorum. Yaşamın kendisi tesadüflerle dolu…

Tam 9 yıl önce kaybettiğim bana sivil ve devrimci yaşamında en yakın durmuş olan yoldaşımı unutmam mümkün olmadığı gibi ilerleyen her yıl ona olan bağlılığım, duygularım, saygım ve de sevgim katlanarak artıyor. Çünkü her geçen yıl bu durum, beraberinde daha fazla ağır sorumluklar yüklüyor insana. Zamanında onun söylediği: “ Bir militan militanlığın gereklerini yapmalıdır” tespiti bu bağlamda her gün yeniden kendimi kendimizi sorgulayarak ne kadar militanlığın gereklerini yerine getiriyoruz(?)un cevabını istiyor. Bu ise hep yeniden, daha canlı bir şekilde Erdal’ı aramaya götürüyor.

Erdal ile yoldaşlık kolay olmadığını bir ara söylemiştim. “Erdal’la arkadaşlık onun gibi Golgatha tepesine çarmıhını Kudüs’ten sırtlayarak yukarıya tırmanmakla olur. Çarmıha gerdirilirken dahi gülümsemesinden bir şey yitirmeden ‘tanrım çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar, af et onları’ demesini söyleye bilmekle ancak Erdal’la arkadaş olunur. Aksisi ona tersliği ifade eder.

Şartlarımızda Golgatha’ya çıkmak devrimin tüm yüklerini –tüm sorunlara rağmen-taşımakla olur. Devrimle sonuna kadar yürümekle olur. Tüm zorluklara, inançsızlıklara, saldırılara, bireysel rahatsızlık ve hastalıklara, ayrı görüş ve duruşlara rağmen önderlik çizgisinde daha fazla kenetlenerek yürümekle Erdal’ın arkadaşı, dostu, akrabası ve yoldaşı olunabilir.

Başka da asla!” demiştim.

Evet, Erdal ile yoldaş olmak, çocukluk ve gençlik arkadaşı olmak daha farklı misyonlar yüklüyor insana. Öncelikli olarak böyle seçkin bir militanın yoldaşı olmak dediğim gibi çok fazla sorumluluklar yüklüyor. Ve bu sorumluluk onun yolunun iyi bir takipçisi olmayı emrediyor. Kimisinin yaptığı gibi seviyorum ama duruşu başka bir duruşla bu olmuyor.

“Seni seveceklerini söyleyecekler ama senin tarzından çalışmaya katılmayacaklar.

Seni sevdiklerini söyleyecekler ama ardından başka yaşam arayışlarına girecekler.

Seni sevdiklerini söyleyecekler ama militan çizgiye ve yaşama gelmeyecekler.

Seni sevdiklerini söyleyecekler ama senin gerillaya olan hayranlığından onlarda eser görmeyeceksin.

Seni sevdiklerini söyleyecekler ama her gün parti ve örgütü çekiştirecekler.

Seni sevdiklerini söyleyecekler ama o kadar ağır yükün altına senin tarzından elini koyarak çalışmayacaklar hatta tersinden köstek olacaklar.

Seni sevdiklerini söyleyecekler senden hep uzak olan o mızmız tarzını bırakmayacaklar.”

Evet, Erdal yoldaşa doğru bağlılığın nasıl olması gerektiğini ararken, ister istemez nasıl olunmazına da bakıyorum. Eksiklere düşmemek için, senin yoldaşlığına ihanet etmemek için ve tabii sana senin tarzından bağlı yaşayabilmek için bunu yapıyorum yoldaşım…

Erdal’la yoldaşlığı onun şahadet yıldönümünde tazelemeye çalışırken bu kez Erdal kadar olmasa bile Erdal’a olan yoldaşlığımda da az olmayan birde Zerdeşt yoldaşın sorumluluğu şimdi boynumuza kaldı. 1993 yılından başlayarak geçen sene yani 2011 yılının 18 ağustos’unda şehit düştüğü güne kadar hep benim için özel olan Zerdeşt’in sorumluluğu… dünya güzeli bir ana, dünyalar kadar değerli bir baba ve birde 29 temmuz 1993 şehit düşen mütevaziliğin sembolü Mizgin, Zerdeşt’in ablası Mizgin…

Zerdeşt yoldaşı: “Onu yıllardır tanıyan biri olarak, ona ilk günden bugüne kadar hep özenle yaklaşan biri olarak onun şahadeti çok derinden beni ve yoldaşlarını yaraladığını söylemek istiyorum. Giderek büyük adımlarla kendisini geliştiren Zerdeşt yoldaş böyle erkenden gitmemesi gerekirdi diye de hayıflanmadan edemiyor insan. Onun bu davaya katacakları her geçen gün daha fazlalaşıyordu. Partinin istediği bir militan çizgiye doğru hızla ilerliyor olması genel mücadele açısından da çok büyük bir kayıp olmuştur.” Bu ise ona yakın duranlar için yeniden daha fazla sorumluluklar demektir. Daha fazla çalışmak demektir. Daha fazla militanlaşmak demektir.

Eğer, doğru yoldaşlık gidenlerin inandıkları değerlerin iyi takipçisi olmak ise, o zaman yapmamız gereken onların yaptıklarını daha ileriye taşırmak olmalıdır. Onların yarım bıraktıklarını tamamlamak olmalıdır. Ve birde tabii ki onların boşluklarını doldurmak olmalıdır. Bu ise daha fazla ve güçlü bir disiplinle çalışmak demektir.

Hele tarih bize daha büyük devrimci hareketler için imkanlar sunmuşken, daha fazla iş yapma ortamı açmışken, inadına faşizmden daha fazla hesap isteme olanağı ortaya çıkmışken…

Evet, yeni bir 17-18 ağustos gününü günlerini yaşarken, Şehit Erdal ve Şehit Zerdeşt yoldaşlarımın bana, bize yükledikleri sorumluluklara daha fazla sarılacağıma, öncelikli olarak Erdal ve Zerdeşt yoldaşlarıma söz verirken, genel olarakta tüm özgürlük şehitlerine yeniden söz veriyorum.

Şehit Kurtay Faraşin yoldaşın: “Belki düşman bizi vurabilir ancak hiç kimse bize boyun eğdiremez, kimse bizden bunu bekleyemez” sözünün yanına birde Şehit Simko Serhildan yoldaşın: “Bize ölümü ve imhayı öğretmesinler, idamı ve yok oluşu öğretmesinler; biz onlara özgürlüğümüzü öğreteceğiz” diyerek inadına şehitlerimizin izinden yürümenin sözünü veriyorum.

Ve birde Şehit Zerdeşt Dersimi yoldaşın: “Bir çentik de biz atmalıyız bu kayalıklara” dediği gibi, bir çentikte biz atmalıyız ki; “Yüzyıllar, bin yıllar sonra bile sürülebilecek bir izde biz olmalıyız.”

Kasım Engin