DERSİM AŞKI SENİNLE BİR DAHA TANIMLANDI

VEDAMIZ
Yitirmenin sıcağında duvarlar seni yazıyor. Uzun uzadıya değil, birkaç satır. Ne desem adına… Sözel bir el sallayış. Belki bir yazının başlığı. İçinden su akan bir yangın. Ne istediğini de sehit tekosinbilmiyor. Yankıya çalan vedamız. Ezgiye dönük bir veda. Ne gencecik ayakların, ne bu benzin kokusu. Bu uzaklığımız da değil. Birazdan unutulacak titrek bir konuşma seni alıp götüren. Unutulan bir el sallama. Eller buluşana dek alıp yürüyen her macera. El sallama veda sözlerinin arasındaki yüksek, dar geçittir. Görünmezliğin kendini uğurlamasıdır. Biten bir filmde birbirine uzanan iki eli ayıran ve birleştirecek o inanılmaz mikro açıklıktır. Kaçırdığı uykuya aynı düş tekrar oynatılır. Ellerimiz birbirini alır, boşlukları biz doldururuz. Duyguların bilinebilir tarafları varsa da çoğu veda dilsizdir. Bırakılma bilinir, sonu bilinmez. Yine de buluşmak içindir her veda, buluşmak içindir bizim vedamız.

    Düş sonsuzca biterse ihanete uğramış ve güçsüz hissedilir. Bundan konuşacak zaman da yoksa çoğunluk biraz babadır, biraz da anne.  Yere yıkan evvel zaman. Düşleri yakan kendi nefesimiz. Bu yüzden en büyük ihanet olarak görüldü ölümün sağladığı yolculukları. Nefes onlar içinse düşlerin uğradığı da ihanet… Çoğunluk biraz da annesiz ve babasızdır. Kalabalıklar arasında tanıdık bir yüz aranır. Neyse ki çoğunluk bir başkasına benzer. Davası uzunsa ihanet ayrılarak okunmalı.
Ayrı ayrı okusam senden kalan bir hüznün düşsel güzelliği oluyor gece ayazı. Birleştirince düşlerindeki o apayrı dünya sisi, yağmuru, ağacı ve kuşuyla kuruluyor. Çoğu yabancı onlarca duygu yalıtılmış soluğuma karışıyor. Bir köşede içi yanan biri… Seninle ilgili duygular. Şeklini senden almış. Yutulmuş harfler bir sonbahar seli olup silmiş kâğıt üzerindekileri. Çünkü tarif edilen sensin. Buluşmanın iri gözlerindeki sevinç fazlası, vedanın çocuksu hüznü, saçlarından çıkmayan toprak kokusu. Yaşadıklarını bir de ben yaşıyorum. Bir can kurtarmak için başkasını vermeyi de anlamlı buluyorum. Çığlık nerede pay edilirse edilsin. Düşman tamam da acı, çektirdiğiyle kalıyorsa... Dik yamaçlarda kuzey yıldızı, korkunun durağan bir ışığı var. Sana doğru hızlandırıyor adımlarımı. Tek biz değiliz düş sahibi. Bir de düşlerde yaşattıklarımız var, düşler de onlarda yaşayacak. Onlar da ölüme teslim olmayacak.
(Bir genç kızın balkıyan gidişi nasıl anlatılır? Ancak söylenenleri ona iletebilirim.)
Kolay mı Koçgirili? Bin güçlükle aralamışken yaşamın kapısını başka yolu mu vardı demek kolay mı? Hep o hasretle yanıp tutuşmak. Bir yanın benim, bir yanı Dersim’dir Koçgiri’ nin. Her güne yeni bir sınır çizilirken kolay mı yıkımların ardından Dersim’den vazgeçmek. Alişer vazgeçmedi. “Birlik zamanı Dersim” dedi, ölümün en güzelini kardeşten gelen ölüm diye belledi. Sen de vazgeçme. Vazgeçmedin. Dersim için yürüdün. Yaşayan birileri yürekleri Dersim diye attıkça seni de alıp götürecekler. Hem de en derin uykundan uyandırarak. Dersim aşkı seninle bir daha tanımlandı. Belki senin acını anlatmak için Dersim aşkını anlatmak, seni anlatırken aşk acısını anlatmak olacaktır. Hayale bürünüyorsa tadı var bir şeyin. Söz bir kez verilir. Bir kez yaşananlar güzel bir hayal olarak anılacaktır. Duygular çıkışmaz, ikinci kez yaşanır, söylenirse ihanet vardır.(Ona tüm bunları söyledim. Sırada vedalaşma var. Yeniden buluşacağımızı söyledi.)Gözleri geceye dizgin, sesi ilk ayazı bölen meşale sıcağı, gülüşü sahipsiz bir gökyüzünün kara gözleri yoldaş. Bize kılavuz ol.

Seni bekliyor Dersim, Munzur. Durma koş.
Buluşmaya geldik
Buluşmak elimizde
Ne istediğini bilmez
Dilsiz bir vedadır korkutan
Karanlığı beklemek içinse veda
Gidişlerin bilinci gölgedir
Buluşma sözleri güneşin altında verilir
Herkes duyarken
Veda için gün bekleriz
Konuşulan yetersizdir, kimse de duymaz
Her gidiş kendini yaratır
Veda başkasını
Vedamız sende kaldı
Sözleri ayın altında

 Mücadele Yoldaşları