Efsanevi Komutan Agit Arkadaşın Ardından

Efsanevi komutan Agit arkadaşın şahadeti mücadelemizin çok kritik bir aşamasında gerçekleşti. O süreçte Kürdistan’da gerilla taktiğinin tutturulamaması tehlikesi vardı. Ortadoğu’da Kürt özgürlük hareketinden önce hiçbir güç gerillacılık yöntemiyle direniş ve halk mücadelesi yürütmemişti. Güney Kürdistan’da peşmergecilik, Kürt serhildan tarzı . Filistin’de de fedailer vardı. Filistin arazisi gerillacılığa el vermiyordu. Onlar gerillacılık yapmak istemişlerdi ancak fedai yöntemiyle mücadele geliştirilebildi. Bunun için Kürdistan’da gerçekleşen tüm serhildanlar isyan tarzında geliştirilmiştir. Bu isyan tarzları sadece kalelerle, şehirlerle sınırlı kalmıştır. Gerilla tarzında vur kaç yöntemiyle giderek kendini büyüten, alanlar üzerinde etkide bulunan, halkı da örgütleyen ve güç olan bir tarz Ortadoğu’da yoktu. O zaman sayımız toplam iki yüz civarındaydı. Halkın hepsinin cuntanın baskısı altında sessiz kaldığı, korkutulduğu, hiç kimsenin Kürtlükten bahsetmeye cesaret edemediği şartlarda iki yüz kişinin böylesi bir hareketi geliştirerek, gerilla mücadelesiyle sonuç alıp,alamayacağı konusunda bir tereddüt vardı. Tereddüt nerede vardı? bizim dışımızdaki hiç kimse bu mücadeleye taraftar değildi ve bizim de böyle bir şeyi başarabileceğimize inanmıyorlardı. Bu tereddüdün etkisi biraz bizim üzerimizde de vardı. Diğer bir nokta da hani Türk devleti hep övünüyor ya “biz yirmi sekiz isyanı bastırmışız, bu da yirmi dokuzuncudur, onu da bastıracağız.” Bu söylemin de insanlar üzerinde etkisi vardı. Belki direkt değil ama farklı şekilde bunun bizim üzerimizde de biraz etkisi vardı. Yani işte Türkiye devletinin ve ordusunun karşısında kimse duramaz, şeklinde bir şey de vardı. Bu hala da Ortadoğu’da vardır. Bölge halklarının Türk ordusundan hala böyle çekinceleri vardır. Deniliyordu ki, “Şeyh Sait iki jandarmayı öldürdü, Kürdistan’ın yarısı heder oldu gitti, eğer siz bir karakolu vurursanız, geri kalanı da gider.” Bizim dışımızdaki genel kanı bu yöndeydi. Halkımız erime ve yok olmayla yüz yüzeydi, bunun için de ayağa kalkışı bir zorunluluktu. Özellikle de cunta sonrası sadece zindanlar değil, Kürdistan’ın hepsi zindan haline getirildi. Başta Amed ve Türkiye zindanlarında uygulanan vahşetle, Kürtlerin aslını inkâr ederek, büyük bir baskıyla kendilerine “Türküm” demeye zorlama hatta sadece zindanlarda da değil, dışarıda da böyle bir uygulama yapılmıştır. Uygulanan jenosit sistemine, yok etmeye karşı vicdan sahibi hiçbir insanın sessiz kalmaması, direnmesi gerekiyordu. Yani Kürt halkının bunun karşısında mutlak anlamda sessiz kalmaması, bir çıkış yapması zorunluydu. Bu bir serhildanla, ayaklanmayla olmaz, ancak ve ancak gerilla mücadelesiyle olur. Aslında dünyada Küba, Angola, Çin, Vietnam, Mozambik ve birçok yerde gerilla mücadelesinin pratik deneyimleri vardı. Önderliğin bu mücadele tarzının Kürdistan’da da geliştirilebileceğine inancı vardı. Önderliğimiz etrafındaki kadrolar da elbette ki bunu yürütüyorlardı. Ama 82-83 yılında pratiğe girildiğinde görüldü ki bunu geliştirmede kadroda da bir tereddüt var. Örneğin üç ayda yapılacak bir işi altı ay ya da bir yıl erteleyen bir geciktirmecilik vardı.

Bu nedenlerden dolayı 84 atılımı öyle kolay gerçekleştirilmedi. Önderlik “eğer bu yönetim adım atmazsa silahlarını bırakmalıdır” diyerek, oraya yeni bir grup gönderdi. Bu adım Agit arkadaşın öncülüğünde atıldı. Elbette ki Agit arkadaş yalnız değildi. Bütün hareket adımın atılmasında yer alıyordu. O grup alana ulaştığında, zaten bütün yönetim Lolan’da toplantı yaparak, yapılan planlamanın 15 Ağustos günü pratikleşmesi kararına ulaşmışlardı. Atılan adım cunta karşısında güçlü bir çıkış ve ses olarak, önemli mesajlar verdi. Birçok kişi için bir umut ve mücadele etme şevki uyandırdı. Fakat atılan adımın devamı çok güçlü getirilemedi. Yani bu tereddüdün sürdürüldüğü anlamına geliyordu. Özellikle 85 yılında “acaba gerilla kalacak mı, kalmayacak mı” şeklinde bir kaygı vardı. çünkü gerilladan çokça kayıp verilmişti. Neredeyse yüzde yetmişe yakın bir kayıptı. Bugünün koşullarına göre bizim üç dört bin kayıp vermemiz gibi bir tabloydu. İşte burada Agit arkadaşın üstlendiği çok büyük bir rol vardır. Bu rol de büyük bir kararlılık göstermekti. Agit arkadaşı tek bir kelimeyle izah etmek gerekirse, onun tüm amacı Kürdistan’da gerilla taktiğini oturtmaktı. Buna bütün hücrelerine kadar büyük bir inanç duyuyordu. Agit arkadaş böyle Agit oldu. Bazılarının ikircikli yaklaşımları karşısında kendisi fiziki rahatsızlıkları –fazla yol yürüyememesi vb.- olmasına rağmen çok kararlıydı. Dağda kalmak, gerilla olmak konusunda oldukça kararlıydı. Agit arkadaş Kürdistan coğrafyasına hakim bir şekilde gerillayı yerleştirmeyi en fazla isteyen arkadaştı. Geri çekilme sırasında Botan’dan gelerek, alanı biraz da tanıyan da oydu. Agit arkadaş daha çok burada ön plana çıktı.

Agit arkadaş ile birlikte yirmi iki yıl önce bugünlerde 85 Nevruz’undan birkaç gün sonrasında biz Şam’da önderliğin yanındaydık. 15 ağustos atılımının ardından önderliğe bilgi vermek üzere Lolan’daki yönetim Agit arkadaşı hem gelişmelerin hepsine hâkim olduğu için hem de başarısından dolayı bir ödül olarak önderliğin yanına gönderiyorlar. Uçakla İran üzeri önderliğin yanına gidiyor ve üç ay orada kalıyor. Biz o zaman önderliğin evinde beraber kalıyorduk. O zaman Serxwebun dergisine “85 Newroz’unu umutlarla karşılıyoruz” diye bir yazı da yazmıştı. 85 Newroz’unda ERNK’nin ilan edileceğini umuyordu. Ama ondan sonra bazı arkadaşlar şehit düştü, Sabri arkadaş onlar yakalandılar. Aslında ERNK’nin 84’te ilan edilmesi gerekiyordu. Fakat hazırlığı yapılmadığı için geç kalındı, 85’te ilan edilerek, bir ayaklanmanın olmasını umuyordu. O dönem bir ayaklanmanın koşulları vardı. Özellikle Botan’da, Uludere gibi yerlerde vardı. Yani halkın böylesi bir ayaklanma yapabilecek durumu vardı.

Çünkü gerilla çizgisi tartışılıyordu. Esasında gerilla çizgisi PKK çizgisiydi. Çünkü o Kürdistan koşullarında gerilla olmazsa PKK PKK olmayacaktı. Kürt halkının varlığını koruyamayacağını düşünüyordu. Bizim hareketimizde esas olarak iki kuşak var. Sonrasında farklı kuşaklar da oluştu ama esasında 80 öncesi iki kuşak var. Biri ilk başlangıçta 73-74-75 Ankara kuşağı, diğeri de hareket Kürdistan’a geldikten sonra 77-78-79 o kuşağa ait olanlar bugün bunlar belirgindir. İşte Agit arkadaş bu ikinci kuşaktan 76’da hareketi tanıyıp, katılmış ve kadro olmuştur. Arkadaşlar Ankara’dan Kürdistan’a gelince Mazlum arkadaşla Batman’da tanışıyor, hareketi de onunla tanıyor ve hareketin kadrosu haline geliyor. Yani Mazlum arkadaşın çalışmasıyla arkadaş oluyor. Burada çok uzun uzun değerlendirme imkânı yok ama kişilik olarak birçok özgünlüğü olan yani arkadaşlık, arkadaş sevgisi, sahip çıkma, hiçbir şey karşısında sessiz kalmayan, tavır alan, eleştireldi.

Bizim hareketimizin komutanlık geleneğinin ilk temsilcisi aslında Kemal arkadaştır. Komutanlık geleneğinde üç köşe taşı Mehmet Karasungur, Kemal Pir ve Agit arkadaştır. Bu arkadaşlar her zaman birbirleriyle ilişki içerisinde olmuşlardır. Kemal Pir arkadaş Hilvan-Siverek atılımının başlatan arkadaştır. O zaman hareket orada merkezileşmişti. Eğer tutuklanmasaydı, muhtemelen hareketin en üst komutanı Kemal arkadaş olacaktı. Ancak o tutuklanınca Karasungur arkadaş bizim ilk komutanımız olmuştur. Resmi olarak hareketin askeri komutanı Karasungur arkadaştır. Kemal her şeyiyle çok farklı bir arkadaştı. Eğer zindanda olmasaydı mutlaka o komutan olurdu. Karasungur arkadaş da başından beri savaşçı bir arkadaştı. Onun da gerillacılıkta ısrarlı ve kararlıydı. Mutlak olarak gerillacılıktan yanaydı. Askerlikte, gerilla taktiğinde daha 79’dan itibaren gerilla olan üç arkadaşı dile getirmek gerekirse Kemal, Mehmet Karasungur, Mahsum Korkmaz arkadaşlardır. Mehmet Karasungur arkadaş Hilvan-Siverek pratiğinde komutanlık yaptı ve bu arkadaş, Kemal, Agit ve Seyfettin Zoğurlu arkadaşların hepsi birlikte 79’da gerilla komutanlığı, Kürdistan’da gerillacılığın gelişmesi için eğitime geliyorlar. Zaten bunlar beraber geliyorlar ve pusuya düşüyorlar. Kendilerini arabadan atıyorlar, Kemal arkadaş bayılıyor, Agit arkadaş bayılmıyor. Agit arkadaş biraz sersemliyor ve öyle kurtuluyor. Kemal arkadaş son olarak böyle esir düşüyor. Kemal, Agit ve Mehmet Karasungur arkadaşlar beraberlerdi. 82 yılında birlikte ülkeye geliyorlar ama zaten her zaman birlikteydiler. Tutanaklar var, tekmiller de var, onlar hep toplantılarda beraberdirler. Agit arkadaş sürekli eleştiri yapıyordu, zaten kimin bir yanlışını görürse hemen eleştiriyordu. Hareketimizin ilk komutanları bunlardır. Eğer bir gerilla ruhu ve saldırı ruhu varsa bu komutanlardan kaynaklanmaktadır. Bu arkadaşlar Önder Apo’nun askeri düşüncesinin pratikleştirilmesini sağlamışlardır. Belki bu arkadaşlar gibi birçok arkadaş var, onların izinde yürüyen –Seyfettin, Bedran, Erdal- arkadaşlar var ama öncelikli arkadaşlar bunlardır.

Agit arkadaşın özelliklerini üç husus olarak dile getirebiliriz. Birincisi, gerilla çizgisinde kararlı ve ısrarlı olmasıdır. Yani önderlikle birebir aynı düşünen ve bunu uygulamak için elinden gelen her şeyi yapan en önemli özelliklerinden birisi de budur. Agit arkadaş, gerilla çizgisinde ısrarlı ve öncülük yaparak, pratikleştiriyor. Agit arkadaşı Kemal Pir ve Karasungur arkadaşın devamı olarak ele almak, birbirinden ayrı ele almak yanlış olur. En çok onlarla kalmış, komutanlık bakımından onların devamıdır. Dikkat çekici bir diğer özelliği de savaşçılık ruhu, askeri ruhtur. Bütün pratiğinde savaşçılık vardır, savunma yoktur. Ama Agit arkadaştan sonra sağ-savunmacı anlayış çok fazla geliştirildi. Örneğin biz şimdi “Yaşasın 15 Ağustos Ruhu” dediğimizde bunun birçok anlamı vardır. Birincisi 15 Ağustos Kürdün köleliği karşısında patlayan bir kurşun, bir isyandır. Ama bunun dışında bir yanı daha var o da o ruhla yapılan eylemi biz şimdiye kadar bu tarzda bir eylem yapamadık. Belki denilebilir ki düşman o zaman gafildi ve öyle bir beklentisi de yoktu. Ama iki katlı bir karakoldu, bir buçuk dakika içinde karakolu ele geçiriyorlar. Erdal arkadaş saldırı kolu komutanıdır. Bir buçuk dakika içinde üst kata çıkıyor. O kadar hızlı ve öyle bir ruha sahiptirler. Bir iki dakika içinde karakolun hepsini teslim alıyorlar. Bu şekilde çok kısa bir süre içinde bütün karakolu ele geçiriyorlar. Agit arkadaş kahvehaneye gidip, tüm halkı toplayıp, onlara konuşma yapıyor. O dönemde böylesi bir cesaret ki insanlar bunu konuşmaya bile korkuyorlardı. Bu şekilde, kısa bir zamanda bir saldırı ve baskının düzenlenmesi ve onları teslim almaları çok anlamlı bir değer ifade etmektedir. ARKG ve HPG’deki fedai ve savaşçı ruh o adımın izini takip ederek, gelişmiştir. Şimdi o savaşçı ve fedai ruh vardır ve oradan geliyor. Mazlum Doğan, Ferhat Kurtay, Kemal, Hayri ve diğer birçok arkadaş zindanda kendini feda eden bir mücadele tarzı ortaya çıkardılar. Agit de dağda saldırı ruhunu geliştirdi. Nasıl ki Mazlum kendisini yakarak, Newroz’a kutladıysa, Agit, Bedran, Erdal’ın pratiğinde de ölümü göze alarak, düşmanın üzerine gitmektir. Eruh’u çok fazla bilmiyorlar aslında. Erdal arkadaş (Mustafa Yöndem) kendisine kısa gelen bir pantolonu kendisi çok uzundu- da giyerek, şehri gezerek, karakolun nerede olduğunu kaba bir keşifle tespit ediyor. Çok da ayrıntılı bir keşif değil. Keşiften döndüğünde “tamam keşif ettim” diyor. Yani bu şekilde olmasına rağmen çok kısa bir sürede şehri ele geçiriyorlar. Kamyonu karakolun önüne çekerek, silahla dolduruyorlar. Karakolun tüm cephanesini kamyonla Çaçe dağının eteklerine getirerek, oradan da silahları dağa çıkarıyorlar. Agit arkadaşın buradaki ve bundan sonraki tüm pratiklerinde silah kaldırma vardır. Agit arkadaşın şahadetinden sonra pratikten bilen arkadaşlar da vardır, 89’a kadar hiç kimse eylemlerde silah kaldırmamıştır. Daha çok tacize dayalı bir savaş yürütüldü. Fedai ruh böyle vücut bulmuştur. Fakat asıl kaynağı önderliktir, onun ideoloji ve felsefesidir. Ki o ruh 15 Ağustos’ta gerçekleşmiştir.

Üçüncü özelliği de duruşu, çizgiyi takip edişi ve taktiği uygulamamadır. Pratiğiyle önderliği destekleyen, Önderlik çizgisinde tereddütsüz duran bir arkadaştır. Yani üçüncü önemli özelliği de önderliği pratiği ile desteklemesi, onu uygulamasıdır. Bu nedenle şehit düştüğünde önderlik çok üzüldü. O zaman yazdığı bir yazı vardı arkadaşlar okuysalar gerçekten de çok etkileneceklerdir. Diyor ki “Agit şeker gibi bir arkadaştı. İnsan hala Agitleri arıyor.” Gerçekten de öyleydi. Pratiği, emeği, çalışmasıyla en fazla önderliği takip eden, önderlik kadrosu olabilen bir arkadaştır. Üçüncü ve esas özelliği de budur. Agitlerin pratiği olmasaydı belki bu gün Kürdistan gerillası da olmayacaktı. Üçüncü kongrede gerilla hamlesinin yürütülmesi kararının, çeteci pratikle engellenme çabalarına rağmen diriliş devriminin mücadelesi olarak pratikleştirmesinin Hakilerle başlayıp Agit’lerle sürmesini sağlamıştır. Budur diriliş devrimini yaratan. O gün sağlanan kararlaşma dört yıllık bir süreçte 90’larda halkın kalkışını sağlamıştır. Ondan önce halkın çok fazla sahip çıkma durumu yoktur. Halkın yaklaşımı “bunlar arkadaştır, savaşırlar ama tasfiye olurlar” şeklindeydi. Ama sonrasında gördüler ki gerilla yenilmezdir, yenilmiyor o zaman gerillayı özgürlük silahı gibi görmeye başladılar ve etrafında toparlandılar. Kürdistan da serhıldanlar gerilla cenazelerine sahip çıkma üzerinden gelişmiştir. Bu da Kürdistan’ın özgünlüğüdür. Halk gerillayı özgürlük silahı olarak görüyor ve sahip çıkıyor. Bu gün de halk iki şey üzerinden serhıldana kalkıyor biri önderlik diğeri de şehitler yani gerilla. Bunun dışındakiler için fazla olmuyor. 90’lardaki serhıldanlar da böyle gelişti. Cizre, Nusaybin ardında Lice ile tüm Kürdistan’a yayılan serhıldanlar böyle gelişti. Gerilla cenazelerine sahip çıkma etrafında gelişen serhıldanlardır. Bu Kürdistan özgürlük mücadelesinin bir özgünlüğüdür. Agit’lerin yaratımları üzerinden gelişmiştir. Bunun ardında Zilan’la fedai ruh bir sistem kazanmıştır. Bir savaş tarzı haline gelmiştir. Önceden pratikte defalarca gerçekleşen bir tarzdır fakat Zilan arkadaşın eylemi ile bir sistem haline gelmiştir. O zaman gerillanın savaş taktiğinde bir tıkanma yaşanıyordu. Zilan arkadaşın eylemi bu tıkanmayı aştırdı. Özgürlük hareketinde silahlı mücadelenin yürütülmesinde Zilan arkadaşın eylemiyle fedai savaşçılık artık bir sistem haline geldi. Bundan sonra da ulus arası komplo gerçekleştiğinde iki yüze yakın arkadaş kendini yakma, intihar eylemi tarzında türlü tarzlarda “güneşimizi karartamazsınız” eylemleriyle sürdürüldü ardından bir sisteme kavuşarak özel kuvvetlerin oluşumunu sağladı. Özel kuvvetler öyle bir karar alınarak kurulmadı. Birçok arkadaşın böylesi fedai eylemler yapma önerileri gelişti. Bu eylemlerin daha etkili olabilmesi için hazırlık ve eğitim ihtiyacı ortaya çıktı. O zaman yaklaşık 33 arkadaş bunun için bir araya geldiler. Gulan ve Nemrut arkadaşlar da vardı. Bu arkadaşlardan Gulan arkadaş Antalya’ya, Nemrut arkadaş Ankara’ya eylem yapmaya da gittiler. Ancak önderlik savaşın durdurulması kararı alınca bu arkadaşlar geri döndüler. Yani özel kuvvetler böyle kuruldu. Yani bir karar alınmadı. Oluştuktan sonra isim konuldu. Mazlumlar, Agitler, Zilanlarla başlayarak gelişen ruh bir sisteme dönüştü. Bir savaş yöntemi haline geldi. Bu gün daha fazla gelişiyor da. Daha da fazla geliştirilmelidir. Bu Apocu hareketin bir özgünlüğüdür ve kaynağı ideolojik ve felsefik kaynağı vardır. Bunu pratikleştiren ise bu şehit arkadaşlardır. Bunun ardından aynı şekilde her türlü ihanet, tasfiyecilik karşısında yürütülüyor. Hareketin en kritik süreçleri yaşadığı zamanlarda Erdal arkadaş, Şilan ve en son Viyan arkadaşlarla bu eylem ve mücadele tarzı sürdürülüyor. Yani hangi şart ve koşullarda olursa olsun hareket için ne zaman gerekli olursa kendini feda eder. Bu oradan geliyor. Bu gün bize düşen o kahramanlara verdiğimiz söze pratikte sahip çıkalım. Gerçekten de tarih yazdılar hala da onların ortaya koyduğu çizgide tarih yazılıyor bitmemiştir. Apocu hareketin Kürdistan’da yürüttüğü mücadele çok büyük kahramanlıkları açığa çıkardı. Kürdistan’da insan karakterinin yüceltilmesini sağladı. Kürt halkını uçurumun kenarından, yok olmaktan kurtardı bu bir gerçekliktir. Diriliş devrimi bunu başardı. Bu gün kürt halkı varsa ve önderliğine bağlıysa esas rolün sahibi önderliktir. Bu sadece kuru bir direniş yâda teorik perspektifle olmadı. Kürdü geliştirdi. Sadece midesi için yaşayan değil, insanlık için yaşayan bir kişilik yarattı. Bir lokma ekmeğin peşinden koşan değil, ülkesinin peşine düşen insanlar yarattı. Kerametli, erdemli insanlar yarattı Kürdistan’da. Böyle olmasaydı bu gün insanlık, özgürlük için savaşan ve her şeyini bunun için feda eden insanlar olmazdı. Herkes bunu yaratmaz. Kolay mıdır başka bir hareketin bunu yaratabilmesi. İnsanda yücelme, karakterli insanı yarattı. En zayıf insandan güç yarattı. Mesela köylü insandan Agit’i yani büyük bir komutan yarattı. Kadın toplumda en zayıf konumda olandır kadınlarda Beritan’ı yarattı. Beriwan, Zilan, Zelal, Şilan, Viyan, Sorxwinleri çıkardı. İnsanın iradeleşmesini her şeyi ile temsil eden kişilikleri yarattı. Bu öyle çaba harcanmadan yapılabilecek bir şey değildir. Temelinde çok ideolojik, felsefik bir öz olmadan hiçbir örgütün kolay kolay yaratabileceği bir şey değildir. İnsanlığın geleceği, özgürlüğü ve değerleri için mücadele eden ve kendi içerisinde de mücadele yürüten, “cücelikten yüceliğe” diyor önderlik böylesine yüksek karakterli insanlar yaratabilmek kolay değildir. Önderlik bunu yarattı. Önderlik okulundan Agit, Mazlum, Kemal, Zilan, Şilan böylesi çok kişi çıktı ve bundan sonrada çıkacaktır. Karakterli, erdemli insanlar yaratacaktır. İnsanlık için var olmayı var olmak yapan, yaşamı yaşam yapanlar kahraman şehitlerdir. Bunun için diyoruz ki Agit arkadaş şahsında tüm şehitlerimizi anıyoruz ve onlara verdiğimiz sözleri yerine getireceğiz. Şehitler kervanının temsilleri vardır. Şehitler arasında ayrım konulmaz. Ama bazıları tarihsel aşamalarda şehit düşerek mesaj vermişlerdir. Böylesi bir dönemlerde şehit düşenlerin taşıdığı anlam elbette ki çok daha farklıdır.

Hareketimiz bugün de çok kritik, hassas ve hayati bir süreçle yüz yüzedir. Bugün bizim hareketimizin kalbi üzerine bir saldırı var. Onun kalbi olan önder APO üzerinde saldırı var. Onun için de bizim tarihimizde böylesi kritik ve tarihsel süreçler çoktur. Bu bizim bir abartımız değildir. Mesela 85 yılı çok kritikti. Hareketin tasfiye olma ihtimali de vardı. Çünkü önceden ölü sayılmış olan “muhayyel Kürdistan burada meftundur” denilen bir ölü ayağa kaldırılmış, dolayısıyla üzerinde her zaman yok edilme tehlikesi vardır. Bu bizim devrimimizin bir özelliğidir. Bu bir abartma ya da farklı bir yorumlamadan ileri gelmiyor. Bu devrimin karakteridir yani çünkü ölü sayılmıştır. Bugün hala da özgür Kürt kabul edilmiyor. Avrupa, Türkiye, Arap, Farslar neden Kürtleri kabul etmiyor? Kabul etmezler çünkü onlar için Kürt ölmüştür. Kürt defteri kapatılmıştır. Lozan son noktadır. Şimdi sen ben özgür Kürt olacağım, diyorsun. Bunun için senin üzerinde seni yok etmek için her zaman planlar, oyunlar ve pazarlık olacaktır. Geçmiş süreçlerde de böylesi şeyler olmuştur. Ama bugün artık bu tip konseptler denilebilir ki bir zirveye ulaştırılmıştır. Bu hareket ve halk kolay yutulacak bir lokma olmamasına, bu kadar büyümüş olmasına rağmen düşman ısrarından vazgeçmemiştir. Geçen sene genel Türkiye kamuoyunda ve dünyada bu konuda bir tereddüt oldu ama neo ittihatçılar çıkıp “olmaz, olmaz, olmaz” dediler. “Türkiye büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır, bu tehlike de PKK’nin siyasallaşmasıdır” dediler. Yani Kürt iradesinin kabul edilmesini kendileri için en büyük bir tehlike olarak görüyorlarmış. Kürdü Türkler için en büyük tehlike olarak görüyorlar. Sadece Kürtleri kabul etmeme değil, öldürülmüş, defteri kapatılmış Kürdün ayağa kalkmış olması karşısında her süreç Kürtler açısından kritik olacaktır. Ama bugün süreç artık eskisi gibi değildir.

Biz de bu hareketin üyeleri olarak kahraman şehitlerimiz Agitlerin izinden verdiğimiz sözü yerine getirme sorumluluğunu göstereceğiz. Bizim imtihan dediğimiz budur işte. Bütün dünyanın gözü biraz bizim de üzerimizdedir.

Düşman içeride ve dışarıda bize yönelik hazırlıklarını yapmıştır. Biz de öyle buna karşı çaresiz değiliz. Bizim de imkânlarımız var. Üzerinden güç aldığımız bir zemin vardır. Bunun için böylesi kritik süreçlerde bize ve halkımıza Agit gibi kahramanlar gerekiyor. Yani bu devrimin şuan en fazla Agitlere ihtiyacı vardır. En zor şart ve koşullarda tıpkı komutan Agit gibi tereddüde düşmeyecek, önderlik çizgisinde kararlılıkla duracak, kuru bir tarzda da değil, yaratıcı bir tarzda bunu gerçekleştirecek insanlara ihtiyaç vardır. Mesela Agit’i gören köylülerin hiçbirisi onu unutmamışlardır, hepsi şuanda yurtseverdir. Çünkü köylülerle ilişkileri içtenlikliydi, arkadaşlarla da öyleydi. Askerlik zamanında asker, propaganda yapmak gerekiyorsa propagandacı, herkesle ilişkilenebilecek yeteneği vardı. Hiç ayrım yapmadan büyükle büyük, küçükle küçük olabiliyordu. Kürt halkının Agitlere çok ihtiyacı var. Şimdi aradan yirmi bir yıl geçmesine rağmen ben bunu gönülden hissediyorum ki her zaman Agitlere ihtiyaç vardır. Agitler çıkmalıdır. Önderlik çizgisinde kararlı, yaratıcı, cesaretli duracak olanlara ihtiyaç vardır. Zilanlara ihtiyaç vardır. Her şeyiyle önderliği, çizgiyi koruyacak olanlara ihtiyaç vardır. Hiçbir tereddüt yaşayamayacak olanlara şuanda çok çok ihtiyaç vardır. Ben, hemen zilan, viyan gibi bedenimize ateş verelim, demiyorum. Yani sonuç alıcı, zafer kazanıcı tarzda bunu yapacaklara ihtiyaç var. Çünkü bize gerekli olan zafer tarzıdır. Yoksa önderliğimiz kurtulamaz. Agitleşme dediğimiz zafer tarzı kazanmadır. Agit kendisi zafer tarzıydı. Doğru, biz şehitlerimizi her zaman övüyoruz. Ama şimdi Agit arkadaşı ele alalım, ben de kendisiyle kaldım. Burada tanıyan arkadaşlar da var. Agit arkadaşın eylemleri, çalışması ve askeri kararlılığı konusunda, şu eylemi, şu yaklaşımı, halkla ilişkileri yanlıştı diyemeyiz, çünkü hiçbir yanlışlığı olmamıştır. Şehit düştüğü için sembolize etmek anlamında söylemiyoruz bunu bu bir gerçekliktir, Agit bir gerçekliktir. Yani bir semboldür. komutandır, diyorsak bu bir gerçeklik olduğu için söylüyoruz. Hem şehit düştüğü süreç hem de temsil ettiği ruh aynen öyledir. Şimdi de bizim ihtiyaç duyduğumuz budur. Agitleşme ve Zilanlaşmayı esas almalıdırlar. Hem de böylesi tarihsel süreçlerde yani Agitleşmeye ve Zilanlaşmayı en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir süreçte bizim üzerimize düşen eğer biz de biraz insanlık, biraz vicdan, ulusal değerlere bağlılık varsa mutlaka biz de kişiğilimizde Agitleşme, Zilanlaşma ve Viyanlaşmayı yaratabilmeliyiz. O arkadaşları hatırlamak ve anmak böyle olur.

Agit şehit düştü ama onun yeri doldurulabilmelidir. Bunu yapamazsak kendimizi onurlu sayamayız. Tek bir yol var önümüzde o da kahramanlara verdiğimiz sözü yerine getirelim, onların çizgisinde yaşayalım. Gerçekten de biz önderlik çizgisi ve şehitlerin çizgisi karşısında yaşayan kişiler olarak borçluyuz. O kadar imkân ve fırsat olmasına rağmen biz bunun gereklerini yerine getirmedik. Borcumuzu ödeyebilmek için bizim de mutlaka kişiliğimizde Agitleşme ve Zilanlaşmayı yaratabilmeliyiz. Bizden istenen de budur. Bunu yapabilirsek şehitlerimiz ve Agit ölümsüzleşir!

ŞEHİT NAMİRİN! 

Murat Karayılan