BİTMEYEN BİR SEVDAYDI ONDAKİ DAĞLARIN SEVDASI

Diyar yoldaş 2002 yılında İstanbul’a gerilla saflarına katılır ve ilk gerillada geleceği ve kalacağı alan Kürdistan özgürlük mücadelesinde isminde söz ettiren Kandil dağlarıdır.
Kandil arazisiyle herkesin gözünü kamaştıran asilikte ve genişlikte bir arazi yapısı vardır. Kürdistan’da ayakta kalmak için birçok Kürdistan’i güç bellini Kandil dağlarına vermiştir. Doğu Kürdistan’lı güçler, Güneyli güçler derken en sonunda kuzeyli güçlerde Kandil dağlarına yerleşerek kendilerini sağlama almasını bilmişlerdir.
Babası Amed’in Farkin ilçesinden, annesi Siirt’in Eruh ilçesinden, kendisi Muş Korkut’tan dünya gelir ancak İstanbul’da PKK saflarına katılır.
 Birçok Kürt genci gibi Diyar yoldaşta Kürtlere karşı yapılan haksızlıklardan, hakaretlerde ve onur kırıcı yaklaşımlardan dolayı tercihini yaparak dağlara doğru yönünü verecektir. Yine birçok Kürt genci gibi çokta mücadeleyi tanıdığı yoktur. Mücadeleyi yapılan eylemlerde ve yapılan mitinglerde tanımaktadır. Bu da çok bilmek anlamına gelmemektedir.
Özgürlük dağlarına çıkmak öyle sanıldığı gibi sadece dağlara çıkıp silah kuşanma değildir. Dağlarda ki biz buna özgürlük dağları diyoruz yapılan en esaslı iş özgürlüğün kişiliğini oluşturmaktır. Özgürlüğün zihniyetini oluşturmaktır. Bu ise oldukça çok zor ve güç bir çalışmadır. Her gelen yoldaşı öncelikli olarak en çok zorlayan bu zihniyet oluşturma işidir.
Bireyler dağlara farklı nedenlerden dolayı geliyorlar. Kimisi tepkiden, kimisi daralmadan, kimisi toplumdan bulamadığından, kimisi düşmana karşı kinden, kimisi uğradığı hakaretlerden, kimisi bilinçli bir tercih yaparak, kimisi sosyalizm için, kimisi milliyetçilik için. Özcesi her katılım biraz farklıdır.
 Dağlar yukarıda söylenen katılma biçimlerini ve birçok dile getirilmeyen katılım tarzlarını bilinçli bir tercihe dönüştürmek için en büyük uğraş olarak eğitimi görmektedir. Özgürlük dağlarında bir insan sadece tepkiden, ya da dar gerekçelerden dolayı kalamaz. Devrim dünyanın en ciddi işidir. Herhalde bu devrim birde silahlı bir şekilde yürütülüyorsa burada her yaklaşım can alıcı olmaktadır. Bunun için dağlara gelen insanların ilk geliş nedenlerine saygı gösterilse de kabul edilemez. Kabul edilmesi demek devrimin ciddiyetine ve devrimin zor yönlerini görmemek olur ki bu da intiharla eş değer anlamına gelecektir.
Evet devrim bir zihniyet oluşturma işidir. Bunun için Diyar yoldaş gideceği ilk yeni savaşçı eğitiminden zorlanacaktır. O dağlara silah alıp savaşmak için gelmiştir. Ama bu PKK’lilerde kim oluyor? PKK’lilerin ona söyledikleri silah kuşanma değildir. PKK’lilerin ona söylediklerin özetin hepsi; sürekli eğitim göreceksin sözlerinden ibaret olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
O bir müddet eğitimde kalacaktır. Ancak Kandil alanında yaklaşık 7–8 ay kaldıktan sonra 2003 yazında kuzey güçlerine katılacak ve yaz aylarında da kuzeye doğru yola çıkacaktır. Tabii yeni bir yoldaşın hemen kuzey guruplarına alınmasında normal bir durum değildir. Ancak söz konusu olan Diyar yoldaştır. Kavga ederek, küserek, kızarak, güzel sözlerle, ikna ederek derken bir yolunu bulup kuzey guruplarına girecek ve kuzeye doğru çıkacaktır.
Ama dediğimiz gibi kuzey gurubuna girmesini çok kişi tartışıyor. Nedeni ise daha eski arkadaşlar var kuzeye gitme önerileri yapmışlar, ama örgüt kabul etmemiştir. Ret etmiştir. Bu durumu yani kuzey guruplarına nasıl girdiğini ona yoldaşları sorduğunda o “orayı sormayın” diyecektir. Ama gülmeden de edemiyordu. Ne de olsa o yapmak istediğini başarmıştır. Başarının da yolu birdir. Ya da tektir mi diyorlar? Önemli olan önüne koyduğun hedeflere ulaşmandır. Ve o bunu yapmıştır.
Diyar yoldaş yerinde durmayan bir kişiliktir. Hiper aktif sözü tam onun için söylenmiştir. Canlıdır. Sıcakkanlıdır. Girişkendir. Birde bir şeyi kafasına koymuş ise o bu hedefine ulaşmak için korkunç yüklenendir.
Yaşam sevdalısıdır. Bir yoldaşı onun için “kıpır kıpır bir yoldaş” demişti. Yaşamı sıcağı sıcağına yaşıyordu. İçindeki enerji onun her zaman capcanlı olmasına neden oluyordu. Adeta akan bir çay gibi hep akardı. Bir çağlayanın sesi onda bir gün eksilmemiştir.
 2004 yılı hamlesinin ön hazırlıkları tartışılırken ya da yapılırken o ilk elden bu coşkuyu yeni olmasına rağmen yaşamaya başlamıştır. Kuzeye gidecek gurupları gördükçe yerinde duramaz olmuştu. Gerçekten de onu tutmak, durdurmak zor bir işti. Bu hamlede yer alamayacağını düşündüğünde bunalıma giriyor herkesin göreceği bir tarzda zorlanıyordu.
Belirttiğimiz gibi yaşadığı duyguları hiper aktif bir şekilde yaşıyor. O doğal bir gülüş attığında neden güldüğünü bilmesek de iştahlı, dolu, frensiz, dizginsiz gülüşü insanın gülüş iştahını açıyordu. Bir şeyi anlattığında her bir ayrı ifade için apayrı mimik hareketleri ve iki elini beraber kullanıyordu. Yani anlatımına komple kendini veriyordu
Kızdığı zaman ise tam hakkıyla kızıyordu. O nedenle kızdığı zaman yanında gizlice uzaklaşıyorduk. Sakinleştiğinde zaten o özeleştirisini veriyordu. Olay ve olgulara yaklaşımında duygusallığı fazlasıyla yaşıyordu. Çünkü o içinde hiçbir zaman pürüzleri kabullenemiyordu.
Yaşama çok temiz yaklaşıyordu. Temizlik onda titizlik boyutunda yaşanıyordu. Tabii bu nedenle ortaya çıkan eksiklikleri kabullenemediğinden mücadele yöntemlerinde çözümleyici olmada zorlanıyordu. Ona göre her şey tertemiz olmalıydı. “PKK içinde kirlilik olamaz” diye hep tepki gösteriyordu. İçinde tertemiz tuttuğu PKK’den hep mücadele için gerekli moralini ve enerjisini alıyordu. Eksiklikler karşısında kızıp tepki gösterdiğinde ona “sen kızınca daha sempatik oluyorsun” dediğimizde, moral alıp sakinleşiyordu. Biz anlamda onu sakinleştirmenin yolunu bulmuştuk.
Botan sahasına gittiğinde kalacağa ilk alan Hakkâri’dir. Hakkâri ise gerçekten bir gerillanın tüm özlemlerine cevap verecek bir coğrafyadır. Hani var ya şairin; “Hakkâri’de dört mevsim’ diye bir romanı. Hakkâri aynen böyle güzel ve insanı kendisine çekerek cezp ettiren bir sahadır.
 Hakkâri boydan boya yaylalıktır. Uçsuz ve bucaksızdır. Hakkâri’nin Çiya Reşke dağında ya da Kırnasa’da insan hava açıkken Ağrı Dağını görebiliyor. Hakkâri insana böyle bir bakış açısı veriyor. Bunun içindir ki Hakkâri’de çalışma yürüten gerillalar biraz kendilerine fazla güvenilirler. Bu ise Hakkâri arazisiyle bağlantılı bir gerçeklik ve ruh halidir.
Diyar yoldaş iki buçuk yıl bu güzel alanda kalacaktır. Genel arkadaşlar içinde çok sevilen biridir. Yanlış yapma noktasında onunla kalan yoldaşlar onun yanında yanlış yaklaşımlar içerisine girme noktasında her zaman temkinli davranırlardı. Çünkü onda direk açık tavır gösterme yaklaşımı vardı.
Mücadeleyi tümden tanımdan kuzeye geçmesinden kaynaklı olmalıdır ki belki yer yer sorunlara karşı duruşta yöntemsizlikleri yaşanıyordu. Ancak herkes onun kısa bir süre eğitim sahalarında kalarak geldiğini de biliyordu. Bunun için onun yöntemsizliklerine kimse bir şey demez tersine yeni katılmış olupta bu denli radikal bir duruş sahibi olan bu yoldaşa herkes içten içe saygı duyardı.
Yöntemsiz yaklaştığında biraz esprisel bir üslupla eğitime gitmesi gerektiğini söylediğimizde de tepki gösteriyordu. Gerçekten her militan gibi onunda  örgütün akademik eğitimlerine ihtiyacı vardı. Eğitim sözünü ona açtığımızda kızsa da o da bir eğitim ihtiyacını hissediyordu. Dürüstlüğü ile örgütü tanıması birleşince güçlü bir militan potansiyeline sahip bir yoldaş olarak gelecek vaat ediyordu.
Dediğimiz gibi kendisi de eğitim ihtiyacını kabul etse de hep ileriye gitmek isteyen ruhuna laf geçiremiyordu. Nasıl yaptı onu çoğu arkadaş anlamamıştı ama daha ileriye gitmek için öneri yapmış, bir yolunu bulup örgütü ikna etmiş ve Diyar yoldaş Mardin eyaletine gönderilmişti.
Yine hareketli kişiliğinin sonucu öne gitmeyi başardı. Bu hareketlilik ve sıcaklık onda doğal bir hal almıştı.
Bir gün biz eğitimdeyken söz hakkı almıştı. Konuşmaya başladı. Kendisini konuşmaya tam verdiğinde farkına varmadan tepkisel bir yaklaşım göstermişti. Hepimiz şaşırmıştık, “yine ne oldu(?) diye düşünüyorduk. Komisyon da yer alan yoldaş Diyar yoldaşa müdahale etmiş ve Diyar yoldaşın yerine oturmasını istemişti.
Lakin Diyar yoldaş neden oturtulduğunu anlamamış ve o da bizim gibi şaşkın şaşkın bakıyordu. Biz onun sert ve tepkisel çıkışına şaşkın bakarken, o komisyondaki arkadaşın haklı olarak onu oturtmasına şaşkın şaşkın bakıyordu.
“Neden komisyon böyle davrandı(?)” diye bana sormuştu. Durumu anlayamadığını söylemişti.
Ben kendisine “neden öyle tepkisel konuştun(?)” diye sorduğumda ise çok şaşırmıştı. “Fark etmediğini” ancak söyleyebilmişti.
Komisyondaki arkadaş Diyar yoldaşı eskiden tanıyan biri olsaydı muhtemelen müdahale etmeyecekti. Ancak komisyondaki arkadaş Diyar yoldaşı tanımadığından bu tepkisel, ani, zorlayıcı davranışı farklı yorumlamış ve müdahale etmişti.
Gerçekten Diyar arkadaşın doğal konuşması, çok sıcak ve hareketliydi. Bu hareketliliği ve sıcaklığıyla 2008 yılına kadar  tam 6 yıl en sert pratiklerin içerisinden kalarak kuzeyde direniş içerisinde yer almasını bilmiştir.
Uzun bir pratik süreci Hakkâri alanında geçirdikten sonra dediğimiz gibi düzenlemesini Mardin eyaletine yaptırmış ve bir süre Gabar alanında çalışmalara katılmıştır. Bu alanda 25 Eylül 2008’de Botan Gabar’a bağlı Siirt- Eruh alanında çıkan çatışmada Ronahi-Mütevver Çelik ve Delil Afrin-Dilo Sida yoldaşla birlikte şehitler kervanına katılacaktır.
Oldukça canlı, dolu yaşayan, gittiği her yerde kendisine yer açan, tertemiz kişilik yapısıyla da yüreklere kendisini nakşeden bir Kürdistanlı genci daha ebediyete uğurlarken, onun bizde yarattığı değerler karşısında saygıyla eğiliyor ve her zaman onu içimizde bir kahraman olarak anarak yaşatacağız.

Özgürlüğe bir selam
Özgürlük ateşine mavi bir alev
Özgürlük yürüyüşüne silinmez bir iz
Mücadeleye dinmeyen bir kahkahadır o
Hesapsız, sualsiz,
Gerillaya yeni bir diyardır o
Yeni bir mekân
Yeni bir soluk
Yeni bir çığlıktır o

Mücadele arkadaşları adına