Nuda Karker - Nazan Bayram yoldaşın kaleminden

 

VEDA

Bir eylül gibi sarardınsehit nuda
göçmen kuşları gibi
ağır ağır süzüldün
sımsıcak bir yaz
nasıl geçip gittiyse
öyle gittin
olgunlaşan başaklar gibi
boynunu büktün
eylül hüznü ile vedalaşırken...
Sonsuzlukta buluşmak dileğiyle
hoşça kal
                   Nuda Karker
Jehat arkadaşa,
2004 yılının güzel Eylülünün son günleriydi. Delicesine sevdiğim eylül ayı ve delicesine sevdiğim Xakurke’deydim. Zaman ve mekânın bir yürekte buluştuğu günlerdi. En son 95`te Xakurke’deydim. Dokuz yıl sonra Xakurke’de özlem giderirken, anılar deryasında gezinirken tanıştık seninle. Güzel eylül akşamında Xakurke anılarını yâd ederken bir çift gözlük parlıyordu, gözlüklerin arkasında umutla parlayan iki göz...
Anılarımı anlata anlata bıktırdığım arkadaşların gözlerinden farklıydı. Sabırlı ve anlatılanlardan birşeyler arayan meraklı bir dinleyici. Anılar bizi aynı mekâna götürmüştü... 1992 Güney savaşını yaşıyorduk. O günleri anlattıkça senin de aynı mekânda dolandığını ve birşeyler aradığını farkettim.
Eylül 92`nin son günleriydi. Avdalkovi Dağı’nın Ali Direj noktasında hummalı bir hazırlık sürüp gidiyordu. Xakurke ve Şemdinli’nin bütün pratik birlikleri biraraya gelmişti. Yaz boyunca bölüklerimiz eylemden eyleme koşmuşlardı. Buna rağmen hiçbir yorgunluk belirtisi yoktu. Tam tersine Rubarok eylemi için heyecan ve coşku doruklardaydı.
Avdalkovi, geceleri gerdanlıklara bezenmiş gelinlere benziyordu. Her tarafta gerilla ateşleri ve halayları, düğünleri andırıyordu. Eyleme gitmeden önceki son akşam bütün ateşler bir noktaya toplanmıştı. Büyük bir moral yapılacaktı. Şehit Beritan ve şehit Ahmet arkadaşlar moralin sunucusuydular. Doğubayazıtlı olan Ahmet arkadaş, eşi ve üç kızkardeşiyle birlikte gerilla saflarına katılmıştı. Kardeşlerinden şehit Helin ve şehit Berbang, Hewler katliamında şehit düştüler.
Arkadaşların morallerine moral katmışlardı. Bir daha da Xakurke`de bu kadar kalabalık ve moralli bir güç biraraya gelmeyecekti. Eyleme gidenlerin birçoğu geri dönmeyecekti. Hepimiz bunun bilincindeydik. Bu yüzden hiç kimse o gece moral yerinden ayrılmak istemiyordu. O gecenin parolası “ya başarmak, ya başarmak” idi.
Coşkulu ve kararlıca eyleme gidildi. Eylem tam başarılı sayılmazdı. Rubarok karakolu tümden imha olmuştu. Düşman ağır bir darbe almıştı. Ama seksen arkadaş şehit düşmüştü. Ve bir o kadar da yaralımız vardı. Eylem gücünün son geri çekilme noktası Avdalkovi Dağı idi. İki üç gün boyunca geri çekilme bitmedi. Her gün parça parça, grup grup arkadaşların omuzlayarak getirdikleri yaralı arkadaşlar zılgıtlarla karşılanıyordu.
Bazı arkadaşların şehit düştüğünü duymuştuk. Tek başına, elinde bombası, yarası kurtlanmış dönen arkadaşların sayısı az değildi. Şehit Beritan da Rubarok eyleminde yaralanmıştı. İşte böyle bir ortamda arkadaşlar daha tam geri çekilmeden, Karargâh Yönetimi tarafından bir toplantı yapıldı. Herkesin elinde radyo ve telsiz cihazıyla toplantı başlatıldı.
Düşman Rubarok Eyleminde ağır bir darbe almıştı. Boş durmayacaktı. Yaz aylarından beri gündemimizde olan KDP-TC işbirliği hayata geçmişti. Xakurke, Çukurca ve Haftanin temel hedef noktalarıydı. Düşman bu operasyona Sandviç Harekâtı adını vermişti.
Güneyden hain-işbirlikçiler, kuzeyden TC saldırıya geçecekti. Aynı zamanda uluslararası bir konseptle PKK’nin imhası hedeflenmişti. Almanya ve Fransa havadan destek vereceklerdi. Kısaca durum bundan ibaretti. Ve üzerimize düşen görev Rubarok Şehitlerinin anısına büyük bir direniş geliştirmekti. Şehitlerimizin ardından yas tutmayacaktık. Planlama yapılmıştı.
En ön cephe Lelikan Tepesiydi. Yeni savaşçıların tabur komutanı Ruhat arkadaş ve bir takım yeni savaşçı arkadaş Lelikan Tepesini tutmuştu. Acilen geri çekilen tecrübeli güçlerden (tecrübeli güçlerimizin en eski katılımlıları bir yıllıktı) takviye yapılması gerekiyordu. Bir manga da bayan arkadaş gidecekti.
Şehit Beritan arkadaş acele hazırlanmamızı, Lelikan’da en ön cephede savaşacağımızı müjdeledi. Zine Siverek arkadaş ile Rubarok eylemine katılmamıştık. En geri cephede kalmıştık. Büyük bir sevinçle hazırlandık. Şehit Beritan bir yandan raxtlarımızı sıkıştırıyor, silahlarımızı temizlememize yardımcı oluyor, diğer yandan bu savaşın kadın özgürlüğü için ne anlama geldiğini kavratmaya çalışıyordu.
O dönemde kadının orduda kalıp kalamayacağı, kalsa da ancak geri cephede lojistik-mutfakta kalabileceği tartışılıyordu. Bu yüzden bu savaştaki başarı ve direniş bizim için büyük bir şanstı. Savaşabilme hakkımızı savaşarak kazanacaktık.
Şehit Beritan`ın bize son tembihi; “Unutmayın, tarihi günler yaşıyoruz. Her anınızı yazın. Savaştan sonra birlikte okuyalım. Nerede olursanız olun, takım ruhunuzu unutmayın.” oldu.
Parolamız “yaşamda, sorunlarda, hastalıklarda, her şeyde savaş, savaş, savaş” olacaktı. Şehit Beritan arkadaş ile son defa kucaklaşıp ayrıldık. Noktada kalan bayan arkadaşların zılgıtlarıyla rüzgâr gibi Geliye Reş doluna inip, Lelikan suyunu geçip bir noktada mola verdik.
Güçlerimiz Rubarok eyleminden yeni gelmişlerdi. Herkes çok yorgun ve günlerdir uykusuzdu. Bir-iki saat uyuyup Lelikan Tepesindeki mevzilerimize gidecektik. Arkadaşlar cihazla bir takım arkadaşın daha takviyeye geleceğini söylediler. Yarım saat kadar daha bekledik. Arkadaşlar gelmeyince ağır ağır mevziilerimize doğru yürüdük.
Mevzilerimiz Lelikan Tepesinin sırtlarıydı. Deşta Heyate tarafından gelecek herhangi bir saldırıyı geri püskürtecektik. Takım komutanımız Herdem arkadaştı. Yerimize ulaşır ulaşmaz takımı mevzilendirdi. Ben, Zine Siverek ve bir erkek arkadaş aynı mevzideydik. Güçlerimiz çok yorgun olduğu için Herdem arkadaş on dakikada bir mevzileri nöbetçi çavuş ile birlikte kontrol ediyordu. Bizim hiçbir tecrübemiz olmadığı için ha bire arkadaşı soru yağmuruna tutuyorduk.
Düşman nereden gelebilirdi, gelirse ne yapalım, haber verelim mi? vs.
En son Herdem arkadaş, “İyi ki buradasınız, meraktan bizim de uykumuzu kaçırdınız” diyerek ayrıldı.
Ayrılırken tekrar bize hatırlattı. “Aşağıdan Kerimxan arkadaşın takımı takviye olarak gelecek, haberiniz olsun.” dedi.
Herdem arkadaş ayrıldıktan birkaç dakika sonra aşağıdan bir ses geldi.
Gece zifiri karanlıktı. “Ew ki ye?” diye bağırdık.
Aşağıdan birisi “Hevale hingo me!” dedi.
Şehit Zine arkadaş çabuk kızan bir arkadaştı. “Acayip bir şey. Arkadaşlar ne biçim isim takıyorlar. Hingo diye bir ismi de ilk defa duyuyorum,” diyerek sinirlendi.
Tabii bize fırsat doğmuştu. Hemen Herdem arkadaşı çağırdık. Tecrübemiz olmadığı için takım komutanı arkadaşın yanımızda olması bize güç veriyordu.
Zine arkadaş, “Hevale Herdem, Hingo arkadaş diye birisi aşağıdan geliyor,” dedi.
Herdem arkadaş, “Hingo diye bir arkadaş yok. Bunlar KDP`lidir,” diyerek tüm mevzileri uyardı.
“Herkes aşağı doğru ateş etsin” dedi. Meğer KDP`lilerde 'hingo-sizin' demekmiş.
“Hevale hingo me- Sizin arkadaşınızım” anlamına geliyormuş.
Acemiliğimiz bu kadarla da sınırlı kalmıyordu.
Düşmana ateş ederken bir baktım silahım çalışmıyor. Ha bire tetiğe basıyorum. Ama silahım çalışmıyor.
“Hevale Herdem! Silahım çalışmıyor” dedim.
Diğer mevziden fırlayıp yanımıza gelen Dicle Porsor arkadaş, o anın heyecanı ve siniriyle silahımı elimden alıp, “mirate mekanizmayı çekmemişsin,” diyerek, mekanizmayı çekerek silahı elime verdi. İşin en komik tarafı, gece zifiri karanlıkta eğitimlerde edindiğimiz alışkanlıkla nişan almaya çalışmamdı.
Gece saat 10 sularıydı. Bütün acemiliklerimize rağmen hiç kayıp vermeden, düşmanı ağır kayıplarla geri püskürtmüştük. Çatışmadan hemen sonra Kerimxan`ın takımı da bize ulaştı. Lelikan’da üç takım olmuştuk. Fakat karşımızdaki düşman tabur tabur arabalarla ve doçkalarla üzerimize geliyordu. En önemli mevzi, Lelikan zirvesiydi. Ve şehit Ruhat arkadaşın takımı oradaydı. Bizim çatışma bittikten bir-iki saat sonra orada çatışmalar başladı. Çok kalabalık bir KDP gücü Lelikan zirvesine saldırıyordu. KDP bir taraftan ışıldak atıyor, bir taraftan naralar atıyor, ha bire bomba, B7 roketleri atıyor, arkadaşlara saldırıyordu.
İlk hamlede arkadaşların mevzilerini ele geçirdiler. Cihazdan KDP`lilerin sloganları yankılanıyordu. Aradan yarım saat geçmeden Ruhat arkadaşın takımı, geri çekildiği mevzileri bombalarla geri alıyordu. Arkadaşların kayıpları yoktu. Muazzam bir direniş ve saldırı ruhu vardı. Sabah saat 3`e kadar çetin bir mevzii savaşı oldu.
KDP saldırıyor, arkadaşların mevziilerini alıyor, arkadaşlar saldırıyor, KDP`nin elindeki mevziileri alıyorlardı. En son saldırıda KDP yoğun bir güçle geldi. Lelikan Tepesi tıpkı filmlerde gördüğümüz savaş sahneleri gibiydi. Işıldaklar, izli mermiler, bombalar, bağrışmalarla bir aydınlanıp bir sönüyordu. Arkadaşların o gece yüzlerce kişi karşısındaki muazzam direnişi, hiçbir zaman belleğimden silinmeyecek.
Şehit Ruhat ilk tanıştığım PKK’liydi. Şehit Pale, Zagrosların 92 kışında hepimizin moral kaynağı olmuştu. Ve adını hatırlayamadığım diğer arkadaş... Üç kahraman yoldaşımızın bu kahramanca direnişte şehit olduğunu öğrendik.
İşte böyle Jehat yoldaş...
Belleğimizde silinmeyen anılara dalmışken, adını hatırlayamadığım diğer kahraman şehidin ağabeyin şehit Renas olduğunu, o güzel eylül akşamındaki sohbetimizde öğrendim. İlginç bir rastlantıydı. İçinde dolandığımız zamanı ve mekânı şehit Renas arkadaş bütünleştirmişti.
Trajikomik savaş gerçekliğimizin en onurlu gerçeği olan çıplak yüreklerinden, cesaretleri, azim ve inançlarından başka bir şeyi olmayan tertemiz yürekli şehitlerimizi bir daha anarken, bu onurlu yolda son nefesime dek onların arayışçısı olma sözünü veriyorum...
Bütün çalışmalarında üstün başarılar, yaşamında sağlık ve mücadele diliyorum. Ayrıca kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için sana teşekkür ederim.
Sevgi ve saygılarımla,
Nuda KARKER
10 Ocak 2005, Xinere