Setkar Kato’nun eteğinde bulunan bir köydür. Beytüşşebap’ın en yurtsever köylerinden bir tanesidir. Onlarca şehidi bulunan Setkar köyü direnişçi geleneğiyle de bilinen bir köyümüzdür.
Kato, başı dik ve onurlu bir dağ olarak bilinir ve öyledir de. Buralarda büyümek insanı doğrusu onurlandırır. Hele bir de tarihin çok gerilerine gidip Yunanlıların o meşhur olan “on binlerin dönüşü” yani “Anabasis” kitabını okuduğunuzda az da olsa Katoların ne anlam içerdiğini kendiniz göreceksiniz. Bir anlatıma göre Kato Yunanca “lanet”, “lanetlenmiş” demekmiş. Katolar “lanetlenmiş dağlar” anlamına geliyormuş. Doğrusu bu tespit bugünde geçerliğini korumaktadır. Buralar her sömürgeci için lanetlenmiş yerlerdir. Çünkü buralara ait olmayıpta buralarda kan akıtmak için gelen ve halkımızı sömürmek isteyenler için bu dağlar gerçekten de lanetlidir. Bu dağlar herkese geçit vermez. “Bu dağlar, evvel Allah utandırmaz insanı ve korur insanı” der Ahmet Arif.
Bu dağlar, her zaman Kürtlerin sığınağı olmuştur. Kürtleri belki de en çok kollayan ve koruyan güç dağlardır. Böyle olunca birileri için lanetli olan bizler için kutsal oluyor. Bunun için işte Katolar bizim için kutsaldır. Bizi koruyan mekanlardır, kalelerdir.
Çektar yoldaşımız bu Katoların eteğinde bulunan Setkar köyünde dünyaya gelmiş ve bu dağların gölgesinde onların heybetiyle gökyüzüne bakmıştır.
Evet, Çektar yoldaş biraz da buraların ruhuyla büyümüştür. Düşmanın zulmünü gören birçok Setkarlı köylerini terk ederek Adana’ya yerleşmek zorunda kalmışlardır. Bugün halen onlarca Setkarlı Adana’da yaşar. Ancak Çektar arkadaşların ailesi göç etmeyenlerdendir. Bunun için daha fazla buralarıdır o.
O’nunla birlikte kalan bir yoldaşı, Çektar yoldaşı anlatırken derinlere dalarak dile getiriyor. Söyledikleriyse biraz da olsa onu dile getiriyor.
“Çektar arkadaşla 2004 yılında tanıştık. Kendisine “Çektar Beytüşşebap” derdik. 2004 yılında kuzey yolundaydı, yani kuzeye geçecekti. Bizim kaç yıllık hayalimizdi kuzeye geçmek. Kuzeye geçerek düşmana karşı savaşacaktık. Kürdistan’ı özgürleştirecektik. O zamanlar örgüt olarak yaşadığımız iç sorunlara rağmen yine de savaş kararı alınmıştı. 1 Haziran hamlesi ilan edilmişti. Kuzeye bir birlik olarak geçişimiz de bu hamla çerçevesindeydi. Biz de 1 Haziran hamlesini hayata geçirecektik. “Önder APO'yu ya özgürleştirecektik ya özgürleştirecektik!” Böyle bir slogan esas alınarak karar altına alınmıştı. Bu karar temelinde de kuzeye geçişimiz büyük bir coşkuyla olmuştu.
Çektar yoldaş, Haftanin ile Hakkari arasında kuryelik yapıyordu. Biz de bir birliğe yakın arkadaş olarak kuzeye bu şekilde geçtik. Biz sınırı geçtikten sonra araziyi iyi tanıdığından dolayı bizim birliği o alandan geçirmek için Çektar arkadaş bizi karşılamıştı. Çok zorlu bir yürüyüş yapmıştık.
Varacağımız noktaya geldikten sonra Çektar arkadaş önümüzdeydi. Çektar arkadaş onca yorulmamızın ardından bize “biz artık düşmanın belini kırdık. Buraya vardıktan sonra düşman artık bize engel olamaz” demişti.
Biz o zaman O’nun bu konuşmasına fazla anlam verememiştik. O, “sırtında bu kadar yükle yürümemiş, yorulmamış o yüzden böyle konuşuyor,” diyorduk. Fakat daha sonra Çektar arkadaşı biraz daha iyi tanımaya başlayınca¸söylediklerinin anlamını, hangi anlamda bunları söylediğini daha iyi anlamıştık. Yeni yeni anlam vermiştik. Gerçekten insan onun söyledikleri üzerine değerlendirme yapmak gerekirse; “nasıl ki bu 30 yıldır harekete engel olamayan ve hareketi bitiremeyen, bundan sonra hiç bitiremez, hiçbir şey yapamaz” diye biliyor. Ne darbe vurabilir ne de engel olabilir. Bu anlamda bu sözlerin söylenmiş olması insanı çok düşündürüyor. İnsanın hislerini daha da güçlendiriyor. Bizi yok etme isteminde olan hasmımız, bunu bir türlü başaramıyor. Yapamamasının nedeni de; Kürdistan dağlarındaki gerilla gücünün buraları tanıması, buralara hakim olması, buraları kendisine mekan yapmasındandır. Ve bir de Çektar gibi inançlı ve iradeli yoldaşların bulunmasındandır.
Onunla birlikte o zaman Hakkari alanına geçmiştik. Düşüncelerimizdeki Hakkari yi görecek miydik? Nasıl bir Hakkari'yi görecektik? Nasıl bir arazi, nasıl bir bölge olduğunu görecektik? Dağlarıyla, dağlarının sarp oluşuyla, güzellikleriyle, kayalıklarıyla bize merak olmuştu. İlk kez Kato’ya geçtikten sonra arkadaşlar bize şunu söylediler: “Bu akşam kayalıklar arasında yürüyebiliriz. Ayaklarımız incinebilir, hatta kırılabilir. Ama burayı gündüz görünce o yorgunluk, o zorluk, o zorlanmalar ve hatta kırılmaların hepsi unutuluveriyor” demişlerdi. Bize böyle söylendiği için 1’de varacağımız yere gece 2’de varmamıza rağmen uyumamıştık ki bir an önce hava aydınlansın da etrafı görelim diye içimizden söylenmiştik. Uykusuz olmamıza rağmen merakımız baskın çıkmış ve uyumamıştık. Sabah hava aydınlanıncaya ve güneş çıkıncaya kadar etrafımızı keşfettik. Etrafta neler var, neler yok hepsini tek tek inceledik. Arazide düşman var mı, yok mu? Halktan kimse var mı? Çevremizi keşfedip, durmuştuk. Kayalığın üzerine arkadaşların tümü oturmuş meraklı gözlerle ve dürbünleriyle keşfe dalmışlardı. Gerçekten o yorgunluk, o zorlanmalar hepsi unutulmuştu. Güneşin çıkışından bile insan anlıyordu ki, bir başka ülkedeyiz. Özgürlüğünü kazanmış bir ülke! Düşüncelerimizde, artık özgür bir ülkede olduğumuza inanıyorduk. Artık Kürdistan’ı kimse elimizden alamazdı. Hayallerimizde kurguladıklarımızı burada artık gerçek olarak yaşıyorduk.
Burada biraz kaldıktan sonra Besta alanına geçmiştik. O kadar zorluk ve zahmet çekmiş bir halk olmasına rağmen ve bu halk her şeye rağmen yine de özgürlük mücadelesiyle onun, gerillasıyla birlikte olduğunu söylüyordu. Halkla gerillanın iç içe olması, yaşanan tüm zorlukları dayanılır kılıyordu.
Biz Besta’ya geçtikten sonra Çektar arkadaş da sonbaharda bulunduğumuz alana gelmişti. Onunla birbirimizi tanımamız daha çok o dönemde yaşanmıştı. Birbirimizi o zaman ilk olarak Geliyê Hezil’de görmüştük.
Geliyê Hezil, derin bir vadidir ve her iki yamacı da sarptır. Bir tarafı Kela Memê, diğer tarafı ise Deriya Ayvan'a, kaynağı da Şikerê Memê’den geliyor. İnsan oralarda yılın dört mevsimi, yaz, kış, sonbahar ve ilkbaharı rahatlıkla yaşayabilir. Yani “sen kıştır, soğuk olur dersin” ama öyle değildir. Dağlarında sen kendini rahat koruyabilirsin ve ihtiyaçlarını da kolayca karşılayabilirsin. Böyle imkanları insanlara Hezil vadisi her zaman sunar.
Çektar arkadaş ve diğer arkadaşlar sonbaharın sonlarına doğru bir birlik olarak yanımıza geldiklerinde planımız, o kışı birlikte beraberce geçirmekti. Arkadaşlar yanımıza geldiğinde biz üslenme çalışmamızı yapıyorduk. Erzakların çekilmesi, sığınakların yapılması, kışın yakmak için kuru odun çekilmesi gibi çalışmaları yapıyorduk. Gerçekten o arkadaş geldikten sonra çalışmalara katılımını gördüğüm de, onun sonsuz bir enerjiye sahip olduğunu düşünmüştüm. Hiçbir zaman yorulmazdı. Arkadaşlar yorulurlardı ama bir türlü yorulmazdı. Diyebilirim ki, 3-4 saatlik yolu sırtında yükle yürür, kampa vardığında yükünü indirir ve kazma küreği eline alır, çalışmaya başlardı. Hepimizin istemi üslenme çalışmalarımızın bir an önce bitmesiydi. Çektar arkadaş da sahip olduğu tüm enerjiyi amaç doğrultusunda harcıyordu.
Tüm işlerimizi bitirip artık eğitime geçtiğimizde de, o zaman “Bir Halkı Savunmak” adlı savunma yeni gelmişti. Çektar arkadaşın savunmayı okuması, tartışması, dinlemesi yine büyük bir heyecan ve coşku içinde olurdu. Ona göre bu kışın savunmayı az da olsa anlasak, baharda düşman karşısında başarılı olurduk. Düşmanın tüm tekniğine rağmen yönelimlerini, saldırılarını boşa çıkarabilir, düşmanı darbeleyebilirdik.
Çektar yoldaş, arkadaşlarda böyle bir havayı yaratıyordu. 2005 baharına girdiğimizde Çektar arkadaş alanda kalmak istiyordu. Kendisi Hakkari gücündendi, ama Besta’da kalmak için öneri yapmıştı. Israrları sonucunda önerisi kabul edilerek Besta alanına düzenlemesi oldu.
2005 baharının 14 Nisan gününde düşmanın kapsamlı bir operasyonu yaşanmıştı. Düşman 40 bine yakın askerini tepelere yerleştirmişti. Biz de buna karşı ne yapacağımızı tartışıyorduk. Nasıl tedbirler alabileceğimizi, nasıl hareket edebileceğimizi belirlemeye çalışıyorduk. Çektar arkadaş o zaman nasıl hareket edilmesi konusunda birçok öneri sunmuştu. “Falanca yerde düşmanın önü kesilebilir, filanca yerde darbelenebilir” diye öneriler geliştirmişti. O zaman biz Çektar arkadaşın genç oluşundan kaynaklı olarak sıcak ve enerjik olduğunu ve düşmanı vurmak istediğini düşünüyorduk. Ama tedbir almadan böyle giderse şehit düşebileceğini de düşünmüştük. Bu yüzden de yönetim tarafından eylemlerde hep geri planda tutuluyordu. Ancak kendisi bunu kabul etmiyor ve kendisinin de eylemlere katılması için ısrar ediyordu. Sonunda arkadaşlar da mecbur kalarak onu bir eyleme gönderdiler.
Gittiği zamanda gerçekten tam da bize söylediği yerde düşmanı vurmuştu. Diyebilirim ki, Çektar arkadaşın grubunun orada düşmanı vurmasından sonra operasyonun beli kırılmıştı. 7 arkadaşımızı o operasyonda şehit düşüren düşman çok güçlü bir darbe yemişti. O kadar güçle gerillayı bitirmek için gelen düşmanın, arkadaşların saldırı ruhuyla karşılaşması, amaçlarına ulaşamayacaklarına inanmalarına ve geri çekilmelerine neden olmuştu. O operasyonda yaklaşık 80 asker ölmüştü. Arkadaşlar tam da gidip operasyonun koordine yerini vurmuşlardı. Sadece orada 17-18 asker ölmüştü. Düşman ertesi gün çekilmek zorunda kalmıştı. İşte Çektar arkadaşın öncülüğünde yapılan bu eylem buna yol açmıştı. Hatta bir grup asker operasyon güçlerinden kopmuş ve arkadaşlar tarafından başka bir yerde vurulmuştu. Artık asker öyle bir hale gelmişti ki, çobanların yanına gidip kendilerini karakola kadar götürmelerini istemişlerdi.
Elbette bu eylem devlet açısından bir dersti. Ne kadar kalabalık güçleriyle gelirlerse gelsinler, ne kadar teknik de kullansalar, buralardan geri dönüşleri her zaman böyle hezimetle olacaktı ve olacaktır. Besta’ya askerlerin girişi ve çıkışı kolay değildir. Bu düşmana anlatılmıştı.
Bu eylemlerde Çektar arkadaşın rolü belirleyiciydi. O’ndaki saldırı ruhu, eylem taktiği ve yapılan planlamalar düşmana güçlü bir darbe vurulmasını beraberinde getirmişti. Yaşamda da arkadaş canlısıydı. Kendisi için; “bu örgüte katıldıktan sonra, bu örgüt ve yoldaşlarım için bir şeyler yapabilmek, Önderlik çizgisinde yürümek tek amacımdır. Amacıma ulaşmak için şehit düşmem gerekiyorsa, şehit düşerim. Ama amacımı gerçekleştirmekten geri durmayacağım” derdi. Gerçekten de sonuna kadar da bu sözüne göre yaşamayı esas almıştı. Yoldaşları için hizmet, yoldaşlarına yardım, yoldaşları için öncülük yapmayı kendine sorumluluk olarak kabul etmişti. Resmen herhangi bir görevi olmamasına rağmen bir komutan gibi işleri kendi sorumluluğu olarak görüp yerine getirir ve yaşama bu duygularla katılırdı.
Çektar arkadaş, 2010 yılının baharında şehit düşmüştü. 2010 yılında bir eylemsel hamle başlatılmış, O, bu doğrultuda gittikleri Beytüşşebap’da şehit düşmüştü. Örgüt tarafında birçok kez tek taraflı ateşkes ilan edilmişti. Yine eylemsizlik süreci ilan edilmişti. Ancak düşman bunlara karşı olumlu bir tavır içine girmemiş tam tersine saldırılarını sinsice devam ettirmişti. Hep imha ve inkar siyasetiyle halkın ve gerillanın üzerine geldi. Bu durumu artık arkadaşlar kaldıramıyorlardı. “Ya özgürlük ya da onurlu bir ölüm!” dediler. Gerçekten Çektar arkadaş, onurlu bir ölümden çok özgürlüğü, özgür yaşamayı tercih ediyordu. Halk içinde olduğunda da, gerilla içinde olduğu zamanlarda da hep özgür yaşamak onun hayaliydi.
Çektar arkadaş, diğer yoldaşlar Beytüşşebap’a gittiler, şehrin içine girdiler. Ama yerlerini şaşırmaları sonucunda düşman onları fark etmişti. Düşman etraflarını çeviriyor ve arkadaşlar oradan çıkmak için çatışmaya giriyorlar. Orada Çektar arkadaş ve yanındaki arkadaş yaralanıyor. Çatışıyorlar. Toplam olarak 4 arkadaşlardır. Yanındaki arkadaşları Çektar arkadaşı oradan çıkarmak istiyorlar. Çektar arkadaş onlara; “siz gidin, sizlere bir şey olmasın, benim için kendinizi tehlikeye atmayın” diyor. Fakat diğer arkadaşlar onu düşmanın içinde bırakmıyorlar. Onu da oradan çıkarmaya çalışıyorlar. 3-4 saat çatışıyorlar. Çektar arkadaş, “Hava aydınlanmadan siz gidin” sözlerini yineliyor. Diğer arkadaşlar bunu kabul etmiyorlar. Çektar arkadaş ise kendisini terk etmeyeceklerini bildiği için kendi silahıyla kendisini vurarak şehitler kervanına katılıyor.
O’nun şahadeti hem bölge halkı üzerinde hemde orada bulunan arkadaşlar üzerinde büyük bir etkide bulunmuştu. Bir kez daha anlaşılıyordu ki, bu hareketin her militanı, halkının özgürlüğü için, Önderliğinin özgürlüğü için canını hiç sakınmadan verebiliyor. Bu tüm gerillalarda bir ilkedir. Gerillanın ruhu esasta direniş üzerine kuruludur. Gerillanın ruhu düşmanın eline geçmeme üzerine kuruludur. Ve tabi ki gerillanın ruhu, bir de yoldaşlarını koruma ve kollama üzerine kuruludur.
Çektar arkadaş, bir fedai ruh olarak Botan’da, Beytüşşebap’da halen yaşıyor. Cenazesinin kaldırılması sırasında bile sanki halen halkın içindeymiş gibi yaşıyordu. Bu durum dağdaki gerilla arkadaşlarını da etkilemişti. Arkadaşları da biliyorlardı ki, Çektar arkadaş şehit düşmemiş, halen yüreklerde taptaze yaşıyor ve ebediyen de yaşayacaktı.”
Kod Adı: Çektar Kato
Adı Soyadı: Naci Temel
Şahadet Tarihi Ve Yeri: 5 Haziran 2010 Beytüşşebap