Şubat karanlığını bir yandan kar beyazlığı örtmüşken, diğer yandan da gerillanın direnişi ve gencecik insanların fedai ruhuyla sarmıştı, tıpkı volkan etrafında halaya durmuş bedenler misali. Tüm zorluklara inat kucak açmıştı düşmanın hain saldırılarına. Pusuda beklercesine ilk merminin patlamasıyla saldırıya geçmek istiyorlardı özgürlüğün çocukları; çünkü artık gerçek sözün eylemi gelmiş ve kapıya dayanmıştı. Özgürlük savaşçılarına kalan tek şey, bunu büyük bir tutkuyla kucaklamak ve başarıyı kazanmak için direnişi yükseltmekti. Evet, bu direniş kendini yeniden Zap vadilerinde esen rüzgarlarla yükseltti bu özgür dağların yol vermez uçurumlarında. İnadına inat katarak yürüdüler Zap ve Zağroslara. Tüm engelleri aşarak zincirlenmiş rüzgarları yırtıp direniş ruhuyla savaşan bedenlerini özgürlüğe serperek, isimlerini tarihin boş sayfalarına yazdılar ve beyinlere nakşedildi teker teker isimleri. Evet bunlardan biri de çocuk ruhlu olan Tufan yoldaştı.
Tufan arkadaş yaşamında ve eyleminde sözü bir olandı. Gözlerinde hiç umut eksilmeyen bir tutku misaliydi. O bir kere özgürlüğü hissetmiş ve yoldaşlığı sevgisiyle bütünleştirmişti. Beyinde, ruhta İmralı’yı yaşayarak gerçek yaşama yol aldı. Devrimci yaşamında yoldaşlığıyla, morali ve fedakarlığıyla tanınırdı. Tüm yoldaşlar tarafından hiçbir yoldaşın kalbini kırmayan tersine tüm yoldaşlarını seven ve gerçek bağlılığı yaşatandı Tufan. Tüm sevgi değerleri gizemliydi. Benliğinde saklıydı yaşamın coşkusu, sevinci ve heyecanı. Her kaldığı ortamı coşkuyla neşeyle doldururdu. Bunun için hiçbir yolda Tufan’dan ayrılmak veya uzaklaşmak istemiyordu. Her göreve gittiğinde büyük bir özlemle sarardı tüm yürekleri, geleceğini dört gözle beklerdi tüm yoldaşlar; çünkü Tufan yoldaş bir kere bütün yüreklerde yer edinmiş ve büyük bir sevgi kaynağı olmuştu.
Tufan arkadaşla birlikte aynı eylemdeydik. Eylemden önce Geliye Zap taburundaydı. Ben ise ağır silah bölüğünde yer alıyordum. Zap operasyonu için güçlerimiz bir araya geldiler. Tufan arkadaş saldırı gurubundayken ben de ağır silah gurubunda yer alıyordum. Bizim grup onların savunmasıydı. Aramızda çok uzun bir mesafe yoktu. Hemen önümüzdeki tepeye yol alıyorlardı, yani Şirin tepesine saldırı yapacaklardı. İlk tepeyi vuran grup komutanıydı Tufan yoldaş. Çok genç olmasına rağmen güçlü ve cesaretli bir komutandı. Tepeye ulaştıklarında çok heyecanlıydı. Sabırsızlıkla koordine talimatını bekliyor ve ikide bir cihazda “haydi vuralım!” diyordu. Artık o vahşi düşmanın görüntüsünü görmeye dayanamıyordu. Sıcaklığı her halinden belli oluyordu ve bize yansıyordu. Bunun için onunla cihazda konuştum. Ona “biraz daha sabırlı olmalısın” dedim. Bana cevabı ise “tamam yoldaş, bizim savunmamızı iyi yap ki, bizde iyi saldıralım” dedi. Onu çok sevdiğimizden ve bir de esmer olduğu için ona hep Raşo diyorduk. Cihazda bu isimle onu çağırırken sanki tüm sevinçler onun olmuştu; çünkü o, bu ismini çok seviyordu. Bana tekrardan cevap vererek “Raşo başaracak ve sana bir de asker şapkasını getirecek ve ayrıca bizi iyi savunacağına inanarak talimat zamanı geldiği”ni de söyleyerek, “şimdilik hoşça kal, noktada buluşuruz” dedi. Tufan arkadaşın benimle yaptığı bu son konuşması olmuştu. Ben daha bunlardan habersizdim; çünkü bu konuşmasının ardından uzun bir ayrılığın gizli olduğunu bilmiyordum. Her ne kadar ben bunu hissetmemiş olsam da “Reşo” diye hitap ettiğim Tufan yoldaş, artık özgürlüğü kucaklamış ve onurlu ölümü hissetmiş, cesaretli, heyecanlı sıcaklığıyla yeni yaşama yol almıştı. Tufan arkadaş son dakikaya kadar düşmanla savaşarak direnişi yükseltmişti. Evet, Tufan arkadaş, bizim için bir yaşam abidesi oldu. Tufan arkadaşla geçirdiğim bu anı; her ne kadar benim için çok ağır ve hiç unutmayacağım bir anı olarak benliğimde saklı olsa da, cesareti ve direnişi benim için bir gençlik sembolü ve gerçek yoldaşlık ruhu olarak yaşayacaktır.
Aysel Dijwar