Şevin, cesur bir Kürt kızı. O narin bedeninde dağ gibi bir yürek taşıyan, yüreği bir sevgi okyanusu olan bir kadın. İçinde herkese yer vardı. Sadece iyi ve güzel olana değil, güzelleşebilecek her şeye yer vardı onun yüreğinde. Damla damla işlemişti bütün yücelikleri o sağlam kalbe. Bir sevdaya dönüşmüştü hayalleri ve yüreği kıpır kıpırdı bu yüzden. İşte bu sevda ile bu coşku ile atıldı kavgaya. Kavganın önde gidenlerinden oldu, vasat, sıradan bir duruşu hiçbir zaman kabul etmedi kendi için. İçine sindiremezdi bunu ve yaşama da böyle yaklaştı. Daha doğrusu hep önlerde yaşamayı bildi. Sözün ve özün ahengini ne de güzel oluşturdu kendi içinde. Güzel bir örnek oldu yanındaki yoldaşlarına. Yoldaşlarının Şevin hevaliydi. Yoldaşlarına gülen gözlerle bakan, yoldaşlığın anlamını bilen bir gerilla oldun hep. Evet, Şevin yoldaş; insan senin yanında kendini farklı hissederdi, ilk görüşte kişiyi kendine çekerdin, yüreğindeki sıcaklık bütün davranışlarına, hal ve hareketlerine yansıyordu. O yüzden insanlarla o kadar çabuk kaynaşırdın ki. Sanki yıllardır tanışıyormuşsun gibi. Çünkü yoldaşlarını çok seviyordun, özellikle de kadın yoldaşlarını… Yüreğin insan sevgisiyle doluydu.
İlk olarak 2006 yılının son baharında karşılaştık; fazla uzun bir birliktelik olmadı belki ama aklımda bir çok özelliğin kendisine yer bulmuştu. Duruşundaki olgunluk çok dikkatimi çekmişti. Hareketlerin yumuşak ve nazikti. Güldüğün zaman o kadar cana yakın oluyordun ki. Seni fazla tanımıyordum ama çok dikkatimi çekmiştin. Hani olur ya, birden kanı ısınır insanın, hemen tanışmak istersin ve kısa bir zaman içerisinde de güzel bir arkadaşlık başlar. Sanırım bizimki de öyle oldu. Çünkü ikinci defa karşılaşmamızda sanki birbirini çok iyi tanıyan ve uzun yıllardır görüşmeyen iki kişi olarak karşıladık birbirimizi. Oysaki sadece dört gün kalmıştık beraber. Ama bu dört gün çok şey katmıştı yüreğimize birbirimize dair. Birlikte daha uzun zaman geçirme şansını tattık. Böylece daha iyi tanıdık ve daha iyi anlayıp hissettik birbirimizi. Ve gittikçe ben sana daha çok hayran olmaya başladım. Özün ile bizi kendine hayran bıraktın. Ne kadar güzel bir insan olduğunu hepimiz çok daha iyi gördük ve seni çok sevdik Şevin yoldaş…
Billur gibi sesinle ne de güzel şarkılar söylerdin. Şarkı söyleyen sesin dağlarda yankılanır, sanki doğa da sana eşlik ederdi kendi sesi ile. Şarkı söylemek, senin için kendini ifade etme biçimiydi. Yüreğindeki çağlayanı bu şekilde akıtırdın yaşamın anlarına. Sevinçlerini, hayallerini ve bazen de zorlanmalarını, yani hasret duyduğun şeyleri hep şarkılar ile dile getirirdin. Şarkı söylemek sende bir tutkuydu. Şarkı söylemek senin için özgürlük anlarıydı. Seni tanıyan herkes sesinin ne kadar güzel olduğunu biliyordu. Bundan dolayı toplu sohbet ortamlarında arkadaşlar hep senin şarkı söylemeni isterlerdi. Bir de bazı şarkılar özel istenirdi, çünkü sen çok güzel söylerdin bu şarkıları. Hatırlıyorum ben de senden hep “Al mendil” şarkısını isterdim. Sen bilmiyorum derdin, ama ben ısrarcı olurdum, sen de beni kırmamak için başka bir şarkı söylerdin. Seni dinlediğimiz zaman yüreğimize işlerdi bütün duygular, kendimizi unutur dalıp giderdik kendi hayallerimize. Çok az insan bunu yapabilir; yani insanları alıp götürür bir yerlere, o yumuşak sesin ile sen şarkı söylerken işte biz yanındakiler böyle düşünürdük senin için.
Şimdi seninle yaşadığım her an, yaşamın her karesi geliyor gözümün önüne; herkesle paylaşımın ne kadar da güzeldi, Yaşama işlemiş güzellikleri; ne şanslıyız ki biz de bu güzellikleri görme, paylaşma mutluluğuna eriştik. Her şey dünmüş gibi aklımda, bir anını bile unutmadım, unutamadım ve unutamayacağım. Zap’ta iken birlikte ilk göreve gidişimizi hatırlıyorum. Randevu verilen yere yetişmek için o kadar acele ediyorduk ki, etrafımıza bakmaya bile fırsat bulamamıştık. Geri dönerken fark etmiştik ne kadar güzel bir araziden geçtiğimizi. Biz buradan mı geçmiştik diye sormuş, sonra ikimiz de gülmüştük nasıl olup da bu güzelliği fark edememişiz diye. Bir o kadar da hayıflanmıştık. O zaman sen “Ne tuhaf, gerilla bu dağlarda en özgür ve dilediğince dolaşan insan. Ama bazen o kadar çok çevremize karşı kayıtsızız ki bu patikalarda yürürken etrafımızdaki güzellikleri fark edemiyoruz. Bu insanı üzüyor.” demiştin, bana da bu doğru söze katılmak kalmıştı sadece.
Sen gerillaya aşk düzeyinde bağlıydın. En büyük amacın güçlü bir gerilla olup kuzeye gitmekti. Kuzey senin için bir sevdaydı hasretini çok çektiğin. Sohbetlerinde hep kuzeyde gerilla olmak vardı. Kuzeyde daha güçlü yoldaşlıklar kurmak istiyordun. Orada düşmanla daha büyük bir savaş içerisinde olmak istiyordun. Bütün yoğunlaşmaların buna dönüktü, istemin buydu. Kendini böylesi büyük bir kavga için hazırlıyordun. Böylece Önderliğe, şehitlere, halka cevap olabilmeyi düşünüyordun. Bu sana güç veriyordu, seni daha aktif kılıyordu. Gittiğin her yerde katılımın, duruşun, öncülüğünle yoldaşlara moral veriyordun, gittiğin her yerde herkese destek oluyor, açığa çıkan boşlukları doldurmasını biliyordun. Kendine düşen yükün daha fazlasını güçlü bir şekilde omuzlamak senin için kutsal bir işti. Sen olduğunda yoldaşların kendilerini daha rahat hissederdi; bilirlerdi Şevin yoldaşlarının orada olduğunu. Bilirlerdi Şevin yoldaşlarının hiçbir zorluk karşısında yılmadığını, bazen içi ne kadar yansa da bazı durumlar karşısında asla geri adım atmadığını. O yüzden hep daha çok seviliyordu, herkes onunla yoldaşlık yapmak istiyor, onunla kalmak istiyordu. Yoldaşlar mutluydu onun yoldaşları oldukları için, bu heval Şevin için de en büyük moral ve güç kaynağıydı, yaşama gerekçesiydi. Heval Şevin yoldaşların yoldaşı olmayı en iyi bilenlerdendi; düşüncesi, duygusu, duruşu, pratiği buna ispattı. Tek gayesi Önderlik ile yirmi dört saat yoldaş olmayı başarabilmekti, bundandı bütün çabası, uğraşları. Binlerce şehit yoldaşına cevap olmak istiyordu, onların yarım kalan hayallerini, istemlerini tamamlamanın mücadelesini veriyordu. Bu yolda karşısına ne kadar zorluk çıksa da bundan dolayı geri adım atmamayı kendine görev bilmişti. Bu onun en kutsal saydığı olguydu, o da bu kutsallığın bir parçası olmak istiyordu. Ve bunu başardı. Bu kutsal yolun yolcusu oldu. Omzundaki silahı ona yoldaş oldu bu yolda. Yüreği ona yol gösterdi, rehberlik yaptı ona ve bu yürek hiçbir zaman boşa çıkarmadı bu cesur Kürt kızını. Hisleri ile düşünceleri o kadar güzel bir uyum içinde oldular ki; Heval Şevin kadın yüreğine büyük sevdaları, büyük özlemleri, büyük heyecanları sığdırdı. Bir kadın gerillanın güzelliğini, iradesini, bağlılığını ne de güzel sergiledi. Onun kadın yüreği kadın yoldaşlarını hep çok sevdi. Olduğu yerde kadın duruşunu daha da güçlendirmek, kadın olarak zorlukları başarmak için çok çaba harcardı. Önderlikten sonra en büyük moral kaynağı kadın mücadelesiydi. Kadın mücadelesinin iyi bir savaşçısı olmak için etrafındaki geriliklere karşı mücadele etmek, onları bertaraf etmek en büyük yoğunlaşmasıydı. Bir kadın olarak neler yapabileceğini, bir kadının hele de bu bir gerilla ise ne yüce duygulara sahip olacağını, olması gerektiğini kendi yaşamı ile göstermenin çabası içerisindeydi ve bu onu mutlu ederdi. Mücadele etmek onun için mutluluktu, emek vermek onun için büyük bir zevkti. Yaşam her an mücadele içerisinde olmak demekti heval Şevin için.
Şimdi elimde bir resmin var uzun saçların iki yana örülmüş bir şekilde, esmer tenin ile tam bir Kızılderili kadınına benziyorsun. Ve ben o resimdeki gülen gözlere bakıyorum şimdi. Gözleri karşısındakine çok şeyler söylüyor. Bu gözlerde umut var, sevgi ve şefkat var. Bir kadının bin yıllardır hasretini çektiği özgürlük istemi var bu gözlerde. Neler anlatmıyor ki sana bu bakışlar. Bir resmin ile dahi ne kadar çok şey ifade ediyorsun insana, bunu herkes yapamaz işte. Bunu yapabilmek çok şeyler ister. Şimdi senden bize kalan resimlerin ve kulağımızda çınlayan güzel sesin. Şimdi bize kalan senin bütün hayallerin, istemlerin, özlemlerin, bize öğrettiklerin. Şimdi bize kalan kalbimizde kocaman bir yer açan sevgin. Sana olan özlemimiz o kadar büyük ki, o kadar hasretle iç çekişlerimiz var ki senin ardından. Şahadetini kabullenmek o kadar zor ki, olmayacak bir şey bu. Bana şimdi çok uzaklardaymışsın gibi geliyor, bir gün geri gelecekmişsin gibi geliyor. Sensizliğe bütün şahadetlerde olduğu gibi asla alışmayacağız. Biz sensiz değiliz, bizim Şevinimiz hep bizimle, hep yanımızda, sevgisi bizimle birlikte. Hatıran her yerde, sen arkanda çok şey bıraktın. Kalbimizde çok şey bıraktın. Bunlar hep aklımızda.
Evet, Şevin heval, evet esmer tenli, kara gözlü kız. Dağların asi gerillası, fedakâr komutanı. Yoldaşlarının bir tanesi, iyilik ve güzelliğin savaşçısı. Şimdi bizler de senin hayallerini, umutlarını omuzladık, sen ve diğer şehit yoldaşların ardından yürüyoruz. Seni çok seviyoruz ve bu sevgidir bize her zaman güç verecek olan.
Evet, Şevin yoldaş, şimdi sesin dağların sesine karışmış, her rüzgâr esişiyle senin bu dağlarda yankılanan türkülerin, kahkahaların geliyor kulaklarımıza. Bu sesi duymak yüreğimizi ferahlatıyor.
Hoşça kal güzel kadın, dağların kızı…
Mücadele Yoldaşları