Suskun Yüreğin Anlamlı İzleri

Yaşadığımız evrenin canlılığını, çeşitliliğini her canlı varlık ne kadar algılar? Bahsedilen son nedir, gerçekten sonu belli bir durağı var mı; yoksa sonsuzluk denilen, içinde bulunduğumuz anın kendinden sonraki anlara hazır olduğunu mu anımsatır. Bildiğimiz, yaşadığımız, hissettiğimiz dünyayı, canlıları hissedip özümsediğimiz oranda bir canlı olarak varız. Tarihte yıkım, talan, gasp, acı, ölümler olduğu gibi sevinçler, mutluluklar, yaşam, sevinçten gözyaşları, yaşam aşkı ve tutkusu da hep olagelmiştir. Yine tarih hep direnişçilerin izlerini de taşır. Zaten PKK de tüm bu direniş değerlerinin tarih toplamı değil mi?

Dağ… Dağ ise bu direnişlerin adeta kutsal mabedi halini alır. Kürtler de dağla bütünleşmiş bir topluluk, aşk derecesinde bağlıları olmuşlardır. Aşk ve tutku birbirini tamamlayan öğeler. Zaten tutku da aşkın kararlı hali değil mi? İşte şehitler de bu tutkunun yaşama, doğaya ve evrene yansımış somut değerleridir.

Şehit Ekin’i anlatmak, yazmak rahat değil. Bu genel tüm şehitlerimiz için böyledir. Boğaz düğümlenir, kalem tutuk kalır, sayfa ise bembeyaz kalmak ister gibidir. Tam ne zaman, nasıl katıldığını hatırlamam. Bu bir eksiklik fakat hafızamdan kaynaklı bir durum benimkisi. Bunlar belki de işin bir tarafını oluşturur. Asıl diğer tarafı ise beraber yaşadığımız anlar, keyifli sohbetler, yaşadıklarımız, hissettiklerimizin derin anlamı ve tarih oluşturmalarıdır. Köy boşaltmalarının derin acısını, yoksulluğun ağır bastığı dönemleri yaşamış, adeta acılarla sınanmak istenmiştir gibi tüm bu olumsuzlukların yarattığı olgun, sabırlı ve insanı seven bir karakter edinmiştir. Göçtükleri Mersin yoğun göç alan bir kenttir. Göç edenlerin çoğu ise hemen hemen aynı akıbeti yaşamış ve kader birliği yapmıştır. Orada arkadaşlarla ilişkilenmiş, onlarla iş yaptığından dolayı cezaevi yatmıştı. Cezaevinde, zindanda PKK’yi okumuş, tanımış ve özümsemiş, onunla paralel olarak düşman gerçeğini de o oranda bilince çıkarmıştı. Düşmana olan kinini kesmek için de her ay raporunda fedai eylem önerisini yapardı. Kin, nefret vb. olumsuz çağrışımlar yapan kavramlar aslında insan doğasında bulunmayan şeylerdir. Fakat zalime, zulme karşı durabilmek için bunlar olmazsa olmaz şeylerdir.

SUSKUNLUK… Suskunluk neyi çağrıştırır? Belki de bir insanın yapmak isteyip de yapmadıklarının hayıflanması mıdır? Bilemiyorum açıkçası… Kimisine göre belki, kimisine göre de başka duygular. Suskunluğu fırtına öncesi miydi, sonrası mıydı? Fakat yaptığı iç savaşımı, yoğun bir fırtınanın sonrasını andırırdı. Her fırtına sonrası nasıl ki doğa dingin, berrak oluyor ve kendini evrenin dünyasına bırakıyorsa, Şehit Ekin’de de bu fırtına yerini düşüncede netliğe, düşmana karşı kin, kararlılık ve de davasına adama duygusuna bırakırdı.

Eğitimde fazla katılmadığını fark ettiğimde sormuştum. Soruma cevaben şunu demişti; “Yeterince konuştum, şimdi ise dinleme ve yapmaya ihtiyacım var.” Gerçekten de adanmışlıkla yapmak, çalışmak, yaşamın her anında ve mekânında üstün kavrama kabiliyeti, duygu atmosferinin yoğunluğu, analiz gücü vb. sayılabilecek birçok özelliği vardı. Ama onun bu yönlü katılmayı esas alarak değil de yaşamın “ANLAM GÜCÜ” ne ulaşma amaçlı her an durmaksızın çalışması, PKK’deki fedailiğin emekle bağını iyi anlamasından ileri gelmekteydi. Yine yoldaşlık bağlamında insana, cana yakın duruşu ve ilgili olması da PKK’deki insan merkezli felsefenin oluşturduğu tarz idi. Ekin yoldaşın diğer bir özelliği de aşırı duygusal oluşuydu. Duygusal oluşunun altında yaşadığı acı, hüzünlü bir yaşam emaresi gözüküyor. Bir yer ve zaman aralığını düşünün; orada varlık, anlam gücü ve doğanın tüm canlılığı ile barışık bir yaşamı devam ettiriyorsunuz. Sonra birileri belli-belirsiz bir sebeple gelip onunla bütünleştiğiniz, adeta canınıza ruh verdiği yerden koparıyor. Belki de aşırı duygusallığın altında yatan bu olsa gerek. Duygu atmosferinin yoğunluğu zamanla yaşanılan olaylara duygusal davranış biçimine dönüşüyor. Ondakinin de böyle olmasının ihtimali yüksek.

Şehit Ekin’i genelde de tüm şehitlerimizi anlatmak okyanusta bir zerrecik gibi gelir. Çünkü onların yaşadığı an, mekân, duygu, düşünce yaşam hakikati gibi birçok şeyi hissetmek, düşünmek, anlamak çok yetersiz kalır. Hakikatin bütünü ise onların bıraktıkları miras, değer, anlam gücü ve ölümsüz oluşlarıdır. Şehitlerin manevi gücünü anlamak, sorumluluğumuzu yerine getirmek ise biz yoldaşlara kalmaktadır.

Denize akan bir damla suyun hareketinde

Toprağı rengârenk eden çiçeklerin güzelliğinde

Ararım seni

Bir kurşunun yakıcılığında

Vatan toprağındaki sevdada

Ararım seni

Sen tebessümün anlamlı ezgisinde

Şahikalarda esen rüzgârın uğultusunda

Deli çayların heyecanında

Bir kartalın süzülüşündeki asilikte

Ararım seni

Sabah yellerine çevir yüzünü

Deniz mavisini, yer yeşilini seyre dur ki

Karışsın toprağın kokusu VATAN HASRETİNE

Özgür Dıldar