Tanımak

Faraşin-Saynur Tursu Yoldaşın Anısına

Yıl 2007, yer Garê dağı.

Kafya ovası; ağustos ayının sıcak havası kendini hissettiriyor. Ovaya inen patikadan sesler yankılanıyor, yaklaştıkça uzaktan bize doğru gelen üç arkadaşı fark ediyoruz. İki askeri kıyafetli arkadaşın yanında sivil giyimli bir arkadaş var. Fakat mesafeden olacak ki sivil olanın bayan mı, erkek mi olduğunu çıkaramıyoruz. Biraz daha yaklaştığımızda merhabalaşmalar ve konuşmalar gelişince gelenin yeni bir bayan arkadaş olduğunu anlıyoruz.

Yeni eğitim devresi başlayacak. Savaşçı eğitim şubesi bileşenleri toplanıyor, yeni devre açılacak, ancak bayan arkadaş sayısı planlananın altında. Bu nedenle gelen arkadaşın bayan olması okuldaki dört bayan arkadaşı sevindiriyor. Görevli subay vermek için çaydanlığı kontrol ediyor, su sıcak ama yeniden demlemek gerekiyor. Hemen ateşi gürleştiriyor, demliğe çay koyuyor ve gelen arkadaşları karşılayarak onları çay içilen çınar ağacının gölgeliğine davet ediyor. Kısa merhabalaşma ve hoş geldiniz safhasından sonra çaylar geliyor. Dağ ortamıyla ve gerilla yaşamıyla yeni tanışan bayan arkadaşın heyecanlı ve meraklı hali dikkatimizden kaçmadı. İlk sözleri “hayret dağda sandalye olacağını hiç tahmin etmezdim” olmuştu. Subay arkadaş gülerek “televizyonumuz da var” biçiminde esprili bir cevapla karşılık verdi. Bayan arkadaş biraz şaşkınca ve tebessümle bakarak içten bir gülümsemeyle memnuniyetini dışa vurdu. O esnada eğitime ara verildi, arkadaşlar gelen arkadaşlarla tanışmak üzere yanımıza geldiler. Saflara yeni gelen bayan arkadaşın türbanlı oluşunun yanında çok da rahat, doğal, gülecen tavırlar sergilemesi ve sorulan sorulara rahat ve doğal cevap verişi herkesin ilgisini çekmişti. Konuşkanlığıyla adeta insanı bıktıran biri. O an adını öğrenmek istedim, gerçek kimlik adını söyleyebileceği ihtimalini düşünerek “kod adın ne?” diye sordum. O an biraz durakladı. Biraz mahcup göründü, biraz da yeni olmanın heyecanını duyumsadı. Ailede, toplumda kullandığı, annesinin kulağına ilk seslendiği ismi artık duymamak tuhaf gelecekti. O zamana kadar yaşamı boyunca kişiliğinde bir sese ve bir kimliğe dönüşen adı kullanamamak insanı farklı duygulara sevk ediyordu ama yeni özgür yaşamda kendi ismini özgürce tercih edip seçmenin gururu da bir başka oluyor. Ailede, okul, sokak ve her alanda alıştığın ismi rafa kaldırmak, artık o isimle kimsenin seni çağırmayacak olması, yine senin kimseye o ismi söyleme ihtiyacı duymaman belki de bir yönüyle hüzün verici oluyor. Bilindiği gibi doğarken isim seçme hakkı olmazdı, ama gerilla ortamında kendi ismini koyma hakkın var ve kendi koyduğun adla tanınırsın. Yeni bir yaşama adım atıldığına göre bunun da yeni bir ismi ve kimliği gerekliydi.

Bayan arkadaş; “Adımın Sozdar olmasını istiyorum ama ileride beğendiğim bir isim olursa değiştirebilir miyim?” diye sordu. “Evet, eğitim bitimine kadar serbestsin değiştirebilirsin, çünkü kimlikler verildikten ve arşivlere işlendikten sonra isim değiştirmek zor oluyor” dedim.

Sozdar arkadaş ilk birkaç gün türbanla eğitimlere katıldı ki, katılabilirdi de. Eğitimlerde dini konulara genel yaklaşım kimsenin dini inancına karışmamak ve kendini ifade edecek ortamı yaratmaktı. Birkaç gün sonra Sozdar arkadaşı sabah içtima alanında türbansız gördüm, içtimadan sonra spora gittiler. Kahvaltıda; “Hayırdır Sozdar heval, türbanı çıkarmışsın” dedim. O da “Evet heval dinim vicdanımsa ve vicdanım hem kadın hem de halkımın özgürlüğü için savaşmaksa, savaş da cihatsa, din de özgür olmayanları cihada çağırı ise ben de bu tercihle dağa geldim ve o zaman savaşımın önünde ne engel varsa kaldırmalıyım. Türbana gelince, askeri eğitimde beni zorluyor, yani anlayacağın ben eğitimimi iyi görmek istiyorum heval” şeklinde beni etkileyen bir karşılık verdi.

Sozdar arkadaşta insanı şaşırtan yönler vardı; İstanbul’da dinci bir ortamda büyümüştü. Bir süre yurtseverlik ilgisi yanında Alevi derneklerine gitmiş, semahlara katılmıştı. Kürt kültürünü ve özgürlük hareketi ile ilgili bilgileri oradaki çevrede edinmiş, dergiler, gazeteler okumuş ve bunun üzerine katılım kararı almıştı. Eğitimde çok rahattı ve kendine güveni görülüyordu. Araştıran, soran bir yapısı vardı. İkna olmadığı konulara da körce bağlanmaz ve konunun hâkimi olan hangi arkadaşı görseydi gider sorar öğrenirdi.

Ramazan ayına girmiştik, eğitimimiz de ağırlıklı olarak askeri-komando tarzındaydı. Heval Sozdar’la birlikte üç arkadaş oruç tutmak istediklerini söylediler. Arkadaşlar oruç başlarken hazırlıklarını yaptılar ve sahura kalktılar. Üç gün sonra akşam komando eğitiminden döndüklerinde Heval Sozdar ter içinde yanıma geldi, biraz utangaç, biraz da bir şeyi yapamamanın zorlanması ile benimle tartışmak istediğini söyledi. Ben de ona “Her şeyden önce ne olursa olsun kendi kadın yönetiminle konuş” dedim. Kendisi, “Bayan arkadaşa söyledim sana söylememi söyledi, ben oruç tutmada zorlanıyorum, tutmasam ayıp olmaz değil mi? Bir de arkadaşlar farklı algılayıp zayıftır tutamadı demesinler” diye de kaygılarını paylaştı. Ona, “Sen rahat ol, tutmak da sana ait tutmamak da sana aittir, çekinme kimse sana bir şey demez. Hem unutma içimizde farklı dini inançlardan arkadaşlar da var, ileride onlarla da karşılaşırsın. Alevisi, Ezidisi, Zerdeşti, Şii inançlarından olanları, Hırıstiyanı vb. her kesimden arkadaş var. PKK’de esas olan, herkesin, kimseyi dıştalamadan farklılıkları gözeten, ulusal kimlikle çalışmalara katılmadır, sen rahat ol” dedim. Bunun üzerine Sozdar arkadaş da konuşmasını “Ben de bunları bilerek katıldım ama önyargılar hem bende var, hem de ortamda var. Sivildeki yargılarla düşmanın yarattığı parçalanmışlık bizi zorluyor” diye sürdürdü.

Eğitim ilerledikçe genel arkadaş yapısının geleneksel aile ve toplum özellikleri ve alışkanlıkları açığa çıkıyordu. İlk acemilikleri, toylukları, bireycilikleri, komünal yaşama gelmeyişleri, nazik fizik yapıları dağa adapte oluyordu. Sinek ısırmalarından kızaran ve sivilceleşen kol- yüz- elleri bağışıklık kazanmıştı, gece yürümelerinde yerlere tökezleyenler şimdi gündüz gözleri ile yürür gibiydiler ve en önemlisi de paylaşım duygusunun gelişmesi göze çarpıyordu. Heval Sozdar arkadaşlar içinde ilgi çekendi. İlgi çeken yönleri; eleştiren, öz- eleştirel yaklaşan, tüm arkadaş yapısıyla alıp vermesi, toplumsallığı, toplumsallıkla birey duruşunu dengelemesi, bir kadın kimliğini kazanması, ret kabul ölçülerini geliştirmiş, geliştirdikçe de yerinde ve doğru tavır sahibi olmasıydı.

Kafya ovasından çıkan Xazır suyunun serinliği yaz sıcağında terleyen insana yansıyınca önce kar esintisi sanırsın, bir ürperme ve bel kemiğinde derin bir sızı gibi terin soğuyuşunu hissedersin. Arkadaşlar arazide komando eğitimi yapmış, eğitmen bayan arkadaş yeni savaşçıları Xazır suyunun çıkış noktasında toplamıştı. Eğitim veren bayan arkadaş ani bir hareketle kendisi önde silahını başının üzerine alarak soğuk suya girdi, su, arkadaşın göğsünü aşmış, sadece kafası dışarıda kalmıştı. Diğerleri öylece o arkadaşa bakıyorlardı. Eğitimci arkadaş “Haydi siz de peş peşe girin, benim tarafıma gelin” talimatını verdi. Arkadaşlarda homurdanmalar, itirazlar, olmazlar, “Soğuktur, akşamdır” vb. haykırmalar yükselince eğitimci arkadaş; “Düşman çatışmada suyun soğukluğunu ve akşamı dinler mi” diye sert bağırınca ilk kendini serin suya bırakan H. Sozdar oldu ve diğerleri peşi sıra suya daldılar.

Devre sona erecekti. Heval Sozdar “Heval ben adımı Faraşin Sozdar olarak değiştirmek istiyorum” dedi. Biz de kendisine “Üç aydır eğitimdesin Faraşin adı için mi Sozdar adını değiştirmek istiyorsun” diye sorunca, Heval Sozdar biraz da şaşkınlıkla sorumuza yine soruyla karşılık verdi; “Niye yanlış bir isimi mi?”. Bayan arkadaş yönetimi “Sana şaka yapıyoruz. Tamam, adın Faraşin olsun ve sicil defterine yazıyorum” dedi. Mezuniyet günü tören yapıldı, kimlikler verildi ve en önemlisi de kimin nereye düzenleneceğiydi. Faraşin arkadaş Zap ya da Zagros alanını istiyordu. Düzenlemeler okundu ve Faraşin arkadaş Gare’de kalacaktı. Birçok arkadaş gitmek istedikleri yere düzenlemesi olmayınca küsmüş ama o sakin bir biçimde “Keşke isteğim olsaydı, ama neyse burası da mücadele ve çalışma alanıdır kısmetse ileride giderim” diyerek kendini teselli ediyordu.

Diplomaları dağıtma anı ve tören hazırlığı başlamıştı. Arkadaşlar diploma alacaklarına seviniyor ve diplomayı hangi komutan arkadaşın vereceği heyecanı ve bekleyişi yaşanıyordu. Diploma töreni başlamıştı, Faraşin arkadaşın ismi okununca bulunduğu sıradan nizami çıkarak kendinden emin ve sakin tarzda protokolün önüne geldi, diplomasını alarak arkadaşlarla selamlaştı ve başarmanın büyük sevinciyle sırasına geri döndü. Yaşadığı ilk duygular; “Sistemde ilk, orta ve lise diplomalarımı Türklük adına alıyordum. İçimden kabul etmesem de başka çarem yoktu. Ama şimdi tam tersine diplomamı kendi ana dilimde Kürtçe ve bir kadın militan kimliğimle alıyorum ve gerçekten de gururluyum” şeklindeydi. Kutlama yapıldı. Yol hazırlıklarına başlandı, gerçi aynı alanda kalacaktı ama yine de çantasını hazırladı, resimler çekildi, Zap’a, Zagros’a v.b alanlara gidecekler için tören gerçekleştirildi. İlk kez ayrılmanın zorluğundan olacak ki, hepsi ağlıyorlardı. Faraşin arkadaşın gözleri dolmuştu ama kendini tuttu, ağlamadı. 2009’da Zagros alanına geçti.

2010’da Zagroslarda karşılaştık, manga komutanı olmuştu. Zagrosların zorluğu, arazinin sarplığı onu hiç zorlamıyordu, sanki doğma büyüme Zagroslar’da yaşamıştı. Bir ağustos ayında Çarçella’dan turşo (kuzukulağı) getirmişti. Bana takıldı “Heval yolda dükkân yoktu ancak dağın bereketinden yararlandık ve sana turşo getirdik” demişti. O ilk türbanlı genç kızdan eser kalmamıştı, yepyeni bir insan doğmuştu; kendine güvenen, Zagroslarda manga komutanı olarak insanların sorumluluğunu almış, savaşan ve savaştıran bir Kürt kadın gerilla doğmuştu. Yanımızda yemek yedi ve yola çıkacağını söyledi, gece boyunca yol gidecekti, sınırı geçecekti, yol sorumlusu oydu. İlk gelişini düşündüm mermi patlamasından irkilen, gece hayvan ve insan sesini ayırmayan Faraşin heval şimdi sınırda her kıpırtının, her sesin ne olduğunu kestirebilen, yeniyken yürüdüğünde düşen, ses çıkaran şimdi ise bir dağ avcısının hassaslığında ve gecelerin sessizliğinde mücadele yürüten bir kadın komutan.

Tanımak, tanımamak ve devrimde tanıdım demek en zor olanıdır, mutlaklar yoktur, bazen zayıf dediğimiz kişilerin en yaman devrimciler olduğunu da gördük. Faraşin hevali tanıdığımı sanıyordum, tanıdığımı sandığım Faraşin; devrime gelmiş, askeri hevesleri ve kadın özgürlüğü arayışı olan bir Faraşin’di. Ama Zagros’ ta gördüğüm Faraşin hevali tanımamışım, ya da yanlış tanımışım. Araştıran, var olanla yetinmeyen, halkla bütünleşen, zozanlarda Koçerlerle-beri yapanlarla yoldaş olan, Koçer çocuklarının eğiteni, Kürtçesini geliştirdikçe çocuk gibi sevinen FARAŞİN hevaldi. Düşmanı takip eden, gözetleyen ve hedefini ıskalamayandı. Nişanında her bölükte, eğitimlerde genelde birinciydi, Zagroslarda yaban keçisi avlamada ilk atımda vurandı. Tüm yoldaşlarıyla dosttu, hevaldi, paylaşandı, fedakârdı.

2012 yaz ayı ve çatışmalar yoğun, Zagroslarda çatışmalar yoğunlaşmış. Türk kanalları Şıtazan karakoluna saldırıların olduğunu söylüyor ve NÜÇE TV’yi açıyoruz çatışmalar yoğun ve şahadetler var. Yarın şehit arkadaşların kimliği açıklanacak. Bir sürü tanıdık arkadaş var orada. İçimi bir meraktır basmış. İkinci gün TV karşısındayız tüm arkadaşlar sessiz. İsmi açıklanan arkadaşları tanımaya çalışıyoruz ve heval Faraşin arkadaşın ismi okundu. Gerçek ismi: Saynur TURSU, kod Faraşin SOZDAR. Ben ve arkadaşlar Gare’deyiz. O an Kafya ovasındaki sureti gözlerimin önüne geldi; koşan, silah eğitiminde birinci olan arkadaşımız ve şimdi bir panzere karşı savaşımda şehit düşmüştü.

Cenaze İstanbul’da kaldırılıyor. Cenaze töreni tam da ona yakışandı; her renkten, sınıftan, kesimden insan vardı. Türbanlısı, siyah çarşaflısı, modern giyimli kadınlar ve sakallı erkekler, blucinli gençler, Alevisi, Sünnisi vardı. Kürt toplumsallığının renkleri cenazeye katılmıştı ve Faraşın hevalin de tam istemi buydu; bütün Kürt halkının renklerini seviyordu.

Yiğit bir kadın,

Kocaman gülüşleri

Avaşin gibi berrak,

Çarçela gibi asi ve beyaz,

Gururlu, onurlu kendine güvenen

Faraşin hevaldi,

Hevallerin her anını paylaşandı,

Tasada, kederde ve sevinçte

O Çarçelanın kızıydı.

 

Medet Serhad