PKK’DE YOLDAŞLIK

Bazen insanların yüzlerine, gözlerinin içine baktığınızda o insan hakkında hiçbir kuşkuya yer vermeyecek yargılara varır, sonuçlara ulaşırsınız. Gerisi o kimselerle bir arada yaşamak, onları gözlemlemek ya da başka insanlara düşündüklerinizi doğrulatmaktır. Bu vicdani bir sorundur. Yani o insana ilişkin net yargılara ulaşma konusunda size gerekli olan kanıtlara ulaşma anlamında vicdani bir sorun. Biraz da toplumsal davranış ve refleksleri bilmeyle ilintili. İnsanı en çok üzen ise gerekli sonuçlara yerinde ve zamanında ulaşamamak. Bu da biraz şans sorunu, biraz geçmiş insan deneyimlerini ele almanın konusu, biraz da değişimleri yakalama hızına bağlı. Başka bir deyişle insan ilişkilerinde geçmişte yaşanan başarısızlıkların, kimi beklenmedik değişmelerin getirdiği temkinlilik. Hemen yargıya varmama endişesi, ilişkilerde tutuk davranmayı getirebiliyor.
Baran arkadaşı toplamda belki beş ya da altı kez görmüş, kısa sohbetler etmiş birisi olarak onun sıcak yaklaşımlarını aslında bir ölçüde yakaladığımı belirtmek istiyorum. Yalnız, yaklaşımlarım her yoldaşa nasılsa ona da öyle olmalı tarzında bir genelleme yaklaşımının ötesine taşmadı. Bu bir ölçüde edilgenliği ifade ediyordu. Diğer yandan mutlaka genel bir yaklaşım olmalıydı. Yalnız gelişmeye aday yoldaşları görüp onları çabucak harekete geçirmek de ayrı bir koşulda olmayı gerektiriyor. İşte bu noktada zayıf kalmış olabilirim. Onu tanıyan tüm yoldaşların sözlerinin aynı anlama gelmesi ilerde benzer durumlarla karşılaşırsam nasıl yaklaşmam gerektiği noktasında bir ön açıcılık taşıyordu. Yine de insan yerinde ve zamanında gerekeni yapabilseydim demeden edemiyor.
  Baran Gabar 2010 yılında PKK saflarına katılmış. Rojava’nın Afrin kentinde doğan bir Kürt genci. Sonraki yıllarının çoğunu Lübnan’da geçirmiş olması onun Kürt kimliğinde herhangi bir aşınma yaratmaz. PKK ve Kürt Özgürlük Mücadelesine yabancı olmasına da yol açmaz. Yalnızca bu mücadelenin değişik yönlerini yeterince bilmesini engeller. Kaldı ki bu, PKK içinde çok değişik kültürel, sınıfsal, etnik, inanç gruplarından insanların olduğu gerçeğini düşündüğümüzde pek de yadırganacak bir durum olmamalı. Aksine herkesi bir süreliğine zorlayan, yabancılık çektiren bir gerçeklik. PKK’nin ideolojik ve siyasal gücü, askeri yetkinliği, düşmanla olduğu gibi her türden sorunla savaşma gücü, bu sorunların çözümünün en temel ilacı olsa da insanlardaki öz, bunun hızının belirlenmesinde önemli rol oynar.
İşte Baran Gabar tüm tanıdıklarının gözünde bu çarpıcı özle yer edinmiş. Herkes ondan alabildiğine saf, temiz birisi diye söz eder. Biz ne dersek diyelim onun gözünde PKK içerisinde yer alan kim varsa bir ve aynıdır. Olasılıkla bu daha PKK ile tanışmadan önce de böyleydi dedirtecek bir şekillenmedir sözünü ettiğimiz. Ondaki yalnızca yoldaş sevgisi değil, derin bir insan, doğa, canlı ve cansız varlık sevgisidir. Bilgiye ulaşma aşkıdır. Gerçek arayışındaki bir insanın adanma öyküsüdür. Bundandır ki yüzündeki gülümseme herkese eşit dağılır. Gözlerindeki sevinç herkes içindir. Herkesle aynı sertlikte ve aynı içtenlikle el sıkışır. Siyah, sık, hafif kıvırcık saçlarının çevrelediği geniş yüzü, iri cüssesine meydan okurcasına çocuksu bir ifadeye sahiptir, bakışlarında abartısız, bir çocuğun sevgiyle baktığı insanlara sakladığı bakış vardır. Ve onun bakışı her koşulda o ritmini korur.
Onun açısından yoldaş her şey demektir. Bir yoldaşı onun bu yanını şu sözlerle ifade ediyor; “Baran arkadaş en büyük önemi, en çok değeri yoldaşlığa verirdi. Onun için yoldaşlık her şeydi.  Ve yoldaşlık için saflara katıldığını söylüyordu. Onlarca arkadaş için mücadele ediyordu. ‘Bir arkadaş heval kelimesini kullandığı zaman adeta tüylerim diken diken oluyor, heval kelimesini duyunca içim kıpır kıpır oluyor’ diyordu.”
  2010’daki yeni savaşçı eğitiminin başlarında bazı zorlanmalar yaşar. Gerilla yaşamının getirdiği fiziksel zorluklarla, gücünün yerinde olmasına karşın önceleri nasıl başa çıkacağını bilememesinin getirdiği kendiliğinden sonuçlardır bunlar. Eğitim süreci koşulları kavramasını, anlam verme gücünün gelişmesini ve gerekli dayanıklılığı sağlamayı öğretir. Eğitimin başındaki Baran ile sonundaki Baran arasındaki fark herkes tarafından açık biçimde görülür.
Önderliği, Partiyi tanıdıkça bu yaşamı daha çok sever. Mücadeleden uzak geçirdiği yıllara hayıflanır. Kendi kimliğinden neden uzak kaldığını sorgular. Tüm bunların sonucunda yaşama katılımda sınır tanımayacak bir gerçeklikle yoldaşlarının karşısında durmaktadır.
 Baran arkadaş fedakârlığı ve yoldaşlarına yardımcı olmasıyla bilindiği kadar yardım almasını da bilen biri olarak takdir kazanır. Sorunları içine atmaz, basit sorunlarla boğuşmaz, anında çözüm üreterek daha temel sorunlara ilgili olduğunu yansıtır.
Onu en çok zorlayan konuların başta geleni Önderliğin tutsaklığıdır. Buna öfkesini ve yeterli bir şey yapamayışının acısını her fırsatta dile getirirken, gerekli olan her şeyi yapmaya hazır olduğunu da gösterir. Bunu sözü, duruşu ve pratiği anlatmaktadır. O yoldaşlarınca çok sevilir, ona müthiş güven duyulur. Çünkü o yoldaşlarını ve bu yaşamı sevmektedir ve onlar için canını vermekte bir an için tereddüt göstermeyeceğini kanıtlamıştır. Ayrıca Önderliğin özgürlüğünü sağlamak için fedakârca bir katılımla Önderliğe, şehitlere layık olmak istediğini dile getirirken, buna denk düzeye gelmek için kendini çok yorar. Gerçekten de pratik çalışmalara en önde katılım sağlar. Mütevazıdır, insanların emeklerine saygılıdır. Bir yoldaşının sözleriyle onun yaklaşımlarının özeti şöyledir: “Baran arkadaşın bir yoldaşını kırdığını hiç görmedim.  Diyebilirim ki Önderliğe layık olmak için parti çizgisinde yürümenin adıdır Baran arkadaş. O şekilde de hem Önderliğe, hem de parti ve şehitlere layık olmak için mücadeleye katılmak istiyordu.”
Önderliğin en büyük projem dediği kadın özgürlük çizgisine sonuna kadar inanç duymayı bir yaşam felsefesi olarak kişiliğinin değişmez bir parçası haline getirmeye çalışır. Kadını bir irade olarak görüp kadınla yoldaşça yürümenin ve kadın iradesine saygılı olmanın, değer vermenin bilince varmıştır.
“Keşke daha önce katılsaydım. Bu partiyi daha önceden tanıyıp böyle bir mücadelenin içine daha erken gelseydim.” diyen Baran arkadaşın PKK saflarına neden daha önce katılmadığını sorguladığı yoldaşlarınca çok kez gözlemlenmiştir.
Şehit yoldaşlarının yarattığı maddi ve manevi değerleri koruma noktasında son derece hassas bir yapıya sahip olduğu yoldaşlarının altını çizdiği bir husus. Teorik bilinçlenmeye gerektiği kadar önem vermeyişinin acısını yaşadığını sıklıkla dile getirirken, bunu yaratılan değerlere sahip çıkarak telafi etmeye çalışır ve şöyle der: “Yeterli düzeyde kitap okumayanlardan biri de benim. Elbette bunu bir eksiklik olarak görüyor ve aşmak istiyorum. Şu anda bana güç veren şehit yoldaşlarımızdır. Yaratılan değerler güç veriyor. Bu değerler şehitlerimizin kanlarıyla yaratılmışsa sahip çıkmalı, çarçur olmasına göz yummamalıyız diye düşünüyorum.”
Söz konusu durumlarda gösterdiği örnek tutumlar ve eleştirel yaklaşımları da onun yoldaşlarının sevgi ve saygısını kazanmasında önemli rol oynar.
  Kimi zaman yanılma olsa da PKK’de yaşam duruşuyla savaş koşullarındaki duruşun birbiriyle çeliştiğine çok az tanık olunmuştur. Baran arkadaş da bir çatışma ortamı olduğu takdirde nasıl davranacağına ilişkin yeterli veriyi sunmuştur yoldaşlarına. Herkes onun canını hiçe sayarak bir eylemde yer alabileceğini, yoldaşlarını savunacağını dile getirmektedir. Nitekim bu öngörüler yanıltmamıştır. Kararlılık, cesaret ve fedakârlıkla düşmanın üzerine giden bir Baran arkadaş gerçeği tanıklarının ağzından günü geldiğinde anlatılmıştır.
Çukurca ilçesi yakınlarındaki Rındike karakoluna dönük kapsamlı eylemdeki tavrı bunun yalnızca maddeleşmiş hali. Düşünün ki yaralanır, yarası ağırdır ve yoldaşları onu sırtlarında taşıyacaklarını söylediklerinde yanıtı şöyle olur: “Utanıyorum! Arkadaşların sırtına binemem. Çok utanıyorum.” Zaten o eylemde yaralanması da önü alınmaz saldırı ruhunun sonucunda gerçekleşir. Yoğun kan kaybı nedeniyle şehit düşen Baran yoldaş yoldaşlarının yüreklerinde yaşamıyla ve şehadetiyle apayrı bir yerin sahibi.

 Mücadele Yoldaşları