Saklı umutlar, saklı kalınmış yiğit yüreklerin temelidir. Onlarla büyür onlarla güzelleşir yaşamın anlamı. Ve onlardadır aranan gizem. Tüm güzel duygular adına savaşırlar onlar…Yaşamla beraber akıp giden zamana takıldı yitip giden gülüşler. Özlenen gülüşler… Değişen gidenler, değişen gülüşler ama bir türlü değişmeyen şu zamanın inadı. Güvertesini şaşırmış gibidir bu günlerde zaman! Ya ben ona takılıyorum ya da zamanda takılı kalıyor gidenlerin yüreklerimizde bıraktıkları izler. Elim varmasa da o izlere dokunmaya, yine de yüreğim cesaretini ayakta tutmaya devam ediyor. Yine aynı izlerden bir tanesi “Rêbaz”…
Patikalardan yürümeye devam ederken bizim çocuk yürekli Rêbaz, Hevramanice uzun havalar söyleye söyleye patikada yürüyor. Büyük bir aşk ve tutku ile… Bizim çocuk aslında kendi ülkesindeki topraklara sevdalı olduğu için hiç bir yorgunluk dinlemeden, şarkılarla yollarda yürümekte. Gözleri gülmekte Rêbaz’ın; bir çocuk güzelliği ve sadeliğinde. Işte o an takılı kaldı gözlerim o gülüşe. Onun gülüşünde dile geldi ülkemin saklı kalınmış çocukların gizli gülüşleri. Haykırırcasına, isyan dolu kahkahalarla dile geldi. Ve gözlerinde masumî bir bakış… sessiz bir şiirin dile gelişi gibi…
Ve yoldaşlığındaki samimiyetliği yakalamak hiç zor değildi. “Heval” deyişindeydi yoldaşlarına olan sevgi ve bağlılığı. Rêbaz tertemiz damlalarla okyanus büyüklüğünde sevgiler büyütmüştü yoldaşlarına ve yaşama karşı. Büyük bir yüreğe sahipti. Doğru ya, böylesine büyük bir yüreğe sahip olamayan bir savaşçı nasıl insanın kanını donduran eylemi yapabilir. Gözünü hiç kırpmadan, kaygı taşımadan düşmanın üstüne üstüne yürüyen bir fedaiydi. En başta yüreğini feda etmişti yaşamda; yoldaşlarına, ülkesine, halkına… Kendisine dair hiç bir kaygısı yoktu bu özgürlüğe sevdalı savaşçının. Onu güzel kılanda bu değil miydi? Kendini arındırmıştı tüm bencilliklerden, çirkinliklerden. Derviş misali bir duruşu vardı Rojhilat’ın güzel sesli çocuğu, dağın samimi gerillasının.
Rêbaz, yüreğine nakşetmişti dağların güzelliklerini. Dağlardan bahsederken bile sanki uzun uzun şiir okurdu bizlere. Hep dinlemek istercesine gözler pür dikkat kesilmişti. O gönül dilinden akıp gelenleri bizimle paylaşırken bizler sadece hayranlıkla izleyebildik. Böylesine ülkesine, toprağına tutku derecesine bir bağlılık görmemiştim. Meğerse ne de yakışıyormuş gerillaya aşk. Gözleri güldüren, huzur veren, insanı samimi kılan aşka asıl sahip çıkan gerilla yüreğiydi. Ve bu Rêbaz’ın şahsında zuhur ediyordu. Gerilla yaşamının bir bütünü onu mutlu ediyordu. Gerilla olmak onun için bir farkındalıktı; yaşamın güzelliğinin farkındalığı…
Rêbaz uzun soluklu patikalardan yürümeye devam ederken son gün de yine şarkısını dağlardan esirgemeden bağıra bağıra söyledi. Bu onun söylediği son şarkı olacaktı. Ve o bunu biliyordu. Ama şunu da çok iyi biliyordu ki bu patikalarda her zaman dile gelecek onun güzel şarkıları. Dağların eteklerine nakşedilmişti onun sesi. Şarkının ezgileri takılı kalacaktı sonsuza dek patikaların kenarlarında bulunan çiçeklere…
Mücadele Yoldaşı
Jiyan Tekoşin