“Botan’a, Gabar alanına geçiyorum. Kuzeye geçmek için önerilerim çok oldu. Gitmeyi istemem sadece savaşa katılmak için değil ama Önderliğin üzerindeki koşullar ve halkın sergilediği direniş karşısında bir cevap olmak ve üzerime düşen rolü ve görevi yerine getirmektir. Bir diğer yandan kuzeye gitmek sürekli bir hayalimdi. Oranın arazisini, coğrafyasını ve halkını tanımak hedefimdir ve bu temelde bir kararlaşmaya gidildi. Kuzeye gidiş amacım da budur. Başarılar diliyorum.”
Bu sözlerle Dünya yoldaş Botan yolculuğu öncesinde duygu ve düşüncelerini dile getirmiş.
Dünya yoldaş, güneybatı Kürdistan'ın şirin şehirlerinden Afrin asıllıdır. Partimizin bu alanda yürüttüğü çalışmalara denk gelebilecek bir yaşa sahiptir. Ona devrim kızı demek bir yerde doğru olur. Parti ile büyür. Afrin şehri Kürdistan'ın saklı kalbi gibidir. Yıllarca kuzey Kürdistan'dan uzak kalıp ömürlerini sınır altında geçiren aydın ve ozanların şehridir Afrin…
Nuri Dersimi’nin son sözleri ve gençliğe hitabesini de buralarda yazıldığı söylenir. “Minji lı ser vé réya dujwar kire gelek kar u xebat da jı bo me ji rojek dunya bıbe gulbehar.” Bu son sözleri ile intikam şiiri küçük Dünya yoldaşın kişiliğini derinden etkiler. Dünya ismini de bundan etkilenerek taktığı söylenir. Ozan ve yürekten yaralı ülkesinin aydınlarını doğrulamak için kendini yetiştirmeye çalışır. Büyüme yaşına denk gelen süreçte Önderliğin uluslararası komplo ile esaret altına alınması Dünya yoldaşı etkileyen bir başka önemli olaydır. Kendisini önderlikle eğitme, onun yanında büyüme tek hayaliymiş. Bunu yaparak ülkesinin ozanlarını güldürecek, sevindirecektir. Önderliğin hep ardından giden bir meramı vardır. “Bu kuzey denilen Kürdistan'ın topraklarında yol verdiği müddetçe ilerlemek istiyorum, bu yolla belki önderime yakınlaşırım.” dermiş. Bütün tutku ve hayali buymuş. Kuzey alanına bu temelde gider.
Sonrasını yoldaşları anlatıyor:
“Botan’dan arkadaşlar gelmişlerdi. Gelen arkadaşları ağırlarken, uzun yıllardır birbirimizi görmemenin verdiği özlemle bir taraftan anılarımızı tazeliyor, bir taraftan da birbirimize tek tek tanıdığımız arkadaşları sorup duruyorduk. İkili üçlü sohbetler genel bir atmosferden sonra derinleştikçe derinleşiyordu. Deniz arkadaşı Botan alanına geçmeden önce güney sahasından tanıyordum. Uzun yıllar birbirimizi görmemiştik. Ara ara genel sohbetlere katılıyor, bir taraftan da Deniz’in albümündeki fotoğraflara bakıyorduk. Albümün dışı her ne kadar sağlam görünse de yağmurlardan ıslanmış olan fotoğraflar bir birine yapışmıştı. Nem kapmış fotoğrafların üzerinde adeta desenler oluşmuştu. Yıllar öncesine ait fotoğraflarmış gibi gizem kokuyordu. Albümün arasında bir resim çok dikkatimi çekti. İnsanı sarmalayan bir içtenlikti fotoğraftan yansıyan. Botan'ın yüksek dağlarında sırtını derin bir vadiye dayamış, derinliklerde yılan gibi kıvrılan dere, vadiye farklı bir anlam katıyordu.
Gökyüzünün maviliği ve dağların doruklarındaki kesişen noktanın tam ortasında öylesine anlam dolu bakışlarla objektife bakarken yaşama sevinci fotoğrafın karesinden yansıyordu arkadaşın. Yüzünde maviliğin insanı dinlendiren huzuru, yeşilin yaşam dolu sevinciydi okunan. Sıcak ama sıcacık, içten bir gülümsemeyle bakıyordu objektife. Elinde silahı, sırtında çantası ve başında siyah beyaz kefiyesiyle gerillanın gizemine bambaşka bir gizem katmıştı sanki.
Yağmurdan nem tutmuş biraz da yıpranmış olan fotoğraftaki arkadaşı hiç tanımıyordum. Fotoğraftan yansıdığı kadarıyla çok genç bir arkadaşa benziyordu. O kadar masum, içten, duru, sade bir yüz ifadesi vardı ki tıpkı yazın kavurucu sıcağında ılık bir rüzgâr esintisinin insanın yüreğine dokunuşu gibi huzur verici bir dokunuştu. Fotoğrafı incelerken bir anda yanımda oturmuş olan Deniz arkadaşa dönerek, fotoğraftaki arkadaşın kim olduğunu sordum.
Deniz, adının Dünya arkadaş olduğunu, 2007 yılında Botan da şehit düştüğünü söylerken ben fotoğrafa öylesine dalmış ve uzaklara gitmiştim ki; sorduğum soruda almayı düşünmediğim bir yanıtın sersemletici sureti çöktü yüzüme. Deniz arkadaşın ağzından dökülen cümle kış ayazının soğukluğunu anımsatan bir bıçak keskinliğindeydi. Çünkü arkadaşın şehit olabileceğini hiç ama hiç aklıma dahi getirmemiştim. Bir anda duyduğum yanıt karşısında şaşkına dönen bakışlarla donakaldım. Onlarca duygu seline kapıldı yüreğim. Ardından gözlerim nemlenmeye başladı. Bir söz söylesem, kulaklarıma ilişen sözlerin pekişeceği kaygısına tutuldum. Fotoğrafa bakarken bir rüya bulanıklığı süzülüyordu etrafımda. Nasıl davranacağımı, ne diyeceğimi bilmeden kendime gelmeye çalıştım. Sesimde oluşan titrekliği gizlercesine, şahadetinin nasıl geliştiğini sorabildim ancak.
Gördüğüm fotoğrafın güzelliği karşısında nasıl olur da bu kadar yaşam dolu, masum bakışlı, sevecen-neşe dolu bir insan şehit düşer diye düşüncelerim içimde esir kalıyordu yalnızca. Belki bir gerilla için ilk ya da son kez duyulacak bir şahadet olmayacaktı kuşkusuz. Fakat yine de çok derin bir hüzün çöktü yüreğime.
Tanımıyordum. Dünya arkadaşı hiç ama hiç tanımıyordum. Lakin ne önemi vardı ki zaten tanıyıp tanımamanın. Bir fotoğrafın karesinden yansıyan, satırlarca yazılacak cümlelerin ve ifadelerin yerini alacak kadar güçlüydü bana göre. Bu fotoğraf karesinden insanı etkileyen çocuksu bir yandı yansıyan.
İçimden derin bir nefes çekerek Deniz’den Dünya arkadaşı daha fazla anlatmasını istedim. Ve ben de bana anlattıklarından yola çıkarak, bir nebze de olsa yazabildiğim kadar sizlerle paylaşmak istedim bu güzel insanı.
Dünya arkadaş, Afrin’li bir arkadaştı. Çok genç, atik ve zekiydi. Yaşının küçük olmasına rağmen yaşama karşı oldukça sorumlu ve duyarlıydı. Yaşam tecrübesi onu gerilla yaşamında daha sorumlu kılmış ve mücadelenin sorumluluklarını yüklenecek kadar olgunlaştırmıştı. Çünkü Dünya arkadaş aile içinde de yaşama karşı sorumluluk alarak büyümüştü. Dolayısıyla gerilla saflarında da yaşamın tüm alanlarında kendini katan bir duruşun sahibi olmuştu. Arkadaşları tarafından çok kısa bir süre içinde sevilen, bulunduğu ortama neşe katan, etrafına pozitif enerji saçan biriydi. O, yeryüzünde özgürlüğün, sevginin, barışın, eşitliğin, paylaşımın, adaletin hâkim olabileceği bir dünya için PKK saflarına katılmıştı. Dünya artık bir adalet arayışçısıydı. Özgürlük ve barışın gelişebilmesi için mücadeleyi daha fazla yükseltme iddiasıyla yolculuğuna devam edecekti. Mücadele saflarında, artık kendisinin daha aktif mücadele edebileceği bir alanı belirleyerek, hep hayalini yaşadığı Kürdistan’ın kalbi Botan’a büyük bir iddia ve kararlılıkla yolculuğa girişmişti. Çıktığı bu güzel yolculukta Botan'ın tüm dağlarını karış karış gezmiş, patikalarını adım adım arşınlamıştı. Kuzey Kürdistan topraklarına ayak basmak onun için büyük bir mutluluktu. Genç bir arkadaş olmasına rağmen yüklendiği sorumluluklardan hiç ürkmemiş, tereddüt etmeden tüm sorumluluklarını yerine getirmişti. Sorumlulukları gereği asla geri adım atmayarak, kararlıca yürüme cesaretini göstermişti. Özgürlük umudu ve tutkusu tüm zorlu yolları aşmak için ona en büyük gücü veriyordu.
Dünya, Rebêr Apo’nun yaşam felsefesiyle kendini gün geçtikçe var etmeye devam ediyordu. Çünkü özgürlük mücadelesini daha güçlü verebilmek için her an kendisini yaratması gerektiğini biliyordu. Böylesine inançla doğru yolun özgürlük yolu olduğunu içselleştirerek, özgürlüğe ulaşmanın tüm bedellerini göze almıştı. O, yaşamında belirlediği yolun sonuna kadar takipçisi olmayı başarmıştı artık.
Belki de yazdıklarım Dünya’yı anlatan özelliklerinden sadece yüzde biridir.
Doğru, Dünya arkadaşı hiç tanımadım. Ama fotoğrafından yansıyan içtenliği insanın kanını ısıtacak kadar anlam dolu bakışlardı.
Fotoğrafa bakarken, baharın ilk günlerinde gökyüzünde dolaşan bulutlar arasında kuşlar kanat çırpıyordu. Buğulu gözlerle Deniz arkadaşın anlattıklarını dinliyor ve bir taraftan da fotoğrafa bakmaya devam ediyordum. Ve bir anda mevsim baharken güz yaprağına dönüşüyordu gözlerimde.
Deniz arkadaş, Şehit Dünya’yı anlatırken kâh gözleri doluyor, kâh ses tonu değişiyor, kâh boğazı düğümlenip öylece bir birimize bakakalıyorduk.
Evet, bir gerilla için hiç görmediğin yoldaşının anısına bağlılık, canını feda edecek kadar anlam yüklediği özgürlük mücadelesine sahip çıkmaktır. Bu mirası devralabilmektir geride kalanlar için. Dolayısıyla özgürlük mücadelesi savaşçılarının, şehitlerin arkasından ağıt yakmanın anlamı bir başka bu dağlarda. Belki de birileri için çok garip gelebilir hiç tanımadığın, bir kez olsun görmediğin birinin arkasından bu kadar derin duygular yaşamak. Ancak gerillada bir başkadır yaşanılan paylaşımlar, yakalanan birliktelikler. Aynı mekânı paylaşmadan, hiç görmeden, kim olduğunu tanımaya fırsat bulmadan yitirdiğin yoldaşının acısı düşünce yüreğine; ortaklaşmıştır umutlar… Ortaklaşmıştır inançlar… Ortaklaşmıştır maneviyatlar, özgürlüğe dair tüm değerler. Hiç görmesen de yoldaşının şahadeti içini kavuran bir acı yaratır kilometrelerce uzaklıklara rağmen. İşte o zaman bir gerillanın şehit düşen yoldaşının arkasından tuttuğu yas bir başkadır. Ardından söylediği sözlerde isyan yoktur. İnadına bir direniştir arkasından sahiplenmesi gereken.
Ve sonra mı?
Ardından gözyaşı, ışık olur yoldaşının. Toprağın koynuna düşerken bedeni, kim olduğu hiç o kadar önemli değildir. Ya da tanıyıp tanımamak hiç o kadar önemli değildir. Şahadeti yüreğini titretir. Duyguların, yatağına sığmayan bir ırmak olur. Hırçın, asi akar gider uzaklara, ama çok uzaklara.
Kim bilir şehit düşerken o an neyi hissetti?
Söylemek istediği son söz neydi tanıdıklarına, tanımadıklarına? Çoğu zaman sırt çantasında taşıdığı saklı duran hazinesidir nemli defteri. En değme bir şairin şairliğini utandıracak dizeler dökülüverir çamura bulanmış boş sayfalarda... O an, ölümü hatırlamaya vakit yoktur o zaman. Tarihten gelen tanrıçanın yanık sesi kaplayıverir dorukları. Dünya arkadaşın da yüreğinden dökülen yarı buruk, yarı sevinç, yarı hüzün, yarım kalan mücadelesidir belki de. Kim bilir…
Akşamüstüydü gökyüzü aniden kapandı. Birden bire bu denli hızlı kapandığına hiç tanık olmamıştım. Nereden kopup geldiğini anlayamadığım bulutlar hızla bir araya toplanıp, aniden şiddetli bir yağmur olup indi toprağa. Olabildiğince sakin görünüyordu oysa gökyüzü bu sabah. Sanki gökyüzü de isyan etmeye başlamıştı bizimle. Yağmur taneleri toprağı delercesine iniyordu yeryüzüne. Gözlerimi tılsımına tutulduğum fotoğraftan alamıyor, seyre dalıyordum uzun uzun. Bir rüyadaymış gibi esen rüzgârın esintisinden kurtaramıyordum kendimi.
Rüzgârın ayaklandırıp şahlandırdığı, adını koydukları ya da koyamadıkları ürküntülerin, belirsizliklerin içinde dalıyordu bakışlarım. Buruk, hüzün dolu bir ruh haliyle kendime gelmeye çalıştım. Arkadaşları uğurladıktan sonra içimi dolduran bu duygu yoğunluğuyla oturup hiç görmediğim şehit Dünya arkadaşı sizlere anlatmak istedim. Yazmak istedim tanıyanlara, tanımayanlara. Ben de hiç tanımıyordum. Fakat fotoğraftaki sadeliğinden etkilenmemek mümkün değil.
Yağmur yavaş yavaş çiseliyordu. Güneş sisli bulutların ardında bir doğuyor, bir kayboluyordu. Durduğum yamaçtan Lolan nehrini seyre dalarken, nehir boylu boyunca uzayıp gidiyordu uzaklara. Şekif’in doruklarına dalarken, rüzgârların getirdiği şehit Dünya arkadaşın suretini seziyorum belli belirsiz bir görüntüde. Buğulanan gözlerimi gökyüzüne çeviriyorum. Hemen ardında gözlerimdeki yaşlar isyan edercesine gözlerimden süzülüp, yolunu şaşırıp yanağıma düşen yağmur damlalarıyla bir olup akıp gidiyor toprağa… Yokluğuna düşüveriyorum duygularımın. Doğa sessiz, rüzgâr sessiz, kuşlar sessiz, yağmur sessiz, yüreğim sessiz, her şey sessizliğin gizemine bürünüyordu etrafımda o anda.”
Mücadele Yoldaşları