Şoreş arkadaş Kobanili bir arkadaştı. Kobani’lilere özgü birçok kişilik özelliğini onda görmek mümkündü. Feodal yanlarının yanı sıra doğal toplumsu, saf, temiz, ahlaklı, bozulmamış özelliklerini de kişiliğinde taşıyordu. Yurtsever bir aileden geliyordu. Halep’te kalmış, orada büyümüş ve çalışmıştı. Emekçi yönleri göze çarpan, ön planda olan bir arkadaştı. Duygu yönü güçlüydü.
2009’da örgüte katılmıştı. Gerilla ortamına çabuk ısınmış, kısa bir zamanda onun bir parçası haline gelmişti. Ben heval Şoreş’i 2010’da Haftanin’de tanıdım. Çok genç bir arkadaştı. Uzun boylu ve esmerdi, zayıf bir fiziği vardı. Örgüte duygusal bir temelde katılmıştı. Çok konuşkan değildi. Ama oldukça emekçi ve çalışkandı. Onu ilk tanıdığımda o yönü çok dikkatimi çekmişti. Nerede ne iş olsa, elinden gelse mutlaka yapardı.
Mütevazı, saygılı, efendi birisiydi. Genç olmasına rağmen oldukça olgundu. Bu yönlü kaldığı ortamlarda hem sevilen hem de saygı gösterilen bir arkadaştı. Hem geldiği aile ve çevreden aldığı özellikler, hem de aldığı parti kültürü birleşince gerçekten ahlaklı ve temiz bir kişilik açığa çıkarmıştı. Heval Şoreş yaşama çok doğal katılıyordu. Heval Şoreş’te hiçbir zaman kaygı, tereddüt, ikirciklik yansımıyordu. Özellikle Önderlik ve şehitlere çok bağlıydı.
Okul okumamıştı, bu yüzden okuma yazması yoktu. Çok ihtiyaç duymamıştı. Bu yönlü sürekli tartışmalarımız oluyordu. Ben ona daha çok partiyi, Önderlik ideolojisini anlaması için okuma yazmasının olması gerektiğini anlatıyordum. Partiye katıldıktan sonra kendinde bu konuda bir eksiklik hissetmişti. Hatta bir süre de uğraşmıştı. Fakat anlamıyorum deyip bırakmıştı. Bazen mangadaki dergileri, kitapları karıştırıyor, fotoğraflara bakıyordu. Şehit arkadaşların fotoğraflarını gördüğü zaman yanındaki arkadaşlara soruyordu. “Bu arkadaşın ismi nedir, nerelidir, nerede şehit düşmüş, ne zaman katılmış?” vb. sorulardı. Arkadaşlar da okuma yazma öğrenmesi için sürekli onu teşvik ediyordu. Beraber kaldığımız dönem akşamları onu ikna edip harfleri ve heceleri öğretmeye çalışıyordum. Fakat kendini çok vermiyordu. Pratik, savaşçı yönlerini geliştirmek istiyordu. Bu yönlü yoğun bir ilgisi vardı. Arkadaşlar savaş anılarından bahsettiğinde sürekli kulak kabartıyordu. Silahlara müthiş bir ilgisi vardı. “Örgüt niye beni Kuzeye göndermiyor, ne zaman gidebilirim?” diyordu hep.
Şoreş arkadaşın yetiştiği aile çevresinden ve toplum gerçekliğinden aldığı kişilik özellikleri vardı. Kadın arkadaşların olduğu yerde utancından ne konuşuyor, ne gülüyor, ne de bir şey yiyip içiyordu. Kaldığımız yerde normalde kadın arkadaşlar yoktu. Ama bazen yanımıza göreve geldiklerinde, onlar mangaya girdiklerinde heval Şoreş dışarı çıkıyor, onlar dışarı çıktığında heval Şoreş içeri giriyordu. Kadın arkadaşlar ona soru sorduğunda utana, sıkıla cevap veriyordu. Onların yanında sürekli başını öne eğiyordu. “Neden bu şekilde yaklaşıyorsun?” diye sorduğumda ‘utandığını’ söylüyordu. Ama kadın arkadaşlara büyük saygı da duyuyordu. İlk dönemler bu konuda oldukça zorlanıyordu. Geldiği toplum gerçekliğiyle alakalıydı. Sonrasında yavaş yavaş bunu aştı. PKK’nin insanları nasıl değiştirdiğini, özünü nasıl ortaya çıkarttığını Şoreş yoldaş şahsında insan daha iyi görebiliyordu.
Doğa ile çok ilgiliydi. Hayvanları izliyor, bitkileri topluyordu. Bunu yaparken büyük bir zevkle yapıyordu. Beraber kaldığımız yaz, bahçemiz olmuştu. Her gün gidiyor, bahçeyi suluyor, ilgileniyordu. Her akşam bir araya geldiğimizde bahçenin son durumunu anlatıyordu.
Heval Şoreş kapitalist modernitenin hiçbir kirini, pasını almamıştı. O yüzden de içten, doğal, samimi, dürüst bir arkadaştı. İnsan onunla kalmak istiyordu.
Heval Şoreş’i en son 2012’nin başlarında Xakurkê’de gördüm. Gelişmiş, eğitim almış, ağır silah uzmanı olmuştu. Birlikte kaldığı yoldaşlar çok seviyordu onu. Şemzinan hamlesinde baştan beri katılan arkadaşlardan biriydi. Cesareti, fedakârlığı, kararlılığı tıpkı yaşamdaki gibi savaşta da en üst düzeydeydi. Hep en ön cephedeydi. Onu tanıyan yoldaşların hepsi Heval Şoreş için ileride çok büyük bir komutan olur diyorlardı. Aynı yoldaşları Şoreş arkadaşın şehit düşme anına ilişkin tanıklıklarını şöyle dile getirdiler:
“Şoreş yoldaş Şemdinli eylemlerinde bir yayla yerinde şehit düştü. Bölgede değişik yerlerde mevzilenmiş güçlerimiz vardı. Telsizden sesini duyabiliyorduk; Şoreş arkadaş tüm grupları koordine etme görevi ona verilmişçesine konuşmaktaydı. Arkadaşlara düşman hareketliliğini aktarıyor, yapmaları gerekeni söylüyordu. Durum böyle olunca eylemi koordine eden arkadaşlar da yerlerini Şoreş arkadaşa kaptırdıklarını dile getirdiler. Eylemde düşmanın tekniğine aldırış etmeden müthiş savaştı.
İşte o böyle örgütlü bir kişilikti. Mücadeleci olduğu için çözümsüz de kalmazdı. Sorunların çözümüne öncülük eder, hesap sorulacağını bilirdi. Düşmanı karşılamaya her an hazırdı. Önemli olanın onu tanımak olduğunu bilirdi. Zamanını boş geçirmez, yapacak iş bulurdu. Örneğin arkadaşların erzaklarını gidip uzak yoldan getirirdi eylem yerine. Yoldaşlarına yardım etmeyi severdi. Arkadaşların görüşlerine açıktı. Bulunduğu yerde birlik oluştururdu. Hangi işi nasıl yapacağını iyi bilse de mutlaka gelip bizim görüşlerimize başvururdu. Amacı etrafını da harekete geçirmekti. Aslında bize de yapacak iş çıkarırdı. Bu biçimde insanı heyecana getirirdi. Dinleyip anlama gücüne erişmişti. İnsanlar arasındaki parçalanmaya karşıydı. Köleliğe, sınıflı yaşama karşıydı.”
Şoreş yoldaşın şehadet haberini duyduğumda gerçekten çok üzüldüm. Çok erken şehit düştü. Bize düşen de onun anısına bağlılık gereği onun yolundan yürümektir.
Adıl Konya