Bu yazıyı kaleme alıp almama konusunda yaklaşık 2 yıl boyunca sürekli kendimle tartışıyor ve düşünüyorum. Bir yazı için neden 2 yıl düşünüyorsun diye sorulabilir. Her biri özgür yaşamı yaratma mücadelesinde birer hakikat değeri taşıyan bu kahraman yoldaşları ifade ederken hakkını verip vermeme konusunda yaşadığım ikircikli ruh hali sanırım cevabın bir parçası olabilir. Fakat tüm bunlara rağmen tam olarak hakikatlerini dile getiremesem de bu yoldaşları yazmanın, anlatmanın, tarihe ve halka mal etmenin en doğru yöntem olduğu kanısındayım. İşte bundan dolayıdır ki bu yazıyla bu soy değerlerimizden olan Şervan Sason arkadaşı anlatmaya karar verdim.
1995 yılında büyük bir hareketlilik vardı Kürdistan dağlarında. Çatışmalar öyle sertleşmişti ki bir anlamda sonuç alma zamanı gelip çatmıştı. Ya Kürt ihaneti darbe alıp ihanetinden vazgeçecekti ya da kazanıp tarihi misyonunu tekrar oynayacaktı. İşte böylesi bir süreç yaşanmaktaydı. Tekrar ihanetin tekerrür etmemesi için gerilla direnişiyle birlikte özgürlük dağları da büyük bir direniş geliştiriyordu. Adeta her şey ve her yer ihanete karşı büyük bir direniş halindeydi. Ne de olsa hesaplaşma zamanıydı. Kürt halkının, tarihte sürekli olarak karşılaştığı direniş ve ihanetin kader tayin edici bir noktaya geldiği andı bu an. Bu temelde büyük fırsatlar da doğmuştu.
Kürt halkının tarihten gelen direniş geleneğini temsil eden özgürlük gerillası ve dağları, Önder APO öncülüğünde bu fırsatları değerlendirip ihanete büyük bir darbe vurmuştu. Çatışmalar Kurê Jaro alanında yoğunlaşmıştı.
O süreçte Kurê Jaro bölüğünde yeni ve yaralı bir arkadaşla tanışmıştım. Bu arkadaş Şeladıze kuşatmasında yaralanmış ve daha yaraları iyileşmeden tekrar cepheye gelmiş olan Şervan Sason arkadaştı. Tanışmanın ardından Abbas arkadaşın verdiği görev çerçevesinde, Kurê Jaro zirvesinde mevzilenen ihanetçi güçleri bu alandan söküp atmak için birlik olarak gece yola çıktık. Sabah saat 5 civarı zirveye ulaştık. Zirvede yaptığımız keşfe göre burada yaklaşık 50 düşman bulunuyordu. Aldığımız saldırı kararıyla birlikte Şervan arkadaşı düşünerek geri kademeye verme istemimize rağmen kendisi saldırının en yoğun yaşandığı yerde yer aldı. 2 saat içerisinde bütün düşmanı Kurê Jaro’dan sökülüp atıldı. Bu da ihanetin belinin kırılmasına neden oldu.
İşte Şervan arkadaşı böylesi yoğun geçen bir çatışmada ve zorlu bir süreçte tanıdım. Şehit düştüğü ana kadar da hep birlikte olduk. Kimi zaman yan yana birlikte, kimi zaman da ayrı alanlarda çalıştık. Fakat sürekli birbirimizi düşünür ve sorardık. Sonradan kitabının ismini ‘Kurdê Çiyayî’nin Halaylı Yürüyüşü’ koyduğunu duyduğumda acaba tarihle bağı ne olabilir diye çok düşündüm. Bu temelde Önderliğin tarih değerlendirmelerini incelediğimde 5000 yıl öncesine kadar götürülebilecek bu tarihte Sümerlerin Kürtlerin atalarına yaşadıkları ülkelerinden ötürü ‘dağlılar, yüksek memleketliler’ anlamına gelen ‘Hurrî, Kurtî’ gibi birçok isim verdiğini ve Kürtlerle dağların birbirinden ayrıştırılamayacak kadar bir bütünlük oluşturduğunu gördüm.
Bu coğrafya ki insanlığa ve uygarlığa beşiklik yapmış, iklimiyle, toprağının verimliliğiyle, doğal yerleşim yerleriyle insanlığı korumuş, beslemiş ve var olmasına yol açmıştı. Bu dağlar savaşlarda Kürt halkının korunak yerleri olmakla birlikte özgür kalmalarını da sağlamıştı. İşte bundandır ki Kürtlere dağlı halk denilmekteydi. Bunun yanı sıra Şervan arkadaş halayı çok ama çok severdi. Bir fırsatını buldu mu hemen halaya kalkar ve etrafında bulunan arkadaşları da kaldırırdı. Beni sürekli olarak halaya davet etmesine karşın halay çekmesini bilmediğimden ötürü halaya katılamıyordum. O yüzden bana kızarak ‘ne kuru adamsın’ derdi. Şimdi düşündüğümde hem tarihsel olarak hem de Şervan arkadaşın halaya sevdasından ötürü kitabının ismini neden ‘Kurdê Çiyayî’nin Halaylı Yürüyüşü’ koyduğunu anlıyorum.
Şervan arkadaş 1975 yılında Sason’un Hêştêr köyünde dünyaya gelir. Düşmanın baskılarından ve bazı olaylardan dolayı Sason’dan Amed’in Bismil ilçesine, oradan da İstanbul’a göç ederler. Önder APO öncülüğündeki Kürt özgürlük mücadelesi de bu süreçte büyük gelişmeler sağlar. Sason’da büyük direnişler ve şehadetler yaşanır. Sasonlu bir genç olan Şervan arkadaş yaşanan direniş ve şehadetlerle birlikte hareketin gelişiminden de etkilenerek 1993 yılında Gabar üzeri gerilla saflarına katılır.
Her Kürt genci harekete katıldığında Gabar’a gitmek ister. Bütün Kürt gençlerinin hayali Agit komutasında savaşçı olmak, düşmana karşı savaşmak ve intikam almaktır. Şervan arkadaşın bu kadar güçlü katılım sağlamasının nedeni Gabar üzeri katılım yapması, burada eğitim görmesi ve Agit arkadaştan aldığı güçtür.
1993 yılında katılırken Şervan arkadaş evli ve 1 çocuk babasıdır. Belki de gerillaya katılmaması için bu evlilik ailesi tarafından yapılmıştır. Ama Şervan arkadaş her ne kadar ailesi onu evlendirerek eve kapatmak istemişse de kendisi Kürdistan halkına ve onun özgürlük mücadelesine katılmayı esas almıştır. Daha gençlik yıllarında mücadeleyi takip ederek çalışmalarda yer almaya çalışır. Zaten Sason coğrafyası gerillanın direniş kalesi olmuştur. Sasonlu biri olarak mücadeleden etkilenir. Ailesi bazı sıkıntılar çıkarsa da bazı olaylardan dolayı Şervan arkadaş katılmayı esas alır.
Kurê Jaro dağı nasıl bir yerdir ki o kadar stratejik bir alan olarak önem verilmektedir diye bir soru sorulabilir. Kurê Jaro –fakir çocuk anlamındadır- dağı yüksek ve uzun bir silsileyi oluşturur. Batı ucu Zap suyuna uzanır, doğu ucu ise Avaşin suyuna iner. Güneyinde Şeladıze ve Deraluk ovası ile ilçeleri vardır. Kim savaşta dağa hakim olursa büyük bir avantaj ve inisiyatif elde ede
Güney savaşı dediğimiz bu savaş biterken Şervan arkadaş kış süreci olduğu için eğitime girer. Önderlik tarzı üzerine eğitim görür. Savaşta çıkan yetersizlikler üzerine yoğunlaşarak kendisini 1996 yılına ve bu yılın gerektireceği görev ve sorumluluklara hazırlar. Bu süre zarfında bazen birlikte bazen de ayrı alanlarda çalıştık. Ama hep birbirimizi sorar ve yardımcı olmaya çalışırdık. İtiraf etmeliyim ki Şervan arkadaş beni daha fazla sorar ve yardım ederdi.
2004 yılında Cudi alanında birlikte pratikte kaldık. Cudi dağı demişken, ta Sümer tanrılarına başkaldıran Hz. Nuh efsanesinden tutalım günümüzde Kürt özgürlük mücadelesine merkez alan rolü oynamasına kadar Cudi, Kürt ve Kürdistan tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. 5000 yıl önce Botan ve Cudi merkezi alan olduğu gibi bugün de merkezi alan konumundadır. O dönemde de eskimiş, geçerliliğini yitirmiş sistem ve yaşam tarzına karşı Hz. Nuh ile ifadesini bulan yeni sistem ve yeni yaşam arayışı ve mücadelesi bugün de tıkanan, eskimiş sistem ve yanlış yaşam tarzına karşı yeni sistem ve özgür yaşam tarzı Önder APO öncülüğünde bu topraklarda yaratılmaya çalışılmaktadır.
Cudi Hz. Nuh efsanesine göre, Nuh ve beraberindekilerin tufandan kaçarken gemisinin oturduğu yer olduğundan ötürü ‘yer gördü’ anlamına gelmekte ve kutsal kabul edilmektedir. Bu Kürt tarihinin, insanlığa neler kazandırdığının, günümüzde hangi görevlerle karşı karşıya olduğumuzun tarihi olmakta ve verdiği görevin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. İşte bundandır ki Şervan arkadaş Botan ve Cudi’de yeni ve özgür yaşam peşindeydi. Hz. Nuh efsanelerini dinlerken büyük bir heyecan, moral ve güç alıyordu. Şervan arkadaş her anında 5000 yıl önce ile bugünün bağını kurarak bu temelde hem yaşama hem de çalışmalara katılırdı. Tarihini bilen biri gününü bilinçli yaşamasını da bilir. Şervan arkadaş bu bakış açısını esas aldığından ötürü yaşamın her anında bunu etrafındakilere hissettirirdi. Cudi’de tarih merakı daha da artmıştı ve Önderliğin savunmalarını okuyup anlamaya çalıştıkça daha fazla açılıyordu. Bu durum bütün yaşamına, duruşuna ve ilişkilerine yansıyordu.
2007 sonbaharında Şervan arkadaşa PKK Ocağı’nda bir devre eğitim görme şansı tanınmıştı. Bu eğitim devresi aynı zamanda Botan’da Dr. Ali ve Dicle’nin yürüttükleri tasfiyecilikle mücadele için hazırlık devresiydi. Bu eğitim devresinde savunmalar çerçevesinde kendini iyi derinleştirmiş, özellikle de tasfiyecilik üzerine çok yoğunlaşmıştı. Bu devreden aldığı güç ve moral ile 2008 baharında Botan sahasına düzenlemesi olduğunda birlikte Botan’a gittik. Şervan arkadaş Botan’a Garısa alan komutanı olarak gidiyordu, ben de Gabar’a gidiyordum. Yürütülen tasfiyeciliğe karşı mücadele etmeye ve şehitlerimizin intikamını almak üzere verdiğimiz sözü yerine getirmeye gidiyorduk.
Bir noktayı belirtmeden geçemem. Şervan arkadaş 2008 baharında yaşamını da yazmaya başlamış ve ‘Kurdê Çiyayî’nin Halaylı Yürüyüşü’ adlı kitabı kaleme almıştı. Bu kitabı okuduğumda sanki şehit düşeceğini bildiğinden bu kitabı yazmış gibi bir his uyandı içimde. Tam da zamanında karar verip yazmıştı. Ki zaten 2009 Mayısında şehit düştü. Şervan arkadaşı tanımak isteyen tüm arkadaşlara okumalarını tavsiye ederim.
Şervan arkadaşı tanıtacak olursam; Şervan arkadaş kısa boylu, biraz kilolu, güler yüzlü, hafiften kıvırcık saçlı, siyah gözlü bir arkadaştı. Sakalı çok sever ve aynı zamanda kefiye takmaktan hoşlanırdı. Hezîran bastonunu sürekli yanında taşırdı. Ayrıca öyle bir gülüşü vardı ki bütün çevredekiler duyardı. Aniden güldüğünde yanındakiler irkilirdi. Bir de müzik dinlemesini çok severdi. Allah var güzel de sesi vardı. Hep türkü söylerdi. En çok da ‘Neçe Gule’ parçasını sever ve bazen mırıldanırdı. Halay sevgisini de unutmayalım. Şervan arkadaşsız halay düşünülemezdi. Zaten kitabın isminden de anlaşılıyor. Espritüel ve sempatik bir arkadaştı aynı zamanda.
16 yıl boyunca Şervan arkadaş temposunu sürekli yükseltmeyi bilmişti. Birçok defa örgütün en üst düzey eğitimlerinden geçmişti. Bu eğitimlerde hep kendini yeniler ve geleceğe hazırlardı. En çok Önderlik ve Önderliğin her koşulda başaran tarzı üzerinde yoğunlaşırdı. Esas olarak temposunu bundan dolayı yükseltirdi. Ayrıca Kürt tarihini, Kürt’ün tarihteki savaş tarzını, insanlık tarihinde savaş ve komuta kişiliklerini araştırırdı. Ayrıca kişilik çözümlemeleri üzerinde derinleşirdi. Biliyordu ki ne kadar kendini çözerse gücünü de o kadar açığa çıkarırdı. Kadın konusunda yoğunlaşmaları derin olmakla birlikte Önderliğin kadına yaklaşımı üzerinden kadını anlamaya çalışırdı. Hatta kendisini kadın dostu ve demokrat biri olarak görürdü. Bu yaklaşımlarından dolayı biz ona takılırdık. Tabi bundan dolayı bize kızardı. Gördüğü bu eğitim ve yoğunlaşmaları yaşamın her anına yansıtırdı.
PKK’nin yapmaya çalıştığı devrimin, yeni bir yaşam tarzını açığa çıkarma temelinde geliştiğini Önder APO ‘yaşamı bizim olmayanın eylemi de bizim olamaz’ diyerek ortaya koymuş olmakla birlikte tüm düşmanlarımız bizi imha etmek ve parçalamak için PKK’nin yaşam tarzına saldırmaktadır. Şervan arkadaş bu anlayışla yaklaşırdı. Partinin yaşam tarzını oturtmaya çalışır, bu temelde eyleme geçerdi. Doğru olan yaşamda sağlam duruş olduktan sonra diğer çalışmalar kendiliğinden gelişirdi. Savaş tarzı da yaşam tarzıyla bağlantılıydı. Savaş üzerine yoğunlaşır ve tarihteki örnekleri araştırırdı. Bu temelde en çok da Önder APO’nun savaş üzerine olan çözümlemelerini okur ve araştırırdı. Savaşın yapılabilmesi için savaş öncesi bütün hazırlıkların yapılması gerektiğinin bilinciyle hareket ederdi. Hani derler ya ‘riski göze alamayan kahraman olamaz’ diye. İşte Şervan arkadaş riski göze alarak savaşa girenlerdendi. Fedai bir duruş ve tarzla katılırdı. Gerçekten de savaş konusunda cesaretli ve öncüydü. Yaptığı tüm eylemlerde öncüydü ve işinin başındaydı. Örneğin en kritik anlarda seçme gruplarda yer alırdı.
Yoldaşlık ilişkilerinde örgüt oluşturma ve yoldaşlarını geliştirme temelinde yaklaşırdı. Hata eksikliklere karşı çok radikal tavır alırdı. Bu konuda her zaman hem kendisiyle hem de çevresiyle bir kavga ve mücadele verirdi. Bu da olumluydu tabi. Disiplin konusunda da taviz vermezdi. Resmi ve ölçülü yaklaşırdı.
Mücadele Yoldaş
Ali Pılıng