Kürdistan coğrafyası, özelde de bu coğrafya üzerinde yaşayan Kürt toplumu için her bir ayın ayrı bir anlamı vardır. Hangi ayına bakarsanız bakın, bir yerlerinde bir şekilde
Kürdün acısını, özlemlerini, sevinçlerini, gözyaşlarını ve daha birçok gerçekliği görürsünüz. Ama bazı aylar vardır ki başka aylarda görülmeyen birçok şey barındırır içerisinde. Mart da bu aylardan bir tanesidir. Daha en başından acıyla yazılmasına rağmen, direnişe, sevince, kahramanlıklara yataklık etmiştir. Kamışlo ve Halepçe gibi katliamlar yaşamış, Newroz’la baharı müjdelemiş, gerillanın destansı direnişlerine şahitlik ederek Kürt toplumunun tarih defterine nice kahramanlıklar yazmıştır. Bir de kadın yanı vardı Mart’ın. Unutturulmak istenen, kadının direniş geleneğinin sadece bir kesitiydi Mart’ta yaşanan. Ve Kürdistan kadını bunu da omuzlayarak yürümüştü her zaman.
Evet, Mart olabildiğine dolu ve özel denilebilecek bir ay. Hatta Kürt’le bütünleşmiş bir ay olduğunu belirtsek yanlış olmaz. Nede olsa tarih boyunca Kürt’ün yakasını bırakmayan ve her an karabasan gibi üzerine çöreklenen; acı, katliam ve gözyaşı olmuştur. Bunun yanı sıra yine Kürt’ün özgür yaşamdan taviz vermeyen duruşuyla bu gelişen saldırılara karşı muazzam direnişi olmuştur.
Gerilla yaşamında da Mart’ın önemi başkadır. Her birimizde derin izler bırakan, unutulmaz acılar yaşatan bir yanı hep olmuştur. Birçok zamansız gidişe şahitlik etmiştir Mart. Nice kahramanlık destanı yazılmıştır bu ayda. Ve yine düşmanın puştluğuna, namertliğine, insanlık dışı uygulamalarına, katliamlarına şahit olmuştur.
2012’de Kandil’de gösterdi acı yüzünü Mart. Tüm gülme hallerini yerle bir eden bir edayla sokuldu dergâhımıza. Yıl 2012, mevsimler baharı gösteriyor ama kara kışlar henüz göçmemiş bu topraklardan. Ve karın soğuk yanına acı da eklendi.
Yer Kandil, henüz cenk meydanından dönmüştü yiğitler. Onur savaşında ölümüne savaşmıştılar ve yenilmediler. Aylardan Mart, kışın tüm bastırma ve şiddetine karşılık, baharın gülen gözlerine dokunacak olmanın heyecanı vardı bakışlarda.
Baş eğmez Kandil, acı defterine bir başkasını ekledi. Bizim de yüreklerimiz ateş tuttu. Her gidiş zamansız gidiştir. Ama böylesini görmemişti ne Kandil ne hiçbirimiz. Ateş yürekli, yağmur gülüşlü sekiz canın hoşçakalsız vedasıydı yüreğimize böylesine acı yükleyen. Bir de yanlarında olamamak, yarım kalmış, söylenilmesi gereken nice sözün boğazlarda takılı kalması…
Sekiz kadın
Biri Nuda biri Meysa
Sekiz kadın gerilla
Biri Amed biri Beritan
Martın sekiz gülü
Biri Doza biri Ruken
Gül gülüşlü sekiz can
Biri Zemyan biri Rengin
Mart ayında sekiz kadın. Bahar kokulu, saçlarını dağ rüzgârlarıyla taramış, umutlarını dağların doruklarında yanan ateşlerde kutsamış sekiz kadın. Her biri ayrı bir dünya olan ama arayışları ortak sekiz kadın. Özgür yaşama bağlılık sözü vermiş, ülkemin dört bir yanından gelip birbirlerini bulan sekiz fedai. Mart’ın sekiz gülü, yakılmak istenen ülkemin kutsal savaşçıları…
Yarın dünden uzak değildi. Ne de düşlerimiz, gülüşlerimiz, özlemlerimiz ve amaçlarımız… Bugün dünle vardır ve yarınlara bugünün yakılan isyan ateşlerinde aydınlanacak yollarla ulaşılacaktır.Sözün bitip, sözün anlama kavuşup eyleme geçirilmesiydi gerekli olan. Kim ne derse desin anıya bağlılığın ağır sorumluluğuydu bizi böylesine zorlayan.
Zordur milyonların özgürlük umutlarını omuzlamak. Zordur sistemin her türden saldırısından sıyrılarak; güzel, iyi, özgürlük olduğunu iddia ettiği şeylerin aslında çirkinlik, hastalık ve kölelik olduğunu fark etmek. Zordur çekili sınırların ihlalcisi olmak. Zordur yazılı tarihi ters yüz edip demokratik kültürel direnişin tarihini yazmak.
Gerilla olmak, hele hele kadın gerilla olmak başkadır. Sistemin bahşettiklerini elinin tersiyle itip kendisine belirlenen sınırları yıkarak dağların yolunu tutmak kararlılık ister. Anlamın özüne ulaşmayı gerektirir. Çünkü anlamak oluşmaktır ve anladığı derece özgür olabilirdi insan. Kendi beniyle başlayan arayışın yaşam inşasını getiren anlamın, gerillada bütünleşmesidir dağlarda yaşanan.
Sekiz kadın
Sekiz gerilla
Mart’ın sekiz gülü
Ulaştılar anlamın özüne
Ulaştıkları anlamla
Boğulmak istenen yaşamı anlamlaştırdılar…
Çığ altında kaldı körpe bedenler. Henüz genç, sekiz yürek, zulasında bitimsiz bir sevda taşıyan gül gülüşlü sekiz kadın. Mart’ın baharı müjdelemesini beklerken, verdi yürek sızlatan haberi. Adı ayrılıktır Mart’ın bu demleri. Ayrılıksa dolunayın aydınlığından arınmış, üşüten ve titreten asık suratlı gerçek.
Zaman aşımına maruz kalmayan gerçekliklerden biri de yoldaşlıktı. Yoldaş olmanın verdiği heyecan ve coşkuydu gerillayı karanlık gecelerde daralan patikalarda durmaksızın şafaklara yürüten. Yoldaşa bağlılığın gereği ise sözden öte bir şeydir. Söz susar yaşam girer devreye. Ve şimdi bizler sekiz canın ardılları olarak her şafak vaktinde yinelediğimiz başarı sözünü unutmaksızın Güneş’in ışınlarında arınmaya yöneliyoruz. Yetersiz yoldaşlığımızın özeleştirisini ancak vakitsiz gidenlerin edindikleri ve uğruna canlarını verdikleri amaçlarını başarıya ulaştırmakla verebilirdik. Özlemlerini ve umutlarını omuzlayıp aydınlattıkları yolda yürüyerek yarınları kurabiliriz.
Yücesinde dağların, yanan ateşin yürek ısıtan alevleri göğe yükselirken, tüm tutarsız düşlerimizi sekiz canın anısına salıyoruz rüzgârlara. Her şeye rağmen dağlarda olmanın ve dağlarda gidişine alışamadığımız canların özlemlerini yarınlara ulaştırmanın sözünü kaygısızca yineliyoruz. Yenilmek yoktur çünkü. Zayıflık düşmana hizmettir çünkü. Yarınların şafaklarında çocuklarımıza özgür gülüşler bırakacağız çünkü. Türkü tadında, yıldızlarla bezenmiş, dolunayın bakışlarıyla kutsanmış gülüşler…
Kandil Dolakokê’de çığ altında kalan sekiz canın anısına…
Diren RONAHİ