Diren TOLHILDAN(Emine ALTUN) Arkadaşın anısına…
Bilinmezliklerini söküp attım bugünümün. Gülüşünle kutsadım özlemlerimi ve biriken bulutlardan umut ettim; biraz yağmur yağsın diye.
Bilirim yağmasını seversin yağmurun. Yağarken yağmur, altında sırılsıklam oluncaya dek ıslanmayı. Bir de yürüyüş halindeyken bir başka duygular uyandırır yüreğinde. O yüreğin ki, özgür yarınlara sevdalı, yoldaşlarının hasretini nakşettiğin ve gülmekten, umut etmekten asla vazgeçmeyen…
Bilmedim, bilmek için bir çaba içine girmedim. Van’da, en soğuk günlerinde bile, yağan yağmurun tadına varmak için yüzünü Artos’a dönmüş ağır ağır yürümeni anlayamadım. Suspus olmuş, sessizliklere gömülmüş şehrin ıslak sokaklarında yürürken, utanır olmuştu sarı benizli lambalar. Herkes kaçarken, sığınacak bir yerler ararken, sen boşalan sokakların en orta yerinde gülen gözlerinle selam veriyordun damlalara. Damlaların tenine temasıyla rüzgarlar savrulurdu coşkunca biraz da sabırsız. Gölde açılan yarılmalara takılırdı bakışların, bakışlarında bin bir gülücük, bir de sol yanağında açılan gamzen.
Çok sonra, Artos kadar heybetli Erek kadar mağrur, Kürdistan’ımın diğer dağlarındaki buluşmamızda anlayacaktım ancak. Meğer ki birikmiş özlemlerinin dışa vurumuydu. Hasretliklerinin de akan yağmurların damlalarına karışmasını ve esen rüzgarın kanatlarında hasretini çektiğin nice olguya ulaşması içindi. Yağdıkça yağmur, Artos’un bakışlarıyla buluşur, Süphan’ın gölgesine sığınırdın. Bilirdin, dostundu onlar, yüreğinde yer edinmişti onun için.
Bir yerden başlanmalıydı. Henüz çocukken giriştiğin mücadelen olgunluk evresindeydi. Yurdunu seviyordun. Ama sevmenin yetmediğini de biliyordun. Yüce sevgini dağların kucaklayıcı, yürek ferahlatıcı ve güven aşılayıcı yanıyla birleştirmeliydin. Yaptığın buydu. Özlemlerin büyüktü, amaçların sonsuzdu. Amaçlarının kutsallığında, yaralı ülkenin, gülmesi bile yasaklanmış, oyunları elinden alınmış çocuklarına mutlu yarınlar sunacaktın. Ne de olsa çocuk olmak reva görülmemişti sana. Kendi farkına vardığın ilk andan itibaren, ülkenin yakılan bedenine su serpmek için kararlılıkla sarılmıştın mücadelenin gülen gözlerine.
Çok uzun sürmemiş, özlemini çektiğin, hasretini yağan yağmurların damlalarıyla buluşturduğun dağlara ulaşmak için yollara koyuldun. Yine yağmurluydu hava, ıslaktı şehir. Bu sefer hüzün vardı bakışlarında Artos’un. Süphan sessizliklere gömülmüşken, Erek yaşadığı son ayrılığını işliyordu not defterine. Bilincindeydin ve bir an önce ulaşmalıydın. Islaktı belki bakışlar ama kalıcı gülüşler işlensin diye bu topraklara, varmalıydın yüreğini yangın yerine döndüren diyarlara. Bir bir arşınlarken kara kaplı yolları, soluk benizli sınır taşları tanımadı ayakların. Kabullenemediğin buydu zaten. Çok önceden bedeni dört parça edilmiş bu toprakların yarası derindi. Bu yaraya merhem olmalıydı birileri. Kim diye sormadın kendine. Çünkü biliyordun, önce kendin baş koymalıydın bu mücadeleye ve yolculuğuna girişmeliydin özgür yarınların.
Çocuk umutlarınla ve hayallerinle, biriktirmiş olduğun nice özlemle ulaşmıştın dağlara. Dağlara sevdalı, özgürlük savaşçısı nice yürekle bir beden olup, öfkeni kustun. Elindeki kleşle düşmana kan kustururken, bakışlarındaki gülüşle, gözlerindeki kararlılıkla ve her an büyüyen özgür yaşam sevdanla yoldaşlarına yoldaş, dağlara sırdaş ve yağan yağmurlarla bir oldun.
Tesadüf müdür bilmem. Ama yine ıslak bakışlı bir günde uğurladık seni. Bir eylemin dönüşüydü, yağan yağmur damlaları derenin yüzeyinde halkalar oluştururken, dalgınlıklar içinde, hissetmiş gibi yağan yağmurla bir vedaya tutuşmuştun. Rüzgarlara yüreğinde biriktirdiğin nice söylenmemiş sözcüğü fısıldarken, yağmur daha hızlı yağıyordu, gökyüzü ağlar gibi gürlüyordu.. Hırçınlığı tutmuştu akan derenin. Bir isyan haliydi o an yaşanan. Yağmur, rüzgar ve akan derenin çığlığı… Hepsi bir olmuş haldeydi. Ama sen yine gülmeye devam ettin. Badem gözlerinden usul usul inen yaşların yağmurun damlalarına karışırken, özlemine alışamadığın yoldaşlarının silueti beliriyordu gözlerinin önünde.
Yaşadığı kayıplardan dolayı deliye dönen düşman güçleri, ellerinde ne kadar teknik varsa kullanmıştı o gün. Sizin direnişiniz karşısında biçare kalmış soysuzlar çareyi en çirkin, kalleşçe yöntemlerde aramışlardı. Çok geçmeden yağmur durmuş, biraz sonra olacakların haberini verir gibi esen rüzgar kesilmişti. Ama dere hala deli dalgalar savuruyordu sağına soluna. Ne geliyorsa önüne, savurup götürüyor, hiçbir şey bırakmıyordu arkasında.
Akan derenin haykırışları yayıldı tüm vadi boyunca. Gökyüzü suspus olmuştu. Yağmurdan ve rüzgardan eser yoktu. Bir acı çökmüştü dağların bağrına. Ama gülüyordu gözlerin, bakışlarında sonsuz bir huzur vardı. şimdi badem gözlerini işledim seyir defterime ve tüm hırçınlığıyla akan derenin akıntısında tazeliyorum hayallerimi. Her yağmur yağışında amaçlarımı büyütüyor, rüzgar esişinde senli özlemlerimi savuruyorum bu yaralı topraklara.
Akan derede
Göz yaşlarımın yansıması kaldı
Bir de
kucaklayamadığım nice sevda…
Sonra
uzaklaşmasına şahitlik etti bir çift göz
Özlemlerine,
gözyaşına
ve hırçınlığını ertelemiş
akan nehrin sessizliğine…
Bakma böyle dediklerime. Şimdi çok daha güçlüyüm. Anılarının aydınlığında açılan yolda yürümenin coşkunluğu ve kararlılığı var yüreğimde. Bir de sana ulaşacağım günün büyük heyecanı…
Zaman olur yağmaz yağmurlar
Zaman olur kesilir rüzgarlar
Zaman olur kurur dereler
Ama unutma
Unutulmayacak bir şey varsa
O da badem gözlerin
Yürekleri yangın yerine döndüren bakışların
Ve
Çocuk gülüşler büyüten mücadelendir…
Tüm yakıcılığıyla mücadele devam ediyor. Bu mücadelenin güzelliğine erişmiş nice onur ve özgürlük savaşçısını, yolumuza ışık oldukları için saygıyla anıyoruz. Mücadelelerinin takipçisi olacağımızın sözünü veriyoruz.
Zerdeşt TOLHILDAN