Uzun uzadıya geçen
Bir zaman diliminin
Kıyısına köşesine sığınmaktayım
İstediğim sadece küçücük bir an
Küçücük…
Ben o anda varolmak istiyorum
O anda tüm zamanları içime sığdırmak
Zamana sığmak istiyorum
Artık anlamsızdır benim için
Akrep ve yelkovan
Gün, ay ve yıllar
Sadece o an’ı yaşamaktır
Bütün çabam
Çünkü ben zamana sığmam…
Tenimize güneşin son ışınları vururken ve evren tenimizde sıcaklığı bulurken yol aldık varacağımız yere… Sırtımızda azımsanmayacak bir yük, bu yüzdendir bedenimizden toprağa dökülen terin yoğunluğu. Belki de bu yüzdendir hep yeşil olması dağların. Bu yeşilliğin içinde yol almak güzeldir. Çünkü doğa sadece kendi kokusunu yaymaz ortama, doğa emekle varolmasını bilenlerin teninden aldığı kokuyu da paylaşır bizlerle. Belki bu yüzdendir bir türlü el etek çekmeyişimiz bu topraklardan.
Bu topraklara atılan ilk adım ne de heyecan vericidir. İnsan yüreği bir türlü o heyecanı bastıramaz, yüreğine seslenir durursun, sakin ol her şey yolunda dersin ama o bunun böyle olmadığını bilir. Her şeyin belirlenen yoldan çıktığını ve kendisine yepyeni bir yol bulduğunu bilir. Bu yüzden durmadan titrer anlamaya çalışırken olup biteni…
Welat…
Yürüdüğümüz yol boyunca anlamaya çalışıyordu. Ama bunun yanında kavramaya, beynine ve yüreğine sığdırmaya çalışıyordu her an’ı her mekanı…
Yeni atıldığı bu yaşam onu öylesine büyülemişti ki, attığı her adımın hakkını vermeye çalışırcasına sorular soruyordu. Sonra da kendi kendine cevaplıyordu sorularını. Patikaları arşınladığımız her anda onun yürek atışlarını kendi yüreğime yakın bir yerde hissediyordum. Bana biraz dizginlediğim ilk anlarımın heyecanını hatırlatıyor ve yaşama karşı yitirmediğim o heyecanı yeniden hatırlayarak yaşamanın bedenimde, ruhumda yarattığı dinginlikle yola devam ediyordum.
Onunla yaptığım bu ilk yolculuğun sonunda elimden geldiğince gözlerinin içine bakmaya çalıştım. Anlamlaştırdığı yaşam göz bebeklerinde yaşam bulmuştu. Ve ben orada anlam bulan yaşamı hafızamın bir köşesine yerleştirdim.
Yıllar sonraki karşılaşmamızda yaptığım ilk şey onun gözlerine bakmak oldu. Yitirdiği bir şeyler var mı diye. Yanılmamıştım. Hiçbir anlam yitimi yoktu o gözlerde, tam tersine daha da bir parlıyordu. Yaşama dair kurduğu her cümlenin heyecanını yansıtıyordu gözlerinde. İşte buydu. Dünyayı ve evrenimizi aydınlatan ışık buydu. Güneş ise sadece bu ışığın yayılmasına sebep oluyordu. Vedalaşırken ellerine dokundum. Avuçlarımın arasında nasır tutmuş bir avuç. O anda zihnimde güzel insanın şu sözcükleri belirdi: “ellerinizdeki nasırlar özgürlük temelindeyse o en büyük özgürlüktür.”
Biliyordum o ellerin bir gün özgürlüğü yaratacağını.
Son karşılaşmamız bir fotoğraf karesinde gerçekleşti. Aynı gözlerle gülümsüyordu.
Elleriyle yarattığı özgür yaşam yalnız onun bedenini değil tüm evreni güzelleştirmişti.
Welat, ne evrene ne de zamana sığmıştı.
Evreni ve zamanı kucaklayarak özgürlüğe yol almıştı…
Dersim UĞUR KAYMAZ