Azad yoldaş kuzeye yolculuğuna başlamadan önce büyük kameraman, büyük şair, büyük yazar, büyük sinemacı ve büyük gerilla ve eylemci Xelil Dağ yoldaşın kamerasına şöyle konuşmuştu:
“Adım Azad, 1983 doğumluyum. Adana’da doğdum Kürdistan’dan uzak büyüdüm. Aslen Mardin’in Beşikkaya köyündenim; fakat Mardin’i görmemişim. Adana’da mücadelemize çok yoğun bir katılım vardı. Özellikle 92–93 yılları çocukluk yıllarımdı; ama arkadaşlar nasıl dağlarda düşmana karşı savaşıyorlarsa o tarzda mahallelerde BKC ve kleşlerle merkezde eylem yapıyorlardı. Halayların başına da giriyorlardı. Arkadaşlara karşı bir gariplik yoktu, çok yakın olma vardı.
Özellikle etkilendiğim arkadaş Zilan arkadaştı. Adana’da yanımızda bir hafta kadar kaldı. Zilan arkadaşın özellikleriyle, ilişkilenme tarzıyla, her yönüyle aile üzerinde, aileye yakın gençlerde büyük bir etkisi yaşandı. Benim üzerimdeki etkisi de büyük oldu. Bir sohbetimiz de olmuştu. İyi hatırlıyorum Zilan arkadaş bana, “Sana silah mı vereyim para mı?” demişti. Tabii gönülden söylemedim “Silah” demiştim. Oysa para vermesini istemiştim; ama “Bana silah verirsen daha iyidir” demiştim. O zaman Zilan arkadaş çok sevindi ve güldü. Onun mutlu olmasıyla ben de çok mutlu oldum. Zilan arkadaş “benimle gelir misin?” dedi. Ben de “Nereye gideceksin, nerelisin?” dedim. Zilan arkadaş “Ben her yerdenim, neredeysem oralıyım” demişti. Büyük bir etkilenme oldu.
Hangi arkadaş yanımıza gelseydi, yaklaşımları çok farklıydı. Duruşları, taşıdıkları silahlar her açıdan farklıydı. Onların bu duruşları, farklılıkları beni etkilemişti. Tam olarak ne olduğunu bilmesem de katılmam gerektiğini biliyordum. Özgür Ülke gazetesinde çalışmaya başladım. Az çok partiyi tanıdım. Öncesinde bir tanıma durumum olsa da burada daha fazla tanıma durumum yaşandı. Gazetede çalıştığım süreçte sistemden uzaklaşmam daha da keskinleşti, sistemi çözümleme düzeyim tam olgunlaşmamış olsa da, neden rahatsız olduğumu tam olarak bilmesem de bir rahatsızlığım vardı. Sistem de bir kaos durumu gibi bir rahatsız olma durumum vardı. Artık aileyle de ortamla da bir uyumum kalmamıştı. Tek kurtuluş bir an önce arkadaşlara ulaşmaktı. Beni bu durumdan kurtaracak tek durum buydu. Bu çerçevede 1999 yılında Dersim’den katılımımı yaptım.
Dersim’de fazla kalmadık, geri çekilme süreciyle Güney’e geldik. Güney’de bu altı yılda hamleler sürecine katıldık. İy-güzel yönleriyle, iyi olmayan yönleriyle geçti. Güzellikler nasıl ortaya çıkıyordu: Her zorluk, kendisiyle birlikte güzel şeyleri de yaratıyordu. Birçok arkadaş tanıdım, birçok zorluk gördük, irade isteyen zorluklar gördük. Birçok yönüyle Kürdistan dağlarında bu uyumu ve birlikteliği yakaladık. Bu da bizim için bir arkadaş oldu. Bir kolumuz, tarafımız gibi oldu savaşabileceğimiz. Bunun farkına vardık. Biraz düşündüğünde kendini çok rahat koruyabilirsin de, düşmana kadar savaşabilirsin de.
Bu üç yıl eğitimlerle geçti. Daha çok eğitimlerde de kendini tanıma, düşmanını tanıma konusunda nitelikli bir düzey açığa çıktı. Hayalimde böyle bir nitelikle düşmanımın üzerine gitmek vardı. Amacıma ulaşayım, özellikle de bunu Dersim’de gerçekleştireyim diye. 2001 yılında önermiştim. O zaman Dersim grubuna girdim ve Serhat alanına kadar da gidişimiz gerçekleşti; fakat grupça geri döndük. Mevsim olarak geç kalmıştık ve kurye sorunumuz da çıkmıştı. O zamandan bu zamana iddia düzeyim daha çok arttı. Kendime “Kesin Dersim’e ulaşmalıyım” dedim. Bu temel amacım oldu. En sonda da Önderlik üzerindeki tecrit durumu oldukça ağırlaştı Önderlikle daha doğru bir yoldaşlık için böyle bir şey gerekliydi. Artık ne konuşma hakkı kalmış ne de oturma hakkı kalmış. Eğitimi de bir yere kadar gördük. Kendimizi ayakta tutarak katabileceğimiz kadar görmüştük, artık sıra eylemdeydi. Buna göre de kendimizi hazırladık ve bu esaslar üzerinden kuzeye gidecektik.
Yetersiz yoldaşlığımızı tamamlamak için gidiyoruz. Bu şekilde Önderliğimize, şehitlerimize halkımıza, arkadaşlara layık olmak istiyor, bunun için gidiyorduk. Kendimi böyle tanıtabilirim.
Okuyacağım şiirim, bir arkadaşla katılımımızı anlatıyor. Basıncı arkadaşlara diyordum “Bu şiiri size vermeyeceğim; ancak bir gün kuzeye gidersem ya da şehit düşersem olabilir. Diğer arkadaşın kendisi şehit düştüğü ve tek ben sağ olduğum için veremiyorum.” Ama bundan sonra verebilirim. Ki, o arkadaşa da layık olabilmek için kuzeye gidiyorum.
Her gün ölümlerin yasını tutarken
Bir bir avuçluyorum anılarını
Birer yolcuydular
Çukurova’nın sıcağında
Ay ışığında yürüdüler dağlara
Yürekleri ürkek, ceylan yüreği çırpıntısında
Bir kuşun kanadında vurulurdu gece
Soğuk bir veda rüzgârı esiyordu
Düşler tutsak düştü zifiri karanlığa
Karanlık ihanet miydi?
Uzak deniz kıyısı mıdır yalnızlık?
Yoksa deniz kıyısından mı uzak?
Dağ patikaları mı bilinmez
Bilinen ise ikisinin hüzünle kesiştiğiydi.
Bir kuşun kanadında vurulurdu akşam
Sınır hatları pusu kurmuş yalancı zaman
Kan, ölüm ve ayrılık kokan gözlerimizde
Vuruldu düşlerimiz
Hiç yaşamadığı çocukluğuna döndü Dılber
Oyunlarını, oyuncaklarını anımsadı
Ve bir zaman tünelinin içinde
Sıcak çatışmalardan sonra
Beraberce topladığımız
Boş kovanlarla oynamalarımızı hatırladı
Ve belki dedi kendi kendine
Güldü
En büyük oyunumuz bu muydu?
Silahların gölgesinde mevzilere yürümüştüler
Azad gruptan kopmuştu
Kendine gelince kızdı kendine, yaşama
Bu olmamalıydı
Usulca ağladı
Gözyaşları ayrılığa damlıyordu
Azad “Dilber” dedi sessizce
Dilber “Azad” dedi
Azad değil miydi?
Gözleri yaşam ışınları saçan
Azad yola koyuldu bir başına
Açtı, susuzdu
Kavuşmalıyım mutlaka kavuşmalıyım
Tırnaklarıyla dağı deşe deşe
Tırmanmıştı boğaza
Açtı, susuzdu
Sesler geliyordu az öteden
Sese doğru sürünerek
“Gizlilik” dedi
Güldü
O yasaklı ülkenin illegal firarisiydi
Sonra da sıcak bir kavuşma buluşma ve sevinç
Birbirine dolanan sarmaşıkları andırıyordu her şey
Grup yollarına devam ettiler
Noktalarına ulaşmışlardı
Yollar ayrılığa çıkar ya
Bu aynı zamanda ayrılık demekti
Dilber ve Azad için
Dilber Erzurum’da kalacaktı
Duyunca Azad yüreği cehennem ateşiydi
Ayrılık bu
Ne sözle anlatılır
Ne de ressamların tablolarına sığar
Sadece yüreğin kıyısını
Kör bir bıçak gibi parçalar durur
Son kez göz göze geldi.
Eller ayrılır ama gözler asla
Azad, Dilberi yüreğine gömüp
Güneşe doğru yürüyordu
Yıldızlar da yoktu o gece
Hafif bir korku vardı içinde
Birden başlayan silah sesleri
Soğuk bir mermi
Dilberin yüreğine isabet etmişti
Azad Dilber’in saçlarını Munzur nehrine benzetirdi
Nehrin kenarında topladığı çiçekleri
Taç yapıp Dilber’in saçlarına takardı
Azad’ın düşleri soğuk bir mermi ile vuruldu.
Azad’ın düşleri ölünce
Azad’da vuruldu
Duyar duymaz haberi
Azad’ın yüreğinde fırtınalar koptu
Dilber gitti
Dilber ölümsüzleşiyordu
Gökkuşağının doğuşunda
Azad kendini kör bir kuyunun dibinde buldu.
Ölüm
Ayrılık sonrasında
Buluşma bayramı gibi güzelleşmişti
Ve Önderlik bir ışık demeti olup
Savunmalarıyla Azad’la iki dost gibi
Beraberce oturup saatlerce
İmralı’yı dinledi
Teşekkür ediyorum. Şiirimi belki tamamlayamadım. Son kısmı tam olarak aklıma gelmiyor. Savaştır, mücadeledir. Mücadele gerçekliğinde ayrılık da vardır, irade de vardır, zorluklar da vardır. Yine bunun içinde birçok güzellikler de doğar. Buna anlam vermek ve bunun zorunluluğunun farkında olabilmek çok önemlidir. Bizim için tabii salt duygularla sınırlı kalmamak da gerekir. Düşmanımız çok acımasızdır. Onun gerçekliğini bilerek hazırlanmak gerekiyordu. Ben de bu temelde hazırlık sürecine girdim, belli bir yoğunlaşma ile Kuzey’e gidiyorum. Yoğunlaşmama güveniyorum. Sonuna kadar düşündüğüm bütün projelerimi gerçekleştireceğime inanıyorum ve bu temelde buradaki arkadaşlara, şehit arkadaşlara, Önderliğe, halka ancak bu şekilde layık olabilmek, herkese bu biçimiyle layık olabilmenin kendim için tek yol olduğuna inanıyorum; çünkü yoğun eğitimler sürecine de girdik. Bu eğitimleri bu biçimiyle değerlendirmek en başta gelen bir şeydi benim için. Bu temelde bize böyle bir fırsatı tanıdığınız için teşekkür ediyorum, mutlu olduk. Bunun için çok teşekkür ediyorum. Arkadaşlara başarılar diliyorum.”
Onunla kalmış, birlikte mücadele yürütmüş bir yoldaşı olarak bu sözlerinin anlamına şimdi daha iyi eriyorum.
Azad yoldaşın en belirgin özelliği narin olmasıydı. Güleçti, sevecendi. Bir de insana çok yakındı.
Mücadele Yoldaşları