Kadın özgürlük mücadelemizin ender kişiliklerindendir Avesta yoldaş. Onu anmak, yoldaşlığına layık olabilmek; onunla deryada bir katre misali de olsa yaşamı yudumlamış insanlar açısından bir yanıyla onure eden, yoldaşlık deryasında coşku ile kulaç attıran bir an olmakta, bir yanıyla da onunla soluduğumuz yaşamın anlamına erişme savaşımının ağırlığı ve derinliği ile layık olamamanın utancıdır yüzümüze yansıyan...
Heval Avesta ile ilk olarak Zap eyaletinde tanıştım. Mücadelemizin öncü yoldaşlarının şahadetlerinin yaşandığı ve gerilla üzerinde ağır bir duygusal atmosferin hakim olduğu bir döneme, 2011 yaz sürecine denk gelmişti. Savaşımızın bilim ve teknik olarak uzmanlığa en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde heval Avesta’nın suikast okulumuzda eğitim verecek düzeyde kendini eğitmiş olması dikkatleri üzerine toplamıştı. Aslında Heval Avesta ile çok uzun süre birlikte kaldığım ya da yakından tanıdığım söylenemez ama tanıdığım ve aynı yaşamı soluduğum Avesta’ın üzerimizde oldukça iz bıraktığı görülmekte ve hissedilmektedir. Biz; özümüzün, toplumsal özgürleşmenin arayışı ve savaşında olanlar için bir arada çok fazla yaşamış olmak veya olmamak gibi bir ayrımı hiç yaşamadığımız, bilmediğimiz için bizim gönlümüzde, gönül gözümüzde böylesi bir ayrımın da yeri olmuyor. Beyni ve yüreği Apoculuk için atan her devrimci duruş, aynı amaç doğrultusunda savaşan her insanı hissedebilir, ondan olabilir, onunla olabilir. PKK’nin fedai militanlığında yaratılan da budur ve biz, bunu yüce şehitlerimize borçluyuz.
Heval Avesta duygularını örgütleyerek ve büyüterek savaşa yansıtmasını bilen bir yoldaşımızdı. Askeri eğitime kaba bir askeri mantık ile yaklaşmıyor, bir sanat eğitimi gibi ele alıyordu. Hem kendisini bir suikast uzmanı olarak eğitiyordu hem de yoldaşını. Elbette bir devrimci olarak yaşamın moralini, coşkusunu, estetiğini bir kadın olarak beslemek gibi bir sorumluluğunun bilinci ile de kültürel ve sanatsal geleneğini sürdürmesini bildi. Yaşadığı birliğin hem askeri bir komutanı hem de moral ve estetik kaynağı olmuştur. Bu nedenledir ki bir dönem büyük bir ilgi ile bağlama öğrenmeye çalışmıştı. Aynı zamanda kültürel geleneğimizin bir ifade biçimi olarak yöresel halk oyunlarımıza büyük bir ilgi ile yaklaşmış ve bunu yaşadığı birliklerde örgütlü bir gelişmeye sevk etmişti.
Suikast eğitimi ardından Xakurkê eyaletine geçtiğini öğrendim. Elbette Avesta gibi neşe dolup taşan bir yoldaşımızın alanımızdan ayrılması bizi etkiledi. Fakat bir birliğin komutanlığını yapacağını duyunca çok sevinmiştim. Çünkü onun yoldaşlığa verdiği değeri, anlamı, önemi biliyorduk ve bunu HPG ve YJA Star saflarına katılan yoldaşlarımıza öğretip yaşatacağına olan inancımız çok büyüktü. Ve nitekim Avesta yoldaş bizi yanıltmadı. Öncelikle PKK ve PAJK fedai militanlığının yaşamda en güzel örneği olmayı başararak, Bêrîtan ve Zîlanların, Kemal ve Agitlerin amansız bir takipçisi oldu.
Uzun bir dönem görüşemedik. Farklı görev sahalarında yer aldık. Ama yine de Avesta yoldaşın komutasında ideolojik ve askeri eğitimlerin güçlü bir yoğunlaşma ile yaşanıldığını öğreniyorduk. Avesta yoldaş; Kürt halkımızın yüzyıllardır egemenlerin ve soykırımcı güçlerin baskısı ve zulmü altında kölece yaşamalarına, ancak kendimizi ideolojik ve askeri olarak eğiterek, son verebileceğimizin inancıyla yaşıyordu. Ahlaki ve politik toplumun özgürlüğün ilkeleri ile gerçekleşeceğine inanıyordu. Bunun gereklerinin de toplumsal öz savunmanın ne anlama geldiğini ve güçlü bir örgütlülükle ve savaşarak gerçekleşebileceğine inanıyordu.
Uluslararası hegemonik güçlerin Ortadoğuyu ve özelde de Kürt Halkını hedefleyen, özünde halkların kardeşliğine karşıt bir ideoloji ile katliam harekatını başlattığı dönemde, halkların kardeşliğinin ilkeli savunma gücü HPG ve YJA Star olarak insanlık değerlerini koruma ve yaşatma savaşının sorumluluğuyla Maxmur, Kerkük ve Şengal halkımızı soykırımcı güçlere karşı savunma harekatını gerçekleştirdik. Heval Avesta; bu harekatın öncü gücü olup Maxmur hamlesini gerçekleştiren birliklerimizden birinin komutanı olarak katılmıştı. Heval Avesta’nın savaş koşullarında da kendi savaşçısıyla ve birliğiyle en çok bütünleşmeyi sağlayan, eğitiminden ve yoğunlaşmasından taviz vermeyen bir komutan olması bu süreçte en belirgin özelliği olmuştur.
Maxmur’da bir eylem planlaması toplantısında karşılaştık. Onu ilk gördüğümde içimde müthiş bir sevinç oluştu. Uzun bir zaman olmuştu görüşmeyeli. Onun eylemde hangi aşamada yer aldığını bilmiyordum. Sıcak ve neşeli bir tebessümle “merhaba” dedi. Ve konu konuyu açtı. Aslında ben planlamanın herhangi bir aşamasında yer almamıştım. Gizlice gitmiştim eylem sahasına. Onun eylemde saldırı kolu komutanı olduğunu öğrenince gizliden onun gurubuna da girmeyi isteyince kabul etmedi, ben de başka gruplarla gittim. Onun beni götürmemesine çok üzülmüştüm. Kısa bir tartışmamız gelişti, daha önce beraber olduğumuz arkadaşları sordu her birini özenle sordu ve çok özlediğini söyledi. Derken ayrılık anı geldi, Heval Avesta kendinden emin bir komutan edasıyla grubunu topladı ve gitti.
Eylem sabahın erken saatlerinde 4:30’da başlayacaktı. Çok kısa zaman aralıklarıyla arkadaşlarımızın eylem yerlerine ulaşıp ulaşmadıkları konumlanmaları takip ediliyordu. Heval Avesta’nın yerine zamanında ulaştığı anlaşıldı fakat düşman yoktu. Düşmanın köyü boşaltıp etrafta pusuda beklediği geç fark edilince grup oldukça ilerlemiş ve pusunun merkezinde bulunmuştu. Durum böyle olunca az bir zaman sonra eylem başladı. Çatışmalar yoğunlaşınca Heval Avesta’nın bir kaç defa seslenişini duydum. Arkadaşlar yanıtlıyordu, konuşuyorlardı.
Son konuşmasında sesi kesildi, üst üste gerçekleştirmek istediğimiz bağlantılar sonuçsuz kalıyordu, artık onun sesini duyamıyorduk. Elbette yaralanmış olduğunu hemen hissettik. Bir süre sonra yanındaki arkadaşların onun bilgisini bize ulaştırması ile harekete geçildi. Onu yanımıza ulaştırmaları için zırhlı bir araç gönderildi. Onu alıp getirdiklerinde gün hala tam olarak aydınlanmamıştı, şafak vakti, alaca karanlık gibi. Ben eylem koordinelerinden birinin yanındayım, uzaktan farları açık halde hızla gelen zırhlı bir araç gördüm. Tabii ben bir anlık düşünsel olarak dağılmışım, gelen aracın Heval Avesta olduğunu anlayamıyordum. Yaştıkça beni bir heyecan sardı ve gelen aracın DAİŞ’in intihar saldırısı için kullanacağı araç olduğunu düşündüm. Israrla bu aracı silahla vurmamız gerektiğini söyleyince bir baktım ki zırhlı aracımızda mayın patlattılar ve araç devrildi. O an damarlarımdan akan kan adeta geri çekilircesine buz kesti. İnanamadım. Hemen yerimden fırlayıp ona doğru koştum yanımda bir arkadaşım da vardı. Yanımızda bir araç götürmeyi akıl ettik. Şöför bizden biri olmadığı için çok korkak sürüyordu arabayı, mayınlı bir yol olduğu için çekiniyordu. Arabadan indim ve hızla Heval Avesta’ya ulaşmak için ona doğru koştum. O an her şeyimle Heval Avesta için, yoldaşım için bir şeyler yapmak istiyordum. Yanımdaki yoldaşımla onu kucakladık, yanımızda getirdiğimiz araca yerleştirdik. Onu bir an önce sağlam bir yere ulaştırmak için hızla yola çıktık.
Yaşamımda hiç ama hiç unutamadığım bazı kesitler, anılar vardır. Beni diri tutan bu değerler uğruna deryada katre misali de olsa her şeyimle yoldaşım için olabilmeliydim.
Ey Heval Avesta ! and olsun ki ihanetçiliğe ve işbirlikçiliğe affımız olmayacak.
Heval Avesta; omzunun boyun ile bileşkesinden mermi almıştı. Kurtarılabilinir bir yara olduğu gerçek. Fakat yaralandıktan sonra getirilirken araçta mayın patlaması onu oldukça ağırlaştırmıştı. Başını hep kolumun üzerinde tuttum. Kan bulaşmış saçları yüzüne sarkmış, yüzünü temizlerken ellerimle baygın gözlerle bana bakıyordu. Bir gerillanın en çok zorlandığı an’ı sorsalar bana, yaşam ve şahadet arasında duran yoldaşını yaşatmak için bir şey yapamamaktır, uğruna ölümleri göze aldığım yoldaşımı yaşatmak istememe rağmen... derim.
Ona yanında olduğumu, onu yalnız bırakmadığımı belirtince çok anlamlı ve sert bir bakışla “yanımdasın da ne oldu bak hala yaram kanıyor, yüreğim kanıyor, yaramı saramıyorsun” der gibi bana baktı. Ardından ona “Avesta gözlerini aç, bak hala Heval Zîlan’ın rozeti kalbinin üzerinde” dediğimde yüzünde çocuksu bir tebessüm oluştu. Ve bu Heval Avesta’nın yüzünde gördüğüm son tebessümdü. Bir şey yapamayacağımın farkındaydım ve yoldaşım kollarımda can veriyordu. Belki de savaşımızda yaşanılan en büyük acımız da budur. Arkadaşlarımızın aracına yetiştiğimizde Heval Avesta ağırlaşmıştı. “Heval” diye inliyordu. Bu iniltileri bir daha beynimden ve yüreğimden ayıramayacağımı ayrılırken anladım: “Unutmak ihanettir ! ”
Tabii ki bütün şehit yoldaşlarımızın hakikatinde Önderlik gerçeği olgusu belirleyicidir. Bu insanların, PKK ve PAJK fedai militanlığının neden bu kadar Önder APO ile sarsılmaz ve kopmaz bağlar içinde olduğu dünya insanlık ailesi adına oldukça büyük ve güzel bir ilgi konusudur. Bin yıllarca ezilen ve sömürülen bir sınıf olan kadının neden Önder APO etrafında başarıyı, güzelliği ve ahlakı tercih ettiği yani sistemin yarattığı kirden arınmayı ifade eden ateşten bir çember olduğu araştırılmaya değer bir konudur.
Çünkü Önder APO da insanlık var, onun toplumsallığı, toplumsal özgürleşmesi var, kadının özgürleşmesiyle gerçekleşen toplumun kolektif iradesi, özgürlüğü var. Erkek egemen zihniyetin şekillendirdiği toplumun çözülüşü, ahlaki ve politik tolumun yaşanılması var. Avesta Harun Fırat yoldaşımızın Önderliğe bağlılığının demokratik ulusu inşa hamlesine katılımındaki kararlılığı ve başarısına olan inancıyla örnek bir militan duruşu sergilediği açıktır. Onun ardılları olan bizlere düşen ise onun büyük kararlılık ve başarı tutkusunu mücadelemizde sembolize ederek yaşamaktır.
Serkeft Karadeniz