“Bir insanı fazla büyütürsen sen onun gözünde küçülür ve değersizleşirsin.
Hiçbir zaman kendi gerçeğini küçümseme ve kendi kendini doğru bir sorgulama ile yarat. Hiç kimse kimseden üstün değildir.
İnsan bazen hiç konuşmadan da çağın militanı olabilir.
Bizi doğru sorgulamaya götürmeyen şey sevdalı olduğumuz yanlış yaklaşımlarımız oluyor.
Bazen kendini sorguladığın zaman gerçeğin çok acı verebilir. Ağlarsın ama gözyaşı dökmeden. Oldukça sessiz bir vicdan haykırışıdır usulca içine akan. Dışarıya taşımak istemezsin yüreğini. Olur ya, felaket olabilirsin.
Bazen kendini anlatamamak kadar bireyi karanlığa sürükleyen başka hiçbir şey olamaz. Önemli olan karanlıkta bile düşe kalka yürümesini bilen mücadele kişiliğine ulaşabilmenin inancını derinleştirmektir. İnanç olmadan özgür ortam bile en ağır ve çekilmez olur.”
Gerillanın günlük olarak tuttuğu defterlerde buna benzer yazılara rastlandığı olur. Bu yazılar bazen alıntıdır, bazen başka yoldaşlarının yazdıklarıdır, bazen de ruhunun derinliklerinden süzülerek gelenlerin yansımasıdır. İsterse etkilenme sonucu olsun.
Çok da fark etmez. Başkası yazmış olsun diyelim. Bir kesişmeye işaret eder. Bakışların buluşması gibi anlamın sözle, düşüncenin eylemle buluşmasıdır. Çok değişik yerlerden kimi isteyerek, kimi hiç bilmeden bir yaşamın ortasında birbirine merhaba diyebilenlerin iç dünyasını ele verir.
İran’da sekiz yıl okul okumuş, 1985 Mahabat doğumlu Alişer’in (İdris Jaleçiyan) yukarıdaki yazısı Türkçeyi sonradan öğrenmiş birisi için iddialı sayılabilecek tümcelerle kurulduğu için hemen akla bir başkasının yazmış olabileceği olasılığını getiriyor. Ama onun gerillaya gelişi de böyle. Bambaşka bir yolculuk için sınırı geçmeye çalışırlarken sınırda bulunun PKK gerillalarıyla karşılaşmaları onlara yeni bir yaşamın kapısını aralar. Sonra da değme bir gerilla komutanı olup çıkar. Yani ölçü o değil demek ki.
Ölçü yaşadıklarımızdan ne aldığımız, karşılaştıklarımızı ne karşılığında kendimize ne kadar ait edebildiğimizdir. Alişer de gerilla yaşamıyla nasıl bir ve bütün olduğunu anlatıyor.
“Yarı yurtsever oldukları halde ailemin İran devleti ile koruculuk temelinde ilişkisi vardı. Aile ile aramda çıkan çelişkiler yüzünden aileden kopma derecesine geldim. Avrupa’ya çıkmak için bir arkadaşımla birlikte bir süre İran Demokrat Partisinde kaldık. Fakat sınıra geldiğimizde arkadaşlarla karşılaştık. Bizim durumumuzu anlayınca bizi bırakmadılar ve partiye kattılar. Yani katılımım bilinçsizce oldu.
Yeni savaşçı eğitiminden sonra gittiğim askeri taburda gerek arkadaşların benimle ilgilenmesi, yardım ve destek sunmaları, gerekse de partiyi ve Önderliği anlatmaları benim karar vermemde etkili oldu. Bu karar düzeyim de duygusal bir temele dayanıyordu.”
İşte Alişer’in yolculuğunun geldiği durağa bakarsak herhangi bir şekilde yukarıdaki yazıyla karşılaşmasını da yadırgamayız. O güçlü bir anlam düzeyine ulaşmış ve başta büyük sıkıntılar yaşarken adım adım ne için bu dağlarda kalması gerektiğini anlamıştır.
Sonrasını da kendisinden dinleyelim. Şehit düştüğü Botan sahasına gidene kadarki seyrini anlatıyor.
“İki yıl Xakurke’de kaldım. Daha sonra 2004’te Zagros alanına geçtim. Bu alanda yaşadığım pratik daha çok kaba savaş tarzına dayanıyordu. Kendimi savaş ve kaba pratik ile ifade edebiliyordum. Keyfi, kendime göre olup, örgütsel duruş anlamında ve ideolojik bakımdan yetersizliklerim vardı. Kendimi eğitmeye önem vermiyordum. Hatta tabur eğitimlerine bile doğru katılımı sağlayamıyordum. İlişkilerim de dar, ahbap-çavuş ve bireysel bir tarzdaydı. Daha çok bana göre olan kişiliklerle ilişkilenmem söz konusuydu. Örgüt ortamında kendimi ifade edemediğim için daima uzak durdum.
Pratik sürecin kişiliğimde açığa çıkardığı zayıflıkları aşmak için eğitime gitmeyi önerdim ve Mahsum Korkmaz Askeri Akademisinde eğitime alınmam uygun görüldü. Yine de akademideki duruşum çok vasattı. Her şeyden önce Önderliğin savunmalarına karşı duyarsızlığım, yoğunlaşmamam, tartışmalara katılmamam ciddi bir yetersizlikti. Her ne kadar bilgi konusunda yetersiz olsam da eğer ki biraz kendimi zorlasaydım kısmi düzeyde de olsa tartışmalara katılabilirdim. Fakat kendimi düşüncede yormamak, savunmalara karşı salt dinlemekle yetinmek öz eleştirel bir tutumu gerektirir. Buna rağmen kaba hatlarıyla da olsa bir anlama düzeyine ulaştığımı belirtebilirim.
Diğer yandan askeri eğitimlere ve branşlara katılımımın olumlu olduğuna inanıyorum. Gördüğüm askeri dersler ve branşların askerlik sanatının gelişiminde önemli bir temel ve rol oynayacağı inancını taşıyorum. Önümüzdeki süreçteki savaş pratiğinde bana yardımcı olacağı ve güç vereceği kesindir. Buradan aldığım askeri eğitimleri bir temel yapıp pratikte bu temel üzerinden yürümeyi esas alacağım.
Bana tanınan bu eğitim şansının ve HPG 5. Konferansına delege olarak katılmamın büyük değer olduğu kesindir. Konferansta HPG’nin savaş pratiğinin her boyutuyla ele alınıp değerlendirilmesinden ve eleştirilere ve perspektiflere tabi tutulmasından güçlü sonuçlar çıkardım. Ayrıca komuta ve kadro yapısında yaşanan sorunların eleştirilmesi, yeni komutan ve savaş tarzının tartışılması olumlu sonuçlar çıkarmama yardımcı oldu.
HPG’nin 5. Konferansı temelinde gördüğümüz katılım ve komutanlaşma dersleri beni en çok yoğunlaştıran ve kendime yönelmenin, kendimle hesaplaşmanın, kendimi sorgulamanın dersleri olmuştur.
Katılım dersinde bana gelen eleştiriler: Keyfilik, inatçılık, tepkisellik, örgütsel olmaktan uzaklık, kendine görelik gibi eleştirilerdir. Eleştirileri aşmak için bir yoğunlaşma içerisine girdiğimi, çaba içerisinde olduğumu belirtebilirim. Ayrıca katılım dersinde örgüt karşısında nasıl bir özeleştiri verebileceğimi anladım. Komutanlaşma dersinde ise; geçmişte yaşadığım savaş tarzındaki kaba, rastgele, kendini katmayan, siyasi süreçten ve partililikten uzak komuta tarzının aşılması gerektiği, bunun yerine yeniden yapılanma temelinde verilecek savaşın ideolojiyle ve siyasi süreç ile bağlantılı olması gerektiği sonucunu çıkardım. Yine yeni dönem komutanının emekçi, kolektif, örgütsel, ideolojik, yapısıyla bir olabilen, mütevazı kişilikle donanmış olması gerektiği inancına vardım.”
Botan sahasında özellikle askeri çalışmalara büyük bir özveriyle, sorumluluk da üstlenerek katkı sunan Alişer yoldaşı çok üretken olabileceği bir çağda yitirdik. Kendi yaptığı mayının kaza sonucu patlamasıyla aramızdan vakitsiz ayrıldı. Takım komutanıydı ve gelecek vaat ediyordu. Başta da görüldüğü gibi her alanda önemli gelişmeler sağladı. Hiç bilmeden geldiği bir savaşın içinde sağladığı bu gelişmeler bile onun ne büyük bir saygıyı hak ettiğini gösteriyor. İzinden yürüyenler oldukça gözü arkada kalmayacaktır.
Mücadele Yoldaşları