YAĞMURLARDA ARINAN YÜREĞ’E

Yağmur dansını bilir misin?

En güzel dans figürlerinin sergilendiği

O dans

 Ben bilirim ben de yağmurlarla beraber dans ettim

 Her bir figüründe arındığımı hissettim

 Bırak son bahar yağmurlarında ıslansın bedenim

 Bırak orada arınsın yüreğim

 Yağmurlar şahitlik etsin bugüne

“Gitmek istiyorum özgürlük çığlıklarının yankılandığı Botan dağlarına… Aslında neresi olursa olsun fark etmez. Yeter ki ihanete, düşmana darbe vurabileceğim bir alan olsun. Şu anda kendimi özgürlüğe ve Önderliğe daha yakın hissediyorum. Neden mi? Köhnemiş ve kalıplaşmış sistem yaşamından arındığımı ve temizlendiğimi hissediyorum da ondan. Hissetmek anlamanın ön koşulu değil mi zaten?” Bu sözlerle yol almıştın Botan’a.  Yüreğine sığdırdıkların ve hayallerini yaşatabilmek için gitmen gerekiyordu. Biliyordun, bilmenin yarattığı olgunluktu bu. Ki gittiğinde layıkıyla her şeyi yerine getirmeye çalıştın.

En iyi yaşayanlar anlatabilirmiş gördüklerini, yaşadıklarını fakat bazen öyle anlar var ki tanıklık ettiğin, yaşadığın ve şahidi olduğun demleri anlatamaz olur insan. Bırak dersin kendine, cümleler mahkûm bu özgürlük anlarının karşısında. Anlattığın anlar özgürlük çığlıklarının anları iken sen nasıl çığlıkları cümlelere sığdırabilirsin? Hangi çığlığın karşılığı oldu ki zaten cümleler şimdiye kadar? Sadece hissedebildiğin ve yaşadığın kadardır o anlar. Ben şimdi işte o anları mahkûm cümlelere sığdırmaya çalışıyorum. Ki cümlelerin kifayetsiz kalacağını bildiğim halde. Fakat seni anlatmanın bir gereklilik, zorunluluk olduğunu biliyorum. Çünkü sen kendi demlerini yaşamış ve kendi demelerine hakikat sevdanı sığdıran bir kadınsın. Seni de senin temsilini yaptığın hakikati de anlatmak zorundayım. İşte o zaman çığlıklarını daha fazla duyurabilme şansım olabilir.

Ronahî arkadaş Muş’un Varto ilçesinde gözünü dünyaya açsa da bilirsiniz Kürdistan'da hemen hemen birçok aile ekonomik durumdan dolayı ya Türkiye metropollerine ya da Avrupa'ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Avrupa'ya gider gitmesine de, hep arkasında bir şeyleri bıraktığı hissi de onunla en yakın yol arkadaşı olur. “Ne bırakmıştım ki bu kadar gözüm arkada kalıyor; neyi yitirdim? Biliyorum birileri bu yolculukta benden bir şeyleri aldı. Fakat bakıyorum bakıyorum göremiyorum. Acaba neydi yitirdiklerim? Hayır! Tanrım ne olur böyle bir şey olmasın dualarını etsem de geç kaldığımı biliyordum artık. Çocukluğum, hayallerim elimden alındı. Ben de sıla hasreti çeken bir göçmen oldum, bu bilinmez karanlık ve soğuk kentlerde. Hasret sırası bana da geldi. Yabancılar diyarında ben de yabancı oldum. Acaba burada da ip atlamaca, yedi kule oynar mı birileri? Bizim yöreden birileri burada olsa ben onlarla oyunlar oynarım aslında.” dediğin zamanları düşünüyorum şimdi. Gerçekten bunları mı hissetmiştin diye sorduğumda… Gerçekten sözler anlatamıyor demiştin. Ve burada kendi topraklarına, kendi yurduna dönmenin sende yarattığı duygu ve anlam yaşamdaki her adımında anlaşılıyordu.

 Kürdistanlı çocuklar daha çocuk ve genç olmadan hayatın birçok yönüyle karşılaşır ve bununla mücadele edebilmek için kendi yaşlarından en az on yaş daha büyük davranmalarının ve düşünmelerinin gerektiğini bilirler. Ronahî’de de bu kural değişmemişti ve harfi harfine uygulanıyordu. Ama o bunu kabul etmeyecekti.  İnsanların hayalleri uğruna, yaşayamadıkları uğruna, açlık savaşı dışında başka savaşlar verdiği bir yer yok muydu? Olmalı ama neresi? Bu arayışlarının yoğunlaştığı süreçte Özgürlük Hareketi ile tanışmıştı. Ve yönünü özgürlük mücadelesinin verildiği dağlara çevirmişti. 2000 yılında özgürlük saflarına katılmış ve katıldığı ilk günden beri hep sıradanlaşmamak için mücadele etmişti. Bunun için her zaman en önde olmayı bilmiş ve ona verilen her sorumluluğu görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışmıştı.

Yoldaş olmanın gerekliklerini, hem yoldaşını hem de yoldaşlığını yüceltmeyi başaran Ronahî yoldaş bütün yoldaşlarının yüreğinde yer edinmişti.

Ronahî demek yoldaşlarının gözünde 'güven' anlamına geliyordu artık.  Herkes Ronahî’nin olduğu yerde korkusuzca yürürdü. Bilirlerdi sırtını yalçın ve asi bir dağa yaslamışlardır ve o dağın yıkılması mümkün değildi. Zaten dağlı insanlar yaşıyordu bu topraklarda sırtlarını yasladıkları ve âşık oldukları dağlara da güvendikleri için buraya gelmişlerdi. Ve biliyorlardı en güzel insan dağlarda yaşardı sevdalarını, hayallerini, özlemlerini ve sevgilerini…

İşte şimdi ise yoldaşlarının yüreğinde sevgilerini hasretliklerini, özlemlerini yaşattığı özlen bir dağ oldu.

 2008 yılında üç yoldaşıyla beraber gittiği bir keşif sırasında düşman pusuna girer ve çemberde kalırlar.  Son mermilerine kadar çatışan ve gözünü kırmadan şahadete giden dört yoldaş atıkları her mermiyi düşmana sıkmanın yanı sıra içimizde ihanet çizgisini yaşayan ve yaşatmaya çalışan şahıslara da sıkmışlardır. O çatışmada bizden kaçan biri ve yıllarlarca aynı sofrada onlarla beraber oturan şahıs köleliğin zincirlerini tekrardan kol ve bileklerine takarken onlar Botan'da yankılanan özgürlük çığlıkları olmuş ve yağmurlarla beraber yoldaşlarının yüreklerine akmışlardı.

Yağmur damlaları korusun sizi yoldaşlar...

 

Mücadele arkadaşı