Haruna aşiretinden olan Cesur arkadaş Şêwê köyünde dünyaya gelir. Harunî aşireti Gabar’ın güneybatısına düşen bölgede yaşamlarını devam ettirirler. Haruna aşiretinin yarısı yurtsever,
devrime birçok hizmette bulunmuş, birçok evladını gerillaya katmış, işkencelerden geçmiş ve köyleri boşaltılarak sürgünlere zorlanmış, diğer yarısı da Biho Axa öncülüğünde koruculuğu kabul ederek Kürt özgürlük mücadelesine karşı savaşmakla yetinmeyip birçok arkadaşımızın kanına elleri bulaşmıştır. Halk üzerinde de büyük baskılar yapıp özgürlük hareketinden uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Haruna aşireti Base, yani Güçlükonak ve çevre köylerinde yaşamaktadırlar.
İşte Cesur arkadaş böyle bir çevrede dünyaya gelir. Aşiretin yurtsever olan parçasındandır. Yurtseverliği ve ihaneti görerek büyür. Büyüdükçe de çelişkileri fark eder. Daha 1984 yılında devrimin ilk kıvılcımları yanı başlarındaki Gabar’da çakar. Önderliğin bin bir emekle geliştirdiği gerillaların mücadelesini görür. Birçok defa gerillalar onların köyüne gider. Aşiretin diğer parçasının gerillaya karşı düşmanlıklarını görür. Cesur arkadaş doğru yolu bulmak için arayışlara girer ve 1991’lerde gerillaya katılmaya karar verir.
Çok uzun yıllar Botan’da,Gabar’da kalır. Birçok eyleme katılır. Bu eylemlerde birçok defa yaralanır. Cesur arkadaşın yaralarını görenler kesinlikle gerillada kalmaması gerektiğini dile getirmiştir. Şahsen ben bunu dillendirenlerdenim. Fakat Cesur arkadaş Önder APO’dan aldığı bilinç ve düşünceyi fiziğe hâkim kılmış iradeli bir arkadaştı. Ben ilk olarak Cesur arkadaşı 2012 yılının mayıs ayında gördüm ve bu vesileyle de tanıştık. O süreçte Ş. Rüstem Bölge sorumlusuydu. Ama tanışmadan önce de adını çokça duymuştum.
Gabar halkı Gabar’ın kalelerinden de anlaşıldığı üzere kendilerini her türlü saldırıya karşı koruyacak tedbirlere ve kendi kendisini idare edebilecek üretkenliğe de sahiptir. Mükemmel coğrafyasıyla, toprağının verimli ve zengin olmasıyla, insanının saf, dürüst, emekçi, fedakâr ve cesur olmasıyla Gabar uzun süreli bir savaş yürütmek için ideale yakın bir konum arz etmektedir. Zira Gabar gerilla eylemleri için en uygun coğrafya olmakla birlikte, vur-kaç taktiğinin en sonuç alıcı bir şekilde uygulanmasına da elverişlidir. Nitekim Kürtler ta tarihin başlangıcından bu yana sürekli istilacı ve sömürgeci uygulamalara maruz kalmış bir halk olduğundan dolayı bu tür taktikleri her zaman kullanmışlardır. Nicel olarak aralarındaki farkı kapatabilmek için küçük çaplı gücün büyük çaplı güçle savaş tarzı ancak böyle bir taktikle mümkün olabilmekte ve açığa çıkan boşluk ve fırsatları değerlendirme temelinde başarı sağlanabilmektedir. Bu nedenle vur-kaç taktiği büyük güçle dengede veya eşit olmanın yolunu oluşturan bir taktiktir.
Cesur arkadaşı ilk gördüğümde örgütsel durum, savaşın gidişatı ve yapılması gerekenler ile Önderliğin durumu ve üzerindeki ağır tecrit koşulları çerçevesinde tartışmalarımız olmuştu. Ayrıca bu sohbet ve tartışmalarımızda Cesur arkadaş kendi durumuna ilişkin olarak her fırsatta eylemlere katılma istemini de dile getirmişti. Öyle öneriler sunuyor ve eylem planları yapıyordu ki ben“Cesur sen delisin” diyordum. Hatta yanından ayrılırken Cesur arkadaşı yakından tanıyan arkadaşlara da “Acaba deli mi değil mi?” diye sormuştum. Fakat zamanla kendini o temelde hazırladığını ve kilitlediğini anladım. Tüm yoğunlaşmaları Devrimci Halk Savaşı hamlesi üzerineydi. Bu hamleye aktif bir şekilde katılmak ve pratiğe geçmek için sabırsızlanıyordu. Bunun en temel nedeni tabii ki düşmanın Önderlik üzerinde geliştirdiği ağır tecrit ve izolasyon, hareketimiz ile Önderlik arasındaki ilişkileri koparmaya çalışması ve 10 bin Kürt siyasetçiyi cezaevlerine doldurmasıydı. Yanı sıra sömürgeci rejimin gerillaya topyekûn savaş ilan edip Tamil gerillaları gibi imha etmeyi amaçlaması da hamlenin güçlü bir şekilde geliştirilmesini şart kılıyordu. Nitekim Önder APO ve özgürlük hareketimiz tüm bu saldırılara karşı büyük bir direniş temelinde Devrimci Halk Savaşı ile Demokratik Özerkliği kuracağını planlamış ve tüm dünyaya deklare etmişti.
Cesur arkadaşın da yoğunlaşmaları sürekli olarak eylem planları yapma ve bu temelde bu direnişi zaferle sonuçlandırma üzerineydi. Hatta bu çerçevede bir anıyı da anlatmak isterim. Bir grup arkadaşla birlikte Qurek Tepesi’nin keşfine gitmiştik. Gittiğimiz yer zozanlık ve rut (çıplak) bir yer olduğundan dolayı kendimizi helizlekamufle etmiştik. Öyle kamufle etmiştik ki uzaktan bakıldığında insan ot sanırdı. Üstelik bazı yerleri sürünerek, bazı yerlerde ise kaz yürüyüşüyle geçiyorduk. Cesur arkadaş ise askeri kefiyeyi omzuna atmıştı ve kefiyeyi kamuflaj malzemesi olarak kullanıyordu. Zaten o kadar çok yaralanmıştı ki ne sürünebiliyor ne de kaz yürüyüşü yapabiliyordu. Eğer o zozanlık arazide görüntü vermiş olsaydık kesinlikle tankların, topların atışları sonucunda kayıp verebilirdik.
Tehlikeli yerlerden geçtiğimizde Cesur arkadaş sürekli olarak “Benim kamuflajım nasıldı?” diye soruyordu. Tabii bu söze Cesur arkadaş da dâhil hepimiz güldük. Cesur arkadaş “Ne oldu, neden güldünüz?” diye sorduğunda ise ben “Senin kamuflajın keklik kamuflajıdır”şeklinde cevap verdim. Dılxwaz arkadaş “Çok iyi bir kamufle” diyerek Cesur arkadaşa takılmış, Harun arkadaş da “Ne kamuflajı, böyle kamuflaj mı olur?’ diye çıkışmıştı. Sonunda Cesur arkadaş kamuflajının iyi olmadığını anlamış “Gelecek sefer daha iyisini yaparım” dedikten sonra keşif sonuçları ile ilgili tartışma yürütmüştük. Ortak bir düşünceye ulaşıp üste aktarmamız gerekiyordu fakat biz ortaklaşamamıştık. Zaten keşfini yaptığımız yer boştu.
Buna rağmen Cesur arkadaşın kafasında bazı planlar vardı. Eriş karakolu üzerine de bazı planlar yapmıştı. Cesur arkadaşta yok diye, olmaz diye bir şey yoktu. Her zaman olur, yaparım ve yapabiliriz vardı. Buna rağmen biz ortak bir düşünceye, fikre varamadan noktaya geldik. Yolda Cesur arkadaşın yaptığı kamuflaja ilişkin şakalar yapıyor, ona takılıyorduk. Hatta noktada bile Cesur arkadaş eylem yapalım dedikten sonra bizden ayrılmıştı.
Ayrıca Cesur arkadaş o kadar temiz duygulara sahipti ki her şeyi kaygısızca söylerdi. Ne zaman doğal toplum üzerine eğitim görülse veya o dönemin insanlarından söz edilse aklıma Cesur arkadaş gelir. Kimi zaman Cesur arkadaşın dünyaya geç geldiğini düşünür, doğal toplum döneminde yaşaması gerektiği kanaatine varırdım. O kadar temiz, dürüst, var olanı paylaşan, samimi ve sürekli toplum için olan bir arkadaştı.
İlişkilerinde genel olan ve ayrım gözetmeyen, karşısındakini güçlendirmeyi ve özgüveni geliştirmeyi esas alan bir yaklaşıma sahipti. Bunun yanında yapıcı olmaya çalışır, bölge gücünün gündemini doğru belirler ve bu temelde eğitim çalışmalarını yürütürdü. Yeni gelen arkadaşları sıcak karşılar, onlarla ilgilenir ve eğitirdi. Arkadaşların sorunlarını çözmek için önce dinler, sorunu anlamaya çalışır ve çözme yöntemini bulana kadar da durmazdı.
Cesur arkadaş sürekli yanında radyo bulundurur, tüm gelişmeleri takip eder ve arkadaşlarla da paylaşırdı.
Önerdiği eylem planlarından da ne kadar cesaretli olduğu anlaşılıyordu. Eylemlere katılmak için sürekli olarak kendisini önerirdi. Düşmanın zayıf noktaları ve aynı zamanda coğrafyanın ayrıntıları üzerinde sürekli yoğunlaşırdı. Örneğin Erdal arkadaşla Çîyareş alanında bulunan Şîker Tepesi’nde öyle bir yerde konumlanmıştı ki biz o yeri gördüğümüzde nasıl burada kaldığına şaşırmıştık. En son Karataş Karakol eylemine katılmak için gösterdiği tavır da her şeyi açıkça ortaya koyuyordu.
Karataş karakol eyleminden önce hareketimiz Oramar karakolu için kapsamlı bir eylem planlamıştı. Eyleme gidileceği gece saldırı grubu komutanlarının anlayış bazında yaşadıkları sakatlıklardan ve Oramar arazisinin sarp olmasından kaynaklı bazı sorunlar çıkmış olmasına rağmen, eylem planlamasına göre Cesur arkadaş yerini almıştı. Herkesten önce yerini gider ve eylem saatini beklerdi. Zaten Oramar eylemi deşifre olduktan sonra tüm arkadaşlar yaşamda Cesur arkadaşın yaklaşımlarını tartışıyordu.
Karataş karakoluna dönük yapılacak eylemin hazırlıkları yapıldığı süreçte Cesur arkadaş Oramar eylemi için Avaşin Eyaleti’ndeydi. Tüm hazırlıklar bittikten sonra Avaşin Eyaleti’nde olan gücümüz geri gelmiş, tam da eylem için düzenlemeler yapılırken Cesur arkadaş hiç kimseye söylemeden ve izin almadan eylem gruplarının yanına gitmişti. Salt eyleme girmek için kendisini dayatmakla kalmayıp, herkesi tehdit eder bir tarzda kararlılığını ve iddia düzeyini ortaya koyarak eyleme kesinlikle katılması gerektiğini söylemişti. Oysa C. arkadaş Cesur arkadaşın eyleme katılmaması için yönetimi uyarmış, S. arkadaş da eyleme katılmaması için çok yoğun bir çaba sarf etmişti.Eyalet yönetiminin de bu uğraşı vermesine rağmen hiç kimse Cesur arkadaşı ikna etmeyi başaramadı. Bu durum üzerine H. arkadaşla yerleri değiştirilerek saldırıda kol komutanı olarak eyleme katıldı.
2012 yılı biterken düşman Amed’de 10 arkadaşı şehit düşürmüştü ve bu arkadaşlar içerisinde Amed Eyalet Komutanı olan Numan arkadaş da yer alıyordu. Eylemin amacı da bu arkadaşların intikamını almaktı. Bunun yanında 2012 yılında yarım kalan hamleyi tamamlamak üzere, 2013 yılının ilk aylarından başlayarak, mücadeleyi zafere kadar götüreceğimizi dost düşman herkese gösterme temelinde ne kadar ısrarlı ve kararlı olduğumuzun mesajını vermekti.
Bu eylem için çok emek verilmiş ve hazırlıklar yapılmıştı. Çok yoğun tartışmalar sonucunda sıra uygulamaya gelmişti. Planlamaya göre 7 Ocak 2013’te saat gece 8’de eylem başlayacaktı. Sisli ve yağışlı bir havaydı. Uygulama aşamasında sadece Cesur arkadaş ve grubu sızma yaparak yerlerini almaya gitmişlerdi. Diğer gruplar gereken kurallara uymamış ve disiplinli davranmamışlardı. Bu nedenle yapılan hatalar sonucu eylem belirlenen saatten yaklaşık bir buçuk saat önce başlamıştı.
Daha Cesur arkadaş ve grubu yerlerini tam olarak alamadan eylem deşifre olmuştu. Eylem inisiyatifimizde olmamasına rağmen ilk başlardaki gidişat olumluydu. Fakat eylem istenilen düzeyde gelişmediğinden, hazır olmamasına rağmen Cesur arkadaş ve grubu saldırıya geçmişti. Bir bütün olarak ‘iyi bir eylemdi’ denilse bile, geri çekilmede 2 yaralı arkadaşı eylem yerinde bırakmamak için tam 10 arkadaş şehit düşmüş ve eylem ters dönmüştü. Bu grubun sorumlusu Cesur arkadaştı. İyi örgütlendirilmiş olsa belki de bu kadar arkadaş şehit düşmeyebilirdi. Fakat kimi hatalar sonucunda ağır bedeller vermemize rağmen ne pahasına olursa olsun yaralı arkadaşları bırakmadığımız bu eylemle de ispatlanmış oluyordu.
Yoldaşlık ruhu ve bağının her şeyin üstünde olduğunu Cesur arkadaş pratiğiyle ortaya koymuş ve 2 arkadaşını kurtarmak için gözünü kırpmadan kendisini feda etmişti. Cesur arkadaş yoldaşlığa bağlılığını hayatıyla, duruşuyla ispatladı. Ben de Cesur arkadaşın yoldaşlığa bağlılığını esas alıp sonuna kadar bu bağlılığın gereklerini yerine getirme temelinde sürekli olarak mücadeleyi yükselteceğimi belirtiyorum. Nitekim Cesur arkadaşın 7 Ocak 2013’te şehadete ulaşması her ne kadar bizleri üzse de halkımızın onur ve özgürlük mücadelesini de yükseltmiştir.
Mücadele Yoldaşı
Ali Pılıng