Biraz kıraç bir yer düşünün. Az ötede paylaşılamayan bir dağ;eteklerinden çekiştirilen bir anneyi andırsın. Her çekişte başka bir ada dönsün. Yanına hayali iplerle bağlı olduğu taşlar dizin. Sınırları belli yaşam için çizilmiş bir tablonun bir kısmı ya da dağın şimdilik görmek istediğimiz yüzü bu oluyor.
Bazen akraba bazen yabancı olunan insanlar hayal edin;daha iyilerinin sınırla ayrıldığı, bunun hemen benimsendiği bir yeryüzü parçası. Kimin iyi olduğunun hep başkaları tarafından belirlendiği bölünmüş aileler tasarlayın. Ortak noktaları işçilik veya çobanlık olsun, kısaca ucuz emek. Ve de öte yana atılan kaçamak bakışlar gibi kaçak geçilen sınırlar. Bir yelin kuru büyük yapraklar gibi harekete geçirebileceği gündelik yaşamın bildik karmaşası ya da fırtınanın yıllar sonrası. Her şeyin çözümü de çıkacak sorunların bilinirliği kadar basittir. Erken parlar öfke, bir dönem canlar devrilir. Sonra her şeysıradanlaşır. Ustalık istemeyen gündelik işler, nedeni belirsiz kavgalar, kaybolan umutlar, vergi, gümrük, erken pes etme, her şey sıradanlaşır. Bir yanardağdan fışkıran küller altında kalmış gibidir geleceğe dair umutlar. Eşmeniz gerekir. Kül uykudaki gibi tekdüze gösterir çoğu şeyi.
Belki o erken uyananlardandı. Ya da erken uyanmadığını düşünüp kendisine kızanlardan.Neden genç yaşta evlendi, neden bir çocuğa kavuştu da sonra dağlara geldi bilinmez. Kimse sormadı nedenini. Çünkü dağların zorluklarını göğüslemeye gelen herkesin mantıklı bir açıklaması olmalıydı. Peşine düşmenin ona yarar getirmeyeceği tartışılmazdı. O söylemeyince kimse üstelemedi. Ama dağa gelmekten ne anladığını sorduklarında “Bir boyuttan başka bir hayata, başka biri olarak geldim” diyebildi. “Arkadaşlara daha çok değer verdim” derken sanki insan değerinin ne olduğunu yeni anlamış gibiydi, içindeki cevheri açığa çıkarmışçasına sevindi diyebilirsiniz. Belki bir kayıp olgunun nasıl açığa çıkarılacağının sezgisi onu sevindirmiştir. Bir şeyler için savaşmanın -bu şeyler tanıdık geliyorsa ama biraz da anlamı derinlerdeyse- çekiciliğini görmüştür. Bunun bir çeşit yaşam yolu olduğunu da anlamıştır.
Düşünüp de konuşmamayı sorguladığını yazdıklarından biliyoruz.Canı yanıp da haykırmamayı, canının yandığından habersiz oluşu sorguladığını da. Bu ona çelişik gelmiş olacak. Ona göre kulak veriyorsak, görüyor ve yargılıyorsak konuşmak durumundayız. Tepkisizlik bu noktada anlaşılmazdır. İçe atılmış her şey bir gün elbet çıkacaktır yüzeye, önemli olan onun nerede ve ne şekilde açığa çıkarılacağıdır. Yaşananlar unutulup gitsin, diplerde kalsın istemiyor.
Onu harekete geçirenin bu olduğu tartışmasız gerçek. Yüreğinin temizliği yansımış yüzünü yoldaşlarına dönerek söylediği şu sözler oldukça anlamlı: “Ben Önderlik ve şehitler için mücadele etmek istiyorum.” Tümce oldukça basit. Bir o kadar da derin ve erişilmez. Niyetlerinde hiçbir gizliliğe yer bırakmayacak kadar açık. Uzaklardan gelmiş bir yolcu kadar gizemli. Bir çocuk saflığında, bilge sözü kadar yalın.
Doğu Kürdistan’ın Makü kenti gelenekten gelen özelliklerini yitirmemiş, saf, ülke sevgisiyle dolu insanların yurdudur. Sayısız gencini özgürlük mücadelesine vermiştir. Aralarında uzun yıllar dağda kalanları az bulunur. Çoğu -önemli bir kısmı eylemlerde olmak üzere- mücadeleye başladıklarının ilk yıllarında kurşunlara hedef oldular. Çünkü nerede savaş ve çatışma varsa onlar orada olmalıdır.
Şahin yoldaş bu geleneğin tipik bir temsilcisiydi. Bulunduğu ortamları güçlü paylaşımların, coşkunun ve üretkenliğin alanları haline getirmekte öncüydü. Severek iş yaptığını gören herkesi yanına çekti. Neşeli bir çoğunluk, kimsenin dışarıda kalmadığı bir bütünlük yaratılmıştı. Bir yüz olmak önemliydi. Sonra başkaları gelecekti. Bunun bilincine erken erişen Şahin Zap tüm yeteneklerini bu uğurda seferber etti.
Anlamadığı noktaları örgütsel zeminlerde çözüme kavuşturmanın arayışındayken birlikte yaşadığı insanlara daha çok bağlandı. Geri düzen anlayışının sunduğu mutluluğun aslında insanları birbirinden inceden uzaklaştırdığını anladığında evliliğe bakış açısı değişti. Devrimci ilişkilenme tarzıyla kurtuluşa odaklandı. Kimi zamanlar çocuklar kadar saftı. Kurnazlık nedir bilmezdi. Öğrenmek de istemedi. Çalışma temposunu yüksek tuttu. Yoldaşlarına fark gözetmeden yardımcı olmayı ilke edindi. Bu gücü vardı. Onların sevgisini kazanmasını da bildi. Tek hayalinin Önderliği görmek olduğunu söylerken şunu da ekliyordu;“Önderliği özgürlüğüne kavuşturmak için ne gerekiyorsa yapacağım.”
Sistemin geriletici yanlarından anı anına sıyrılırken daha bir güzelleşiyordu ve sonuçta zaferi müjdeleyen bir duruşla çıktı yoldaşlarının karşısına. Belki bir yazgı değildi ama çoğunlukla bu duruş erkenden gidişin de habercisi olurdu. Geçmiş yılların deneyimi bunu söylüyordu. Çünkü böyleleri ölümün üzerine gözlerini kırpmadan yürürdü. Tersinden bu deneyim böyle yoldaşların zamansız gidişlerinin önünü almak için gerekli girişimlerin başlayacağının da habercisiydi. Daha nitelikli savaş gücü, bilinçli örgüt insanları böyle yetişti. Çatışmaların şiddeti nedeniyle kaçınılmaz olarak kayıplar da verildi.
Şahin Zap yoldaşı 2012 Devrimci Halk Savaşının yıldızlaşan yüzlerinden biri olarak anacağız. Uzun döneme yayılmış çarpışmalar içerisinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Yoldaşları olarak daha fazlasını yapacağına inanıyorduk. Beklentimiz, zafere yürüyüşün ve Önderliğin özgürlüğünün mimarlarından birisi olarak aramızda olmasıydı. Acısını yüreğimize gömecek, bıraktığı yerden mücadelesini sürdüreceğiz. Anısıyolumuzu aydınlatacaktır.
Mücadele Yoldaşları