Başkası için yaşamak. Yaşamı yanındakinin yaşamına adamak. Yaşamı burada aramak. İlk bakışta olağanüstü görülür. Bir efsaneye ait satırlar sanılır belki. Gerçekte öyledir de. Gel gör ki insanların ‘nasıl yaşarsan yaşa’ demeye düşürüldüğü zihniyetin bunu kavraması zor. Öyle ya ‘başkasından bana ne yada sana ne’ demek daha kolay. Ondan da öte çok ucuz. İnsanın insanlık damarlarının küçülüşünün de bir tanımı bu oluyor. Başkasından bana ne dedin mi bir gün bir yerde yığılıp kaldığında bu ne veya kim demeden görmezlikten gelip geçilirsin. Çünkü yeğlediğin dünya buydu. Başkası bana ne öbürü sana ne diyerek ortada birbirini tanımaz en yakınında olanın bile çok uzakmışçasına yabancı kaldığı görülür. Sonra da ‘yakınız ama çok uzakmışız’ gibi de belki sitemlere başlarsın. Sonra bu sitemlerin senin en hakiki gerekçelerin olur. Çünkü dersin ki ‘zaten biliyordum kim kime dum duma herkes kendi yolunda’. Öyle ya bu sitemlerin sahibi de kendi yolunda ve kimseleri görmezdi. Yaşamdan ne beklersen onu biçeceğin kesin.
Onu yakından tanıyanların ‘bizim Kemal yada Kemal PİR arkadaş’ dediği ‘yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz’ sözleriyle tanınmıştı. Uğruna ölünecek yaşam bırakılmış mıydı bu dünya da diye sorulabilir. Doğrusu hayır. Nereden bakılırsa dünyada yaşam birileri için pahalı birileri içinse ucuzdu. Bu çelişkinin ömrü içinse önceleri hep şöyle derdik: dünya kuruldu kurulalı ezilme ve sömürülme var o zaman bu dünyayı değiştirelim. Sonra bildik ki öyle de değil. Bu çelişkinin ömrü insanlık açısından on binlerce yılın içerisindeki birkaç bin yıldı. Her ne ise ömrü yaşam çekilmez kılınmıştı. Eziklikler, aşağılık kompleksi, siliklikler, yüreksizlik, gözü başkasının elinde olma, kendisi olmaktan öte başkası olmaktan öte çaresi bırakılmamışlık vs insanlık yaşamına sindirilmişti. Bu yaşamın yeri birde Mezopotamya olunca ayrı bir tarih öyküsü trajik-komik olarak önüne serilir. Trajik yan büyük çoğunluğun payına düşerken, komik olanı da kendisini bey, paşa, mir sananların çoğunluğunun bu dünyayı ben yarattım edalarından bir adım geri atmayıp başkalarının kapısında onlara benzeşmede yarış halinde oluşun garip bir övünüşünü yaşayanlarındı. Böylesi bir zamanda ve mekânda başkaları için ölümü yeğlemek nasıl tanımlanabilirdi. Yada yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz diye temelinde ardındakilerin yaşamasını sağlamak ve tamı tamına onu demek anlamına gelen bu sözlerin sahipleri olmak için ayrı umutlar, heyecanlar, beklentiler ve ütopyalar sahibi olmanın yanında buna inanış da gerekliydi.
Yaşam uğruna ölünecek kadar sevilmeliydi. Bu yaşama delicesine vurgun olunuşun ortaya çıkardığı bir ilkeydi. Böylesi yaşama tutkunluğun kendisini ucuzundan bir yaşama yada ölüme yatıracağı düşünülemezdi. Yaşamı böylesine sevmek yaşamayı yaşatmaktan geçtiğini bilmekti de.
Yaşattığın kadar yaşayabilecektin.
Yaşatanlar yaratanlar unutulamazdılar.
Analarla tanrıların kolayca unutulamayışının altında yatan nedenlerden biride buydu.
Sevgi yaşamla yaşamı paylaşmakla adlanır.
Acıları paylaşmak.
Beklentileri paylaşmak.
Yarınları paylaşmak.
Umutları öfkeleri, hayalleri paylaşmak.
Paylaşılana göre davranmak.
Paylaşılanla bütünleşmek. Ona yanıt olmak. Sevgi de paylaşımın diğer bir adıydı. Sevdiğinin yaşaması yada sevdiklerinin yaşaması uğruna yaşamından seve seve vazgeçmek paylaşım adına yapılacak en efsanevi aşk girişimiydi. Kürt halkının tarihinde onu sevenlerden onun yaşaması uğruna ölecek kadar sevenleri vardı. Kürt halkının geleceğinde başka halkların kurtuluşunu görecek kadar seven. Kendi halkının da kurtuluşunu gören bir Türk. Acımasız yaşam koşullarına mahkûm oluşa rağmen yaşamı sevmek.
Yaşamın yaşamlarla bütünleşmeliydi.
Yaşamın paylaşımların olmalıydı.
Yaşamın umutlar vermeliydi.
Yaşamında hayatlar kurtulmalıydı.
Yaşamı kurutanlara karşı dinlemezliğin olmalıydı.
Kemal PİR olmak için tüm bunlar gerekliydi. Bu Kemal PİR'in bir tanımıydı. Kim böylesine yaşama tutkun olmuşsa o Kemal PİR'di. Türkmen’i teni, hafif açık yeşilimsi gözleri ışıl ışıl parıldayan çocuk saflığında bakışlarının içerisinde umutları, beklentilerini de koruyan asi duruşlu, ferman dinlemez Kemal PİR bizleri sevmişti. Bizleri yaşatmak için sevmişti. Yaşamamız, kimlik sahibi ve kendimiz olmamız için, kendimize yabancılaşmamız için isyanımızı, retlerimizi, paylaşmıştı. Hem de kendisi olarak. Türkülerimizi de sevmişti. ‘sere çiya bı dumane’ diyerek. Çawayi diye hatırımızı sorarak. Arkadaşlık adına elinde avucunda ne varsa paylaşarak. Yaşamı uğruna ölecek kadar sevme zamanı geldiğinde de Hayri DURMUŞ arkadaşının ardından onu ölüme gidişinde de yalnız bırakmayarak. Paylaşımın bir tarifi bu değil miydi? Her şeyde ve koşulda paylaşmak. Ortak yaşamak. Paylaşmak. Sevgiyi de acıyı da, ölümü de. Kendi ölümünden yaşamlar yaratmayı.
Bu topraklarda sevgilerle aşklar hep yarım kalmıştı. Sevmek bedel istemişti. Ancak yarım kalan tamamlanma yoluna girmişti. Paylaşımın kökleri kurutulmakla karşı karşıyaydı. Ancak paylaşıma geçiş başlatılmıştı. Bu kez arada önemli bir fark vardı:
İlkinde kendisince yaşamak için bile aman tanınmamıştı. Kendisince yaşamak öncelikliydi.
Bu kez ise kendisince yaşamak, yaşatmaktan geçiyordu. Aman tanınmasa da ardıllarını yaratıyordu. Küçük yaşam ve paylaşımdan öte büyük yaşamların ve paylaşımların yolu açılmıştı. Büyük paylaşımlar büyük sevgileri ve bağlılıkları da getirecekti.
Bireyci zihniyet ve duygular büyük sevgi arayışlarını ve çıkışlarını anlayabilecek miydi?
Kendisi olmak kendi yaşam koşullarını yaratmak için tutkun çabaların verilmesi gerektiği anlaşılabilecek mi?
Yaşamı uğruna ölecek kadar sevmenin bir geçmiş zaman olmayıp tüm zamanların yaşam ilkesi olduğu iman ve inanç edilmedikçe insan olmayı bilmek gerçekleşebilecek miydi?
Ölümsüzlük hep aranılandı. Oysa paylaşımla sevgi ölümsüzlüğün adıydı. Bireyci insanın gözü karalığında bunu görmek olanaksızdı. Ölümsüzlük otlarda diğer şeylerde aranmamalıydı. Sevginin bittiği yer ölümün kendiliğinden gelmesiydi. Kemal PİR gibi sevilince ölümsüzlük sevgi tahtını gönüllerde kuracaktı elbet. Paylaşılacaktı o. Herkes kendisince bir parça ondan alacaktı. Herkese yetecek kadar şeyler bırakmıştı. Dosta da düşmana da. Sözden, arkadaşlıktan, halkların kardeşliğinden anlayana da anlamayana da bir şeyler bırakmıştı. İnsan sevmenin onunla yaşamı, hayalleri paylaşmanın nasıllığını da bırakmıştı. Kolay değildi yine de bu topraklarda sevmek ve paylaşmak. Her şeyin zoru: en güzel ve sevileni değil mi. Kemal PİR bir sevgi ve paylaşım ölçüsü bıraktı hepimize. Hem de kanıtlayarak. Güzel temmuz sabahlarını korkusuz ve kendimizce yaşamamız için…
TİMUR FİDAN